Kürtler gökten mi indi (2)

Nurullah Alkaç Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Var olan bir ırkın geçmiş bir uygarlık(lar)la veya millet(ler)le bir bağ kurulmaya çalışıldığında genellikle adlarını vermiş olduğumuz şu birkaç yöntem kullanılır:

Aidiyet; devletsel ideoloji; akademik kurgu; tarihsel kaynaklar; dilsel veriler; fiziksek görünüş; kültürel ögeler; DNA.

Peki, herhangi bir ideolojik tahakküm ve akademik kurnazlığa başvurmadan, nesnel bir şekilde bu yöntemleri kullanarak Kürtlerin geçmişini saptayabilir miyiz?

Diğer bir soruyla, 150 yıldan fazladır tarih tasarımına yön veren İngiliz merkezli Batı ve onun takipçisi küçük Doğu bilgi üretiminin bizlere gösterirken saklattığı Kürt tarihini bilmek mümkün mü?

Gerçekten de karşımızda 'geçmişin yaşanmışlığı' mı yoksa 'geçmişte yaşandığı varsayılan' bir kurgu mu var?

En önemlisi de, klasik kaynaklarda Kürtlere dair yer alan bilgilerin tahrifatına neden gerek duyuluyor?

1873 tarihli "Elbise-i Osmanîye" kitabında "Kürdlerin uçları kıvrık, kırmızı maroken çizmelerden oluşan ayakkabıları, eski Mezopotamya anıtlarındaki heykellerin ayakkabılarıyla tam bir benzerlik içindedir", "Kürdler eski Karduklardan (M.Ö.400) geldikleri hakkında şüphe edilirse, Mardin'deki Kürdün kıyafetlerine bakılsın. Bu giysi, Nemrut Dağı'ndaki kabartmalardan fırlamış gibidir" ifadeleri kullanılırken (Kay: Baran Zeydanlıoğlu kişisel Twitter hesabı) ne oldu da bu ifadeler yerine akla mantığa sığmayacak teoriler ortaya atıldı?!.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Yazının birinci bölümünde Ermenice klasik kaynaklarda Kürtler için ayrıca "Mar, Mark" ifadelerinin kullanıldığını belirtmiştik.

Bu kavramın, yani eski Kürtlerin yaşadığı coğrafya olan 'Media'nın, Aşûr (Assur) kaynaklarında "Medai", "Amadai", "Matai"; Elmaca yazıtlarda "Mata-pa"; İbranîce'de "Madai"; Eski Persçe'de "Mada"; Parthça'da/Eşkaniced'e "Mat"; Eski Yunanca'da/Grekçe'de "Madoi/Medoi"; Babilce'de "Uman-Manda" ve Arapça kaynaklarda "Mâh" şekillerinde geçtiğiNİ belirtelim.


Peki, Kürtler kendilerini Medlerin soyundan görüyorlar mıydı?

1904 yılında Tiflis'te yayımlanan ve Eleşgir'te derlendiği belirtilen "Mem û Zîn" destanının söyleyicisi ismi belirtilmeyen 'dengbêj' (ozan); Mîr Şemdîn oğlu Mîr Zeydînê Botan'ın neslini Medlere bağlamıştır (Ethnographische Übersicht, 11, 1904, Tiflis, ss:197-240; Mehmet Gültekin).


Peki, Medler hangi dili konuşuyordu?

Gaius Plinius Secundus'un (ö.79) "Natural History/Doğal Tarih" isimli eserinin üçüncü kitabında Zerdüşt'ün Med'li olduğunu ve Avesta'nın da Med diliyle yazıldığını belirtmiştir.

Günümüzde mevcut olan Avesta'nın birçok versiyonu bulunmakla beraber temelde iki dil (Avesta ve Pehlevice dilleri) ve iki alfabeyle (Avesta ve Pehlevî alfabesi) oluşturulmuştur. Bu; Pehlevi dili üzerine durmamız gerektiği anlamına gelir.

Ermenice kaynaklarda 1400'lere kadar Med dili, yani Kürtçe için Maroc ifadesi kullanılmaktaydı.

En erkeni Sassâni İmparatorluğu'nun kaynakları olmak üzere Doğu kaynaklarında Med-Pers tasnifi yerine "Keyânîyân" hanedanlığı/devleti/tabakası bulunmaktadır. 
 

1.jpg
Sargon dönemine (M.Ö. 714) ait Aşşûr/ASUR kabartmalarında Aşşûr ordusunun Med kenti Kısessis'in işgali. Bu kabartmada yer alan kalenin birkaç savunma duvarıyla gösterilmiş olması, akla Herodotos'un Med İmparatorluğu'nun başkenti Ekbatana/Hemedan için söylemiş olduğu yedi surla muhafaza edilmiş bilgisini getirmektedir. İlk dönem İslâmî kaynaklarında neredeyse nüfusunun tamamıyla Kürt olarak gösterildiği illerden biri de Medlerin başkenti Hemedan'dır


Keyânîyân:

Tarih kitaplarında Pêşdâdîler; 'Adaletîn önde gidenleri' olmaları dolayısıyla bu unvanla adlandırıldıkları belirtilmektedir.

Herododos (M.Ö.484-M.Ö.425), ilk Med hükümdarı Deiokes'in bir yargıç olduğunu ve adaletiyle başa getirildiğini yazmaktadır.

'Adalet' olgusunun bu iki anlatımda ortak olduğunu görmekteyiz.

Peki, 'Key' ve 'Keyânîyan' sözcükleri ne anlama geliyor, ne zamandan beri kullanılmıştır? 


Sâsânî hükümdarı II. Yazdgerd (438-457); kadim İran gelenek ve ideolojisine bir gönderme aracı olarak bastırdığı sikkelerde ilk defa "kdy (kay/kral)" ifadesini kullanmıştır.

Bu sözcüğün sözlüklerde ve diğer kaynaklarda nasıl tanımlandığına baktığımızda karşımıza nasıl bir manzara çıkmaktadır?

Hindûşâh bin Sancar'ın en eski nüshası 1304 tarihli olan "Ṣıḥâḥü'l-'Acem" isimli Acemce (Kürtçe)-Eski Anadolu Türkçesi sözlüğünde "Kiyâ", "Keyan" ve "Kiyânâ" sözcüklerinin; "Pâdişâh ve 'anâsır-ı 'erba'a" şeklinde karşılığı verilmiştir (Harun Altun, 2015, ss:40).

Hasan Karahisarî (1425-1505) ise "Şâmilü'l-Luga (Millî Kütüphane Afyon Gedik Ahmet Paşa Kolleksiyonu, Arşiv No: 03 Gedik 17524 /1)" isimli Farsça-Türkçe sözlüğünde "Keyân" sözcüğünü hem "pâdişâhân ra gûyend ze ki pâdişâh est (Yusuf Akçay, 2010, ss:391)" hem de "Kürd eri (Yusuf Akçay, 2010, ss:391)" şeklinde tanımlamıştır.

Musavvir Hüseyin tarafından 1094/1684 tarihinde kaleme alınan "Hâzâ Kitâbü Silsile-nâme (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Yayın Dairesi Başkanlığı Arşivi, no:1872)"nin girişinde kadim zamanlarda bölgelere göre hükümdarların adlarına yer verilirken "Deylem kavmine mâlik olan padişahlara Keyânî dirler ya'ni isimlerine Key lafzını ilhâk ederler. Key-Qubad, Key Hüsrev dirler. Key dimek pâdişâh dimektir" bilgisi bulunmaktadır. 

Abdülkadir el-Bağdâdî'nin (1621-1682) "Şehnâme Lügati"inde; "Keyân (ﮐﯿﺎﻦ)" kelimesinin "Key (ﮐﯽ)" sözcüğünün çoğulu olduğunu, hem 'Padişah' anlamında, hem de eski İran (Fürs/Fars) tarihinin ikinci tabakasının "Pādişāh-ı bulendpāye ma'nāsına ve selātîn-i Fürs'üñ fırka-yı ŝāniyesine keyān ve keyāniyān dinür. Ba'zılarınıñ ismi key ile mürekkeb olmaġladur. Mecmū'-yı önder evvel Keykubād ŝānį Key-Kāvus ŝāliŝ Key-Hüsrev rābi' Key-Luhrāsb hāmis Guştāsb sādis Behmen sābi' Hümāy ŝāmin Dārāb tāsi' Dārā 'āşir İskender" adı olarak kullanıldığı gibi üç manaya daha geldiğini: birincisinin 'çadır (Biri sahrā-nişîn çādırıdur. Hayme-i 'Arab ve Hayme-i Kürd gibi)', ikincisinin 'rüzgar (rūzgār ve felek ma'nāsınadur)' üçüncüsünün de 'tabiat (tabî'at ve 'unsur ma'nāsınadur)' ve sonra buna bir madde daha ekleyerek 'merzbân/muhafız (Keyā merzbān ma'nāsına da gelür ki etrāf-ı memleket hāfızıdur. Vilāyeti düşmenden hıfz ider)' manasında olduğunu belirtmiştir (2019:476-7). 
 

2.jpg
Keyqubâd zamanında Îran ordusunun kullandığı "Direfş-i Kâviyânî (Devlet Bayrağı)" / Kaynak: GN, GNN: 9, Minyatür: U-85b. Mehdî/Dervîş Hasan Şehnâme Tercümesi


Hayâtî Ahmed Efendi (öl. 1814) "Şerhü Tuhfeti'l-Manzûmeti'd-Dürriyye fî-Lügati'l-Fârsiyye ve'd-Deriyye" sözlüğünde "Key (ﮐﯽ)" ve "Keyân (ﮐﯿﺎﻦ)" sözcükleri daha detaylıca anlatılmıştır.

"Fârsîde dört ma'nâyadur" diyen Ahmed Efendî; kelime hakkında şu şekilde bilgi verimiştir:

Evvel, zamân-ı meçhulden su'âl ki Türkîde kaçan, 'Arabîde metâ ile ta'bîr iderler; sânî, pâdişâh diyü elli altıncı kıt'anun beyt-i sâlisinde gelür; sâlis, 'anâsır-ı erba'adan her birine key dirler, ce'm murâd olındıkda keyân ve keyânâ dirler; râbi', be-ma'n-i pâk û pâkîze. 'Arabîde key iki ma'nâyadur: Evvel, be-ma'nî-i dağ ki âteş ile yakarla; sânî, edât-ı ta'lîldür, içün ma'nâsına. 'Arâbîde, Fârsîde dağdan hâsıl olan beden-i inşanda ve beden-i kayvânda olan dâğ nişanesine de dirler.


Ahmed Efendi ayrıca; "Keyân (ﮐﯿﺎﻦ)" sözcüğünün "Key lafzınun cem'i (çoğulu)" olduğu ve "Pâdişâh (Pâdişâhân-ı kadimden bir tâ'ifedür ki evvel Keyûmer, âhiri Keyhusrev'dür. Keyâniyân dimekle meşhurlardur. 'Anâsır-ı erba'aya da keyân dirler)" manasına geldiği gibi "Kiyân (ﮐﯿﺎﻦ) (Kim ma'nasına olan ki lafzınun cem'idür)" sözcüğünün de 'Pâdişâhlar' anlamında kullanıldığını yazmıştır (Selda Alparslan, 2013, ss:451-2). 

Böylelikle Eski İran tarihinin 'Keyanîan' olarak adlandırılan hanedanlık/devlet döneminin niçin bu şekilde adlandırıldığını az çok anlamış oluyoruz.

'Key' ve 'Keya' kelimeleri hem tek başına hem de birleşik sözcük içerisinde birçok Kürtçe kelimede bulunmaktadır.

Diyarbakır'da konuşulan Kurmancî lehçesinde 'Key, Keya' yaşlı erkekler ve saygı duyulan insanlar için kullanıldığı gibi, 'babanın erkek kardeşi, amca' olarak somut veya genel olarak büyükler için kullanılan 'amca' karşılığında kullanılmaktadır.

Kraliçe veya hükümdarın eşi/eşleri için kullanılan 'Key-bânû(Key:Kral; Keybânu: Kral eşi)' kelimesinin günümüzde 'kebâni (mutfak sorumlusu, ev kadını)' şeklinde Kürtçe'de varlığını sürdürdüğüne dair iddialar da bulunmaktadır.

Fakat Cemal Nebez (1993-2018); "Kebanî/Kevanî" sözcüğünün "Kaw (Sanskritçe: Kanya/Kız)" ve "anî (Kürdçe: Xanî-Ev)" kelimelerinin birleşiminden oluştuğu düşüncesindedir (Weşenamekî Êtîmolojîyay Zimanê Kurdî, 2008, ss:187).

Hasan Karahisarî'nin (1425-1505);  "Şâmilü'l-Luga" sözlüğünde 'Keyân' için kullandığı "Kürd eri (Yusuf Akçay, 2010, ss:391)" manası da kesinlikle araştırma konusu yapılmalıdır.


Pehlevî:

On yedinci yüzyıl âlimi, dil bilgini, seyyahı ve edebiyatçısı olan Abdülkadir el-Bağdâdî'nin (1621-1682) Firdevsî'nin (ö.1020) meşhur eseri Şehnâme'deki güç anlaşılan Farsça kelimelerin Türkçe karşılıkları ihtiva eden Farça-Türkçe sözlüğü "Şehnâme Lügati"inde "Pehlev (پهلو)" kelimesinin iki anlamı olduğu "Biri şeci' ve merd-i büzürg ve żābit ma'nāsınadur (526)" diğeri ise "İsfehān, Rey, Hemedān, Nihāvend ve Āzerbāycān (530)" olmak üzere beş şehri kapsadığı dile getirilmiştir (Uğur Tokçesi, 2019, ss:176).  

Abdülkadir el-Bağdâdî ismini verdiği bu beş şehri kapsayan 'Pehlevi' bölgesinde konuşulan dile "Zebân-ı Pehlevî/Pehlevânî" denildiğini ve "Zebân-ı Fârsî'nin beş kısım (Pehlevî, Derî, Pârsî, Xuzîyye, Süryânî)"dan oluştuğunu şu şekilde dile getirmiştir:

Zebān-ı Pehlevî buña mensūbdur mu'arrebî fehledür. –Ma'lūm ola ki zebān-ı Fārsî beş kisimdür. Biri Pehlevî'dir. Pādişāhlara mahsus idi. Meclislerinde bunuñla tekellüm iderlerdi. – Ve biri zebān-ı Pārsîdür ki Şîrāz ve etrāfı lisānıdur. – Ve biri zebān'ı Derî'dir. Ehl-i medāyin ve etrāfı luġatidür. Pādişāhlarıñ kapularında ānıñla tekellüm olunurdı. Velihazā Der'e mensūdur. Ba'zı kitab-ı luġatde mezkūrdur ki Behmen ibn-i İsfendiyār 'asrında etrāf-ı 'ālemden dergāhına tevāįf-i ümem gelür idi. Biri biriniñ lisānı bilmemek ile Behmen dānişmendlere emir eyledi ki lisān-ı Pārsî'den bir luġat vaz' idüp deri ile tesmîye oluna ve hükm eyledi ki cemi'-i memālikde ānıñla tekellüm ideler. Cihānyāna bu vāz' hoş olmaġla mürūr-ı eyyām ile pākîze ve münkkah oldı. – Ve biri Xuzîyye'dür. Xozestān ve etrāfı luġatidür. Mülūk ve eşrāf hāric-i şehre ve mevāż'-i istifrāġ ve hammāmda ānıñla tekellüm iderlerdi. – Ve biri dahı Süryānî'dir. Sūristān'a mensūbdur. Sevād-ı 'Irāk'dan 'ibāretdür ki anlara Nebāt dinür. Havāss-ı mülūk ve erbāb-ı mesālih ve de'āvį ānıñla tekellüm iderlerdi. Vaz'i temellük ve hoş āmede mebnîdür. – Zebān-ı Pehlevî didikleri gibi zebān-ı Pehlevānî dahı dinür.

(533) (2019:177)


İskender Bey Münşî (ö.1633) "Târîh-i 'Âlem'ârâ-yı 'Abbâsî" isimli eserinde Kürt Sufî Bayram Ali Sultan'ın Gilan'da Kürt aşiretlerinin yaşadığı Deyleman hâkimi olduğu belirtilmiştir (Tufan Gündüz, 2015, ss:113).

Nuzhetü'l-Qulûb'un Osmanlıca tercümesinde 'Şîrvân Vilayeti'nde bulunan yerlerden biri olan 'Geştâsfî' halkının "Dilleri Pehlevî" olduğu söylenmiştir.

Ayrıca "Irak-ı 'Acem Bilâdları"ndan Zencân'dan bahsedilirken de "Dilleri Behlevî'dür" denilmiştir. 
Klasik kaynaklardaki bilgiler; Kürtlerin konuştuğu/yazdığı dilin adlandırılmalarından bir tanesinin de "P/Behlevî" olduğunu ortaya koymaktadır. 
 

3.jpg
Pehlevice belgeler / Kaynak: Iranistik FU Berlin

 

4.jpg
İngiliz merkezli iki yüz yıllık Modern tarih tasarımı Kürtlerin 'tarihsiz' gösterimi üzerine mi kurgulanmıştır?


'Kord/Kurd/Curd' kavramı ne zamandan beri bir kavim adı olarak kullanılmaktadır?

Tam olarak tespit edilememekle beraber İslâmî kaynaklarda bir kavim adı olarak 'Kurd' kavramının göründüğü ilk yüzyıl Hz. Muhammed'in (571-632) yaşadığı 6, 7'nci yüzyıl olmalıdır.

Batı kaynaklarında ise 'Medes'ten 'Curdi/Kurd'lere geçiş 1200'den sonrasına karşılık gelmektedir.

Kurd/Kord kavramının  Hz. Muhammed'in (s.a.v) ilk inananlarından Ceban el-Kurdî isimli şahsiyette bulunduğunu hatırlattıktan sonra; 8'inci asırda Halil b. Ahmed (718-791) tarafından  yazılan ve Arap dilinin bilinen ilk sözlüğü olan "Kitâbu'l- 'ayn" isimli eserde "el-Kurd (ﺍﻠﻛﺮﺪ): Cebel  min el-insan /Kürd: İnsanlardan bir millet-halk-kavim-soy-nesil (C:5, ss:326)" şeklinde kısa bir tanımlama bulunmaktadır.

Ayrıca Arapça'ya hakimiyetiyle bilinen Îbn Sîde'nin (1008-1066) 12 ciltlik "el-Muhkem ve'l-muhîtu'l-azam" isimli Arapça sözlüğündeki "wel-Kurd" maddesinde "Cil min elnas me'rûf wel-cem'/Kürd insanlardan bir millet-kavim-soy (6, ss:748; 2000)"dur ifadesi kullanılmıştır (Mustafa Öncü, Kurdiname, J:3, 2020, ss:45)

Halil b. Ahmed'in yaptığı tanımlamanın benzer versiyonlarına veya Kürdlerin çoğulluğunu ifade eden "(el) Ekrâd" şekline, daha sonraki tek dilli/çok dilli Arapça/Farsça/Çağatayca/Osmanlıca/Kürtçe sözlüklerde ve ansiklopedilerde bir kavmi ifade edebilecek şekilde rastlamıştır.

Örneğin kim tarafından ve ne zaman yazıldığı bilinmeyen ancak eldeki dört nüshadan birinin üzerinde h.770/m.1368 tarihi bulunan "Çulluk Kapan Lügati/Müntehab fi'l Lüga" isimli Eski Anadolu Türkçesi sözlüğünde "Kürd [Kürd (ﮐﺮﺪ) : cim ( 128 ) (ج b3/2)] (Muhsin Uygun, 2014, ss:45)" ve onun çoğul biçimi olan "Ekrâd [Ekrād (ﺍﮐﺮﺍﺪ): Cem'-i Kürdī (19a5/1] (Muhsin Uygun, 2014, ss:269)"a yer verilmiştir.

Şunu belirtmek gerekir ki, kanaatimize göre Kaşgarlı Mahmud'un 1072-4 tarihli "Divân-ı Lugati't-Türk" isimli eserinde bulunan dünya haritasında yer alan "Erzü'l-Ekrâd/Kürdlerin Toprakları-Ülkesi" ifadesinden sonra Türklerin zihinsel dünyasında Kürtlerin bir kavim olarak var olduğuna dair ilk somut tanımlama bu sözlükte görülmüştür. 

Doğu kaynaklarının yanı sıra bizim tespitlerimize göre 1400'lerden sonra Batı dillerinde yazılan sözlük ve ansiklopedilerde bir kavim adı olarak "Curd/Courd/Kurd/Kurden/Kourd/Koord/" madde başlarına rastlanmaktadır.

Son 300 yılda birçok dilde yazılan ansiklopedilerde yer verilen 'Kürd' maddeleri bazı temel unsurlar üzerine kurgulanmıştır.

Maddeyi yazan şahsiyetin bilgi ve niyeti; yaşadığı devletin ona belirlemiş olduğu sınır veya Kürtlerle olan ilişkisinin boyutu maddenin niteliğine ve niceliğine yön vermektedir. 

Şunu da dikkat etmek gerekir ki, M.Ö. 4'nci yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan ve 1400'lere kadar devam eden (yerini Kürd maddesine bırakıncaya dek) Latince ve Grekçe sözlük ve ansiklopedik eserlerde, kendi dönemlerinde yaşayan bir etnik adı olarak 'Media/Medes'e madde başları olarak yer verilmiştir.

Nitekim Gaius Plinius Secundus'un (ö.79) "Natural History/Doğal Tarih (Kitap:6, 1847-9, C:2, ss:28-30)" ve Seville'li Isodor'un (560-636) "Etymologies (İngilizce, 2006, ss:194)" isimli eserlerinde bu durumu açıkça görmek mümkündür. 


Milâd öncesi asırlarda Kürdî şahsiyetler

Ayrıca şunu net biliyoruz ki, İslâmiyet'ten sonraki süreçte telif edilen eserlerde, milâd öncesi asırlarda yaşayan hükümdar, vezir, komutan gibi 'tarihî figürler' için de 'Kurd' nisbesi kullanılmıştır.

Yani İslâmî kaynaklarda Kürt kavminin daha önceki süreçte nasıl adlandırıldıkları belirtilmese de, tarihsel ve destanî şahsiyetlerin 'Kürd' olarak nitelendirilmesi, Kürtlerin en azından M.Ö. 5000'lere kadar (Pêşdâdîler dönemi) var olduğu görüşünü kabul ettikleri anlamına gelir.

Örneğin Ebu'l-Kâsım-i Firdevsî'nin (ö.411/1021) "Şehnâme"sinin 1450'lerdeki Osmanlıca çevirisinde "Ferîdûnê Kürd, Behrâmê Kürd, Kürdîyye" isimlerine rastlandığı gibi, Mehdî mahlaslı Dervîş Hasan tarafından II. Osman adına 1621 yılında (istinsah 1733) yapılan mensur çeviride de, Rüstêmê Zal (Zal oğlu Rüstem) ile Rüstem'in oğlu Feramerz/Felamerz'den söz edilirken "vesâ'ir Kürdizyân" denilmiştir (Ramazan Bölük, 2017, ss:417).

Hamdullah Müstevffî Qazwînî'nin (1281-1340?) 740/1340 yılında yazdığı "Nüzhetü'l-Qulûb" isimli eserinin Osmanlıca tercümesinde Keykavus'un oğlu ve Keyhüsrev'in babası olan şahsiyetten de "Siyâveş-i Kürd" adıyla söz edilmiştir (Güneş Ekmekçi Aşan, 2020, ss:435)

Mîr Şerefxan Bîdlîsî'nin (1543-1603) 1597 tarihinde yazıp Farsça Osmanlı devlet erkanına sunduğu ve kimi yazma nüshalarda içeriği dolayısıyla, ayrıca Osmanlıca çevirilerinde, "Târîh-i  Kurdistân" adıyla bilinen "Şerefnâme"sinde Eski İran Tarihi'nin (Pêşdâdîler, Keyâniler, Eşkâniler, Sâsânîler) hükümdar ve ordu komutanlarından 'Kürd' olanlarının isimleri sayılmıştır.

Hemen belirtelim, Kürt askerlerinin kahramanlıklarının 'geçmiş ataları' özellikle de 'Rüstemê Zal' ile övülerek anlatılması formu şair Emîr Mu'izzî'den (ö.1125) beri kullanılmaktadır.

Pehlevîce (Orta Kürtçe) ile Soğdça (Bize göre Orta Kürtçe'nin doğu kolu) klasik metinlerde kahramanlığıyla ilgili kitaplar yazılan Kürd Rüstem'in mezarı, Ali Ekber Hıtaî 1516 yılında Farsça yazdığı "Hıtaynâme"nin mukaddimesine göre Ceyhun Nehri'nden Xıtay/Çin'e uzanan coğrafî bölgede bulunmaktadır. 
 

5.jpg
Rüstem hamsesi: Duvar resminin bir bölümü, Pencikent ( Samarkand) Tacikistan. 7'nci yüzyıl

 

6.jpg
Rüstem hamsesi: Duvar resminin bir bölümü, Pencikent ( Samarkand) Tacikistan. 7'nci yüzyıl. Rüstem'in ejderhayı öldürmesi tasviri.

 

7.jpg
Çin'in Dunhuang bölgesinde bulunup; Pelliot Sogdian 13 ve British Library Or. 8212/81'de muhafaza edilen 9'ncu yüzyıldan kalma iki Soğdça belgede 'Rüstemê Zal'ın hikayesi anlatılmaktadır

 

8.jpg
Kahramanlığıyla sembol olan Kürd Rüstemê Zal'ın (Zal oğlu Rüstem) doğumu. Firdevsî'nin "Şehnâme"si. Muhammed Kâtib Şirazi tarafından H. 956/M. 1549 yılında istinsah edilen nüsha, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, nr: 1984, 67a

 

9.jpg
Kürd Rüstemê Zal'ın (Zal oğlu Rüstem) Çin Hakanı'nı kementle çekmesi. Firdevsî "Şehnâme"si. Firdevsî'nin "Şehnâme"si. Muhammed Kâtib Şirazi tarafından H. 956/M. 1549 yılında istinsah edilen nüsha, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, nr: 1984, 202b

 

10.jpg
Rüstem ile Efrasiyab şahsında görülen 'Êran (Kürd-Acem, Îran)-Tûran (Türk-Tatar-Moğol) Savaşı' / Kaynak: Kemal Kâfi tarafından h.843/m.1439 yılında istinsah edilen Firdevsî'nin "Şehnâme"si. Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Beşir Ağa nr: 486


Ebubekir ibn Behram ed-Dımeşkî'nin (ö.1102/1691) 1689 yılında yazımını tamamladığı Osmanlıca "El-Fethu'r-rahmânî fî Tarz-ı Devlet-i Osmanî" isimli tarih-coğrafya eserinin "Fasl-ı Derbeyân-ı Eyâlet-i Şehrizol" başlığının içerisinde 'Evsâf-ı Kürdistan/Kürdistan'ın Vasıfları' kısmına baktığımızda şu ifadeleri kullanır:

Bu Ekrâd hakkında akvâl-ı muhtelife vardır. Bazıları Ekrad-ı Arab'dan münşa'ib olmuşdur ve bazıları Dahan Marî'den. Bu tâife ekseri şecî' ve mahkûr ve mütekebbir ve hâmîlik ve kat-ı tarik makülesi kendülere nisbet idüp tefâhür iderler ve tevaif-i Ekrâd Sünnî ve Şâfî'i el-mezheblerdir. Ancak ulusat Musul'da ve Şam'dan Dasnî ve Halevî aşiretler ki Yezidî mezheblerdür ve kendüleri Şeyh Hadi müridlerinden add iderler. Meşâyih nâmına içlerinden kara sarınur ve bu cihetden Karabaş dimekle ma'ruf olmuşlar ve şeytan ve Yezid'e belin cümle eşyâya la'netden ictinâb iderler. Ve hükkâm-ı Kürdistân arasında sâhib-i aşâir-i kesîre olanlar aşiret ismiyle yâd olunup ve sâhib-i kılâ' olanlar ol kılâ' esmâsıyla şöhret-i şi'ar olmak resmdir. Meselâ Hakkâri ve Cezire gibi ekser meşâhîr-i şecî'an-ı zaman bu taifedendir. Rüstem-i Zâl ve Behram Çubin ve Gergin Milâd û Pehlivân, Ferhâd û Şirin ki Kelhûr taifesindendir.

(Hasan Gülbal, 2019, ss:148)


Erken dönem İslâmî kaynaklarda Kürtlerin yaşadığı coğrafyalar

Hem İslâmî kaynaklarda hem de Batı kaynaklarında 'Kürtlerin kadim zamanlardan beri yaşadığı' bölgeyi ifade etmek için birkaç farklı coğrafî ve siyasî 'Kurdistân'a yer verilmiştir.

Kurd ve Aryan dillerindeki "İstân" ekiyle oluşturulan "Kurdistân (ﻛﺮﺪﺴﺘﺎﻦ)" ve "Lur" alt grubunu ifade eden "Luristân" kavramları yaklaşık olarak bin yılından sonra kullanılmıştır.

İlginç bir şekilde ilk İslâmî kaynaklarda Kürtlerin yaşadığı birçok coğrafî bölgeden söz edilmektedir.

Bu anlatımlardan Çin'den Balkan'lara; Hazar Denizi'nin kuzey kesimlerinden Fars Körfezi'ne kadar geniş bir coğrafyaya yayıldıkları ortaya çıkmaktadır.

Mesela İbn Rüsteh'in (ö.1913'lerde) 903-913 yılları arasında yazımını tamamladığı "Kitabu'l-Â'lâki'n-Nefîse" isimli eserinde Konstantisnis'ten bahsedilirken, Sekalibe ülkesine doğru Balatis şehri civarında 'Kürd' milletinden çadırlarda yaşayan bir topluluğun bulunduğu belirtilir (Ali Fuat Eker, 2010, ss:166).

Diğer taraftan Ebü'l-Kāsım Ubeydullah b. Abdullah b. Hurdâzbih'in (ö. 300 / 912) "Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-Memâlik" isimli eserinde Ceyhun Nehri dolaylarında Kürdlerin şehri olan ve köyleri bulunan "Husasek"ten söz edilmektedir (Murat Ağarı, 2008, ss:149).

İspanyol elçisi Ruy Gonzáles de Clavijo (ö.1412) 1404 yılında Xorasan-Nîşâbû'u ziyaret ettiğinde; 'Lûr' Kürtlerinin Arapça dil yapısına göre yapılmış olan, 400 kadar kaliteli çadır sahibi "Alavari"lerin Nîşabur'da bulunduğunu ve 20 bin deveye sahip bu aşiretin Timur'a yıllık 3 bin deve ile 15 bin koyun haraç verdiklerini yazmaktadır (Guy Lestrange, 1928, ss:181; Ömer Rıza Doğrul, 1993, 115).

Kürtler bu tarihten önce de Nîşabur'da olmalı ki, ilk Arapça-Farsça "El-Bülgatü'l-Mütercem fî'l-Lügat" sözlüğünün Edîb Kürdî Nîşâbûrî tarafından 1046 yılında yazıldığı söylenmektedir.
 

11.jpg
8-15'nci yüzyılları arasında İslâm coğrafyacılarının hazırladığı dünya haritalarındaki coğrafi bölgelerde Kürtlerin büyük kitleler halinde yaşadığı yerler sarı renkli dikdörtgenle gösterilmiştir. Harita Ramazan Şeşen'in Ebül Fida coğrafya kitabı çalışmasından alınmıştır.


Hatırlamak gerekir ki 'Lur'lar Kürdlerin bir alt grubudur. Nitekim Şihâbüddîn Abdullâh b. Lutfillâh b. Abdirreşîd-i Bihdâdînî-yî Hâfî (ö.1430) 823/1421 yılında yazımını tamamladığı Farsça "Coğrafyâ-yı Hâfız-ı Ebrû" kitabında 'Lurîstan'dan bahsederken, 'Lûr'ların (çoğulu Alavir) 'Kürd'lerle ayni kavim olduğu bilgisi bulunmaktadır.

1599-1605 yılları arasında yazılan ve şimdiye kadar müellifi tespit edilemeyen "Târîh-i Kızılbaşân" isimli Farsça tarih kitabında "Kürd" ve "Lor" kavimleri şeklinde ikili bir sınıflandırmayla haklarında bilgi verilmiştir.

Bu tarihten önce yazılmış olan klasik kaynaklardaki Kürdlerin kökenine dair rivayetlerin birkaçı (Hz. Süleyman'ın cinlerinden) aynı şekilde 'Lor'lar için de dile getirilmiştir.

Her iki kavmin kökeni Dahhak Efsanesi'ne bağlanmıştır. Dağlarda türeyen Kürtler ve Lorlar için şu ifadeler kullanılmıştır:

Bu taifeye Lor ve Kürd adının konulmasının sebebi şudur: Matrud vilayetinde bir mevziye Kürd derler, yine bu havalideki bir geçit yerinde bir köy bulunmaktadır, ona da Lor derler. Çünkü bu topluluğun eskiden bu bölgeden zuhur etmiş olmasından dolayı, böyle isimlendirilmişlerdir.

(Tufan Gündüz, 2015, ss:69-72)


İslam coğrafyacılarından el-Belazurî'nin (öl. 279/892) "Futûh el-Buldân"; Ebü'l-Kāsım Ubeydullah b. Abdullah b. Hurdâzbih'in (ö. 300 / 912) "Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-Memâlik"; Ya'kub'nin (292/905) "Kitâbü'l-Büldân"; Ebû Zeyd Belhî'nin (ö.322/934) "Suverü'l-ekâlîm/Takvîmü'l-buldân"; Kudâme b. Ca'fer'in (ö.337/948 [?]) "Kitâbü'l-Harâc"; İbn Havkal (ö.367/977) "Kitâbü Sûreti'l-arz (el-Mesâlik ve'l-memâlik)"; Makdisî'nin (ö. 390/1000[?]) "Ahsenü't-tekâsîm fî ma'rifeti'l-ekâlîm"; İbnü'l-Fakîh el-Hemedânî'nin (ö.289/902) "Muhtasar Kitâbu'l-Buldân"; İbn Rüsteh'in (ö.310/922) "A'lâki'n-Nefîse"; Ebû Ubeyd el-Bekrî'nin (v.487/1094) ansiklopedik kitabı "Mu'cemü Mesta'cem min Esmâi'l-Bilâd ve'l-Mevâzî" ile "el-Mesâlik ve'l-Memâlik"; Şerîf el-İdrîsî'nin (v.560/1165) "Nüzhetü'l-Müştâk fi'htirâki'l-Âfâk" ve muhtasarı "Ünsü'l-Mühec ve Ravzü'l-Fürec"; Ebü'l-Fidâ'nın (ö.732/1331) "Takvîmü'l-Buldân"; Müellifi şimdiye kadar tespit edilmemiş olan Ebu'l-Müeyyed Ab-dülkayyüm b. Hüseyin b. Ali el Farisi'nin (1258) istinsah ettiği "Hududü'l-'Âlem", Hamdullah b. Ebû Bekir b. Ahmed b. Nasr el-Müstevfî el-Kazvînî'nin (ö. 750/1349) "Nüzhetü'l-kulûb"; Ebû İshak İbrâhim b. Muhammed el-Fârisî el-İstahrî'den (ö.340/952'den sonra) h.5-6/m.11-12. yüzyılda Farsçaya çevrilen "Tercume-yi Fârisî-yi Mesâlik el-Memâlik"; Sadıq İsfehânî'nin "Coğrafya"; İbn Mahmûd Muhammed Müfîdü'l-Müstevfîü'l-Yezdî'nin  "Muhtasar-ı Müfid"; Zekeriyyâ b.Muhammed Kazvînî'nin (ö. 682/1283) Arapça olarak yazdığı "Acâ'ibü'l-Mahlûkât ve Garâ'ibü'l-Mevcûdât" ile  "Âsârü'l-bilâd ve ahbârü'l-ibâd"; İbn Faldan'nın (v.310/922'den sonra), Ebû Dülef'in (v.390/1000?) ve İbn Battûta'nın (ö. 1377 [?]) 'Seyahatnameleri' ile Ebû Hâmid el-Gırnatî'nin (v.565/1169) "el-Muğrib an ba'zi Acâibi'l-Mağrib/Nuhbetü'l-Ezhân fî Acâibi'l-Büldân ve Acâibü'l-Mahlûkât"; İbn Cübeyr, Muhammed b. Ahmed'in (v.614/1217) "er-Rıhle" isimli eserlerinde Kürtlere ve Kürtlerin yaşadıkları coğrafyalara dair bilgiler bulunmaktadır. 

Mes'ûdî lakabıyla bilinen Ebü'l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Ali'nin (ö.956) "et-Tenbîh ve'l-İşrâf" isimli eserine göre Kürdlerin "Bâzencân, Şûhcân, Şâzencân, Neşâvera, Bûzikân, Luriyye, Cûrkân, Câvâniyye, Bârisiyân, Celâliyye, Müstekân, Câbârka, Cûrûkân, Kîkân, Mâcürdân, Hezbâniyye ve diğer kolları var"dır.  

Bunlar; "Fars, Kirman, Sicistan, Horasan, Isfehan, Mâhât'tan Cibâl bölgesi, Mâhü'l-Kûfe (Dînever), Mâhü'l-Basra (Nihâvend), Mâhü Sebezan/Mâsebezân, el-İğâreyn-yani bu iki yer Burc ve Kereci Ebû Dülef-, Hemedan, Şehrezûr, Derâbâz, Samğân (Dameğan), Azerbaycan, Ermeniyye, Arrân, Beylekân, Babü'l-Ebvâb (Derbend), Cezîre bölgesinden Şam ve Sugûr (Uç bölgeler) topraklarının Kürd bölgelerinde bulunurlar. (Mithat Eser, 2020, ss:108)".

Şehabeddîn Ahmed b. Yahyâ b. Fazlillâh el-Ömerî (1301-1349) de "Mesâlikü'l-ebsâr fî memâliki'l-emsâr" isimli eserinde Cezire, Musul ve Kavar arsındaki kısım ile Hemedan arasında yaşayan yirmi Kürt aşiretin ismini vermektedir.

Bunlar;

  1. Gorani,
  2. Gilali/Celalî,
  3. Zangali,
  4. Kusa ve Mabir,
  5. Sabuli, Kartavi,
  6. Hasmani,
  7. Karhin ve Dukuk civarında bir kabile,
  8. Erbil arazisi içinde yaşayan bir kabile,
  9. Mazancan,
  10. Sohri,
  11. Zarzari,
  12. Çolamerg,
  13. Markavan,
  14. Gavar Bucağı Kürtleri,
  15. Zibari Bucağı Kürtleri,
  16. Hakarililer,
  17. Besitki,
  18. Bohti,
  19. Dasini,
  20. Dumbuli'dir (Minorsky).

Yâkût Hamevî'nin (ö. 1299) "Mu'cemü'l-büldan"ında ise Erzen, Siirt, Hizan, Hânî, Âmid, Hısnkeyfâ, Semanin, Tell Fâfan, Cezîretü İbn Ömer, Zevzan, Nuseybin, Dârâ, Mardin, Dunyesir, Ruha, Musul, Akra, 'İmadiye, el-Hısniye/Zaho, Dakuka, Sincar, Erbil, Hanıkin, Şehrezûr, Suhreverd, Kırmısin, Sîser, Cebel, Hulvân, Hemedan ve daha birçok köy, kasaba ve belde Kürtlerin yaşadığı yerler olarak gösterilmiştir. 

Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî (1304-1368) "Rıhletü İbn Battûta" Amik Ovası'sından sonra gittiği Kusayr'daki kalenin emirinin adının Emiri Alâeddîn Kürdî olduğunu belirtir.

Başka bir pasajda ise Atrablus'tan sonra 'yüksek bir tepe üzerinden kurulan küçük, şirin şehir' olarak tarif ettiği "Hısnu'l-Ekrâd (Kürd Kalesi, 1030'larda inşa edilmiştir)"inde bir gece konakladığını söyler.

Batûta, burdan sonra Humus'a gitmiştir. İbn Cübeyr (ö.1217), Batûta'dan bir yüz yıl önce Humus yakınında Kürt gruplarının bulunduğunu not etmişti (Şeyma Çankaya, 2019, ss:157).

Hılle'de "İsnâ Aşeriyye İmâmiyye (Şîî Oniki İmam)" mezhebine inanan "Ekrâd (Kürtler)"in bulunduğunu yazar.

Şengal/Sincar için şu ifadeleri kullanır:

Sincar ahalisi Kürtlerden oluşuyor. Bunlar cesur ve cömert insanlardır. Orada görüştüğüm derin bilginlerden Şeyh Abdullah Kürdî büyük dervişlerden olup keramet sahibidir. Kırk günde bir yemek yediği ve yediği zaman da bir arpa ekmeğinin yarısıyla yetindiği söylenir! Sincar dağının doruğunda kurulu tekkesinde görüştüm onunla. Bana dua etti. Biraz da para verdi. Bu parayı Hint küffarı tarafından saldırıya uğrayıncaya kadar muhafaza etmişimdir.

(A. Sait Aykut, YKY, 2000)


Kürtler; Araplar, Türkler ve Batılılar Kürtlerin yaşadıkları yerleri 'Kurdistan' olarak adlandırmadan önce, yani milâdî 1000'den önce, Kürtler kendi ülkelerini 'Êranşahr' olarak tanımlıyorlardı.

Örneğin,  'Elî Mistefa 'Oremarî ve Cemîl Mehmud Şêlaî'nin Mela Mistefa 'Oremarî'den dinleyerek Vejîn dergisinde (S:16, 18 ve 19) yayımladıkları Kürtçe "Rüstemê Zal Destanı"na bakılırsa, Key Kawis döneminde (Kayanîler; Med-Achaemenid; M.Ö. 1000-M.Ö.330) Zebulistan'da yaşayan Rüstem; aidiyet duyduğu ülkeyi/toprağı 'Welatê Îran' olarak tarif etmiş ve ülkesinin 'Turkanî/Türkler' tarafından saldırıya uğramaması için savaşlara girişmiştir (Rojbir Çalışır, 2019, ss:62)

Ayrıca Beluç Kürdlerinden Axwend Mihemed Salih Zengene'nin; Doğu ile Batı kaynaklarından yararlanarak h.1070/m.1659-60 yılında Belucistan sahasında oluşturduğu Farsça "Kurd Galnâme" isimli eserinde; M.Ö. 3000'lerden beri Medya'yı kendisine yurt edinen Kürd milletinin, bugün genel olarak Azerbaycan adıyla bilinen coğrafyanın, kitabın yazıldığı tarihlerde (1660'ta), bu coğrafyaya 'Kürdistan' adını verdiği notu bulunmaktadır.

Peki, "Êranşahr" nedir, hangi coğrafî sınırları ifade etmekte ve ne zamandan beri kullanılmaktadır?
 

12.jpg
Kyrene'li Eratosthenes'in (ca.285–205 BC) günümüze sadece alıntılarla ulaşılabilen "Geography" isimli coğrafya kitabına göre M.Ö. 250'lider dünya / Kaynak: Duane W. Roller; "Eratoshene's Geography", Princeton University Press and Oxford, 2010, pp:251


Aryan, Êran ve Êranşahr:

Büyük Darius'un (m.ö. 522-m.ö. 486) "Nakşê Rüstem"de bulunan yazıtında Darius, kendisini "Hystaspes'in oğlu bir Ahamenişli, bir Pers'in oğlu Aryan sülalesine bağlı bir Aryan (Gül Zeynep Muslu, 2019, ss:44)" olarak tanıtmıştır.

Darius'un kendisinden sonra tahta geçen oğlu Kserkses (486-465) de Persapolis 'Abadana Sarayı'ındaki "Daiva Yazıtı"nda babasının izinden giderek kendisini "Krallar kralı, ülkeler kralı, her kökenden halkların kralı" ve "Bir Ahamenişli, bir Persli, bir Pers'linin oğlu, Aryan soyundan bir Aryan (Gül Zeynep Muslu, 2019, ss:66)" olarak göstermiştir.

Darius; ülke sınırlarını Persapolis Tahtê Cemşîd'teki Apadan Sarayı'nın kuzeydoğu köşesindeki bir kutuda yer alan altın ve gümüş tabletteki yazıtında "Benim sahip olduğum ülke Scythia'dan (Sakalar) tutun da Sogdlar'ın ötesinde Ethiopia'ya kadar ve Sind'den (Hind) Sardis'e (Lidya) kadardır (ss:43)" şeklinde ifade ederken; kendisinden kalan birçok yazıtta şu ülke/eyalet/iklim adları saymıştır:

Ahuramazda'nın lütfuyla bana gelen ülkeler şunlardır; Ben onların kralıyım: 'Persia, Elam, Babil, Asur, Arabia, Mısır, bunlar denizin yanında olanlar (Sardes, Ionia), Media, Armenia, Kapodokya, Parthia, Drangiana, Chorasmia, Baktria (Belh), Sogdiana (Sogd), Gandara, Scythia (Saka), Sattagydia (7 nehir / Pencab, Arahuziya, Rehc, Helmend ırmağının üst bölgesi, Maka' yani 23 topraktır.

(Behistun, Sütun:1, 6.1; 12-17. Satır; 2019:29)


Darius; Nakşê Rüstem'deki Kaya Mezarı'nda ulusların adlarını kayaya fiziksel portreleri çizdirerek şu şekilde aktarmıştır:

1-Bu Persli; 2-Bu Medli; 3-Bu Elamlı; 4-Bu Parthian (Partlı); 5-Bu Arian (Heratlı); 6-Bu Bactrian (Belhli); 7-Bu Sogdian (Sogdlu); 8-Bu Chorasmian (Harezmli); 9-Bu Drangian (Zarangili); 10-Bu Arachosian (Rahcli); 11-Bu Sattagydian (Sattaguşlu); 12-Bu Gandara (Kandaharlı); 13-Bu Sind (Hintli); 14-Bu Haumavarga Sakalı (Hauma içen Sakalı); 15-Bu Tigrakhauda Sakalı (Sivri Şapkalı Saka); 16- Bu Babilli; 17-Bu Asurlu; 18-Bu Arabian; 19-Bu Mısırlı; 20-Bu Armenian; 21-Bu Kapadokyalı; 22-Bu Sardian (Lidya); 23-Bu Ionian; 24-Bu Scythia (Denizin ötesindeki Sakalar); 25-Bu Skudra; 26-Bu Trakyalı; 27-Bu Libyalı; 28-Bu Ethiopian (Habeşli); 29-Bu Maka; 30-Bu Karyalı (2019:47-48).

Ulus adları, Artakserkses II (405-359) veya III. (359-338) ait Persapolis'teki yazıtta da neredeyse aynı şekilde yazılıp sıralanmıştır. 

Kendilerini 'Keyânîler'in varisleri olarak gören Sâsânîler Devleti padişahlarının ve vezir ile din adamlarının yazıtları ile darp ettirdikleri paralarda ve 'Pehlevîce' olarak bilinen kitaplarda İranlıların (Êrânegân) yaşadığı ülke anlamında ilk başta kullanılan 'Êran' sözcüğü, daha sonra da devlet sınırlarını da kapsayacak şekilde 'Êranşahr' olarak genişletilmiştir.

'Êran' ve 'Êranşahr'ın Erdeşêrê Babekan ve oğlu Şahpûr zamanında 'Persia' iklimini, genişleyen devlet sınırlarıyla beraber Afganistan'dan Fırat Nehri'ne kadar olan ülke sınırlarını kapsadığı görülmektedir.

Bahaeddin Muhammed b. Hasan b. İsfendiyâr'ın 613/1217 yılında kaleme aldığı "Târîh-i Taberistân" isimli eserinin içerisinde Arapça'dan Derî Farsçasına tercüme ederek yer verdiği "Name-i Tanser" ve diğer belgeler bize İranşahr/Sâsâni İmparatorluğu'nun resmî ağızlarından birinin 'İrân/Êran Ülkesi'nin topraklarının sınırlarının nerelere dayandığını göstermektedir. Pekî 'Êran' sözcüğü nereden geliyor? 

I. Şapur'un "Ka'be-i Zerdüşt"deki üç dilli (Pehlevice, Parthça ve Eski Yunanca) yazıtında ülkenin/devletin eyaletleri/coğrafî bölgeleri şu şekilde sıralanmıştır:

Ērānšahr xwadāw ahēm ud dārām šahr: Pārs, Pahlaw, Xūzestān, Mēšān, Asōrestān, Nōdšīragān, Arabestān, Ādūrbādagān, Armen, Wiruzān, Segān, Alān, Balāsagān yad frāxš ō kōf ud Alānān bar, ud hamāg Padišxwar kōf, Mād, Wurgān, Marg, Harēw, ud hamāg Abaršāhr, Kermān, Sagastān, Tūrān, Makrān, Pāradān, Hīndestān, Kūšānšahr yad frāxš ō Paškabūr, ud yad ō Kāš, Sugd, Čāčestān marz, ud az hō ārag zrēh Mazūn šahr (Ben Ērānšahr hükümdarıyım ve şu šahr'lere (ülkeler) sahibim: Pers, Parthia, Huzistan, Meşan, Asuriya, Adiabene, Arabistan, Azerbaycan, Armenia, Geogris, Segan, Albania, Kafkasya dağları ve Albanya geçitlerine kadar Balasakan, ve Pareşvar'ın tüm dağ silsilesini, Medya, Gürgan, Merv, Herat ve tüm Abarşehr, Kirman, Sistan, Turan, Makran, Paradene, Hindistan, Peşaver ve Kaşgar'a kadar Kuşanşehr, Soğdiana, ve Taşkent dağlarına kadar, ve denizin diğer tarafı, Umman).

(Muhammed Yücel, 2018, ss:80-81


Üçüncü yüzyılda yaşayan ve Sassanî padişahlarına danışmanlık yapan Mowbed/rahip Kerdir'in 'KSM: Kerdir, Ser Meşhed'; 'KNRm: Kerdir, Naqş-ı Rustem'; 'KKZ: Kerdir, Ka'be-i Zerdüşt' yazıtlarına göre Ērān coğrafyası/krallığı "Ērānšahr" şu ülkeleri haviydi:

Pārs ud pārt ud xūzestān ud āsūrestān ud mēšān ud nōdšīrgān ud ādūrbādagān ud spahān ud rāy ud kermān ud sagastān ud gūrgān tā frāz ō pešwar.

(Pars, Parthia, Huzistan, Babilonya, Mesene, Adiabene, Atropatene, İsfahan, Rey, Kirman, Sagastan, Peşawer'e kadar Gürgan. (M. Yücel, 2018, ss:82).

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU