Beyrutluların tekrar tekrar maruz kaldığı ihanetler artık acıklı bir şaka haline geldi

Lübnan halkı uzun vadeli ekonomik keşmekeşin, pandeminin ve şimdi de yıkıcı bir patlamanın korkunç karışımıyla yüzleşiyor. Robert Fisk, bunların tamamını adını hak etmeyen bir "hükümetin" idare ettiğini söylüyor

Patlamanın Lübnan'ın başkentindeki etkisi büyük oldu (AP)

Bir ulusun tarihinde sonsuza dek donakalan bazı anlar vardır. Bunlar, o halkın üstüne çökmüş en kötü felaketlerden olmayabilir. Ya da en politik olanlardan. Fakat toplumun bitip tükenmeyen trajedisini resmederler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Akla Pompeii geliyor: Roma'nın kendine güveni ve emperyal yozlaşmışlığı Tanrı'nın işiyle birdenbire mahvolmuştu; o kadar vahimdi ki sonrasında bile yurttaşlarının mahvoluşunu, hatta bedenlerini bile görebildik.

Bir imgeye, dikkatimizi sadece bir saniye içinde gerçekleşen insani felaketin ardında yatan çılgınlığa çekecek bir şeye ihtiyaç var. Çok kısa bir süre önce Lübnan bu anı temin etti.

Bu bağlamda önemli olan rakamlar değil. Beyrut'un salı günü yaşadığı acı ne iç savaşın sıradanlaşmış kan banyosuna ne de, Suriye'de neredeyse her gün meydana gelen ölümün vahşetine yakın değil.

Toplam can kayıpları -dün gece 10’dan 60'a ve 78'e ve bugün de büyük olasılıkla yüzlerle- sayılabilse bile bu olay, savaşa dair Richter ölçekleri içinde hemen hemen hiç yer almayacak. Görünüşe göre bu, dünyanın en çılgın liderlerinden birinin ortaya attığı gibi savaşın bir neticesi bile değildi.

Hatırlanacak olan ikonografi olacak ve hepimiz onun ne anlama geldiğini bileceğiz. Pandemiyle zor zar başa çıkan, çatışma gölgesinde yaşayan, açlıkla karşı karşıya kalan ve yok olmaya yüz tutmuş bir ülkede... Beyrut'un üzerindeki birinin diğerini doğurduğu açık olan canavar ikiz bulutlar hiçbir zaman silinmeyecek.

Beyrut'ta toplanan video kaset havuzunun bir araya getirdiği ateş, gök gürültüsü ve kıyamet imgeleri, teknolojiden ziyade hayal gücü yoluyla vebanın, savaşın, kıtlığın ve ölümün dehşetini yakalamaya çalışan Ortaçağ tablolarıyla tıpatıp aynı.

Elbette ki yokluğunda hiçbir acının tamamlanmadığı bağlamı, şu çok önemli "arka planı" hepimiz biliyoruz: Nesillerdir rüşvetle geçinen eski ailelere ait, komşularınca sıkıştırılan, zenginlerin yoksulları köleleştirdiği, toplumu onu yok eden mezhepçilik sayesinde ayakta kalan iflas etmiş bir ülke…

Günahlarının, zehirli patlayıcıların ülkenin en büyük metropolünün tam ortasında bu kadar karmakarışık bir şekilde depolanmasından ve olayın ardından "sorumluların" (o ya da hükümet değil, bundan emin olabilirsiniz) "bedelini ödeyeceğini" söylemesinden daha sembolik yansıması olabilir mi? Hâlâ da ders almadılar, öyle değil mi?

Dahası, elbette hepimiz bu "hikayenin" önümüzdeki saat ve günlerde nasıl gelişeceğini biliyoruz. Lübnanlı gençlerin ve eğitimli kesimin henüz başlamakta olan devrimi Lübnan yöneticilerini alaşağı etme, onları sorumlu tutma, merhametten uzak bir şekilde içine doğdukları Fransızlarca kurulan bu "cumhuriyet"in enkazından yeni ve mezhebe dayalı olmayan bir modern devlet inşa etme sürecinde şimdi mutlaka güç kazanacak. 
 


Her ne boyutta olursa olsun trajedi, siyasi değişime kötü bir alternatif. Dünkü yangınlar esnasında Emmanuel Macron'un anında (Fransa'nın emperyalist kibriyle 100 yıl önce yarattığı bu sakat bırakılmış ulusun "her zaman" yanında olacağına dair) söz vermesi son birkaç saatin en etkileyici ironilerinden biriydi ki bu, Fransa dışişleri bakanı daha sadece birkaç gün önce Lübnan ekonomisinden elini eteğini çektiği için de değildi yalnızca.

Ta 1990'larda, Saddam'ın Kuveyt'le birleşmesinin ardından biz tamamen yeni bir Ortadoğu yaratmayı planlarken ABD askeri yetkilileri (benim durumumda Kuzey Irak'taki üç tanesi) bizle "şefkat yorgunluğu" hakkında konuşmaya başlamıştı. Sinir bozucu bir şekilde bu, Batı'nın insani ıstıraptan uzaklaşma tehlikesini taşıdığı anlamına geliyordu.

Görüyorsunuz, yıllardır süren tüm bu bölgesel savaşlar artık çok fazlaydı ve cömertliğin kapılarını kapatmak zorunda kalacağımız bir nokta gelecekti. Belki de bu nokta, bölgedeki mülteciler, IŞİD'in sunduğu alternatiftense bizim toplumumuzu tercih edip de yüz binlerle Avrupa'ya akın etmeye başlayınca geldi.

Neyse, biz topraklarında Batı şefkatininin ancak çok ince bir tabaka halinde bulunabildiği Lübnan'a dönelim. Patlamaların yarattığı dalgaya, ardından yükselen mantar bulutuna ve harap olmuş şehre karşı bize kalkan olması için tarihsel perspektif her zaman çağrılabilir. Pompei'nin sadece iki bin cana mal olduğunu söylediler. Peki, Beyrut'un antik çağlardaki kendi berbat konumuna ne demeli? MS 551'deki deprem Roma'nın Doğu Akdeniz'deki emperyalist filosunun evi Berytus (Latince Beyrut -ed.n.) şehrini sarsmış ve zamanın kayıtlarına göre 30 bin kişiyi öldürerek tüm şehri yok etmişti.

Yıkıldıkları yerde, dünkü patlamadan yaklaşık 1,5 kilometre mesafede bugün de yerde serili halde yatan Roma kolonlarını hâlâ görebilirsiniz. Hatta küstah bir şekilde Lübnan'ın atalarının aptallığına bile dikkat çekebiliriz. Dalga geri çekilince hemen bir sonraki tsunamide tekrar yutulmak üzere daha önce batan gemileri yağmalamak için deniz yatağına yürümüşler.

Fakat herhangi bir modern ulus (ki Lübnan'ın durumu için "modern" kelimesini tedbirli bir şekilde kullanıyorum) bu kadar kokuşmuş bir ıstırap karışımı karşısında kendini yenileyebilir mi? Kovid-19'un kitlesel ölümlerinden (şu ana kadar) kaçınmış olsa da Lübnan, imdadına yetişebilecekleri önlemleri de acınacak hale getiren bir salgınla yüzleşiyor.

Ülkenin bankaları halkının tasarruflarını çaldı; kurucularını zaten geçiyorum, hükümeti adına bile layık olmadığını kanıtlıyor. Ülkenin en iğneleyici şairlerinden Halil Cibran "Devlet adamı bir tilki, düşünürü bir hokkabaz ve sanatı yamama ve taklit olan o ulusa ne yazıktır" diyerek bizi acımaya davet etmişti.

Lübnanlılar şimdi kimi taklit edebilir ki? Bir sonraki tilkileri kim seçecek? Orduların Arap hükümdarlarının ısmarlamasıyla yapılan yerleri doldurmak gibi yorucu bir namı var, geçmişinde Lübnan bunu bir kez daha denemişti ki sonuçları da şüpheliydi.

Olayın ardından aradığım kişilerin bir kısmıyla birlikte benim de patlamanın ve hasarın büyük kısmının Beyrut'un Hıristiyan bölgesinde meydana gelmiş göründüğüne dikkat çekmemize rağmen bugün bu korkunç patlamayı ulusal bir trajedi (ve dolayısıyla "yas günü" olmaya layık, artık bu ne anlama geliyorsa) olarak görmeye teşvik edildik. Dün tüm inançlardan erkek ve kadınlar öldü. Fakat bu, Lübnan'ın nispeten büyük azınlıklardan biri için ayrı bir korku olacak.

Sayısız savaşın ardından geçmişte dünya (Amerikalılar, Fransızlar, NATO, AB, hatta İran) Lübnan'ı tekrar bir araya getirmek için gönüllü yazılmıştı. Amerikalılar ve Fransızlar intihar bombalarıyla ülkeden atıldı. Fakat onarılacak gibi görünmeyen bir milleti yabancılar nasıl eski haline getirebilir ki?

Burada bir opaklık, revaç hale gelecek kadar endemik bir siyasi sorumluluk yoksunluğu var. Lübnan tarihinde hiçbir siyasi cinayet (devlet başkanlarının, başbakan ya da eski başbakanın, parlamento ya da siyasi parti üyelerinin) çözüme ulaşmadı.

İşte karşımızda karla ve dağlarla, Roma kalıntılarıyla, en iyi yiyeceklerle, en büyük dahilerle ve binlerce yıllık tarihle kutsanmış, bölgenin en eğitimli, en yetenekli ve en cesur (ve en cömert ve en nazik) halklarından biri var. Ama yine de para birimini işletemiyor, elektrik enerjisi üretemiyor, hastalarını iyileştiremiyor ya da halkını koruyamıyor.

Nasıl olur da 2014'te Mozambik'e giden bir Moldova gemisinden çıkarıldıktan sonra bu kadar zararlı bir maddeyi kendi başkentinin tam ortasına koymaya karar verenler hiçbir önlem almadan bunu çürük bir binada yıllarca saklar?

Geriye kalan tek şeyse göğe kadar çıkan cehennem, onun kanserojen beyaz şok dalgası ve sonrasında mantar şeklini alan ikinci bulut (hadi diğerlerinden bahsetmeyelim).

Bu, bir son not olarak Halil Cibran'ın yerine bütün savaşlara eklenebilir. Ortadoğu'da yaşayan herkesi etkisi altına alan korkulu boşluğu da kapsıyor. Ve bir anlığına, en korkunç haliyle tüm dünya bunu gördü.

 

Robert Fisk'in tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Beyrut anılarda uzun süre yaşayacak bir felakete maruz kaldı ve yurttaşlarının her defasında uğradığı ihanet artık acıklı bir şaka gibi

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU