Sosyal medya koronavirüse dair yanlış bilgiyle mücadelede acınası derecede başarısız

Sağlık uzmanları, Rus bot etiketleri ve aşırılıkçı sözdebilimi işaretlemek için uyarı sistemleri geliştiriyor. Fakat bu kötülükleri temizlemenin gerçek sorumluluğu belki de başka yerlerde yatıyor

(Jakob Owens/Unsplash)

Google'da "koronavirüs" diye aratınca karşınıza, arama motorundaki sıradan aramalarınızın aksine hükümetlerden, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi hükümet dışı kuruluşlardan ve ana akım medyadan resmi kaynaklar çıkıyor. Olağan bir aramada yaşanabilecek türden bir reklam ya da ürün yerleştirme bombardımanına maruz kalmıyorsunuz ve salgına dair güvenilir olmayan bir bilgi kaynağına resmi olmayan bir link bulmakta zorlanıyorsunuz.

Aynı şekilde sosyal medya siteleri de benzer biçimde resmi kaynaklardan gelen saygın ve güvenilir içerikleri ortaya sürüyor. Instagram uygulamayı açınca Birleşik Krallık'taki (BK) kullanıcıları Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin (NHS) internet sitesine, ABD'deki kullanıcıları da Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'nin (CDC) sitesine yönlendiriyor.

Pinterest'teki tüm "Kovid-19" paylaşımlarının DSÖ gibi uluslararası üne sahip sağlık kuruluşları tarafından hazırlanmış olması da dikkate şayan. Facebook'un "Bilgi Merkezi" benzer şekilde kullanıcıları resmi kaynaklara yönlendirirken, Facebook'a ait WhatsApp uygulaması da yanlış bilgi yayılışını azaltmak için mesaj iletimine yeni sert sınırlamalar getirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Görünüşe göre arama motoru ve sosyal medya platformu sahipleri, virüse dair en güvenilir bilgi kaynağı olmak için yarışıyor ama ne gariptir ki tarihsel açıdan bakıldığında bu sitelerin tüm yapısı, gerçek bilgiden ziyade popüler bilgiyi yayma üzerine tasarlanmıştı.

Oysa sosyal medya, titizlikle yürütülen bilimden farklı bir yönteme dayanmasından dolayı, daha önce de aşırılıkçı sözdebilimin gelişmesi için isabetli bir yer olmuştu. Dahası, otomatikleştirilmiş "Rus botların" platformlarda bilimsel olmayan bilgileri yayması ve aşırı sağcı radikallerin platform sahiplerinin kontrol etmediği sözdebilimi kullanmasıyla birlikte, bilim camiası yaptıkları araştırmaların sürekli olarak sosyal medya platformlarında sistematik ve kasıtlı bir şekilde kötüye kullanıldığında şahit oldu.

Örneğin, aşılara yönelik kasıtlı yanlış bilgilendirme, tarihsel açıdan bakıldığında halkın en derin korkularıyla oynamak ve toplumsal bölünmeye yol açmak amacıyla uluslararası siyasi kuruluşlarca kullanıldı. Otomatikleştirilmiş sosyal medya hesapları, "vaxxed" (aşıdan kötü etkilemiş) ve "learn the risk" (riski öğren) gibi etiketler kullanarak, yavaş yavaş halkı aşı karşıtı daha uç içeriklere çekmek için düzenli aralıklarla birçok platformda kutuplaştırıcı mesajlar paylaştı. BK'da da hala epey ciddi bir sorun olsa da ABD ve İtalya, sosyal medyada aşı karşıtı mesajlar gibi sözdebilimin paylaşılmasına bilhassa elverişli halde, ki bu ülkelerin koronavirüsten en çok etkilenen yerlerden ikisi olduğu düşünülürse bu trajik bir durum.

Bilimsel araştırmaların kötüye kullanılmasının olumsuz etkilerinin bir diğer örneği; geçen yıl mart ayında Yeni Zelanda'da meydana gelen ve çokkültürlülüğün tehlikesine dair bir komplo teorisine atıfta bulunup internette başıboş dolaşan bir manifesto yayımlayan bir katilin gerçekleştirdiği Christchurch saldırılarında görülebilir. Fransa'nın kenar mahallelerinde doğan bu fikrin internette bu kadar yayılması şaşırtıcı. Almanya ve ABD'de toplu katliam yapan katiller de benzer şekilde bu "Büyük Yer Değiştirme" teorisine başvurup onu akademik açıdan güvenilir saydı. On yıl önce ortaya atılan ve çarpıtılmış demografik istatistiklerle göçmen suçlarına dair yanıltıcı istatistiklere başvuran fikir, Nisan 2012-2019 arasında internette 1,5 milyon kez kaynak gösterildi.

Tarihsel olarak sosyal medyada gördüğümüz içeriğin çoğunu belirleyen algoritmaların çalışmasında "hakikatten" ziyade popülerlik ve kârlılık anahtar rol oynadı. Evrimsel algoritma uzmanı, University College London Bilgisayar Bilimleri alanında üst düzey araştırmacı ve 2019 tarihli Rage Inside the Machine (Makinenin İçindeki Hiddet) kitabının yazarı Dr. Robert Elliott Smith, online platformların kâr elde etmek için nasıl tasarlandığına dikkati çekiyor.

Smith, bu durumun genellikle "bilgi ayrımcılığı" (internet üzerinden basmakalıp fikirler yaratma) dediği şeye yol açtığını iddia ediyor ve çeşitli alanlarda (aşıya dair korkular gibi) mevcut önyargıları güçlendirmek için kullanılabileceğini söylüyor. Bu nedenle, teknolojinin apolitik ve ahlakdışı bir güç olduğu fikrine meydan okuyan Smith, bilimsel olmayan fikirlerin teknolojik altyapımızın derinliklerine kodlandığını işaret ediyor. Bizlere "teknolojinin (hesaplama da dahil, hatta belki de özellikle hesaplamayla birlikte) dış dünyadan kopuk bir şekilde var olmadığını" hatırlatıyor.

Benzer şekilde, düşünce kuruluşu Demos'un Sosyal Medya Analiz Merkezi'nin Araştırma Direktörü Carl Miller, "Gangnam Style içeriği" olgusundan bahsediyor. Bu olgu YouTube'un daha önceleri, platformda izlenen hemen hemen her şeyin popüler "Gangnam Style" klibine dönene kadar kullanıcının görüntüledikleriyle bağlantılı popüler içeriği sunma eğilimini tasvir ediyor.

YouTube buna karşı koymak adına belirli bir aramayla ilgili daha niş içerikler sunmak için görünüşte önemsiz bir karar verdi, nihayetinde bu karar da "daha önce ana akım medyada fazla dikkat çekmeyen tüm bu niş seslere muazzam ölçüde dikkati çekti".

Miller, ocak ayında yeme bozuklukları ve diyet hapları gibi zararlı olabilecek içerikler de barındıran yanlış bilgilendirme virüsüne dair katıldığı BBC podcast yayınında, "Aniden milyonlarca ve milyonlarca tık almaya başladılar" demişti.
 


Platformlar tarihte yanlış bilgiyi durdurmak için müdahale etmemişlerse neden şimdi ediyorlar?

Kısa cevap kısmen şu: Bu platformlar koronavirüse dair yanlış bilgilendirmeyle mücadelede, siyasi yanlış bilgilendirmeye karşı olduklarına kıyasla alenen çok daha agresif durabileceklerini düşünüyor. Örneğin, kâr amacı gütmeyen First Draft kuruluşundan Claire Wardle, “Koronavirüste iki taraf yok, bu yüzden diğer tarafta aşı karşıtlığında ya da siyasi yanlış bilgilendirmelerde olduğu gibi 'Biz bunu istiyoruz' diyen birileri yok” diyor. Ayrıca platformların taraflı görünmeden DSÖ gibi güvenilir kaynakları seçmesi nispeten basit ve kolay.

Ne var ki uzun cevap; yanlış bilgilendirme virüsünü zapt etmede hiç de başarıya ulaşamamış olmaları. Araştırmalar, virüse dair yanlış bilgilerin büyük çoğunluğunun internette göründüğünü ortaya koyuyor. Oxford Reuters Enstitüsü'nün son zamanlarda yaptığı bir çalışma, koronavirüs hakkındaki yanlış veya yanıltıcı iddiaların yüzde 88'inin sosyal medya platformlarında ortaya çıktığını, bu oranın televizyonda yüzde 9 ve haber kuruluşlarında da yüzde 8 olduğu sonucuna vardı. Öyleyse Pew Araştırma Merkezi'nin ABD'li yetişkinlerin yaklaşık yüzde 30'unun -doğruluğu kanıtlanmamış bir teori olmasına rağmen- Kovid-19'un laboratuvarda üretildiğine inandığını ortaya koyması sürpriz değil. 5G'yi haksız yere pandeminin yayılmasıyla ilişkilendiren komplo teorileri de tehditlere, tacizlere, hatta molotofkokteyli saldırılarına yol açtı.

O halde belki de tüm ekosistemi bağlanmaya ve viralliğe dayanan, kesinliğe hiçbir değer vermeyen sosyal medya platformlarına ve onların pandemi esnasındaki gerçeklik arayışına çok fazla itibar ediyoruzdur. Şimdi bizler küresel acil durumun eşiğindeyken onlar en güvenilir kaynak olmak için acele etmek istiyor ama aslında yanlış bilgilerin yayılmasının temel nedeni oldukları gerçeğinden saklanamıyoruz.

Peki, platformlara güveni yeniden inşa etmek ve bilim camiasıyla Silikon Vadisi'nin bozulmuş ilişkisini kurtarmak için ne yapabiliriz?

Şu anda sağlık uzmanları, Rus botlarıyla bağlantılı etiketleri işaretlemek ve aşırılıkçı sözdebilime dair olumsuz kümelenmeleri tanımlayıp bu sayede onlarla yakından ilgilenebilmek için uyarı sistemleri geliştiriyor. Fakat sorumluluk belki de sosyal medya platformlarına, (en kötü ihtimal yardımcı olacaklarına dair ihtiyatlı iyimserliğe sahip olmama rağmen) hükümetlere ya da sağlık uzmanlarına değil de verileriyle algoritmaları besleyen kullanıcılara aittir.

Hello World: How to be Human in the Age of the Machine (Merhaba Dünya: Makine Çağında İnsan Olmak) kitabının yazarı Hannah Fry şu noktaya dikkati çekiyor:

Ne zaman bir algoritma kullansak, hele de bu ücretsizse, kendimize bunda ne gibi gizli teşvikler olabileceğine dair sorular sormalıyız… Bu algoritma gerçekten ne yapıyor? Bu benim içime sinecek bir iş mi?

Belki de en iyi yanıt, ilişkiyi algoritmalar ve insan muhakemesi arasında bir ortaklık olarak görmekte yatıyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) ilaçları düzenlemesi kadar, veri endüstrisini kontrol eden kurulların da düzenlenmesi gibi.

Carl Miller'ın dediği gibi: "Platform mühendisliği, istenmeyen sonuçların tarihidir." Pandemiler de bize öngöremediğimiz dersler veriyor ve bilimsel açıdan daha kesin içeriklere duyulan arzunun, ileriye dönük en önemli istek olacağını şimdiden hissedebiliyorum.

Rachel Thomas etik ve teknoloji alanlarında çalışan bir araştırmacı

 

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU