Özgür Özel, Afyonkarahisar'da: Hadi bakalım Erdoğan, kurtarsın seni Donald Trump

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Afyonkarahisar'da "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde konuştu

CHP’nin, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından her hafta çarşamba günleri İstanbul’un bir ilçesinde, her hafta sonu ise Türkiye’nin farklı illerinde düzenlenen "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin bu haftaki adresi Afyonkarahisar oldu.

Mitingde konuşan Özgür Özel'in konuşmas"ından öne çıkanlar şöyle:

"İcazeti Amerika'da arayanlar"

Biz buraya Afyonkarahisar'ın vicdanına sığınmaya geldik. Biz bugün burada bir miting yapmaya değil, hak için, hukuk için, demokrasi için bir büyük eylemi yapmaya geldik. Miting olunca Afyon'da bu meydana tüm partiler geliyor. Birileri meydanlardan kaçarken, kalabalıklardan korkarken "Gücü, icazeti milletten değil Amerika'da arayayım" derken. Buraya milli iradeyi, milletin gücünü göstermeye "Patron benim, ben seçerim, kim dersem o yönetir" diyenler gelmiş.

İktidar partisi de geliyor ve son zamanlarda şu arama noktasına kadar zor varıyor. O arama noktasının iki katını dolduran Afyonlulara helal olsun be. Helal olsun. Birileri meydanlardan kaçarken, birileri kalabalıklardan korkarken, birileri aman aman sıcak salonlarda, serin salonlarda oturayım, buradan siyaset yapayım, gücü, icazeti milletten değil Amerika'da arayayım derken buraya "milli iradeyi, milletin gücünü göstermeye, patron benim, ben seçerim, kim dersem o yönetir. Bunu bilen benim. Çünkü milli iradeyim" diyenler gelmiş. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. 1950'den beri Afyon'da belediye seçimleri yapılıyor. Tam 15 kez sandık başında şehrin kime emanet edileceğine Afyonlular karar verdi. 15 kez kazanamadık biz.

15 kez kaybettik ama dönüp de Afyon'a küsmedik. "Sen doğrusunu bilmiyorsun, doğrusunu bilmiyorsun" demedik. "Sen bilmezsin. Bu şehri yöneteceğine millet karar vermez, biz karar veririz" demedik. Sabrettik, çalıştık, hatayı kendimizde aradık, doğru adayı bulduk. Afyon'un önüne koyduk, seçimleri kazandık. İşte genel başkanı olduğumda grup başkanvekilim olan, mecliste 4 dönem 8 yıl aralıksız birlikte görev yaptığımız, iyi günde kötü günde yan yana durduğumuz, birbirimize sahip çıktığımız, partimize, ülkemize sahip çıktığımız, benim kardeşim, sizin evladınız Burcu Köksal...

Hem de öyle birkaç parti yarışırken aradan çıkarak falan değil. Yüzde 51 oyla iki kişiden birinin fazlasını alarak seçildi. Ona da helal olsun, size de helal olsun. Burcu, başkanınız 18 aydır çalışıyor. Aralıksız. Zaten aday yaparken ilk ben inanmıştım.

"Altına sandalye sürmekle olmuyor bu iş"

Seçimi kazanacağına ben inandım. Siz inandınız. Çok başarılı olacağını elbette biliyordum. Şöyle bir bakınca iki tane kent lokantasında 4 çeşit yemeği 75 liraya sunan Halk Gıda Marketi ile temel gıda ürünlerini piyasanın çok altında bir fiyatla sizlere ulaştıran Halk Ekmek'le 25.000 ekmeği uygun fiyattan hemşehrilerine kavuşturan, Zafer Kart'la ihtiyaç sahiplerine sosyal yardımlar sunan, çocukların eğitimi için Zafer Çocuk Dünyası'nı açan, öğrencilere sınav ücreti için destek veren, kırtasiye yardımı yapan, Zafer Çocukları kreşi ile yoksul aile çocukları için kreş açan, onların erken yaşta eğitimine katkı sağlayan, becerilerinin gelişmesine katkı sağlayan, annelerini sosyal yaşama, iş yaşamına katan ve bu projelerin hepsini yaparken bir yandan da tiyatro festivallerini eksik bırakmayan, Bülent Ecevit Millet Bahçesi'ni açan, sokaktaki canlar için Pati Köy Mama üretim tesisini açan, yani bu kısa zamanda birkaç dönemlik hizmetleri bu kısıtlı bütçeyle, bunca borca rağmen yapan Burcu başkana helal olsun.

Tabii tabii biz burada muhteşem bir miting yapıyoruz da orada yan tarafta buraya sığamayanlar gelmiş, onları da selamlıyorum. Tayyip Erdoğan o kalabalığı bulsa "kalabalık toplandı" der, miting yapar sizinle. Burcu çalışıyor ama iktidar maalesef Afyon'u unuttu. Eber Gölü kurumaya yüz tuttu ama önlem almıyorlar. Zafer Havalimanı her yıl zarar etmeye devam ediyor. Bu sene 220 milyon TL daha uçmayan yolcu için, başta garanti verdikleri için, ödeme yaptılar. Dile kolay 220 milyon TL. O para Afyon'da, Burcu da olsa ne hizmetlere; Kütahya'da belediye başkanımız da olsa ne hizmetlere dönüşür ama burada uçmayan yolcu için garanti ödemesi.

Hastane yaparlar gelmeyen hasta için ödeme. Yol yaparlar geçmeyen araç için ödeme. Tünel yaparlar geçmeyen araçlar için ödeme. Bu millet bu kadar yokluk, bu kadar sıkıntı çekerken kendi müteahhitlerine bu paraları peşkeş çekenlere yazıklar olsun. Afyon bunu unutmaz. Diğer yandan "Tayyip istifa, Tayyip istifa, Tayyip istifa..." Biraz önce Burcu Başkan anlattı. AK Parti'nin kalesi olan yerde meydan inliyor. Erdoğan istifa diye. Ne oldu? Meşruiyet uçtu gitti. Meşruiyet bu meydanda olacakken Trump'ta arandı. Şimdi meydan "istifa" diyor. Hadi bakalım Erdoğan, kurtarsın seni Afyonluların elinden Trump, göreyim. Hadi bakalım...

Ey Erdoğan, altına sandalye sürmekle, altından sandalye çekmekle, olur olmaz övgüler dizmekle, karşısına dizdiği bu memleketin bakanlarına "çocuk" muamelesi yapmakla, "çok akıllıymış" demekle olmuyor. Meydanlarda oluyor bu iş. Niye bu kadar öfkelisiniz? Çünkü Afyon'un şeker fabrikası vardı, kapattılar. Seka'sı vardı, kapattılar.

"Erdoğan'ın çıkarları milletin refahını hiçe sayıyor"

Önümüzdeki sandık gelince Afyon'a sırtını dönene Afyon'da sırtını dönecek. Afyon'da sırtını dönecek. Afyon'da söz verilen hızlı tren 13 yıldır yok. İsrail'le güya kayıkçı kavgası yapıyorlar; haşhaş tohumunu İsrail'den getiriyorlar ve İsrail meşeli tohumlarla üretimi bitirme noktasına getirdiler. Patatesin 10 liraya maliyeti var. 5 liraya tarlada alıyorlar. Patates üreticisini perişan ettiler. Ama markette 25 liraya atıyorlar. Tarlada 5, markette 25; maliyeti 10 lira ve patates üreticisi de perişan olmuş durumda.

Bunun için bu cennet şehri, bu tarih şehrini, bu üretimin topraklarından bereket fışkıran insanının alın terinde, bereket olan, namusuyla kazanan, namusuyla harcayan bu şehri perişan edenleri ilk seçimde gönderecek Afyon. İlk seçimde. Değerli Afyonlular, sizin sorunlarınızı çözmeyenler Türkiye'de de bir kara düzen tutturdular, gidiyor. AK Parti'nin kara düzeni hakim oldu memlekette. Bu düzende Erdoğan'ın çıkarları sizin çıkarınızla çatışıyor. Erdoğan kendi çıkarları için milletin huzurunu da refahını da hiçe sayıyor.

Öyle bir noktadayız ki "artık bundan kötüsü olur mu" dediğimiz günü ertesi gün arar hale geliyoruz. Bu milletin refahını, bu milletin huzurunu feda ediyorlar. Bugün 1 gram altın 5.000 lirayı geçti. AK Parti geldiğinde, bundan 23 yıl önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı 2 çeyrek altın alıyor. Bir yanda yani... Eğer, eğer Tayyip Erdoğan geldiğinden bugüne hiçbir şeyi iyileştirmese ama emeklilere de ilişmese, olduğu gibi kalsa bugün 56.000 lira alacak emekli; bugün 16.000 lira alıyor. 16.000 lira yoksulluk demek, hatta açlık demek, sefalet demek. Asgari ücretli Tayyip Erdoğan geldiğinde 7 çeyrek alıyordu. Evet, hesapta bir yanlışlık yok. Eskiden en düşük emekli maaşı asgari ücretin üzerindeydi.

Hatta daha eskiden 1 buçuğu katıydı. Bugün en düşük emekli maaşı asgari ücretin %60-65'i ve asgari ücret de 22.000 lira gibi açlık sınırının altında bir seviyede. Eskiden 7 çeyrek altın. Yani hiç gelmese, hiç ilişmese emekçiye dokunmasa 7 kere 7, 49-50.000 lira alacakken asgari ücretli bugün 22.000 lira alıyor. Yani hesabı herkes şöyle yapsın: "Tayyip Erdoğan'dan kurtulursam asgari ücret 50.000 lira olur. Tayyip Erdoğan'dan kurtulursam emekli maaşım 56.000 lira olur." Herkes hesabı böyle yapsın. Memurun aldığı 14,5 çeyrek altının bugün geldiği nokta tam tamına 5,5 çeyrek altın. Memur ayda 9 çeyrek altın kaybetmiş. Üniversiteye yolladığın öğrenci bile 1,5 çeyrek altın burs alırken bugün gram altının yarısını alıyor. Öyle ya bugün 3.000 lira veriyor; gram altının neredeyse yarısı. Oysa bunlar gelmeden önce bir öğrenci bursu 1,5 çeyrek altındı.

"Emeklinin partisi CHP'dir"

Şunu görelim: Erdoğan geldiği beri, AK Parti geldiği beri, bu iktidar emekliye iyi gelmedi. Geldi mi? Asgari ücretliye iyi gelmedi. Geldi mi? Hayır. Öğrenciye iyi geldi mi? Hayır. Peki çiftçiye iyi geldi mi? Hayır. Bunlar bu haldeyken esnaf ne yapsın. Esnafa iyi geldi mi? Hayır. Bu iktidar sadece ve sadece zengine iyi gelen, yandaşa iyi gelen, işi gücü tıkırında olanlara iyi gelen bir iktidardır. Buradan ısrarla söylüyorum: Bu memlekette zengin yüzde 20, yani en zengin yüzde 20 toplam gelirin yüzde 90'ını alıyor. Geri kalan yüzde 80 sadece yüzde 10'unu alıyor. Bu memlekette en zengin yüzde 1, 100 kişinin en zengini neredeyse gelirin yarısını alıyor. Geri kalan 99 kişi kalan yarısını bölüşüyor. O yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, adı üstünde halkın partisi olarak, kurucusu bu ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal'in partisi olarak kimsesizlerin kimsesi olmaya geliyoruz.

Emeklinin partisi Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bir ben sorayım: Emeklinin partisi, asgari ücretlinin partisi Cumhuriyet Halk Partisi. Öğrencilerin partisi Cumhuriyet Halk Partisi. Çiftçilerin, haşhaş üretenlerin partisi Cumhuriyet Halk Partisi. E Parti Cumhuriyet Halk Partisi. Bizim partimiz Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin 1. partisi. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi meseleye şöyle bakıyor: Siyaset öncelik belirleme işidir. Benim önceliğim, bizim önceliğimiz bu meydandır. Oradan, meydanlara sığmayan bizleri dinleyenlerdir. Evlerinde ekran başında bizi dinleyenlerdir. Ama Erdoğan'ın önceliği başkaları. O 19 Mart darbe sürecinde sizin bizim rezervimizi sadece zenginlere, paralarını alıp gidenlere, borsadan çıkanlara, döviz yaptıranlara, yabancı yatırımcılara harcadı ve sen dönüp isteyince yok diyor. Bakın o gün harcadığı para 160 milyar dolar. O günden bugüne...

Bu çiftçiye bir yılda ödenen desteklemenin tam 100 katı. Bu emeklilere bir asgari ücret vermek için ihtiyaç olan paranın tam 150 katı. Asgari ücretli 30.000 lira yapmak için gerekli paranın tam 120 katı. Yani size "para yok" diyenler yalan atıyorlar. Size kaynak yok diyenler yalan atıyor. Polise mesai vermeden çalıştırıp "kaynak yok" diyenler yalan atıyorlar. İnfaz koruma memuruna düşük maaş verip bütün maaşını kiraya harcattırıp onları cezaevlerinde gündüz gece yok yere çalıştıranlar yalan atıyorlar. Jandarmanın da, polisin de, infaz koruma memurunun da, öğretmenin de, biraz önce saydığım tüm toplum kesimlerinin de çoluğunun çocuğunun geleceği de, boğazından geçecek lokması da Erdoğan tarafından haciz altındadır.

"Emekliye para yokken, ABD'ye giderken hediye paketi yaptırmış"

Onu kurtaracağız. Mutlaka kurtaracağız: bu ülkenin geleceğini, çocuklarınızın geleceğini, bu ülkenin evlatlarının geleceğini kurtaracağız. Herkesi doyuracağız. Herkesin karnı doyacak. Herkes yarınlara umutla bakacak. Söz veriyoruz. Maalesef en zor günlerini yaşarken toplumun en yoksulları bir yandan da sabrımızı sınar gibi çıkıyor karşımıza. Diyorlar ki bakan çıkıyor diyor ki "tasarruf yapacaksak elbette emekliden, asgari ücretliden yapacağız" diyor. Avrupa'da son 10 yılda asgari ücretin en az arttığı ülkedeyiz.

AKP geldiğinde 10 emekliden 3'ü çalışıyordu. Şimdi altısı çalışıyor. Yine Avrupa Birliği ülkelerinde emekliler gayri safi milli hasılanın yüzde 10'unu alıyorlar ama Türkiye'de sadece 3.7'sini alıyorlar. Ve bizde bakan çıkmış hâlâ daha emekliden tasarruf etmekten bahsediyor. Buradan bakana şunu söylüyorum: "Sen de haklısın. Doğrusunu sen de biliyorsun. Bu meydanda biliyor. Sen böyle söyle. Sandık gelecek. Oylar sandığa girecek. Bir de bir kapanacak. Yeni bir devir başlayacak. Bakan evlatlarının devri bitecek. Vatan evlatlarının devri başlayacak." Vatan evlatlarının Erdoğan'ın kendine çalıştığı yetmedi, zenginlere çalıştığı yetmedi. Şimdi elde avuçta kalanla Trump'a çalışıyor. Gitti, biraz önce söyledim. Trump'ın kapısını açındırdı. Oralardan meşruiyet arıyor.

Emekliye para yokken, asgari ücretliye para yokken, don vurmuş çiftçinin hasarı karşılanmazken Amerika'ya giderken hediye paketi yaptırmış. Hediye paketinin içinde yok yok: 225 tane Boeing uçak, sıvılaştırılmış gaz yetmiyor; bademden pirince, cevizden Amerikan otomobiline, Amerikan viskisine, makyaj malzemesine kadar tamamının gümrük vergilerini sıfırladı. Yani senin ürettiğinde vergi var. Pahalılık alıyor. Amerika'dan gelen ucuz kalıyor. Kapış kapış gidiyor. Türk çiftçisine, Türk üretimine atılan en büyük kazık. Gitti, kendi ülkesinden her şeyi verdi ama kendisi elleri boş döndü. Ne aldın? Hiçbir cevap yok. Meşruiyet almış. Milletin gözünden düşmüş, meşruiyeti Amerika'da aramış, Trump'ın kendisini övmesiyle güya meşruiyet kazanmış.

Hiçbir şey olmasaydı bile bu kadar tavize, bu kadar görüşmeye, bu kadar anlaşmaya — bizim Amerika'da parası ödenmiş, bitmiş, üzerine Türk bayrağı yapışmış 6 tane F-35 uçağımız var. Geçen dönem bunlara el koydular. Bizi F-35 programından attılar. İsrail'de F-35 var. Yunanistan'da var. Türkiye'de parasını ödediği F-35'ler Amerika'da hangarda duruyor. Hiçbir şey beceremiyorsan, hiçbirini alamadıysan, hiç değilse F-35'lerimizi isteseydin, alıp getirseydin. Ama kendine meşruiyet arayan, maalesef Trump'ın altına çektiği sandalyeye güvenen Erdoğan'a söylüyorum: Sandalyeleri, makamı, mevkii, koltuğu millet verir. Millet alır. Altına Trump sandalye çektiyse, o sandalyeyi altından millet çekip alacak. Söz veriyoruz. Bir büyük üzüntümüzü de buradan ifade etmek isterim.

"Gazze'nin G'sini konuşmadı"

İsrail büyük bir katliam yapıyor. Gazze'de çok büyük, çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. 65.000, çoğu çocuk ve kadın, öldü. 165.000 kişi sakat kaldı. Savaştan etkilendi. Bu soykırıma karşı Erdoğan Amerika'ya giderken Filistin'in bir ümidi vardı. "Bizim hakkımızı savunur mu?" Biz de dedik ki git, Filistin'in hakkını savun. Netanyahu'nun bir savaş suçlusu olduğunu söyle. Trump'a "İsrail'i desteklemekten vazgeç" de ve oradan Filistin için iyi bir sonuç al. Ben Amerika dönüşü Esenboğa Havaalanı'nda seni karşılayıp tebrik edeceğim dedim. En büyük teşekkürü ben edeceğim dedim. Gitti Amerika'ya. Görüşmeyi yaptı ve görüşmede Boeing'in B'si var, nükleer enerjinin N'si var, enerji — sıvılaştırılmış doğalgazın N'si var, ama maalesef Gazze'nin G'si yok. G'si yok. Gazze'nin G'sini konuşmadı. Çünkü bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Dostumun dostu dostumdur. Dostumun düşmanı benim de düşmanımdır. Erdoğan'ın dostu Trump'tır. Trump'ın dostu Netanyahu'dur. Erdoğan, Netanyahu'nun dostudur. Nokta. Filistin bizim dostumuzdur. Netanyahu Filistin'in düşmanıdır. Biz Netanyahu'ya düşmanız. Filistin'e dostuz. Biz, Bülent Ecevit'in — 3. Cumhurbaşkanımız Bülent Ecevit — Yaser Arafat'a nasıl destek verdiyse Mahmud Abbas'a o desteği veririz. Biz, Deniz Gezmiş ve arkadaşları Filistin'e nasıl destek verdiyse Filistin'e o desteği veririz. Ama işi gelince "milli görüşçü" olan, işi gelince milli görüş gömleğini çıkaran, işine gelince "Filistin davası benim davam" diyen ama şimdi gidip Netanyahu'ya "savaş kahramanı" diyen, Trump'la öğle yemeği yiyen Erdoğan'dan Filistin'e dost olmaz. Buradan, bütün dünyanın gözü önünde, Sumut filosu Filistin'e doğru ilerlerken İspanya cesaret gösterip filoyu koruyor. İtalya filoyu koruyor ama esas koruması gerekenler, Trump'tan korkularına susuyorlar. Sumut filosunu, Sumut filosunu Deniz Kuvvetleri korumalıdır. Türkiye Filistin'e sonuna kadar sahip çıkmalıdır. Ve her şey bittiğinde mazlum Gazzeliler bugünlere bakınca — bugünlere bakınca tepelerine yağan bombaları değil belki onu unutacaklar ama Netanyahu'nun dostu Trump'la yemek yiyen, şakalaşan ve kendilerini unutan Erdoğan'ı asla affetmeyecekler. Asla affetmeyecekler. Değerli efendim, ne diyorsun? Her şey her dakikada konuşulmaz ki abi. Onu söyle, bunu söyle, bunu söyle. Onu da söyleriz inşallah. Nasıl olacak? Bak, bu Afyon'da daha çok miting yapalım.

"Darbeciler Amerika'dan icazet alır"

Şöyle ben başlayayım madem istiyorsunuz. Diyor ki şöyle diyelim diyor: "Her şey çok güzel olacak." Afyon'da bir misafiriniz var. 19 Mart darbesinden sonra, yani bu milletin sofrasından kalkıp Trump'ın sofrasına oturanlar, ondan icazet alanlar — Cumhurbaşkanı adayımıza, siz takdir ederseniz, millet takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza, Ekrem İmamoğlu'na, geleceğin iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi'ne darbe yapmaya kalkıştılar. Biliyorsunuz, bu darbeciler hep Amerika'dan icazet alır. Kenan Evren 1980'de Amerika'dan icazet almış, darbeyi yapmıştı. Ertesi gün Amerikalılar haberi "bizim çocuklar başardı" diye duyurdular. 1980 darbecileri Amerika'nın bizim çocuklarıydı. 31 Mart'ta seçimleri kaybedince demokrasiden ayrılanlar, 19 Mart darbesine kalkışanlar Trump'ın "bizim çocukları"dır. Trump, Erdoğan'ın 19 Mart darbesini görünce "bizim çocuklar başardı" demiştir. 192 gündür Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir saldırı altında. 192 gündür direniyoruz, mücadele ediyoruz. Sizin de burada bu darbeden bir misafiriniz var. İpek Elif Atayman, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çalışanı. Görevini yapmış, geçtiğimiz yıllarda devretmiş. Bir takım iftiralarla ifadeye çağrılmış. Önüne kağıt sürmüşler. Demişler ki eğer bunu, bunu, bunu böyle söylersen serbest kalırsın. Evladına, ailene kavuşursun. O demiş ki: "Doğru bildiğimi söylerim. Bilmediğimi söylemem.

"Mansur Yavaş'a saldırı başlattılar"

Ve şimdi bu hafta yeni bir şey yaşandı. Sizin de çok sevdiğiniz, hepimizin çok sevdiği Mansur Başkanımıza saldırı başlattılar. Buradan öncelikle şunu söyleyeyim: Ekrem Başkan da Mansur Başkan da bu milletin gönlünde yer tutmuş, bu milletin sevdiği, inandığı, güvendiği tertemiz insanlardır. İkisinin de arkasında halk vardır, millet vardır. Onları kimseye kurban etmeyiz. Buradan öncelikle şunu söyleyeyim: Güya konserde usulsüzlük vardı diye yalan atıyorlar. Sayıştay gelmiş, denetlemiş, hiç kusur görmemiş. Müfettişler gelmiş, denetlemiş, hiç kusur görmemiş. Mansur Başkan bu haksız ithamlara karşı iç denetleme yapmış, bir kuruş yolsuzluk çıkmamış. Çıka çıka bir kişide kusur çıkmış. O kişi, Melih Gökçek döneminde işe alınan bir memurmuş.

Hakkında işlemler yapılmış. Bunun MASAK raporu kim tarafından? Melih Gökçek'in oğlu tarafından, biliyor musunuz? Bozuk tohum, bozuk tohum, bozuk tohum tarafından MASAK raporu almışlar. Bu kişiyi güya itirafçı, iftiracı yapmışlar. Etrafındakilere kara çalıyor ama kendi elleri kara. Çünkü onun arkasında bozuk tohumun babası var. Ve iftira attığı kimsenin hesabında bir kuruş hareket yok. Zenginleşme yok. Rüşvet yok. İrtikap yok. Hiçbir şey yok. Sadece bu iftiracı var ve bunun üzerinden tertemiz insanları suçluyorlar. Ayrıca hiçbir suçlamanın altı da olmadığı için, hiçbir suçlamayla tutuklama yapamadıkları için, pardon yanlış yapmışız diyemedikleri için yazmışlar oraya son anda, son dakika, 4 gün boyunca sorarken yok, oraya zimmet suçu şüphesi. Kardeşim, zimmet olsa zimmete geçen para olur, mal olur. Tertemiz insanlara bu iftirayı atıp Mansur Başkana uzanmaya çalışıyorlar. Mansur Yavaş'a uzanan kirli elleri bu millet kırar. Bu millet kırar. Mansur Başkanı seviyor musunuz? Evet. Ona güveniyor musunuz? Evet. Onun arkasında mıyız?

Osman Gökçek'e "bozuk tohum" dedi

Tam dememek lazım da, bozuk tohumun babasının 97 dosyası var. 97 yolsuzluk dosyası var. Kapağını açıp bakan yok. Sonra Mansur Başkan gibi namus timsaline laf atıyorlar. Bir de bir gece önceden bir tane bomba koymuş, geri sayım koymuş. "Birazdan milyarlık bomba patlayacak" diye 8 saat önceden operasyonu duyurmuş. Yani demek ki neymiş?

Bu operasyon tamamen siyasiymiş. Şimdi de bozuk tohumun kanalından diyorlar ki: "İkinci dalga gelecek, 30 kişi içeri alınacak, şunlar alınacak, bunlar alınacak." Buradan Ankara Adliyesi'nin namuslu savcılarına, hakimlerine sesleniyorum:

Bozuk tohumun Adliye'de ne işi var? Bu bilgilerin bozuk tohumda ne işi var? Eğer adalet bu bozuk tohuma, babasına kaldıysa bu memleket yandı demektir. Yandı demektir. Adalet, adalet! Hak, hukuk! Adalet, hak, hukuk! Adalet, hak, hukuk! Buradan bütün televizyonlarımız, gazetelerimiz kanalıyla bütün Türkiye'ye şikâyet ediyoruz ki bakın: AK Parti döneminde 5 yılda 80 etkinliğe, o günkü parayla 33 milyon vermişler. Mansur Yavaş döneminde 5 yılda 426 etkinliğe, yani tam 5 katına, bugünkü parayla 30 milyon verilmiş. Biri 33 milyon harcamış, biri 30 milyon harcamış.

Bozuk tohumun babası ve ondan sonra gelenler aynı paraya 80 etkinlik yapmış, bizimkiler 426 etkinlik yapmış. Burada aynı paraya 5 kat iş yapana laf söyleyeceksin, hamuduyla götüreni AK Partili diye ellemeyeceksin. Yazıklar olsun böyle adalete. Ayrıca milletimize şikâyet ediyoruz. Mansur Başkana, Ankara Büyükşehir'e bu haksız operasyon yapılırken Sayıştay bir şey bulmamış, müfettişler bulmamış, kendileri bulmamış. Bu haksız operasyon yapılırken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyon Mücadele Birimi, bütün gazetecilerin, temsilcilerin olduğu WhatsApp sayfasına Mansur Yavaş'ı suçlayan, gerçek dışı soru-cevaplar yollayıp basında bunların yer almasını sağlıyorlar.

Buradan Erdoğan'ı uyarıyorum. Buradan İletişim Başkanını uyarıyorum. Cumhurbaşkanlığının imkânlarını bir partinin lehine kullanıyorsun, yetmedi; bir partinin aleyhine kullanıyorsun, yetmedi; utanmadan namuslu insanlara kara çalmak için kullanıyorsunuz. Bu millet bunu görür. Bunu bilir. Bunu unutmaz. Bunun hesabını er ya da geç vereceksiniz. Er ya da geç.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU