Halep ve Hama'dan sonra çok kısa bir zaman diliminde Humus'un da düşmesi, Suriye'deki denklemleri bir hayli değiştirdi.
Özellikle de Esad rejim güçlerinin panik halinde ve kontrolsüz bir şekilde geri çekilmesi, rejimin ardında bıraktığı ağır silahlarla birlikte şehirlerin bir bir HTŞ'nin denetimine geçmesi akıllara birçok soru işareti getirdi.
Ne var ki, Suriye'de yaşananlar, bir zamanlar Irak'ta yaşananlara oldukça benzerlik gösteriyor.
I. Körfez Savaşı'nda sağ çıkan Saddam'lı Baas Rejimi, II. Körfez Savaşı'nda 13 gün gibi çok kısa bir zaman diliminde dağılmıştı. Suriye'de de durum aynı gibi.
Zira "Arap Baharı" sürecinde başlayan savaşta en zorlu zamanlarda bile yıkılmayan Esad rejimi, yıllar sonra birkaç gün gibi kısa bir süre içinde yıkılmanın eşiğinde duruyor.
Öte taraftan sahaya tekrardan dönersek, Humus'un HTŞ'nin eline geçmesiyle birlikte Şam'ın Lazkiye ile bağlantısı tümüyle kopmuş oldu.
Yani bir noktada Şam, Suriye'den izole sahipsiz bir adaya dönüştü.
Humus sadece Şam için değil, Lübnan için de son derece önemli bir yer.
Buradaki gelişmeler hiç şüphesiz Lübnan'ı da etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.
Zira Ürdün ve Lübnan'ın Suriye ile olan sınırlarını aciliyetle kapatmaları bunun ilk önemli işareti olarak okunabilir ve Şam için artık geri sayım başladı denilebilir.
Evet, günün sonunda Şam, öyle ya da böyle düşecek.
Değil mi ki, İran'ın eli kolu bağlıyken Hizbullah, tam bir felç hali yaşarken ve Rusya, Ukrayna bataklığında debelenirken Esad'ın onlarsız ayakta kalması neredeyse imkansız.
Hâl böyleyken, HTŞ'nin Rusya'ya üsleri noktasında garanti vermesi, Rusya'nın Esad'ı terk etmesine sebep olabilir.
Böyle bir durumda, Esad'a güle güle denilmesi an meselesi olur.
Sürecin bu şekilde neticelenmesiyle Hafız Esad ile başlayan diktatörlük, oğul Esad ile kapanmış olacak.
Beri taraftan, HTŞ'nin böylesi hızlı bir şekilde ilerliyor olması, uluslararası güçlerin bir şekilde Suriye konusunda bir uzlaşı içinde olduğunu gösteriyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ayrıca, HTŞ lideri Muhammed el Colani'nin tüm dünyaya ılımlı mesajlar veriyor olması son derece manidar.
Zira, tüm dünyaca "terör örgütü" olarak kabul edilen bir örgütün lideri olarak, başına 10 milyon dolar ödül konmuş biri olan Colani, geçmişten ders çıkarmışa benziyor ve yeni bir strateji izliyor.
Öyle ki, sanki bir devlet adamıymış gibi hareket ederek halkın güvenini kazanmaya ve halkla birlikte bir gelecek oluşturmaya niyetli bir profil çiziyor.
Bir nevi, geçmişindeki kötü imajı düzeltmek istiyor, özellikle de üzerinde bulunan IŞİD etiketini unutturmaya ve uluslararası alanda meşru bir destek görmeye çalışıyor.
Hatta bu amaçla, HTŞ'yi dağıtabileceğini ve halkla paydaşlaşılmış çoğulcu bir yönetim kurulabileceğini bile söylüyor.
Bu açıdan bakıldığında, Colani bu çabasında yalnız değil.
Zira Batı medyası ağız birliği etmişcesine, Colani'yi başına 10 milyon dolar ödül konulmuş bir terörist olarak değil, ılımlı ve uzlaşmacı bir İslamcı olarak sunuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Amerika, İsrail ve HTŞ arasında bir uzlaşı söz konusu.
Şimdilik sağlanan bu uzlaşının 20 Ocak sonrası Trump'la devam edip etmeyeceği ise tam bir muamma.
Öte yandan, Suriye'nin 3 büyük şehrinde hâkimiyet sağlayan HTŞ ile ÖSO arasında ileriki günlerde olası bir güç savaşı ortaya çıkabilir.
Elbette ki böylesi bir çatışma, SDG güçlerine kaybettiği yerler adına bazı fırsatlar doğurabilir.
SDG açısından şimdilik temkinli bir duruş söz konusu.
Suriye'de yeni bir askeri ve siyasi dengenin oluştuğunu belirten SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani'nin son açıklamaları, diyaloğa dair siyasi bir çözümden yana oldukları; aksi durumda kendilerine dönük herhangi bir tehdide de hiç olmadığı kadar hazırlıklı oldukları yönündeydi.
Tüm bu gelişmelerin yanında, Halep'in iki büyük mahallesi olan Şeyh Maksut ve Eşrefiye halen YPG'nin denetiminde.
Salih Müslim ve Mazlum Kobani ile birlikte HTŞ lideri Colani'nin son açıklamaları, HTŞ-YPG arasında bir anlaşma olduğunu doğrular nitelikte.
Ne var ki, çatışmasızlığa dayalı bu anlaşmanın ne zamana kadar süreceği belirsiz.
HTŞ'nin şimdilik bütün gücünü Esad'ı devirmek için kullanmak istediği yadsınamaz bir gerçek.
Bu yüzden şimdilik Halep'te bir süre daha bu çatışmasızlık hali devam edecektir. Tabii bunu zaman gösterecek.
Tüm bu gelişmelerin yanında, SDG güçleri Esad'a bağlı kuvvetlerin geri çekilmesiyle birlikte Suriye'nin güneyinde bulunan Deyrizor kentinin kontrolünü ele geçirdi.
Böylelikle, hem Suriye-Irak arasındaki sınır tümüyle Kürtlerin hakimiyetine girdi; hem de Deyrizor gibi Suriye'nin en önemli petrol sahası tümüyle Kürt güçlerinin kontrolüne geçti.
Yani, artık Şam'ın Irak'la olan hem kara bağlantısı hem de petrol ikmal yolu kesilmiş oldu.
Tel Rıfat'ın kaybedilmesinden sonra Deyrizor'un alınması SDG adına önemli bir kazanç oldu diyebiliriz.
Ne var ki, Irak ile sınır komşusu olmak SDG ile Haşdi Şabi'yi karşı karşıya getirebilir.
Böylesi bir durumda, Irak hattında da yeni bir cephe oluşabilir.
Öte yandan, bundan sonraki süreçte Kürt güçlerinin güneyde Ürdün sınırı boyunca ilerlemeleri güçlü bir ihtimal gibi duruyor.
Zira kuzeyde Türkiye engeline takılan Rojava yönetimi, güneyde Ürdün sınırı boyunca ilerleyerek kendilerine doğal müttefik diyen İsrail'e, yani bir nevi Akdeniz'e bağlantı sağlamak isteyebilir.
ABD'nin de onayı alındığı takdirde, SDG'nin bunu gerçekleştirme ihtimali bir hayli yüksek.
Beri taraftan, İsrail de boş durmuyor.
Bir yandan mayınlardan temizlediği Golan sınırında askeri tahkimat yapıyor, diğer yandan Suriye'de ara ara hava operasyonları yaparak kendisi için tehdit oluşturabilecek nokta hedefleri vuruyor.
Bu durum, İsrail'in olası bir Suriye harekâtı için hazırlık yaptığının işareti.
Evet, geldiğimiz noktada:
- Esad ve ordusunun kolaylıkla çöktüğü,
- Bundan sonraki süreçte en az 4 parçalı bir Suriye tablosunun ortaya çıktığı,
- Ukrayna bataklığında debelenen Rusya'nın Suriye'de bir hayli zayıfladığı,
- Terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ'nin Suriye'de giderek meşruiyet kazandığı,
- Ortadoğu cehenneminde kartların yeniden karıldığı,
- Trump öncesi herkesin yeni ve güçlü bir pozisyon almaya çalıştığı net bir şekilde görüldü.
Suriye'nin parçalanma olasılığı artık her geçen saat biraz daha artıyor ve taraflar diplomatik bir çözümün yollarını arıyor.
Ne var ki, Suriye'deki karmaşık durum, kapsamlı bir barışın önündeki en büyük engel olarak duruyor.
Bu yüzden herkes büyük bir kaygı ve merakla Trump'ı bekliyor ve Trump'ı beklerken de büyük bir güç savaşı veriyor.
Trump ve savaş kabinesini andıran ekibinin Ortadoğu'da İsrail odaklı bir yol izleyecekleri kesin olarak görülüyor olsa da barışın sağlanması hususunda nasıl bir yol izleyeceklerini kestirmek şimdilik bir hayli zor.
Acaba Trump, Suriye'de yeniden kurgulanan bu oyunu kaldığı yerden oynayacak mı; yoksa bu oyun düzenini beğenmeyip yeni bir oyun mu kuracak?
Elbette ki bunu zaman gösterecek.
Özetle, Suriye'de güçler savaşı da bu savaşın getirdiği belirsizlik de uzun süre devam edeceğe benziyor.
Ne var ki, bu belirsizliğin içinden çok parçalı bir Suriye doğuyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish