Kendine zorbalığı bırak: Yapıcı bir iç ses nasıl kurulur?

Prof. Dr. Mustafa Çevik Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Jason Rosewell/Unsplash

Her sabah aynaya bakıp içinden şu cümleyi geçirenlerden misin:

Yine beceremedim.


Bir hata yaptığında, hemen ardından gelen iç ses şöyle mi başlıyor:

Ben zaten yetersizim… Her şeyi batırıyorum…


Eğer öyleyse maalesef yalnız değilsin.

Bu durum o kadar yaygın ki, içimizde yaşayan bu acımasız eleştirmen, milyonlarca insanın ruhsal enerjisini kemiren görünmez bir sabotajcı.

Ama durum o kadar da umutsuz değil.

İyi haber şu:

Bu iç sesinle tartışabilir, hatta zamanla onu dönüştürebilirsin.

Üstelik sadece psikolojik değil, felsefi araçlarla da.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ünlü felsefi danışman ve Mantık Temelli Terapi'nin kurucusu Elliot D. Cohen'e göre "kendini mahkûm etme" (self-damnation) olarak adlandırılan bu düşünce kalıbı, mantıksal bir hataya dayanıyor.

Şöyle ki: Bir hata yapıyorsun, sonra o hatayı tüm kişiliğine genelliyorsun.

Mesela, "Toplantıya geç kaldım" düşüncesi, otomatikman "Ben tamamen sorumsuz bir insanım" cümlesine dönüşüyor.

Bu yalnızca acımasız değil; aynı zamanda mantıksız.

İnsan en az kendine merhamet eder.

En çok kendine acımasız davranır.

En çok kendini yıpratır.


Hatalı akıl yürütmenin anatomisi

Cohen, bu düşünce zincirinin mantıksal bir yapısı olduğunu söylüyor.

Ona göre bu bir tür pratik kıyas:

  • Kural: "Bir kişi hata yaparsa, o kişi değersizdir."
  • Gözlem: "Ben hata yaptım."
  • Sonuç: "O zaman ben değersizim."

Bu kıyas biçimi, Aristoteles'in tanımladığı "pratik akıl yürütme"nin zehirli bir versiyonu.

Yanlış bir öncül veya kural kabul edilince, ne kadar akıllıca düşünürsen düşün, sonuç yine de yanlış oluyor.

Tıpkı bir matematik problemini yanlış formülle çözmeye çalışmak gibi.

Cohen burada devreye giriyor ve "antidotal reasoning" dediği karşı-akıl yürütmeyi öneriyor.

Yani hatalı kurallara karşı, felsefi olarak daha sağlam kurallar üretmek.

Bu yeni kurallar, sadece mantıksal değil, aynı zamanda ruhsal bir rahatlama da sunuyor.

Örneğin:

  • "Hatalar insan olmanın doğal bir parçasıdır. Önemli olan, hatadan ne öğrendiğimdir.
  • "Yaptığım bir hata, kim olduğumu tanımlamaz."

Bu, zihinsel ceza sistemine alternatif bir rehabilitasyon önerisi.

Hem akılcı hem insani.


Sartre ve özgürlüğün inkârı

Fransız filozof Jean-Paul Sartre, insanın varoluşsal özgürlüğünü inkâr etmesini "kötü niyet" olarak adlandırır.

Hatalar karşısında "Ben böyleyim işte" demek, sorumluluğu üstlenmek yerine, özgürlükten kaçmanın bir yoludur.

Aslında bu tür içsel damgalamalar, yani kendi kendimize yaptığımız yargısız infaz, geleceğimizi yeniden inşa etme özgürlüğünü elimizden alır.

Kendimizi bir sıfata indirgemek -örneğin "başarısız", "beceriksiz", "tembel"- hem geçmişimizi çarpıtır hem de geleceğimizi sabitler.

Oysa Sartre'ın dediği gibi, biz her an kendi anlamımızı yeniden inşa ederiz.

Geçmişte bir şeyi batırdın diye, gelecekte onu başaramayacak değilsin.

Hataların seni tanımlamaz; onları nasıl karşıladığın tanımlar.

Seni belirleyen olaylar değil, onlara yüklediğin anlamdır.
 


Stoacı sükûnet ve kabul

Epiktetos ise bir başka yönden yaklaşır.

Ona göre elimizde olan tek şey kendi tutumlarımızdır.

Hata yaptığında olan olmuştur.

Sorulması gereken şudur:

Bu durum karşısında nasıl bir tutum takınacağım?


Kendini aşağılamak mı, yoksa hatanı kabullenip geleceğe dönük sorumluluk almak mı?

Stoacılığın en güçlü yanı, olaylara değil, onlara yüklediğimiz anlamlara odaklanmasıdır.

"Toplantıya geç kaldım" bir olaydır.

"Ben sorumsuzum" ise senin verdiğin bir yargı.

Stoacı felsefe bu yargıyı sorgulamaya, olayla arana mesafe koymaya çağırır.


Yapıcı iç ses nasıl kurulur?

Kendine acımasız davranmak, zamanla içselleşmiş bir kültürel miras haline gelebilir.

Ama iyi haber şu ki: bu içsel sesi dönüştürmek, öğrenilebilir.

Cohen'in önerdiği mantıksal/felsefi sorgulama yöntemi; Sartre'ın özgürlük ve sorumluluk vurgusu; Stoacıların kabule dayalı iç huzuru…

Hepsi birleşince yeni bir iç ses inşa edebilirsin: hem vurgusu, hem şefkatli hem yapıcı.

Artık mesele hata yapmak değil.

Mesele, hatalarınla nasıl konuştuğun.

Ve en önemlisi: Kendine nasıl davrandığın.

Çünkü iç sesin, en çok duyduğun kişidir.

Onu susturma, dönüştür.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU