Tarihin satır aralarında kaybolan bir kahraman: Girit fatihi Endülüsi

Girit'in fethi

Tarihte dağılmış toplulukları kriz anlarında toplayan liderlerin tuhaf bir özelliği var. Bu isimlerin çoğu yetim…

Yetimliğin liderlik sosyolojisinde kesinlikle sarsıcı bir etkisi var.

Bu konu inter-disipliner yaklaşım ile ele alınmayı bekliyor ve ciddi bir tez konusu olarak işlenmeye de son derece müsait bir mesele. 

Elbette, bu liderlerin ortaya çıkışları toplumun konforlu bir dönemine denk gelmiyor.

Bıçak kemiğe dayandığında ortaya çıkan ve toplumu ipin ucundan alan isimlerin evrak-ı perişanını şöyle bir inceleyince göreceksiniz ki ilk özellikleri yetimlik.

İkinci ve sarsıcı özellik olarak karşımıza hanümansızlık, topraksızlık ve dahi vatansızlık olduğunu rahatlıkla tespit ediyoruz.


Endülüs'ten bir yetim ayrılır

Konumuzun kahramanı da bir yetim. Ebu Hafs olarak bilinen Endülüsi'nin az bilinen fethini ele alacağız.

Onun öyküsü el Hakem'in Endülüs tahtına oturmasıyla başladı.

el-Hakem, Endülüs gibi bir medeniyetin tahtına oturan kifayetsiz bir liderdi. 

Zaten bir devlet yıkılacağı zaman iki husus kaçınılmazdır.

İlki güçsüz liderler tahta geçer ve ikincisi de o devlette zulüm alır başını gider.

Ol hakikat, el Hakem tahta güç veren değil; gücünü tahtından alan bir hükümdardı. 

Endülüs'te bulunan er-Rabat sakinleri ise devletin İslam medeniyetine altın çağını yaşattığının bilincinde Müslümanlardı. 

El Hakem'in işret meclislerine temayülünü açıkça eleştiriyor, İspanyol dönmelerini orduya doldurmasına karşı çıkıyor ve ulemayı dinlemeye çağırıyordu.

"Ulemayı dinlemek" faslını hafife almamak gerekir el Kindi başta olmak üzere İslam âleminin yetişmiş en büyük âlimleri Endülüs ulemasından çıktığını göz önüne alırsak bu son derece ciddi bir çağrıydı.

Rebatlılar, hükümdar el Hakemi bir türlü dizginleyemeyince tahttan indirtmeye karar verdi ve iki kez darbe teşebbüsüne girişti. 

Korkağın zulmü şedit olur. El Hakem, darbeyi savuşturduktan sonra Endülüs'te İspanyollara rahmet okutacak bir katliam gerçekleştirecekti. 

İbnül Esir'in aktardığına göre; Rebat sokakları kan gölüne dönmüştü. 
Sağ kalan kadın, çocuk ve yaşlılar meydana toplatıldı. 

Onlar için de ölüm fermanı beklenirken zalim hükümdar kimsenin nedenini bilmediği bir şekilde insafa geldi ve ölümleri durdurdu. 

Geride kalan tüm Rebatlıları gemilere doldurarak Fas ve Mısır'a doğru sürgün etti.

İşte bu gemilerden birisinde gençliğe henüz adım atmaya başlayan Ebû Hafs 'Ömer b. Şu'ayb el-Ballûtî de vardı. 

Artık babasız, vatansız ve sahipsizdi.
 

Girit.jpg
Girit

 

Nereden çıktı bu mülteciler?

Fas'a sürülen Rebatlıların çoğu ya Müslüman ya da Hıristiyan korsanların eline düştü. 

Çok azı huzur ve saadet bulabildi.

Mısır'a sürülenler ise artık mülteciydi ve ev sahipleri tarafından istenmiyordu.

Ayrıca bu tarihlerde coğrafyayı ellerinde tutan Abbasiler hasımları olan Endülüsleri topraklarında görmekten çok hoşlanmıyordu. 

Nihayet, Abbasi hükümdarı İskenderiye'de bulunan tüm Rebatlıların gemilere bindirilerek ülkeden sürülmesini emretti.

Abbasiler, yine de Rebatlılara kendi hükümdarları olan el Hakem'den daha adaletli davranmış ve gemilerin idaresini de bu sürgünlere bıraktı. 

Rebatlılar bu kez nereye gideceklerini kendileri belirleyecekti.

Aslında önlerinde çok fazla da bir seçenek bulunmuyordu.

Akrabalarının Fas'ta başlarına gelenleri biliyordu oraya gidemezlerdi.

Endülüs'e dönemezlerdi. Vatanlarında onları ölümden başka bekleyen bir şey yoktu.

Bir halk Akdeniz'in ortasında nereye gideceğini bilmeden gemilerin içinde öylece kalmıştı. 

Üstelik onlara önderlik edecek ve derleyip toplayacak bir liderleri de yoktu.

İşte tam kriz anında Ebû Hafs Endülüsi ortaya çıktı. 

Henüz gençti, vatanlarından sürüldükleri günden beri acıdan ve ıstıraptan başka bir şeyle karşılaşmamıştı.

Konuşmaya başladığında kimse emirlerini sorgulamadı.

Sanki yıllardır bu mülteci halkın hükümdarıymış gibi mutlak bir itaatle söyledikleri yerine getiriyorlardı.

İskenderiye günlerinde denizcilikle uğraşan Endülüsi, ticaret vasıtasıyla tanıdığı Girit adasına adeta vurulmuştu.

Bu ada her şeyiyle ona kovuldukları vatanları Endülüs'ü hatırlatıyordu.

Ve nihayet 827 yılında Endülüslü mülteciler Girit'e adım attılar.
 

Endülüsi gemileri yakıyor.jpg
Endülüsi gemileri yakıyor

 

Liderleri Ebû Hafs Endülüsi karaya ayak bastıklarında yaptığı ilk iş, atası Tarık bin Ziyad gibi gemileri yaktı.

Adayı fethe başladıklarında ciddi bir zorlukla karşılaşmadılar.

Saray entrikalarına batmış Kostantinapolis'in Girit'i savunacak mecali bulunmuyordu.

Endülüsi kısa sürede Girit'i bir İslam beldesine dönüştürmeyi başardı.

Öyle bir devletçik kurdu ki kısa süre içinde Bizans'ın korkulu rüyasına dönüştü.

Selanik, Atina ve hatta başkent Kostantinapolis'e akınlar düzenlenmeye koca Bizans, Marmara Denizi'ne mahkûm edilmeye başlandı.
 

Girit İslam parası.jpg
Girit İslam parası

 

Girit İslam Emirliği kısa sürede tıpkı Endülüs gibi ilim, sanat ve kültürde parlayan bir yıldıza dönüştü.

Bizans'ın adayı kurtarmak için defalarca yaptığı akınlar Giritlilerin kahramanca müdafaası ile savuşturuluyordu. 

Endülüsi'nin beklenmeyen fethi Tunuslulara da cesaret verdi ve bir başka Bizans adası olan Sicilya'da fethedilerek burada da bir İslam devleti kuruldu.


Adada adalet devleti kuruldu

Sürgün, zulüm ve adaletsizlik ile yıllarca diyar diyar dolaştırılan Rebatlılar, Girit'te tüm inançlara özgürlük tanımış ve kimseyi adadan sürmemişti.

Tüm Girit yerlilerinin adada özgürce kalmasına müsaade ettikleri gibi hukuklarını devlet güvencesi altına alacaklardı.

Adada sayısız mescit, medrese ve vakıf kuran Rebatlılar kelimenin tam anlamıyla bir adalet devleti kurmuşlardı.

Yaşadıkları toplumsal travma onları vatan bilinci konusunda hassas olmaya yöneltmişti.

Endülüsi'nin 827 yılında Girit'te kurduğu devlet yaklaşık bir buçuk asır boyunca Endülüs'ün mülteci halkına ev sahipliği yaptı; ama binli yıllara yaklaşırken tüm İslam medeniyeti için birkaç asır sürecek geriye gidiş dönemi başlamıştı.
 

Bizanslılar adayı geri alıyor.jpg
Bizanslılar adayı geri alıyor

 

Bizanslılar tüm hazinelerini boşaltan bir ordu hazırlayarak 961 yılında Girit'i geri aldı ve adada ele geçirdiği tüm Müslümanları ya öldürdü yahut da Hıristiyan olmaya zorladı.

Hatta Girit İslam Emirliğinden kaçırdığı çocukları orduda yetiştirerek Müslümanlara karşı savaştıracaktı.

Endülüs Devleti ise kendi evlatlarının maruz kaldığı katliamı yalnızca uzaktan izleyecek ve herhangi bir müdahalede bulunmayacaktı.

Bu da tarihin cilvelerinden birisi olsa gerek…

Girit İslam Emirliği ve onun fatihi Ebu Hafs Endülüsi böylece tarihin satır aralarında unutulup gitti…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU