Önce zorunlu bir açıklama

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığını genelde Alevilerin destekleyeceği, ikinci turda da HDP'nin seçmenlerini desteklemeye yönlendireceği ihtimaline, Depremin etkisiyle tekçi rejimimin yıpranmasının katlandığı eklenince, derin devlet müteahhitlerini, eski güvenlik bürokrasisi abileri vs. telaşlandırdı.

Kılıçdaroğlu'nu engellemek için Cumhur iktidarı, İYİ Parti, medya vesaire içindeki ilişki ağları harekete geçirildi.

Ancak istifalar da dahil İYİ Parti içinden gelen tepkiler, sözü çok geçen iki büyükşehir belediye başkanı ve CHP ve altılı masanın tüm bileşenlerinin milletvekili yönetim kademeleri ve partililerin sağlam durmasıyla tekçi rejimin sürmesini ve halk iradesini bertaraf etmeyi hedefleyen tehlikeli bir "siyasi" operasyon boşa çıkarıldı.

Bitti mi?

Bitmedi, herhalde sürecek gibi görünüyor...

Meral Akşener'e gelince... Altılı masaya dönmek zorunda kaldı ve Cumhurbaşkanı adayı olmaması için üslubunu bozduğu, olmadık "maraza" çıkardığı şahsiyet çok daha güçlü bir destekle seçildi vesaire...  

5 Mart Pazar günü Akşener'in kendisine de "zararlı" bulduğum davranışı ile ilgili sıcağı sıcağına bir makale kaleme almıştım.

Makaleyi değiştirmeden, yeni duruma uyarlamadan, tarihe bir not düşmüş olayım istedim... 

Okuyunuz...


Meral Akşener... Trajedi konusu olmaya aday bir kadın siyasi sima var karşımızda

Akşener 2 Mart Perşembe günü gerçekleşen altılı masa toplantısında cumhurbaşkanı adaylığına önerdiği isimler, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Başkanları olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'tı.

Her iki başkan da CHP'deydi. Akşener'in altılı masa içinde beraber olduğu CHP'ye müdahale hakkını kendinde görmesi siyaseten yanlış, ahlaken de etik değildi...

En son Ekrem İmamoğlu'na gelmesi muhtemel siyasi yasak, Mansur Yavaş'a da HDP seçmenlerinin oy vermeyeceği neredeyse kesinleştiğinden dolayı her ki başkanın da Akşener'in adaylıkla ilgili tercihi olmamaları gerekiyordu.

Ancak Akşener 2 Mart'taki altılı masa toplantısında her iki başkanın isimlerini telaffuz etmekten imtina etmedi.

Akşener altılı masanın normal işleyişine dönebilir, kabul edilir veya edilmez kendini, hatta bir başkasını cumhurbaşkanı adayı gösterebilirdi.

Aslında kendisi aday olmak istediği halde bunu yapmadı...  

2 Mart toplantısında, altılı masadan kopacak gibi bir hava vermiyordu. En azından benim izlenimim buydu.

2 Mart toplantı bitiminden, 4 Mart toplantı saatine kadar ne olduysa artık, bırakalım altılı masayı dağıtma, adeta CHP'yi dahi ayrıştırma, bölme tutumu sergiledi.

Tavırları belliyken ısrarla Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'a oynamayı denedi…

 
Neden "Kılıçdaroğlu kazanmaz" deniyor?

Kılıçdaroğlu, 1980 darbesinden günümüze kadar hiçbir sosyal demokrat parti liderliğinin söylemediği şeyleri söyledi; halkı yoksullaştıran, dar bir zümreyi sınırsız zenginleştiren neoliberal politikalara son vermekten, "Beşli Çete"den, 480 milyar doları kaybedenlerden, talan düzeninin bütün suçlularından ve güçlülerinden hesap sormaktan dem vurdu.  

Bunları yapabilir miydi, CHP yapısı ne kadar buna uygundu, bunu şimdilik geçelim…

Gerçek şu ki bu bakış açısından ekonomik/sınıfsal çelişkilerin söylemi dahi tehlikeli idi ve "fincancı katırlarının ürkmesine" yetti.

Bu söylemden sonra değil midir ki "Kılıçdaroğlu kazanmaz" tercihi, mutlak tercih olarak Meral Akşener'in değişmez gündemi oldu.

Kılıçdaroğlu'nun kendisinin kamuoyuna açıkladığı gibi suikast hazırlıkları dahi oldu…

Bu tehlikeli söylemin sahibi, üstünü örtse de Dersimli bir Alevi idi.

"Alevi" Kılıçdaroğlu, inancını yaşayan Müslümanlarla, sağ-muhafazakâr, milliyetçi kesimlerin değişik eğilimleriyle diyalog kuruyor, birleştiriyor, hatta bu yaklaşımlarının da etkisiyle 40 yıl sonra CHP'yi iktidar alternatifi haline getiriyordu.

Bu durum, Diyanet'in ve "Türk-İslamcı" dünyanın kabul edemeyeceği bir hadsizlik hali oluyordu.

Öte yandan ülke ölçeğinde tüm üretim alanlarına ve sektörlere yayılan, ekonomik, sosyal, siyasal kriz, yani milli kriz derinleşiyor; tek adam rejimi yıpranıyor; buna paralel CHP'li ve HDP'li muhalefet blokları artan ölçüde güçleniyordu.

6 Mart depremi tek adam rejimini ileri düzeyde yıpratmıştı. Başta deprem bölgesi olmak üzere, halkın büyük çoğunluğu tek adam rejimi gitsin, istiyordu.

Tek adam rejiminin "günahkarları" çoktu, şeffaf bir demokratik ortamda yargı önüne çıkmaktan kaçmalardı da zordu. …

Görünen ise 14 Mayıs'ta seçim olursa şayet, tek adam rejiminin gidici olduğuydu.

İşte bundan dolayıdır ki aşırı zenginleşmiş, doyumsuz sömürgen bir zümre Kılıçdaroğlu'nun kazanması istemiyordu.

Meral Akşener'de bu kesimlere helal gelmemesini isteyen (...) siyasiler arasındaydı.  

 
Erdoğan nasıl kazanacaktı?

Erdoğan yıpranmıştı, deprem süreci ile beraber yıpranması katlandı.

Tekçi rejim hala yurttaşlarımızın önemlice bir kısmının ölü ya da diri enkazların altında olduğu şu acılı koşullarda seçim çalışmalarına hazırlanıyor.

Seçim politikasının eksenine deprem ve depremzedeler üzerinden Türkiye'yi inşa politikasını koyuyor.

"Deprem yıkımının ağır sonuçlarını ben ortadan kaldırır, ülkeyi ben yeniden inşa ederim" diyor ve bunun için "bir yıl" istiyor.

Depremzedelere sayısı henüz tam netleşmemiş olsa da 150 bin civarında konut, ayrıca 10'ar bin Türk lirası vadediyor.

Konutları TOKİ yapacak ve konut maliyetinin önemlice bir kısmını depremzedeler ödeyecek.  

Olası sıkıntılı durumlara karşı da Olağanüstü Hal ilan etti.

Vaatler bunlar;

Ver oyu, al konutu!

Yeter mi?

 
Yönetim krizi büyük, yetmez!

Kızılay'ın bile çadır, kan sattığı, çocukların ve kadınların kaybolduğu, insanların soğukta, kir pas açlığı yaşadığı insanlık krizi de var, yetmez!

Elbet tekçi rejim çok daha sonuç alıcı tedbirler almayı ihmal etmeyecek.

Meral Akşener hadisesi işte bu aşamada patlak verdi.

Bu tip durumlarda niyetinden bağımsız olarak sorulacak soru şudur:

Meral Akşener olayı siyasal sonuçları itibarıyla en çok kime yarıyor?

Tekçi rejime…

Meral Akşener kabul etsin, etmesin; isterse tekçi rejimle ilgili dünyanın en ağır cümlelerini kursun, takındığı tutum siyasal sonuçları itibarıyla tekçi rejimin 14 Mayıs veya yakın dönem seçim politikasına yaradı.

Bu tutumuyla deprem sorununun gündemden düşmesine yol açarken, kendisi gündem olmuş oldu.

 
"Ya tarih yazarız ya tarih oluruz"

Meral Akşener, mademki tarihsel roller üzerinden cümle kuruyor, altılı masaya tavır alma zamanının tam da seçim arifesine tekabül etmesini nasıl açıklıyor?

Altılı masayı dağıtıcı bir siyaset tarzı ve üslubu ile bütünlük içinde "Tekçi rejime bir beş yıllık daha iktidar yolu açarak, insanların acıları üzerinden iktidar hesapları yapıldığı" yönündeki iddiaları nasıl yanıtlamayı düşünüyor?

Trajedi konusu olmaya aday bir kadın siyasi sima var karşımızda…

Hiç istemediği halde "tarih olma" riskini almaya mecbur hissetmiş ki kendini; "Ya tarih yazarız ya tarih oluruz" diyor.

Bu ülke bir gün demokratikleşecekse eğer, herhalde demokratik siyasette karşılığı çok daha tartışmalı olacak!

Yaşayıp göreceğiz…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU