Türkiye'de kuraklığın iş dünyasına olası etkileri

Canan Duman Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nden (DSİ) alınan rakamlar, Türkiye'deki mevcut suyun son yirmi yılda istikrarlı bir şekilde düştüğünü gösteriyor.

2000'de kişi başına yaklaşık bin 650 metreküp olan suyun, 2020'de bin 350 metreküpün altına indiği görülüyor.

Birleşmiş Milletler, bir ülkenin kişi başına bin 700 metreküpün altına düşmesi halinde su stresi, kaybın bin metreküpe ulaşması durumunda su kıtlığı yaşadığını belirtiyor. 

Yağış eksikliği nedeniyle Türkiye genelinde kritik derecede düşük seviyelerde olan su, kuraklık riskini artırıyor.

Nüfus artışı, yoğun kentsel gelişim, sanayileşme, kentsel yayılma ve iklim değişikliği gibi nedenlerle Türkiye genelindeki büyük şehirlerin önümüzdeki aylarda susuzlukla karşı karşıya kalması bekleniyor.

BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli'ne (IPCC) göre, Türkiye topraklarının yüzde 60'ı çölleşmeye yatkın. 

Uzmanlar, Akdeniz bölgesindeki hiçbir ülkenin iklim değişikliğinden Türkiye'den daha fazla etkilenmediğini ancak sıcaklık ve kuraklık artıkça, Türkiye'nin su yoğun tarım ve kalkınmayı ikiye katladığını, çok daha kötüye gitmesi beklenen bir su arzı krizini tetiklediğini dile getiriyor.

Türkiye'de çevresel riskler göz ardı ediliyor. Yağmur yağınca sorun hızla unutuluyor.

Ancak 2019'dan bu yana ülke çapında devam eden kuraklığı çözmek için bir sağanaktan fazlası gerekiyor. 
 


Türkiye genelinde seller, kuraklıklar, orman yangınları ve sıcak hava dalgalarının sıklığı ve büyüklüğü artıyor

Fransa'dan kuzey İspanya, kuzey İtalya ve güney Almanya'ya, kuzey Yunanistan ve güneyin önemli bölümlerine kadar pek çok güney kesimi kuraklıkla ilgili uyarılar veriyor. Bulgaristan, Romanya ve Türkiye de öyle…

BBC'nin aktardığına göre; Kuzey Afrika'daki kötü hava, Birleşik Krallık ve İrlanda'daki süpermarketlere daha az meyve ve sebzenin girmesi anlamına geliyor. İthalata dayalı ekonomilerde sosyal medya boş raf resimleriyle dolu.

Irak, Türkiye'den gelen su akışının azalması sonucunda Türkiye'ye su konusunda diyalog çağrısında bulunuyor. Çünkü, kuraklık Irak'ı da etkiliyor. 


İnsanlar kuraklıktan nasıl etkileniyor?

Hastalıklarda artış görülebiliyor, orman yangınlarına neden olabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre; su kıtlığı dünya nüfusunun yüzde 40'ını etkiliyor ve 2030 yılına kadar 700 milyon kadar insan kuraklık nedeniyle yerinden olma riskiyle karşı karşıya. Yani kuraklık büyük bir göç hareketini tetikleyebilir. Siyasi gerilimlere ve çatışmalara da yol açabilir.  


"Kimler sorumlu, kimler etkilenecek" sorusu sorulmalı 

Su kaynaklarının kıt olması bir şekilde herkes için bir risk oluşturuyor.  

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF)'na göre bu risk; gıda güvenliği, enerji güvenliği, yoksullukla mücadele, suya bağlı sağlık sorunlarında artış, ekonomik gelişmenin sürdürülebilir olmaması, iklim değişikliğine uyum ve biyoçeşitlilik kaybı gibi sorunları beraberinde getirecek.

Su miktarının insan, çevre ve iş dünyasının gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalması, bazı ekonomik, sosyal, idari ve siyasi sorunlara yol açacak.

Pahalılaşan enerji, kaybedilen rekabet üstünlüğü, politik ve ekonomik belirsizlik, göç eden nüfus ve kaybedilen itibar, bu sorunlardan bazıları olacak.

Bu nedenle risk olgusu ele alınırken; riskin ortaya çıkmasından kimler sorumlu, riskin doğuracağı belirsizlikten kimler etkilenecek gibi soruları sormak, sorunun "sorumlular" ve "etkilenecek taraflar" için ortak bir risk olduğu gerçeğine bakmak gerekiyor.  


Sektörel kullanımlarla ilgili riskler

Su, neredeyse tüm sektörlerin en temel girdilerinden biri.

Tarım, dünyada yüzde 70'lik ortalamayla su kaynaklarının en büyük kullanıcısı olsa da sanayi, enerji ve turizm gibi diğer sektörler için de su kaynaklarına ihtiyaç var.

Yoğun nüfuslu ülkelerde özellikle tekstil üretimi veya otomotiv endüstrisi gibi üretim süreçlerinde çok fazla suya ihtiyaç duyuluyor. 

Tarım, genel olarak su kıtlığına karşı en kırılgan sektör. Ancak sadece tarım değil suya bağımlı tüm sektörlerin devamlılığı da su kıtlığıyla tehlike altında.

Suyu kullanan tüm taraflar gibi, iş dünyası da farklı bakımlardan suya bağlı risklere açık bulunuyor.

İş dünyası açısından bakıldığında, bulundukları sektöre ve faaliyet alanlarına göre bütün işletmeler su kıtlığından farklı ölçülerde etkilenebiliyor.

Üretim süreçlerinde kullanılan su miktarının az olması, etkinin de az olacağı anlamına gelmiyor. 


Kuraklık için 10 il tehlikede

WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından yapılan Su Riski Filtresi çalışmasına göre küresel ölçekte su riski yüksek şehirlerin arasında ülkemizden 10 şehir yer alıyor.

Bu iller; İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya.


Sigortalamama riski de artıyor 

Afetlerin sigorta maliyetleri ve poliçe yenilememe potansiyeli üzerinde de zincirleme etkileri var.

Son yıllarda artan afetler, sigorta şirketlerinin kayıpları, yenilememe bildirimlerinde büyük bir artışa neden olduğundan, bu durum birçok tesisi sigortalanamaz hale getiriyor.   


Kuraklık acil eylem planı 

2050 yılına kadar dünya nüfusunun büyük bölümünün kuraklıktan etkileneceği tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreteri Petteri Taalas; "Kuraklığın uzun vadede gıda fiyatları üzerinde daha fazla negatif etkilerinin olmasını bekliyoruz. Aynı zamanda küresel nüfus da artıyor. Nüfus, kuraklık ve artan gıda talebi var. Bütün bunların olumsuz etkileri olacak ve önümüzdeki yıllarda bu etkiler daha görünür hale gelecek" diyor. 

Doğal afet kaynaklı bir felaketin öncesinde atılacak adımlar, kamu ve özel sektör paydaşlarının dayanıklılıklarını artırmalarını, temel boşluklarını ele alarak gelecekte doğal afetleri yönetmek için gereken kapasiteleri oluşturmalarını sağlayacaktır.

OECD'ye göre AFAD, büyük ölçekli ve çoğunlukla ani ve yaşamı tehdit eden tehlikelere karşı bir bütün hükümet müdahalesi uyguluyor ancak bu uygulamalar kuraklıkları içermiyor.

Bu durumda kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan kuraklık acil eylem planlarına ihtiyaç duyuluyor.

Sanayinin üzerine düşen görevler arasında, üretim süreçlerinde iyileştirmeler, üretilen ürünlerde su ayak izini düşürme çalışmaları ve tüketicinin de bu ürünlerin kullanılmasında özendirilmesi yer alıyor.

Enerji sistemlerini güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştürmek önem kazanıyor.

İş dünyasının ayrıca kuraklığın etkilerini azaltmak ve önlemek için daha verimli su yönetimine geçmesi ve teşvik etmesi gerekiyor.

Yoksa iş dünyasının ekosistemi düşünmeden attığı her adımın bedeli hepimiz için çok ağır olacak.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU