2023'te dünya ekonomisi hakkında bilmeniz gereken 5 şey

Büyüme farklı hissedilecek ve başta kişi başına düşen GSYH olmak üzere eski zenginlik ölçütlerinin yeniden düşünülmesi gerekecek

Büyük resme bakacak olursak, kabaca her 10 yılda bir gerçekleşen küresel gerilemelerden birini yaşıyoruz (Reuters)

Peki 2023 ve sonrasından ne beklemeliyiz? Yıl sonları her zaman ekonomistleri ve piyasa analistlerini gelecek 12 ay için tahminler yapmaya iter... ve genellikle de yanılırlar.

Geçen yıl, resmi enflasyon tahminlerinin çok fazla iyimser olduğu ve ABD yüksek teknoloji hisselerinin fiyatlarındaki çöküşü neredeyse hiç kimsenin öngöremediği, özellikle umutsuz bir tahminler dizisine sahne oldu. Daha iyi tahminler bile yatırımcılara pek yardımcı olmadı. Enflasyon ve faiz oranlarında ani bir artış öngören Morgan Stanley'in tahminini ele alalım: Referans kabul edilen S&P500 endeksinin "belirli bir aralıkta seyretmesini ve dalgalı" olmasını bekliyordu. Evet, dalgalıydı ama şu anda yıllık bazda yaklaşık yüzde 20 düşen endeks, belirli bir aralıkta seyretmedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dolayısıyla gelecek yıl neler olabileceğini tahmin etmeye çalışmak yerine biraz durup daha geniş açıdan dünya ekonomisinin şu anki özelliklerini düşünelim. İşte 5 öneri.

Birincisi, küresel bir ekonomik döngü var ve bu yıl bu döngünün düşüşünü görüyoruz. Bunu hepimiz biliyoruz ve hangi ülkelerin diğerlerine göre bunun üstesinden daha iyi geleceğine dair bir tartışma olsa da büyük resim resesyondan ibaret. Mevcut konvansiyonel tahminler, ABD'nin bunun altından düzgünce kalkacağı, Birleşik Krallık'ın (BK) uzun ve zorlu bir resesyon yaşayacağı ve Kıta Avrupası'nın bu ikisinin arasında bir yerde olacağı yönünde.

Bu doğru ya da yanlış olabilir ama büyük resimde, kabaca her 10 yılda bir yaşanan küresel gerilemelerden birini yaşıyoruz: 1970'lerin ortası, 1980'lerin başı, 1990'ların başı, 2000'lerin başı ve 2008'deki bankacılık krizinin sonrası. Bu dünyanın sonu değil ama zor bir dönem olacak. Öte yandan bir canlanma olacağını da biliyoruz.

İkinci olarak, sıfıra yakın faiz oranlarıyla (hatta Avrupa'da sıfırın altında) çok ucuz paranın olduğu bir 10 yıl geçirdik. Bu durum, 2008-09'dan sonra dünya ekonomisinin canlanmasını sağladı ama şimdi de 1980'lerden bu yana en kötü enflasyonun yaşanmasına neden oldu. Yani bu deney sona erdi. Hayatımız boyunca bir daha asla bu kadar düşük faiz oranlarımız olmayacak ve bu oranların, enflasyon oranının üstünde kaldığı birkaç yıl geçirebiliriz.
 


Üçüncüsü, enflasyon düşecek. Düşecek çünkü düşmek zorunda. Son derece istenmeyen, bazı toplulukları diğerleriyle karşı karşıya getiren, daha tecrübesiz olanlara karşı tecrübeli yatırımcılara fayda sağlayan, düpedüz adaletsiz bir durum bu. Enflasyonu nasıl düşüreceğimizi biliyoruz çünkü 1980'lerden bunu yapma deneyimine sahibiz, dolayısıyla asıl zorluk enflasyonu, ciddi ekonomik hasar ve sosyal bozulma olmadan düşürmek olacak.

Dördüncü olarak, büyüme yeniden başlayacak ve her zaman olduğu gibi bunu teknolojideki ilerlemeler yönlendirecek. Pandemiden işleri nasıl daha basit yollarla yapacağımızı öğrendik (üç yıl önce kaçımız Zoom kullanıyordu?) ve bu öğrendiklerimiz verimliliği artırmaya yardımcı olacak. Fakat gelecekteki bu büyümenin aynı zamanda gezegenimizin kaynaklarına daha az yük bindirerek gerçekleşmesi gerekiyor ve bu çok büyük bir görev.

Dolayısıyla büyüme farklı hissedilecek ve başta kişi başına düşen GSYH olmak üzere, eski zenginlik ölçütlerinin değişen ekonomik yapılar ışığında yeniden düşünülmesi gerekecek.

Son olarak küresel ekonomideki büyük ve önemli eğilimler, özellikle Çin ve Hindistan'ın yükselişi ve Avrupa'yla Japonya'nın göreceli düşüşü, yukarıdaki hususlardan bağımsız şekilde devam edecek. Ekonomi ve İş Araştırmaları Merkezi (CEBR), yakın zamanda bu eğilimler üzerine uzun vadeli, iyi bir çalışma yayımladı.

Bazı önemli noktalar tanıdık gelebilir. Çin, ABD'yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacak ama Kovid'e verilen başarısız yanıt ve Çin'le Batı arasındaki ticari gerilimler nedeniyle CEBR bunun gerçekleşme tarihini 2036'ya erteledi. Hatta raporda, Çin'in Tayvan'ı istila etmesi halinde, yaptırımların ve diğer eylemlerin Çin ekonomisine vereceği zararın, Çin'in ekonomik büyüklükte ABD'yi asla geçemeyeceği anlamına gelebileceğini savunuluyor.

Raporda ayrıca Hindistan'ın 2021'de BK'yi, 2026'da da Almanya'yı geçeceği ve 2032'de Japonya'yı geride bırakarak dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olacağı hesaplanıyor.

Başta Endonezya, Vietnam, Bangladeş ve Filipinler olmak üzere, lig tablosunda üst sıralarda yer alan diğer büyük, hızlı büyüyen ve gelişmekte olan ekonomilerin görünümü daha az tanıdık gelebilir.

BK ve Avrupa'ya gelince, CEBR daha önce Brexit'ten kaynaklanan engellere rağmen BK'nin Kıta Avrupası'nın çoğunu geride bırakacağını düşünürken şimdi (gelecek birkaç yıl içinde önerilen vergi artışları sonucu) konumunun çok fazla değişmeyeceğini öngörüyor. Fakat daha geniş çerçevede, BK ve Avrupa'nın ne yaptığının gerçekten önemli olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yukarıdaki 5 noktadan çıkan mesaj.

Bu benim bu yılki son köşe yazım ve aynı zamanda The Independent için yazdığım son köşe yazısı. Diğer gazetelerdeki haftalık düzenli köşe yazılarıma devam edeceğim ve bu arada meslektaşlarıma ve özellikle sadık okuyucularımıza iyi şanslar diliyorum.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU