Kuzey İrlanda'da mezhepçilik hala canlılığını koruyor ve Boris Johnson pervasızca geçmiş yaraları deşiyor

Başbakan'ın bu hafta Belfast'a yaptığı ziyaret, Brexit destekçilerinin sınır sorununa yaklaşımlarının ne kadar ciddiyetsiz ve cehalet dolu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi

Boris Johnson'ın başbakanlığa gelmesiyle K. İrlanda'da yeni gerginliklere yol açan "anlaşmasız Brexit" ihtimali güçlendi (Reuters) 

8 Mayıs 1987'de, İrlanda sınırına 24 km uzaklıktaki Armagh bölgesinin Loughgall kasabasındaki bir polis merkezine 8 kişilik bir Provisional IRA (Geçici İrlanda Kurtuluş Ordusu) birimi saldırmıştı. Bir adamın kepçesinde bomba bulunan bir buldozeri binaya doğru sürmesiyle gerçekleşen patlamada binanın yarısı yok olmuştu. Fakat İngiliz kuvvetlerinin saldırının zamanı ve yerinden haberi vardı. Pusuda bekleyen SAS askerlerinin açtığı ateş sonucunda 8 Provisional IRA mensubu ve bir sivil öldürülmüştü.

Bundan çeyrek yüzyıl sonra, İrlanda Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Loughgall'dan pek de uzak olmayan Monaghan bölgesinde önceki cinayetlerin hala canlılığını koruduğunu kanıtlayan bir olay yaşandı. Birkaç gün önce IRA muhalifi olduğu bariz biri, SAS pususunda ölen, Jim Lynagh ve Padraig McKearney isimli iki IRA üyesinin adına dikilmiş önemli bir anıtı buldozerle yıktı.

Loughgall Hakikat ve Adalet Kampanyası (Loughgall Truth and Justice Campaign), yaptığı açıklamada anıtın buldozerle yıkılmasını “anıya hakaret” olarak nitelendirdi ve “Bunu herhangi bir Loughgall ailesine yapmak hepimize yapmak demektir... ama hatıralarımız ve düşüncelerimiz silinemez" beyanında bulundu.

Bu önemli bir olay çünkü İrlanda sınırının ihtilafa neden olan insani gerçekliğini ve sınır sorununun siyasi gündemin tepesinde tekrar tezahür etmesinin uzun vadeli barış için neden tehdit teşkil ettiğini gösteriyor. İngiltere'de "backstop" (tedbir maddesi) sıklıkla, öncelikli olarak ticaretle ilgiliyken sırf Brexit'i sabote etmek amacıyla İrlanda ve AB tarafından önemi abartılmış bir meseleymişçesine tartışılıyor. Boris Johnson bunun kabul edilemez derecede "antidemokratik" olduğunu söyleyerek "backstop"u kınıyor.

Her durumda, yaklaşık 490 km uzunluğundaki sınıra dair anlaşmazlığın bu kadar toksik bir mevzu olmasının gerçek sebebi görülemiyor: sınır, yalnızca sınır bölgesinde değil ama bir bütün olarak kuzeyde, milliyetçilerle birleşmeciler, Katoliklerle Protestanlar arasındaki ilişkilerin cisimleşmiş hali. İşte bu yüzden son 400 yıl içerisinde Avrupa'da, uğruna en çok savaşılan ve kan dökülen sınırlardan biri İrlanda sınırı. Bölgenin haritası eski ve modern muharebelerin isimleriyle bezenmiş. Loughgall anıtının yok edilmesi, düşmanlıkların yatışmadığını ve bazı insanların iki ölü IRA üyesi için bir anıt yapacak kadar yoğun duygular beslerken başkalarının da o anıtı yerle bir edecek kadar yoğun duygular hissettiğini gösteriyor.

Boris Johnson'ın bu hafta Belfast'a yaptığı ziyaret, Brexit destekçilerinin Kuzey İrlanda yaklaşımlarının ne kadar ciddiyetsiz ve cehalet dolu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Yeni bir Brexit sonrası sınırın henüz keşfedilmemiş teknik yollarla uzaktan izlenmesi lazım. Ama milliyetçi / Katolik bir bölgede sınıra yerleştirilen herhangi bir güvenlik kamerasının veya başka bir aygıtın birkaç dakika içinde parçalanacağı aşikar.

Tarihçilere göre Kuzey İrlanda'da nüfusun yüzde ikisinin yaralandığı ya da hayatını kaybettiği (İngiltere'nin tamamında aynı zayiat oranı 100 bin kişinin ölümü anlamına gelirdi) 30 yıllık savaşı bitiren 1998 tarihli Hayırlı Cuma Anlaşması’nın temeli, İngiliz hükümetinin milliyetçiler ve birleşmeciler arasındaki tarafsızlığıydı.

Bu kanlı geçmişi umursamayan Johnson'ın yaklaşımı tamamen fırsatçı: İngiltere’nin tarafsızlığını koruyacak ama birleşmeye de dinmeyen bir bağlılığı olduğunu ifade ediyor. Johnson ve yeni Kuzey İrlanda Bakanı, Muhafazakarların çoğunluk sağlamak için bel bağladığı Demokratik Birlik Partisi (DUP) lideri Arlene Foster'la diğer partilerin liderleriyle görüşmeden önce keyifli bir akşam yemeği yedi. DUP aktivistleri, ekonomik maliyeti ne olursa olsun, İrlanda Cumhuriyeti'nden olabildiğince uzak ve İngiltere'ye olabildiğince yakın kalmak için zorlu bir Brexit istediklerini özel olarak açıkça belirtmişlerdi.

 

 

Hayırlı Cuma Anlaşması (GFA) destekçileri, Muhafazakarların DUP'a yaltaklanmasının yalnızca parlamentodaki DUP oylarına bel bağladıkları sürece devam edeceğini söyleyerek kendilerini rahatlatıyor. Sonunda bunun aşırı iyimser bir tutum olduğu ortaya çıkabilir: Johnson, yeniden canlanan ve İrlanda karşıtı duyguların her zaman ayrılmaz bir parçası olduğu İngiliz milliyetçiliğine yaslanan aşırı sağ bir hükümetin başını çekiyor.

Bu, sıcak savaşın yakın zamanda yeniden başlayacağı anlamına gelmez. IRA'nın hala uzlaşmamış parçaları dağınık ve halk desteğinden yoksun. Ama GFA'nın yapıtaşları tek tek ortadan kaldırılıyor. Kuzey İrlanda'nın yarı bağımsız yürütme ve yasama organları askıya alındı ve dirilmeleri de muhtemel değil.

DUP anlaşılır bir şekilde gücü Belfast’taki Sinn Fein’dense Westminster’deki Muhafazakarlarla paylaşmayı tercih ediyor. Kendi hesabına Sinn Fein, kendisinin karşı çıktığı anlaşmasız bir Brexit'i yürürlüğe koymada suç ortaklığı edecek bir yürütme organında DUP’un kıdemsiz ve büyük ölçüde de etkisiz partneri olmak istemiyor.

Sinn Fein aynı zamanda mevcut krizde, kendi tarzındaki bir İrlanda milliyetçiliği için hatırı sayılır bir umut ışığı görebiliyor. Kuzey İrlanda yüzde 56'ya 44 ile AB'de kalmak için oy kullanmıştı. Muhafazakarlar bunu görmezden gelip DUP’un Brexit yanlısı duruşu bölgedeki çoğunluğu temsil ediyormuş gibi davrandığında İngiltere’yle birleşmeyi gayri meşru kılıyor. Bu, birlikte kalma yanlısı birleşmeciler illaki birleşik bir İrlanda için oy vermeye yönelecek demek değil ama yine de daha önce birlikle kalmayı tercih etmiş azımsanmayacak bir Katolik / milliyetçi azınlığın hızla küçüldüğü anlamına geliyor.

Bu önem taşıyor çünkü çok da uzak olmayan bir gelecekte Katolik seçmenler Kuzey İrlanda'daki Protestanlardan sayıca üstün olacak. Sınıra dair bir kamuoyu yoklamasının sonucu daha da hesaplanamaz hale gelecek. Fakat Sinn Fein'in şiddetle desteklediği anketin ihtimali bile derin kutuplaşmaya neden olacak. Brexit, Sinn Fein'in onlarca yıl süren çabalarına rağmen yapamadığı bir şekilde İrlanda'nın bölünmesini tekrar siyasi gündemin merkezine taşımayı başardı.

Bu İrlanda birliğinin daha da yaklaştığı anlamına mı geliyor? İngiliz basınında bu ihtimal giderek artarak ve belki de safça öne sürülüyor. Ama politik güç dengesini değiştirmek için demografik ve diplomatik değişim tek başına yeterli değil: Nihayetinde birleşmeciler / Protestanlar, çoğunluk olmalarına rağmen kuzeydeki egemenliklerini koruyamamıştı. Katolik ve milliyetçilerin de kararlı bir Protestan azınlığın birleşik İrlanda aleyhindeki direnişine karşı daha başarılı olması pek mümkün değil.

Muhtemelen Johnson'ın AB ülkelerini anlaşmasız bir Brexit'le tehdit ettiği kumarın acısı çıkacak. AB ülkeleri şimdiye kadar İngiltere'nin kendine zarar verebilecek bir şey yapacağına hiç inanmadı ve dolayısıyla bir son dakika anlaşması bekleyebilirler. Fakat Leo Varadkar böyle bir anlaşma yapmak isteseydi bile bunu İrlandalı seçmenlere kabul ettirmede zorlanırdı ve bu kadar uzun zaman boyunca böyle bir şey yapmayacağını dile getirdikten sonra Johnson'ın süslü laflarına boyun eğmek de AB'yi ciddi şekilde zayıflatırdı.

İrlanda, İngiltere'yle karşı karşıya gelmekten zevk almıyor ama AB'nin verdiği taahhütlere bağlı kalmasını istemekten ve Atlantik'in öte tarafındaki İrlanda-Amerikan diasporasının politik etkisini kuvvetlendirmekten başka seçeneği yok. Clinton yönetimi GFA için önemli bir itici güçtü. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, herhangi bir Anglo-Amerikan ticaret anlaşmasını eğer zor bir sınır yaratacak veya GFA'yı tehlikeye sokacaksa engelleyeceğini defalarca dile getirmişti.

Herkesin bildiği gibi, Winston Churchill, İrlanda sınırı için verilen ve "Fermanagh ve Tyrone'nin kasvetli çan kuleleri” ile simgelenen kavgaların Birinci Dünya Savaşı felaketinden daha uzun sürdüğünden yakınmıştı. Brexit kavganın hala sürdüğünü bir kez daha kesin olarak gösterdi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU