Uluslararası düzenin güvenlik ikilemi ve NATO’nun dönüşümü

Dr. R. S. Savaş Biçer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

2001 yılına damga vuran en önemli uluslararası gündem konusu, özellikle Avrupa’da “NATO’nun ölüp ölmediği” ile ilgili siyasetçi ve akademisyenler arasında başlayan tartışmalar olmuştur. Bu noktada en yoğun tartışmalar ise, eğer NATO’nun ölmesi! söz konusu ise, ‘Avrupa ile ABD arasındaki en önemli siyasi ve örgütsel bağlantı olan NATO’nun yerini ne alabilir?’ ya da ‘Bu bağlantı gerçekten gerekli midir?’ sorularının cevapları konusunda yaşanmıştır. 

Yaşanan olaylar ve bu olaylar sonrasındaki uluslararası güvenliğe doğrudan etki eden gelişmeler, NATO’nun varlık sebebinin sadece Sovyetler Birliğinin devamı ile ilgili olmadığını ve ittifakın özellikle Kuzey Atlantik bölgesindeki karşılıklı ilişkilerin korunması bakımından çok önemli bir işlevi de bulunduğunu göstermektedir. 

Günümüzde ABD’nin dünya jandarması rolünü oynamayı artık istememesi durumunda, Batı dünyasının savunduğu ve ittifakın kuruluş ilkeleri olarak kabul edilen değerlerin korunması adına, her şekilde, NATO’nun askeri ve siyasi yeteneklerine ihtiyaç duyulduğunun çok açık olduğu uluslararası güvenlik sorunları yaşanmakta, bu noktada da NATO’nun kuruluş felsefesini hatırlamakta yarar bulunmaktadır. NATO güvenlik mimarisinin oluşumunun temel yapısında, NATO’nun ortak değerler sistemi olarak adlandırılan; 

  • Demokrasi,
  • Bireysel özgürlükler,
  • İnsan Hakları ve
  • Hukukun Üstünlüğü

bulunmaktadır.

NATO bu temel üzerine inşa ettiği çok önemli ve değişmeyen amacı olan özgürlük ve güvenliği, askeri ve siyasi yetenekleri ile sağlamak üzere kurulmuştur.

İttifakın kuruluş antlaşmasına göre, kolektif savunma, üyeler arasındaki dayanışma ve bağlılığı sağlayacak şekilde ittifakın tam kalbinde yer alacak, yukarıda söz edilen amaçların gerçekleşmesini sağlayacak ve aynı zamanda bütün yetenekleri de yönlendirecektir. 1

Soğuk Savaş bittiğinden beri, eski komünist Doğu radikal değişimler geçirirken, Batı dünyası göreceli bir istikrar içerisinde görünmekte, ancak bu görünüm aslında ABD ve Avrupa Birliği’nin yaşamakta olduğu gerçek değişimi bir bakıma da gizlemekteydi. ABD’nin rekabet edilemeyecek ölçekteki askeri ve ekonomik kaynakları ile tek küresel süper güç haline gelmesi, sıradışı siyasi etkisine de yansımakta gecikmemiştir. 

Avrupa Birliği'nin tam bir ekonomik, siyasi ve askeri birlik tesis etmesine rağmen, tutarlı bir uluslararası aktör olmaktan uzak olması ve bu bağlamda uluslararası krizlere derhal tepki gösterecek bir yapıya kavuşturulamaması, NATO’nun yeni dünya düzeninde de önemli bir uluslararası aktör olmasına ihtiyaç bulunduğunu ortaya koymuştur. 

Balkanlarda, Afganistan ve Libya’da NATO’nun beşinci madde dışında askeri harekat icra etmesi, bir bakıma ABD’nin uluslararası siyasete hakim olan boşluğu tek başına doldurmak yerine ittifaklar özellikle de NATO ile doldurma yönünde bir tercih ortaya koyduğunu göstermektedir. Yaşanan olaylar, ABD’nin bütün ısrar ve baskısına rağmen, NATO’nun genişleme ve dönüşüm sürecinde Avrupalı ittifak üyeleri ile ABD arasında sağlanan mutabakatın gevşediğini, özellikle savunma harcamalarının arttırılması, terörle mücadele ve Rusya ile ilişkiler konusunda görüş birliğinin sağlanamadığının sinyallerini vermeye başlamıştır. 

“Uluslararası güvenlik ortamındaki değişime ayak uyduracak bir NATO için, askeri ve siyasi güç gösterisinin caydırıcılığına duyulan ihtiyaç yerine, tehdidin gerekçelerinin daha ekonomik olarak ortadan kaldırılması mümkün müdür?” sorusunun, Atlantik Okyanusunun iki yanında artık farklı cevapları bulunmaktadır. ABD’nin Rusya, Çin ve İran ile olan mücadelesinde, yanında görmek istediği müttefiklerinden yeterli desteği alma konusunda yaşadığı sıkıntı, NATO ittifakının temel politikalarında olmasa da, Avrupa’nın güvenliği ile ilgili artan endişelere cevap verecek ABD askeri desteğinin sağlanmasında isteksizlik olarak kendisini göstermeye başlamıştır. 

NATO’nun yirmi dokuz ülkesinin Genelkurmay Başkanlarının bir araya geldiği 22 Mayıs 2019 tarihindeki Askeri Komite toplantısı son gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde, özellikle ittifakın yeni savunma ve caydırıcılık algılaması temelinde geliştirilen Yeni Askeri Stratejisinin nihai şeklini alması, askeri gerekliliklerin siyasi çekişmelerin dışında tutulduğu ve her şeye rağmen tehdit konusunda bütün üye ülkeler arasında mutabakat olduğunu göstermesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. 

Yeni Askeri Strateji, NATO’nun gelecekteki caydırıcılık ve savunma ile ilgili planlamalarını şekillendirecek bir rehber olması dışında, ABD’nin yeni geliştirdiği askeri doktrini ile de aynı paralelde olma özelliği taşımaktadır. Bu doktrin, son onbeş yıldır ABD’nin odaklandığı uluslararası terör örgütleriyle mücadeleden, Rusya ve Çin ile savaş olasılığına doğru bir değişim göstermektedir. 

NATO Genel Sekreteri bu yıl yaptığı bir açıklamada, ittifakın Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) antlaşmasının bozulmasını takiben Avrupa’ya yeni nükleer silah yerleştirme niyeti olmadığını ifade etmesine rağmen, kolektif savunmanın güçlendirilmesini savunan Amerikalı savunma planlamacıları, stratejik olmayan ve düşük kapasiteli nükleer silahların Avrupa’ya yerleştirilmesini yüksek sesle konuşmaya başlamışlardır. NATO’nun yeni siber güvenlik ve uzay politikalarının ittifakın öncelikleri arasında yer aldığı bir dönem yaşanmakla birlikte, ABD için her şeyden “Önce Amerika” prensibinde bir değişiklik olmadığı görülmektedir. 

ABD’nin öncelikle kendi önlemlerini almakta ısrarlı olduğu değerlendirildiğinde, ittifakın yeni askeri stratejisinin ABD’nin askeri çıkarları doğrultusunda şekillenmesinin kaçınılmaz olduğu ileri sürülebilecektir. Zaten NATO içerisinde de, ABD çıkarlarına kayıtsız şartsız hizmet edecek Polonya gibi üye ülkeler bulunduğu ve bu üyelerin AB içerisinde yaşadıkları ekonomik hayal kırıklıklarını, ulusal güvenlikleri konusunda riske etmeyecekleri anlaşılmaktadır. 2

Trump yönetiminin Brüksel’de NATO’nun potansiyel Çin tehdidinin daha fazla ciddiye alınması yönünde her gün sürdürdüğü baskı yanında, Rusya ile NATO arasındaki sorunların her zamankinden daha derin olduğunun gözlemlendiği günümüzde, NATO’nun dönüşüm politikalarının gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. 

Büyük güçler arasındaki mücadeleye NATO’nun ABD çıkarları doğrultusunda dahil olup olmayacağı henüz netleşmemiştir. 

İttifak üyelerinin tehdit algılaması ile ABD’nin tehdit algılamasının Soğuk Savaş yıllarındaki kadar birebir örtüşmesi için baskı ve zorlama olduğu hissedilmektedir. 

Varlığının özgür bir dünyada uluslararası güvenliği sağlamak için gerekli olduğu iddiasını sürdüren NATO’nun bir yandan genişlerken bir yandan da kolektif savunma gücünü sürdürmesinin, bu ikilem yaşanırken çok kolay olmayacağı değerlendirilmektedir. 

 

 

[1] NATO’nun Amacı, NATO web sayfası; https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_68144.htm?

[2] https://www.dw.com/en/trump-to-send-more-troops-to-poland/a-49166992

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU