İhtiyaç duyduğunuz tüm tahminler: Oscarlarda kimler gerçekten zafere yürüyor?

Don't Look Up muhtemelen En İyi Film ödülünü kazanacakken, Kirsten Dunst da nihayet hak ettiğini alacak

(Reuters)

2022 Oscar adayları belli oldu. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz: Oscar tahminleri resmen kaçınılmaz oldu!

Her şeyden önce: Kristen Stewart, Pablo Larraín'in yönettiği Spencer'daki Prenses Diana performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adayı. Memleketim Fransa, 2015'te ona bir César (namı diğer bir Fransız Oscar'ı) vererek sinema yeteneğinin hakkını vermişti ama bana bir Fransız Oscar'ının bir Amerikan Oscar'ı kadar heyecan verici olmadığı söyleniyor. O yüzden, yaşasın!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Stewart'ın Oscar adaylığında özellikle ilginç olan, Diana rolünün ve Diana'nın hayatını uyarlamanın ustalık gerektirmesiyle bilinmesi. Şu anda New York'ta devam eden bir Diana müzikali var ve eleştirmenler, nasıl desek, bunu beğenmiyor. (The New York Times'tan Jesse Green, "Bir insan olarak Diana'yı veya bir kavram olarak haysiyeti önemsiyorsanız, yaşamının bu şekilde ele alınmasını hem estetik hem de ahlaki olarak küçük düşürücü bulacaksınız" diye yazmıştı.) Yere sağlam bir iniş yaptığı için Stewart'ı ayrıyeten kutlarız.

Stewart'la beraber aday gösterilenler arasında The Eyes of Tammy Faye'den Jessica Chastain, Karanlık Kız'dan (The Lost Daughter) Olivia Colman, The Parallel Mothers'dan Penélope Cruz ve Ricardo'ları Canlandırmak'tan (Being the Ricardos) Nicole Kidman da var. Stewart'ın konumu güçlü: Akademi tarihte bir oyuncunun bilinen bir figürü hayata döndürmek için beklenenden fazlasını verdiği (ki Spencer'ın fragmanı gösterildiği anda Stewart'ın Britanyalı aksanı manşetlerde yerini almıştı) bu tür radikal dönüşüm gerektiren oyunculukları ödüllendirmiştir. Sırasıyla Faye ve Lucille Ball'u canlandıran Chastain ve Kidman da aynı kategoriye giriyor. Ancak Stewart'ın performansı öyle etkili, beklenmedik ve tutkulu ki bana Oscar kazananı diye bağırıyor. Kazanmazsa şaşıracağım.

Radikal dönüşüm gerektiren oyunculuktan bahsetmişken, Lucille Ball/Desi Arnazl biyografisi Ricardo'ları Canlandırmak, başrol oyuncuları Javier Bardem ve Nicole Kidman'a en iyi oyuncu adaylıkları getirdi. (Kidman'ın Ball'a dönüşümü, Chastain'in Faye'e dönüşümüne nazaran daha az çarpıcıydı ama yine de hayli yoğundu.) Bardem ise En İyi Erkek Oyuncu adayı, kalabalık bir kategori varsa bu da o: The Power of the Dog'dan Benedict Cumberbatch, Kral Richard: Yükselen Şampiyonlar'dan (King Richard) Will Smith, Tick, Tick... Boom!'dan Andrew Garfield ve The Tragedy of Macbeth'ten Denzel Washington. Akademi'nin Will Smith'e nihayet bir Oscar vermesini çok isterim (daha önce En İyi Erkek Oyuncu dalında iki kez aday gösterildi). Ama gerçekçi olmak gerekirse bu ödülün, Rent müzikalini yaratan Jonathan Larson'ı canlandıran Garfield'a gideceğini düşünüyorum.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu kategorisinde Akademi, The Power of the Dog'daki rolüyle Kirsten Dunst'ı da nihayet aday göstererek onu ödüllendirdi. Bu yetenekli oyuncunun çok uzun süreden beri hak ettiği takdirin sektör tarafından esirgendiğini söylemek bence yanlış değil, bu yüzden sonunda bir başarı şansı elde ettiğini görmek güzel. Umarım kazanır (ve kazanacağına inanıyorum) çünkü hem ihtilafa düşmüş, işkence görmüş, toplumda statü atlamaya çalışan eş performansı çok iyiydi (piyano içeren belirli bir sahne Oscar hak etmenin tanımıdır) hem de adaylığı fazlasıyla geç kaldı.

En İyi Film'e gelince de ödülü Don't Look Up kapacak gibi görünüyor. Adam McKay'in iklim değişikliği hicvi, Oscar kazanacak bir filmin tipik özelliklerine sahip: Yıldızlarla dolu bir oyuncu kadrosu (Meryl Streep, Jennifer Lawrence ve Leonardo DiCaprio gibi ağır toplar dahil), sağlam bir kıssadan hisse ve şimdiden hayli büyük bir izleyici kitlesi (örneğin Titanik kadar büyük değil ama kesinlikle Nomadland'den daha büyük).

Dünyaya benim kişisel zevklerim hükmetseydi, büyük ödülü The Power of the Dog alırdı çünkü bu film kalbimi olabilecek en iyi şekilde parçalara ayırdı (bir de Jane Campion nedeniyle, kendisi şu anda En İyi Yönetmen ödülüne iki kez aday gösterilen tek kadın) ama Don't Look Up'ın yarışı kazandığını görmeye de hazırlandım. Önünde sonunda hepimizin kendisini bu olasılığa hazırlaması gerek.
 


Licorice Pizza da Akademi'nin kalbini çalabilir çünkü doğrudan "Los Angeles'a aşk mektubu" kategorisine giriyor, ki bu elbette Los Angeles janrları arasında en sevilen kategori. Çoğunlukla keyifli bir film fakat hikayenin merkezindeki yaş farkı içeren romantizme dair ne söylemeye çalıştığı asla tam olarak çözülemiyor ve ırkçılığı alaya almayı deneyen iki sahne en basit deyimle yerini bulamıyor. Hatta nihayetinde büsbütün rahatsız edici hissettiriyorlar. Bu kategoride takip edilmesi gereken film hâlâ muhtemelen Don't Look Up.

Licorice Pizza'dan bahsetmişken, Bradley Cooper gülünç derecede hiddetli Jon Peters rolü için En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında aday gösterilseydi hiç kızmazdım. (Jon Peters kim diye soruyor musunuz? Uzun hikaye.) Ama The Power of the Dog kadrosunun iki üyesinin dahil edilmesi sonucu bu kategori halihazırda (olması gerektiği gibi) kalabalık: Benedict Cumberbatch'in canlandırdığı Phil Burbank'ın cefakar kardeşi rolünde duygulandıran performansıyla Jesse Plemons ve filmin sonunda hem bir açığa vurmayı hem bir şaşırtmayı hem de filmin tüm duygusal özünü bir arayan getiren gülümsemeyi başarıyla takınan Kodi Smit-McPhee bu kategoride. Plemons tüm oyunculuk yeteneğini daha önce hiç görmediğimiz bir şekilde ortaya koyuyorken, Smit-McPhee ise tek kelimeyle manyetik bir etkiye sahip. İkisinden biri kesinlikle kazanacak ve ben paramı Plemons'a yatırırdım.

Başka bir meseleye dönersek, Steven Spielberg'in En İyi Yönetmen adaylığı için heyecanlanıp heyecanlanmadığı bile merak konusu. Birkaç gün öncesine kadar 17 kez aday gösterilmişti; şimdiyse toplam 19 adaylığı var. (Ve şu ana kadar üç Oscar kazandı.) Bu birilerinin alışabileceği bir şey mi acaba? Yoksa hâlâ ilk seferki kadar neşelendiriyor mudur? Her sanatçı ilgiyi kaybetme kaygısı taşır fakat Spielberg 1978'den beri geçen her 10 yılda mütemadiyen Oscar'a aday gösterildi. Aslına bakılırsa, şu anda 6 farklı 10 yıllık sürede En İyi Yönetmen dalında aday gösterilen ilk kişi.

Kızmadığım diğer şeyler: Maggie Gyllenhaal'ın Karanlık Kız'la En İyi Uyarlama Senaryo dalında aday gösterilmesi. Jessie Buckley'in Karanlık Kız'daki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında aday gösterilmesi. Nicholas Britell'in Don't Look Up'la (sürprize hazır olun!) En İyi Özgün Müzik dalında aday gösterilmesi. Britell aynı zamanda Succession'un mest eden jenerik müziğinin ve dizi müziklerinin ardındaki parlak deha ve Ay Işığı (Moonlight), If Beale Street Could Talk, Büyük Açık (The Big Short) ve Vice gibi filmlerin müziklerini de o bestelemişti. Kendisinin hayranıyım.

Fakat bir Fransız olarak, Akademi'nin Titane'ı acımasızca hor görmesinden de yakınmak zorundayım. Cidden ama! Bu bir Julia Ducournau filmi! Dağınık, nahoş ve bazen de izlemesi zor ama zekice ve kesinlikle ele avuca sığmaz bir film! Daha ne istiyorsunuz ki? Que voulez-vous de plus?

Buna rağmen 27 Mart'ta Oscarları izleyeceğim çünkü (yukarıda yazdıklarım bunu netleştirmediyse eğer) ödül sezonu benim için son derece önemli. Orada görüşürüz!

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU