Süreçler birilerinin öne çıkmasına izin verir mi?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, CNN Türk kanalına yaptığı açıklamalarda 44 günlük savaş sonrasındaki gelişmeleri değerlendirirken "Rusya'nın, Ermenistan'a büyük miktarda silah verdiğini" dile getirdi.

Aliyev'in bu açıklamaları yapmasından önce, 20 Haziran seçimlerinden tek başına iktidarını koruyarak çıkmış Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Moskova'da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'le bir araya geldiğinde ve ondan bir süre sonra Savunma Bakanı Sergey Şoygu Erivan'ı ziyaret ettiğinde işin rengi belliydi.

Aslında işin renginde değişiklik sadece 44 günlük savaş sırasında olmuş, sırf kendi çıkarlarından dolayı Rusya, bir süre Ermenistan'ı yalnız bırakmış gibi gözükmesine rağmen 10 Kasım gecesi Ermenistan-Azerbaycan sınırının Laçin giriş-çıkış noktasını kendi kontrolü altına alarak 2 bin askerini Dağlık Karabağ'a yerleştirdiği andan renk yeniden grileşmişti:

Azerbaycan kendi topraklarının bir kısmı üzerinde kontrolü oluşturamadığı gibi 5 kilometre eninde, 50 kilometre uzunluğundaki 'güvenlik koridoru'nda Rusya silahlı kuvvetleri mensubu askerler mekik dokumaktadırlar.

Devlet Başkanı Aliyev, ta eskiden bu yana Ermenistan'ı 'Rusya'nın ön kalesi' olarak nitelendirmekteydi, savaş sırasında da birkaç kez Rusya'dan Ermenistan'a silah sevk edilmesine karşı tepkisini ortaya koymuştu.

Rusya'nın, Ermenistan'a yeniden ve daha güçlü şekilde sahip çıkacağına ilişkin beyanlarını asla saklamadığı bir ortamda Aliyev tepkisini neden bu kadar açık şekilde (ve hem de bir Türk kanalında) ortaya koymayı uygun gördü?

Aliyev'in açıklamalarını değerlendiren Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, aslında Ermenistan gibi Azerbaycan'a da silah sattıklarını, bunun bizzat Bakü tarafından da çok iyi bilindiğini ve amacın silah satmak yoluyla  'denge politikası' izlemek olduğunu ifade etti.

Daha 44 günlük savaş başlar başlamaz Türkiye "Azerbaycan ne derse, ne yaparsa; biz koşulsuz yanındayız" şeklinde bir politika benimsedi.

Bölgede cereyan eden olaylar zaman zaman devlet başkanları Putin ve Erdoğan tarafından telefon görüşmeleri yoluyla değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.

10 Kasım'da imzalanan Putin-Aliyev-Paşinyan anlaşması uyarınca Rusya silahlı güçlerinin bölgeye yerleşmesinden sonra Azerbaycan yönetiminin "Türkiye'nin de Karabağ'da olacağını" şeklindeki ısrarlı beyanlarına ve bununla ilgili olarak 17 Kasım'da TBMM'den tezkere çıkarılmasına rağmen, Türkiye kendi barış gücünü Karabağ'a gönderemedi ve Akdam'daki Türk-Rus ortak gözetim merkezine 60 askerini yerleştirmekle yetindi.

Bölgede gelişen yeni süreçleri (başta Aliyev'in açıklamaları ışığında) nasıl okumalı?

Independent Türkçe'nin sorularını cevaplandıran Türk Konseyi Kurucu Genel sekreteri, Türkiye'nin Moskova'daki eski Büyükelçisi Halil Akıncı'nın görüşleri şu şekilde:

"Rusya'nın Ermenistan'a silah satışındaki saik stratejik, Azerbaycan'a silah satışı ise esas itibarıyla ticaridir. ABD'nin vakti ile Yunanistan'a ve Türkiye'ye uyguladığı gibi 7/10 gibi bir oran söz konusu olmamıştır.

Ancak en son Karabağ savaşında Azerbaycan'ın son teknolojiye sahip silahları kullanması Rusya'yı benzeri silahları Ermenistan'a sağlamaya yönlendirmiş olabilir. Zira kamuoyu nezdinde savaşı kaybeden sadece Ermenistan değil, aynı zamanda Rusya silahları olmuştur.

Rusya için önemli olan Ermenistan'ı bir askeri üs olarak kullanmaya devam etmek ve bölgedeki sorunların nihai hakemi olma durumunu korumaktır.

Ermenistan ise komşularıyla arasını düzeltmedikçe her alanda Rusya'ya muhtaçlıktan kurtulamayacaktır. Bu da onun Rusya için güvenilir olma durumunun sürdürülmesi demektir."
 

Halil Akıncı.jpg
Halil Akıncı


Rusya, Dağlık Karabağ'a son model silah ve teknolojisini (Genelkurmay başkanlığı sözcüsü bu şekilde açıklamıştı) askeri nakliye uçaklarıyla önce Erivan yakınlarındaki Erebuni askeri havaalanına (günde 12-13 uçak) indirmiş, oradan ise kendi kontrolünde bulunan Laçin koridorundan sadece Hankendi'ne değil Azerbaycan'ın kontrolü altında bulunmayan dört bin küsur kilometre karelik alanın farklı noktalarına sevk ederek yerleştirmişti.

Rus askerlerinin Azerbaycan topraklarına yerleşmesi sonucu ordu perişan duruma düşmüş, Ermenistan'a azcık da olsa nefes vermişken geçtiğimiz 11 Ocak'ta Kremlin'de gerçekleşen Putin-Aliyev-Paşinyan buluşmasında Ermeni Başbakan 'ulaşım koridorlarının yeniden açılması' üzerinde durmuştu.

Alınan diğer bir karar 'Karabağ'ın yeniden onarılması için Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan Başbakan yardımcılarının dahil olacakları bir komisyonun kurulması'na ilişkindi.

Ulaşım koridorlarının yeniden açılmasıyla ilgili girişimde ana amaç Rusya'dan yola çıkacak yük trenlerinin Azerbaycan'dan geçerek İran topraklarına girmesi ve orayı dolaşmak suretiyle yine bir Azerbaycan toprağı olan Türkiye sınırındaki Nahçıvan'dan geçmekle Ermenistan topraklarına girmesidir.

10 Kasım anlaşmasından sonra Zengezur koridorunun açılarak Azerbaycan'la Nahçıvan arasındaki tren yolu konusunun Türkiye'nin de gündemine girmesine ve Türkiye'de bu konuda ortaya çıkan ciddi beklentilere rağmen o koridorun açılması hala söz konusu değilken Rusya, Sovyet dönemi altyapısını kullanmakla bir taşla birkaç kuşu vurmuş oluyor ve tek seferde çok büyük miktarda silahı demiryoluyla Ermenistan'a sevk etme fırsatını kullanmaya çalışıyor.

Azerbaycan'ın zaferiyle sonuçlanan 10 Kasım anlaşmasından sonra İran'la sınırdaş Zengezur bölgesindeki askeri varlığını güçlendirmek amacıyla Rusya, Türkiye sınırındaki Gümrü'de bulunan kendi 102. üssündeki askerlerin ve silahların aşağı yukarı yarısını Zengezur bölgesine sevk ettiği için şimdi Gümrü'ye ve aynı zamanda diğer bölgelere aşırı silah takviyesi ihtiyacı bulunmaktadır.


Peki, Devlet Başkanı Aliyev'in açıklamaları bu çerçevede mi değerlendirilmeli?

11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün özel kalem müdürü, Türkiye'nin Bakü'deki ve Berlin'deki eski Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, Independent Türkçe'nin bu sorusunu şu şekilde yanıtlıyor:

"10 Kasım zaferi önemli olup Aliyev ailesinin kendi iktidarını uzun dönem sürdürmesi açısından da mühim rol oynamıştır. Rusya'nın Ermenistan'a yeniden büyük miktarda silah göndermesine ilişkin Aliyev kendi siteminde haklıdır. Ancak bu bilinmeyen bir gerçek değildir.

Rusya, bölgedeki egemenliğini korumak ve pekiştirmek amacıyla tarafları eşit durumda tutma politikası güdecektir. Azerbaycan ordusunun zaferi Ermenistan'ın askeri gücünü aşırı zayıflatmıştı, Rusya'nın bu durumu kabullenmesi imkansızdı.

Azerbaycan'ın zaferini kabullenemeyen ikinci bir ülke ise İran'dır. Hem Rusya'yla birlikte hareket ediyor ve hem de Ermenistan'a doğrudan destek veriyor.

Rus ordu birliklerinin 'Barış Gücü' adı altında yeniden Azerbaycan'a dönerek Dağlık Karabağ'a yerleşmesinin perde arkasında İlham Aliyev'e baskının olduğunu düşünüyorum.

Muhtemelen Kremlin Aliyev'e geri çevirmesi çok zor baskılarda bulundu ki, zaferin bir adımlığındayken 'Barış Gücü'nün gelmesini kabullenmek zorunda kaldı.

Azerbaycan için huzur bozucu bir durum olup belirli bir süre zarfında diplomasi yoluyla oradan çıkarıla bileceğini düşünüyorum."
 

Hüseyin Avni Karslıoğlu.jpg
Hüseyin Avni Karslıoğlu


Son bir ayda Rusya'dan Azerbaycan yönetimine karşı ağır ithamlar, şantajlar ve tehditler seslendirildi.

Azerbaycan tüm bunlara temkinli yaklaşmaya çalışırken kamuoyundan karşı yanıtlar yükseldi.

Tablo, Rusya'nın, Azerbaycan'da asla küçümsenemeyecek sayıda destekçisinin olduğunu gözler önüne sererken, başta Rusya Liberal Demokrat Partisi Genel başkanı Vladimir Jinirnovski'nin sarf ettiği "Aliyev'i iktidarda biz tutuyoruz" şeklindeki sözlere duyulan tepki olmakla, gelişmeler 'Azerbaycan'ın bağımsızlığının geleceği' çerçevesinde değerlendirildi.

Ki buradaki ana tehdit unsuru olarak Rus ordusunun Dağlık Karabağ'da bulunması olgusu ön plana çıkarıldı.

Öyleyse bu tehdit ve baskıların arkasında duran neydi? Rusya istediği neyi alamadı ve neyi perdelemeye çalışıyor ki, çeşitli yollardan bu mekanizmaları çalıştırıyor? 

Makedonya'daki Vizyon Üniversitesi rektör yardımcısı, Ankara'daki Kafkassam Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Hasan Oktay şu şekilde cevaplandırıyor:

"Son günlerde Rusya'da Azerbaycan aleyhinde ciddiye alınması gereken açıklamalar yapılıyor. Bunun altında yatan sebep Dağlık Karabağ'ın hukuki statüsü için Rusya'nın elini güçlendirmek ve Azerbaycan'ı da baskı altında tutmaktır.

Jirinovski'nin açıklamaları, Zaharova'nın açıklamaları bu başlık altında değerlendirilmelidir. Başından itibaren Karabağ konusunda Azerbaycan yanlış strateji izlediği için bugün geline noktada ne Kırım ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için rahat hareket edebiliyor.

Güney Kafkasya'daki gelişmeleri kendi lehinde tutmak adına Rusya kalabildiği kadar Dağlık Karabağ'da kalacaktır. Yani beş sene sonra buranın Azerbaycan'a devredilmesi söz konusu olamayacağı mevcut de facto oluşum da sürdürülecektir.

İşte bölgeyi kontrol altında tuta bilmek amacıyla Rusya sürekli manipülasyonlar yapıyor."
 

Prof. Dr. Hasan Oktay.jpg
Prof. Dr. Hasan Oktay


Azerbaycan'ın zaferiyle sonuçlanan 44 günlük savaş Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceği konusunu yeniden gündeme getirse de şimdilik somut adımların atıldığı göze çarpmamaktadır.

Azerbaycan'ın Kelbecer bölgesini işgal ettiği için Türkiye, 8 Nisan 1993'de kapattığı Ermenistan'la sınır kapılarını bugüne kadar açmamıştır.

Bunun ana nedenlerinden biri olarak 'Ermenistan'ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi' öne sürülmekteydi.

Mevcut durumda Azerbaycan savaş yoluyla kendi topraklarının büyük kısmını işgalden kurtarmıştır.


Peki, bu durum Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine neden olur mu?

İlişkileri normalleştirmek amacıyla dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül belirli girişimlerde bulunarak 6 Eylül 2008'de başkent Erivan'da Ermenistan-Türkiye futbol maçını izlemiş, 10 Şubat 2009'da iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin geliştirilmesi amacıyla Zurich Protokolleri imzalanmış, 14 Ekim 2009'da ise Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Bursa'ya maç izlemeye gelmişti.

44 günlük savaştan sonraki gelişmeler Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceğinde bir role sahip olabilir mi?

Süreçleri birebir yaşamış emekli Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu, şu şekilde değerlendiriyor:

Dışişlerinin bu konuda inisiyatif alacağını asla düşünmüyorum. Bunun için deneyimli diplomatlara ihtiyaç bulunmaktadır, perde arkası süreçlerin çok iyi yönetilmesi gerekir.

Bugün için bunların hiçbirisinin olmadığını görüyorum. Onun için sınırların açılması da ilişkilerin normalleştirilmesi de gündeme gelmeyecektir.


Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin 'normalleşme' girişimleri sürecinde Türk Konseyi Genel Sekreteri görevini üstlenen eski Moskova ve Delhi Büyükelçisi Halil Akıncı, Independent Türkçe'ye değerlendirmesinde öncelikle Ermenistan'ın eski iddialarından vazgeçmesi gerektiğine dikkat çekiyor:

Türk düşmanlığında Ermenistan eskiden beri Türkiye ile Azerbaycan arasında ayrım yapmaz. Mevcut durumda bu ayrım iyice yapılamaz hale gelmiştir.

Ermenistan bundan sonra konuşula bilecek herhangi bir 'normalleşme' sürecinde Türkiye ile Azerbaycan'ı tek muhatap almak zorundadır.

Aynı şekilde Türkiye de bundan sonra Azerbaycan'ı dışarıda bırakacak herhangi bir girişimde bulunamaz.

Mağlubiyetin yarattığı havanın Ermenistan'ı uzlaşmaya iteceği düşünüle bilir. Ancak halk istese dahi kimliği düşmanlık üzerine kurulmuş siyasilerin bunu yapması zor gözüküyor.


Son haftalarda cereyan eden gelişmelerin Azerbaycan'da bir dizi aşırı tehlikeli ve dış bağlantılı fay hattını su yüzüne çıkardığına işaret etmiştik.

Azerbaycan Diyanet İşleri Başkanı ve Kafkasya Şeyhülislamı Allahşükür Paşazade'nin 44 günlük savaşın sonucuna ilişkin değerlendirmesi ise, o fay hatlarından en tehlikelisiydi kanımızca.

Zira 1980 yılından beri oturduğu koltuğu 2003 yılında kendisi için 'ebedi başkan' olarak sağlamlaştıran bu zat, 44 günlük savaşta Azerbaycan ordusunun zaferinde belirleyici role "İran'ın dini lideri Hameney'in fetvasının sahip olduğunu" ifade etti.

Azerbaycan yönetimi hangisini daha ciddiye almalı: Jirinovski'yi mi yoksa devletin finanse ettiği kendi Şeyhülislamını mı?

Yönetimin buna asla tepki vermemesi bana olağandışı manidar gözüktü...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU