Taliban'a karşı direniş olur mu?

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Taliban'ın ani Kâbil baskınının şokundan kurtulan insanlar, sağda solda sivil itaatsizlik eylemlerine başladılar.

Çarşamba günü güneydeki Celalabad kentinde çoğu gençlerden oluşan 30 kadar Afgan, devrilen rejimin üç renkli bayrağını üst geçitlere ve kentin merkezindeki yol kavşaklarına asarak sivil itaatsizlik eylemi başlattı.

Elbette Taliban'ın buna tepkisi, beklendiği gibi göstericilerin üzerine ateş etmek oldu.

Bu eylem, büyük kentlerde yaşayan birçok insanı biraz umutlandırsa da, henüz ülke çapına yayılmış değil. 


Öte yandan eski mücahit komutanı ve ülkenin milli kahramanı Ahmed Şah Mesud'un oğlu Ahmet Mesud, Kabil'in düştüğü 15 Ağustos günü apar topar bir helikoptere atlayarak Pençşir'e gitti ve oradan insanları direnişe çağırmaya başladı.

Eski Kuzey İttifakı'na mensup birçok komutanın direnişe katılmak için Pencşir'e gittiğine dair haberler dolaşıyor ortalıkta. 


Bütün bunlara bakarak, Afganistan'da Taliban'a karşı topyekun bir direniş ve ayaklanma beklemek mümkün mü?

Öncelikle geleceği kestirmek, özellikle de insanların sık sık taraf değiştirdiği ve sadakatin parayla alınıp satıldığı Afganistan'da yarına dair bir şey söylemek için kahin olmak gerekiyor. 

Yine de eldeki bilgiler ışığında bir şeyler söylemek gerekirse; öncelikle son olaylar, ortada Kuzey İttifakı diye bir şeyin kalmadığını gösterdi.

İttifak'ın bel kemeğini oluşturan Pençşirli liderler paramparça ve birkaç gruba bölünmüş durumda.

Pencşirli liderlerden eski cumhurbaşkanı birinci yardımcısı Emrullah Salih, savunma bakanı Bismillah Han ve komutan Mesud'un oğlu genç Ahmed Mesud, Pençşir'e çekilirken; Belh eski valisi Ata Muhammed Nur yurt dışına kaçtı.

Dr. Abullah Abdullah ise eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ile birlikte Taliban'ı karşılamak üzere Kabil'de kaldı.

Geçtiğimiz hafta Mezar-i Şerif'te "Taliban Kuzeyden nasıl çıkacak, bunu düşünsün, Kuzey Afganistan, Taliban'a mezar olacak" diyerek yüksek perdeden konuşan Özbek lider General Dostum da Ata Muhammed Nur ile birlikte tek kuruş atmadan ülkeden kaçtı. 


Gelişmeler, tüm bu liderlerin -yani gerek yurt dışına kaçan, gerekse yurt içinde bir bölgeye çekilen veya Taliban'ı karşılamak için Kabil'de kalan- hiçbir karşılığının olmadığını gösterdi.

Sıradan kırsal bölge insanları, ülkeyi kaosa sürüklediği, deyim yerindeyse soyup soğana çevirdikleri için; modern yaşama ve özgürlüklere alışmış kentli nüfus ise, hiçbir şekilde direnmeden ülkeyi Taliban'a teslim ettikleri için onlara son derece kızgın ve öfkeli.

Öyle ki, şu anda bu liderlerden birini halk sokakta yalakarsa linç edebilir. 


Afganistan'da şu anda iki duygu başabaş gidiyor: uzun bir kargaşa ve kaos ortamından çıkmanın verdiği bir rahatlama. Bu, çok gürültülü bir diskodan dışarı çıkıp sessizliğin tadına varmak gibi.

İkincisi ise, panik ve korku. Bu da, fırtına öncesi sessizlikten ürken insanların ruh halini adırıyor. 


Eğitimsiz veya düşük eğitimli kırsal bölge insanları, köylerde ve kasabalarda çatışmaların, kentlerde ise hırsızlık, yan kesicilik, adam kaçırma gibi olayların bıçak gibi kesilmesinden son derece memnun.

Tanıdığım bir Afgan, Mezar-i Şerif'ten gönderdiği sesli mesajında, "Sen ekranlarda habire Taliban'ı kötülüyorsun ama biz çok memnunuz, şu an evimizin kapısını bile açık bir şekilde rahatça uyuyabiliyoruz" diyor. 


Mezari Şerif, Kabil ve Herat gibi kentler uzun zamandır hırsızlık, yankesicilik ve adam kaçırma gibi adi suçların merkezi haline gelmişti.

İnsanlar bakkala giderken bile tedirgindi, zira motosikletli çeteler insanların cep telefonlarını zorla alıyor, vermeyenlere ateş edip hızla uzaklaşıyorlardı.

Polis bu tür olayları önleyemediği gibi bazen kendisi de yan kazanç kapısı olarak benzer eylemlerin içerisinde yer alıyordu.

Taliban'ın gelmesiyle olaylar bıçak gibi kesildi ve hatta bir Taliban militanı Mezari Şerif'te cep telefonunu kaldırımın üzerine koyarak ve bunu uzaktan gizli bir şekilde izleyerek, yeni düzeni test etti.

Yoldan geçen hiç kimse, kaldırımdaki telefonu almaya cesaret edemedi. Zira, Taliban'ın hırsızlar için öngördüğü el kesme cezası, herkesin aklındaydı. 


Ülkeye hakim olan panik havasına gelince; bu, sadece kentli ve eğitimli insanlar arasında gözleniyor.

Özellikle de yüksek eğitimli kadınlar, burka altında ve evlerinde geçirdikleri 1990'lı yıllardaki karanlık günlerin geri gelme ihtimalinden ciddi kaygı duyuyorlar.

El Cezire televizyonuna konuşan bir kadın, şöyle diyor:

Kendimi, binbir zahmetle kurduğu yuvasının yıkılışını çaresizce izleyen bir güvercin gibi hissediyorum.


Başkentin düştüğü gün Herat, Kabil ve Mezar-i Şerif'ten beni mesaj yağmuruna tutan Afgan gazeteciler, yazarlar ve akademisyenler yurt dışına çıkabilmek için yardım istiyorlardı.

Oysa o günden itibaren tüm konsolosluklar ve ülkenin sınır kapıları kapanmıştı ve benim de teselli etmek dışında yapabileceğim bir şey yoktu. 


Modern hayatı ve temel hak ve özgürlükleri benimsemiş ve içselleştirmiş Afganlar hem korku ve panik içinde; hem de kendilerini yüzüstü bırakan sözümona medeni dünyaya öfkeli.

Bir Afgan gazeteci şöyle diyor:

Madem ki bizi böylesine yüzüstü bırakıp gideceklerdi, o zaman neden 20 yıl boyunca bizi bu yalana inandırdılar.


Elbette Taliban'ın 1990'lı yıllardaki yasakları ve kuralları aynen uygulaması zor ve mantıksız.

Benim tahminim; Taliban'ın eski yönetimin güncellenmiş versiyonunu uygulayacağı yönünde.

Bu da, yasaklarda ve kurallarda bazı yumuşamaların olacağı anlamına geliyor. 


Afgan halkının çoğunluğu Taliban'ın geri gelişinden rahatsız olsa bile ülkede 40 yıldır süren çatışmaların ve kaosun bitmesinden memnun.

Herkesin dil birliği etmişçesine söylediği şu:

Artık özgürlüğümüz yok ama hiç olmazsa canımız ve malımız güvende. 


Afganistan'da direnişin olması için bir dış desteğe ihtiyaç var. Eğer bazı ülkeler, Pencşir'e toplanan bir avuç eski Kuzey İttifakı komutanını ciddi anlamda desteklerse, yeniden bir direniş ve kardeş kavgası başlayabilir.

Ama benim gördüğüm şu: komşular ülkeler dahil herkes, Afganistan'da sonsuza kadar sürüp giden savaşlardan ve çatışmalardan bıkmış durumda.

Afganların nasıl bir yönetim altında yaşayacağı, kimsenin umurunda değil. Yeter ki bu ülkeden dışarıya bir tehdit gelmesin. 


Bu yaklaşım, bana göre, ortaya çıkan pisliği süpürüp çöplüğe atmak yerine halının altına sürmeye benziyor.

Taliban gibi karanlık bir örgüt Afganistan'da iktidarda kaldıkça, er veya geç bunun bir sonucu olacaktır.

"Taliban değişti" diyenlere cevabım şu:

Şu anki Taliban savaşçılarına, hal hareketlerine dikkatlice bakın, 1990'lı yıllardaki Taliban'dan bir fark görüyor musunuz?

Ya da eski karanlık görüntüler mi canlanıyor gözünüzde?

Benim naçizane düşüncem; 'Can çıkar, huy çıkmaz'.

Bekleyip göreceğiz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU