Hz. Muhammed ve arkadaşları Kur'an'ı nasıl korudular? (1)

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

İslam'a yönelik eleştiriler Hz. Muhammed'in sağlığından günümüze kadar var olagelmiştir. Ehl-i Kitab'ın ve Müşriklerin Kur'an'a itirazlarından biri de Kur'an'ın aslında Yahudi-Hristiyan kaynaklarından alıntı olduğu iddiasıydı.

Bu iddialar ilerleyen yüzyıllar boyunca çeşitlendirilerek sürdü. Özellikle Hristiyan misyonerler Kur'an'ın otantik olmadığı-sonralar iddialarını dillendirmişlerdi.

Kur'an vahyinin tabiatı, gerçekten Allah'tan vahiy olup olmadığı gibi konuları daha önce başka bir makalede tartışmıştık.

Elbette bu son kertede bir inanç konusudur. Bu çalışmamızda ise şu elimizde bize Kur'an diye sunulan metnin tarihsel olarak Hz. Muhammed'e ait olup olmadığını masaya yatıracağız.

Günümüzde ateist ve agnostik söylemler de Kur'an'daki kimi kıraat farklılıklarından yola çıkarak Hz. Muhammed dönemindeki Kur'an'la elimizdeki Kur'an'ın aynı olmadığını iddia etmekte, tarihi reddederek kendi kurgularıyla fantastik söylemler geliştiren ultra-mealci kimi gruplar da mushafların imla, noktalama ve kıraat farklarından yola çıkarak elimizdeki mütevatir Mushafın aksine kelime türetme ve ayet uydurma çabası ortaya koymaktadırlar.

Hristiyan, ateist, agnostik ve ultra-mealci grupların iddialarının aksine Kur'an günümüze sadece yazılı olarak ulaşmamıştır.  

  • Kur'an'ın 3'te 2'si hitap/sözel olarak Mekke'de 3'te 1'i ise Medine'de 23 yıllık süreçte peyderpey vahyedilmiştir.
  • Vahyi hitap = Sözel olarak Hıfz edilmiştir = Kur'an olarak adlandırlmıştır
    "Kur'an" hıfzeldilirken eş zamanlı olarak Hz. Muhammed'in emriyle:
  • Vahyi hitap = Yazılı olarak kaydedilmiştir = Mushaf olarak adlandırılmıştır.

Peki, bu korumayı yüzde 100 sağlam kılan Sözel hafıza-yazılı kayıt dengesi nasıl mütevatiren gerçekleştirilebilmiştir?

Bunu başarmanın yolu sözlü-yazılı Kur'an'ı topluma mal etmektir. Yani bir kitabı sadece bir sınıf değil tüm toplum ezberliyorsa o kitabın eksiltilme ya da eklenme olasılığı imkansıza yakın biçimde engellenmiş olur.

Kur'an'ın kamuoyuna yayılarak toplumun genel belleğine kazınmasının en iyi yolu onu günde 5 defa uygulanan namazlarda okutmaktır. 
 

 

Böylelikle sözel hafıza/hıfz cemaatle namaz yoluyla tüm sahabe neslinin zihinlerinde korunmuş oldu. Bu süreç işlerken Resulullah, Kariler sınıfı yoluyla da Hıfzı kurumsallaştırmış böylelikle bu "Okuyucu Kadro" yoluyla canlılığını korumuştur.

Şimdi yazım sürecinin detaylarına geri dönelim. Kur'an'ın 3'te 2'sinin Mekke'de geriye kalan 3'te 1'inin ise Medine'de nazil olduğunu belirtmiştik. Yazım süreci şöyle devam etmiştir:

  1. İlk mushafları Hz. Muhammed Katiblere Mekke ve Medine'de sayfalar yazdırmıştır – Ayet yerleri, Sure sıralamaları düzenlendi. 
    Mekke-Medine'de en az 25 kişilik uzman Katib ekibiyle yazıldı.
    Kur'an Kitabeler/Sahifeler olarak toplandı. 
     
  2. Halife Hz. Ebu Bekir Dönemi: Katib Zeyd b. Sabit'e Kur'an sahifelerini/kitabelerini "iki kapak" arasında bir araya getirme emir verdi.
     
  3. Hz. Ali ise kendisi bir mushaf hazırladı.
     
  4. Hz. Ömer Halife olduğunda bu metinleri tek bir "Sahife"ye yazdırıp temize çekti.
     
  5. Bu zaman zarfında bazı sahabilerin kendi mushafları vardı. 
    a)    Ali
    b)    İbn-i Mesud
    c)    Ubey b. Ka'b
    d)    Ebu Derda
    e)    Mikdad b. Esved
     
  6. Halife Hz. Osman döneminde Hz. Ömer'in kızı Resul'ün eşi Hafsa "Sahife'yi yanında bulundurmuştur.

    Huzeyfe b. el-Yaman Ermenistan seferi dönüşü Halife Osman'a Şam ve Irak bölgelerinin kıraat farklarından birbirlerini tekfir ettiklerini şikayet etmiştir.

    Osman da bunun üzerine Zeyd b. Ŝâbit'e kendisi için bir mushaf yazmasını emretti. Ebân b. Saʿîd'i de yardımcı atadı. 

    25 Katib'den oluşan bir Komisyon kuruldu. Şii kaynaklara göre Hz. Ali de komisyonu onayladı. 
     
  7. Yazım sırasında 2/248'te et-Tabut kelimesinde ihtilaf ettiler Hafsa mushafına başvurdular.
     
  8. 33/23'ün yazılı hali Huzeyme b. Sabit'in 9/128'in yazılı hali Huzeyme el-Ensari'nin yanında bulundu. Bu zaten bilinen ve okunagelen bu ayetlerin hangi harfler ile yazıldığına dair bir garanti sağlamış oldu. 
     
  9. Halife Osman Komisyonun hazırladığı yeni mushaf ile Hafsa mushafını karşılaştırdı/sağlamasını yaptırdı. 
     
  10. Hz. Osman Komisyonun kopyalarını standart mushaf olarak valiliklere gönderdi.
     
  11. Emeviler döneminde Ebu Esved ed-Düeli (69/688) mushafa noktalama ve harekeleme yaptı. Vali Haccac b. Yusuf, Hasan Basri, Yahya b. Ya'mer (ö. 129/747), Ebu'l-Esved ve Nasr b. Âsım (ö. 89/707)'dan bir komisyon oluşturdu. Bu komisyon tüm mushafa imlayı uyguladı. Komisyon üyelerinin tümünün Emevi devletine muhalif olan Hz. Ali yanlıları (Ali Şiası) olması bu imla işleminin devlet zoruyla ve ideolojik olarak yapılmadığının ve tamamen liyakat eksenli yapıldığının göstergesidir. 

Genellikle yanlış anlaşılan konulardan biri de Kur'an'ın sadece mushaftan ibaret olduğu önyargısıdır. Oysa "Kur'an" dediğimizde hem hitabı hem kitabı kast etmiş oluruz.

Yani hem sözel olarak okunan, ezberlenen ve sözel olarak aktarılan hem de bu aktarımın yazılı hali olan mushaf olarak yazılan vahiyler bütününe Kur'an diyoruz.

Bu sebeple mushaf tarihinden ibaretmiş gibi görüş geliştirmek bizi yanıltır. Kur'an eş zamanlı bir süreçte hem sözel olarak ezberlenmiş, ezberletilmiş hem de yazılmış ve yazdırılmıştır.

Bu eş zamanlı sürecin belirli bir sınıfa özgü kılınmayıp tüm nesillere yayılması yani kamuya mal edilmesi de Kur'an'a yeni bir ilavenin önünü almıştır.   

Yazılı Kur'an'ın yani mushafın tarihi süreci bu şekilde ilerlerken eş zamanlı olarak Sözlü Kur'an'ın yani hıfzın tarihi süreci nasıl ilerliyordu? İşte bu kotada karşımıza kıraatler çıkıyor.


Arapçada noktalamalar neden var?

Filolog Ahmed Jallad'ın belirttiği üzere Kur'an, ilk kez o metindeki yazılı kayıtta ve Nebati yazısının 6-7'nci yüzyıl evresinde görünen bir Arapça lehçesiyle yazılmıştır.

Ana dili Arapça olan ya da Arapçaya sonradan ileri derecede vakıf olan kişiler için Arapça okumada harekelere ihtiyaç duymazlar. Ancak İslam toplumunun ve coğrafyasının genişlemesi Arapçaya vakıf olmayan ya da bilmeyen kesimlerin Kur'an okumasında ciddi sorunlar ortaya çıkartmaya başladı. Sorun sadece dilsel değil aynı zamanda siyasiydi. Müslüman egemenliğine karşı yeraltına çekilen gnostik gruplar Kur'an'ın okumasını kasten sabote ediyorlardı. Bu sosyo-kültürel bağlam Irak bölgesinde ciddi bir kargaşaya yol açtığı için Arapça'nın standartlarının mushaf üzerinde de gösterilmesi elzem hale gelmişti. 

Yazıda noktalama sözel aktarıma göre yapılır. Türkçede harfin değişen sesini yanında başka bir harfle belirttiğimiz için be, bi, ke, ki gibi Arapçada bu belirtme işlemi harekelerle yapılmakta.

Daha net anlaşılması için CMYLMZ örneğini verebiliriz. CMYLMZ yazdığımızda zihnimiz doğal olarak bu kelimeyi Cem Yılmaz olarak okur.

Harekelerin işlevi Arapçayı tam bilmeyen ya da hata yapma olasılığı yüksek kişiler için (çocuklar gibi) kelimelerin doğru telaffuzudur.

Bu sebeple Kur'an ilk kez tümüyle imla edilmeye başlandığında buna İmam Malik karşı çıkmış ama sadece çocuklar için cevaz vermiştir.

(Suyuti, el-İtkan, (tahk. Dibu'l-Buğa) Dimeşk, Beyrut: Dar İbn Kesir, 1987, 2/1163. Suyuti bu görüşünü muhtemelen Ed-Dani'nin el-Mukni‘ adlı eserinde yer verdiği rivayetin son cümlelerinden aktarmış olabilir. Bkz: Dani, Ebu Amr, el-Mukni‘ fi magrifetimersumi, mesahifiehli'l-Emsar, Dimeşk: Daru'l-Fikr, 1983, s. 10.)


İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Ebu Hanife'nin de Malik ile paralel olduğunu biliyoruz. (Bkz: Zerkeşi, Ebu Abdillah, el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'an, Beyrut: Daru'l-Ma'rife (ty.) 1/379. Ayrıca bkz: Suyuti, a.g.e., s. 1163.) 

Makalemizde bahsettiğimiz grupların iddiaları arasında noktalamanın daha önce var olmadığı ve Emeviler döneminde üretildiği yanılsamasıdır.

Oysa literatürde PERF 558 olarak adlandırılan Abdullah b. Cabir'in yazdığı miladi 643 tarihli belge/papirüs okunduğunda noktalamanın kullanıldığı görülür. (bkz. https://www.islamic-awareness.org/history/islam/papyri/perf558 ) 


Arap harflerinin gelişimi

Arapçada Önceleri "Müsned" denilen Güney Arabistan yazısını kullanan Araplar, 3'ncü yüzyıl sonlarında veya 4'üncü yüzyıl başlarından itibaren Ârâmî yazısından geliştirilmiş olan Nabatî Alfabesi'nden faydalanarak düzenlenen 22 harfli alfabeyi kullanmaya başlamışlardır.

Bu alfabe, Arap diline has olan bazı sesleri karşılamak için önceleri noktasız olan harfleri de ilâve edilerek, 28 harfe çıkarılmıştır.

Daha sonra iki harften "Lam elif" türetilip alfabe 29 harf olmuştur. Harf çoğalması olmayan seslerin çıkartılması değil sesleri karşılayan simgelerin daha iyi simgelerle zenginleştirilmesidir.

Örneğin Türkçede sadece bir H harfi vardır ve Ha, Khı ve He seslerini ifadede yetersiz kalabilmektedir. 

Kur'an mushafındaki noktalama ve harekelemeyi Halil b. Ahmed Ferahidi (ö. 175) sistematize etmiştir. 

Ferahidi ve diğer dilciler bunu yaparken kıraatlerin olanaklarını sınırlamak, engellemek ve tek bir anlamı dayatmak istemediler. Buna hakları olmadığını biliyorlardı.

Bu sebeple kıraat alanine uygun biçimde imlayı dilin genel kuralları çerçevesinde yaptılar.  Kıraatler ise ayetlerin okunabilecekleri tüm versiyonları içerirler. Bu da Anlam zenginliği sağlamakla beraber doğru anlamanın sınırlarını da belirler.

Peki, 7 harf ne demektir?

içerisinde yer alan lehçelerine göre dil içi meallendirme olanağı olarak anlaşılabilir. Sonuçta Kur'an Kureyş lehçesi ile vahyolunmuştur. Ana diğer lehçelerde konuşan Araplara vahyi mesajın anlamı o lehçelere göre de açıklanmış, meallendirilmiştir. 

Kıraat imamları on kişidir. Her imamın ikişer tane de ravisi vardır. Bu da 20 farklı okuma varyantı demektir. Bu okuma tarzlarına 4 şaz/marjinal kıraati de eklersek 24 okuma çeşidinden bahsedebiliriz.

Kıraat imamlarının farklı İslami ekollerden olmaları da Kur'an'ın olası anlam alanı konusunda herhangi bir siyasi-mezhebi tekelin önüne geçmiştir.

Özellikle de İslam dünyasında ana akım kabul edilip genel kabül gören Asım kıraatinin Sünni, Şii, İbadi ve Mutezili tüm mezhepler tarafından kabul görmesi önemli bir icmadır. 


Asım Kıraati Kureyş Lehçesidir: 

Şii alim Ebul Hasan Sabit b. Eslem el-Halebi. (şehadet H. 460) Asım'ın kıraati ve yorumu hakkında çok değerli bir kitap kaleme almıştır. (bkz. Ayetullah Muhammed Hadi Marifet – Kur'an ilimleri, Temhid , Kevser Yay.)
 

 

Kıraatlerin coğrafyaya ve yazım stillerine dağılım haritası

1- HZ. ALİ = SÜLEMİ=ASIM b. Behdele
Ravisi: Ebu Bekir Şu'be, Hafs = SÜNNİ-Şİİ-MUTEZİLİ-İBADİ

2- Nafi
Ravisi: Kâlun, Verş

3- İbn-i Kesir
Ravisi: Bezzi, Kundül

4- Ebu Amr b. Alâ
Ravisi: Durî, Susî

5- İbni Âmir:
Ravisi: Hişam, İbnü Zekvan

6- Hamza b. Habib – Ali Şiası
Ravisi: Halef, Hallad

7- Kisâî- Şİİ:
Ravisi: Ebul Haris, Durî

8- Ebû Ca'fer el-Kârî: Medine
Ravisi: İsa b. Verdan, Süleyman b. Cemmaz

9-Halef b.Hişâm:
Ravisi: İshak el-Verrak, İdris el-Haddad

10-Ya'kûb el-Hadramî
Ravisi: Rüveys ve Ravih

11. İbn Muhaysin

12. Yezidî

13. Hasan-ı Basrî 

14. A'meş 

Listede de görüldüğü üzere kıraatlerin Emevilerin ürünü olduğu da bir başka uydurmadır.

Emevi döneminde yaşayan herkesi sarayın adamı zannetme-öyle yansıtma çabasının yanlışlığı bir yana kıraat imamlarının çoğunun muhalifetteki Hz. Ali şiası (taraftarları)ndan olduğunu belirtmekte fayda var.

Kıraatler konusundaki genel yanılgılardan biri de Kur'an'ın sanki büyük bir bölümünde çok fazla anlam karmaşası olduğunun zannedilmesidir.

Oysa kıraatler genellikle zaman kipi değişimleri gibi aynı anlamın merkezindeki nüans değişimleridir. Ayrıca Kur'an'da çok az oranda kıraat farklılığı bulunur.

Kur'an'da;

  • 6236 Ayet  ve 86.872 kelime vardır.
  • 1457 Kelime Okunuşunda fark vardır yani Kur'an'ın yüzde 1,67'sinde
  • 1457 kelimenin 1315'i 2 şekilde okunabilir.
  • 105'i 3 farklı şekilde okunabilir.
  • 24'ü 4 farklı şekilde okunabilir.
  • 3'ü 5 farklı şekilde okunabilir

Anlamı etkileyecek ise sadece 415 farklılık vardır o da yakın anlamdır bu da sadece Kur'an'ın yüzde 0,47'sine tekabül eder.

Peki bu kadar az kısmında karşılaştığımız bu anlam farkları ak-kara gibi birbirine zıt anlamlar mıdır? Hayır.

Genellikle zaman kipleri ve kişi sayısı tekil, çoğul gibi farklardır. Herşeye rağmen bu varyantlarda bir ilkemiz var. O da alternatif muhtemel okuyuşların Kur'an'ın bütünselliğine, Tevhid gibi imani ilkelerine zıt olmamasıdır.

Şayet böyle çok az ihtimal dahi olsa bir okuma ile karşılarşırsak bu okumanın yanlış okuma olduğunu anlayabiliriz; Ki belirttiğim gibi Kur'an kıraatlerinden/farklı versiyon okumalardan şirk içeren sonuçlar çıkmamaktadır.

Velhasılı kelam kıraatler ve imla işaretleri etrafından sanki bambaşka Kur'anlar varmış gibi gösterme çabası 1 çay kaşığında kasırga kopartmaktan ibarettir.

 
Sonuç olarak Kur'an Resulullah döneminde yazıya geçirilmiş ve eş zamanlı olarak sözlü aktarım hem özel bir kadro hem de tüm halkın belleğinde korunmuştur.

Resulullah sonrasında da 4 halife döneminde bu eş zamanlı paralel süreç devam etmiş, ortaya çıkan yeni sosyo-kültürel sorunların bağlamında  teknik bir çok çözüm ortaya konmuştur. 

Şimdi önümüzde başka bir soru duruyor: 

Peki, elimizdeki Kur'an Hz. Muhammed'in yazdırdığı Kur'an mıdır?

Bu soruya da bir sonraki makalede cevap arayalım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU