Küba, anayasadan sonra şimdi de ekonomik modeli güncelliyor: Bir devrimin sonu mu?

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Küba'da yeni yılla beraber Fidelist bir rejim altında geçmişten oldukça farklı bir ekonomik model başlatıldı / Fotoğraf: Reuters

Yılbaşından iki gün önce Küba Televizyonu'nda yayımlanan "Mesa Redonda" programında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Feito Cabrera, öğretmenlere meslekte geçirdikleri yıl üzerinden belirlenen maaş sisteminin kaldırılacağı ve bunun yerine iş sektöründe uygulananlara benzer performansa veya farklı bir derecelendirmeye dayanan sisteme geçileceğini açıkladı.

Söylemeye gerek bile yok: Eğitim ve sağlık politikası, Küba sosyalizminin halkçı karakterini yansıtan en önemli iki başlık. Fakat anlaşıldığı kadarıyla şimdi bu durum değişiyor.

Öncelikle nasıl oluyor da eğitime önem veren sosyalist bir ülkede öğretmenlerin nitelikleri şirket çalışanlarıyla aynı normlarla değerlendirilebilir?

Ve ayrıca Bakan Cabrera, meslekte geçen yıllarla beraber edinilen tecrübenin bir eğitimcinin kalitesine yaptığı katkıyı nasıl görmezden gelebilir? 

Görünen o ki Bakanın tek derdi öğretmenlerin kıdem ikramiyeleri değil. Asıl mesele Küba'daki iktisadi sistemin radikal bir değişime gitmesi.

Aslında Küba, 1 Ocak'tan itibaren yeni bir döneme girdi. Uzun zamandır beklenen piyasa yanlısı reformlar çerçevesinde, ülkede kullanılan iki para birimi uygulaması yürürlükten kaldırıldı. 

Böylece 1994'ten bu yana ülkede kullanılan iki para biriminden biri olan ve konvertibl peso "CUC" tarihe karıştı. Küba pesosu "CUP" ise tek para birimi olarak yoluna devam ediyor.
 

8.jpg
Küba'da yalnızca paranın konvertibilitesiyle ilgili değil, emek piyasasının değerlendirilmesiyle de ilgili problemler var. Örneğin Küba'nın dış politikadaki prestiji olarak görülen "Brigadas Medicas" Hekim Tugayları'nda görevli doktorların maaşları birçok ülkede sorun yaratıyor. Geçen hafta Panama hükümetinin Kübalı doktorlara, 2 bin 670 ABD doları maaş ödediği, fakat ellerine yanlıca 640 dolar aylık geçtiği basına yansıdı. Küba yönetiminin dış ülkelerde çalışan doktorların maaşlarında yaptığı yüzde 75'e varan kesintiler o ülkelerin çalışma kanununa aykırı bulunuyor / Fotoğraf: A.Calanni/DPA


CUC, "Periodo especial" dedikleri Doğu Bloku'nun yıkılışıyla başlayan 1990'ların olağanüstü kriz döneminin ürünüydü.  

Açlığın baş gösterdiği o dönemde Küba hükümeti, ABD'de göçmen Kübalıların dolarlarını, yabancı yatırımı ve turizmi çekmek için döviz bulundurmayı suç olmaktan çıkardı.

Değişim piyasası (CADECA) oluşturuldu. Böylece devlet güvenilir fiyat ve maliyet garantisi sağladı. Bu sayede 2004'ten bu yana Küba vatandaşlarının ellerinde döviz tutmaları yasaklanarak, 1 ABD doları 1 CUC'a ve 24 CUP'a sabitlendi. 

26 yıldır CUC, ticaret ve zenginleşmede dolara eş güçlü para olarak egemenliğini korurken maaşlar CUP'la ödeniyordu.

Bununla beraber temel servisler, yiyecek, tarım ürünü, kira ve vergiler de CUP'la ödendiği için halkın hizmetlere erişimi korunabildi. Çünkü CUC yalnızca turizm ve dış ticaret geliri olanların eline ulaşabilen bir para birimiydi.
 

4.jpg
Bu hafta Küba'da CUP cinsinden pizza (solda) ve dondurma(sağda) fiyatları. Örneğin Napolitan pizza 2,5 dolara denk düşerken karışık dondurma tabağı 1,5 dolara denk geliyor. Diğer bazı ürünlerin fiyatları ise şöyle; kilo salam 9, domuz eti 7, karışık tavuk eti 2,5, karaborsada bulunan süt tozunun kilosu 8,3, deterjan 3, banyo sabunu ve diş macunu ise 2,5 ABD doları / Fotoğraf: Diariodecuba-Pavel Valdez 


Ancak CUC yapay bir para birimi olduğundan yerine ve muhatabına göre bir değişim oranı uygulanıyordu. Örneğin devlet şirketlerinin muhasebesinde ve karma şirketlerde başka, Mariel Serbest Ticaret Limanı'nda ise tamamen farklı bir değer belirleniyordu.

Devlet muhasebesinde ya da halkın ulaşım ve gıda temininde 1 CUC, 1 CUP'a eşit varsayılıyordu. Mesela bir dolmuşa bindiğinizde, siz turist olarak 2 CUC verirdiniz, oranın yerlisi ise 2 CUP verirdi.

Bu tuhaf durumun merkezi bir sosyalist ekonomiye makro ölçüde nasıl yansıdığını düşünürseniz aslında ülkenin gerçek muhasebesinin ne olduğunu bilmenin imkansızlığını fark edebilirsiniz. 

Diğer yandan resmi olarak 1 Ocak itibarıyla 1 doların değeri, tüm sektörlerde 24 CUP olarak değiştirildi. Bu da devlet sektörü için para biriminde yüzde 2400'lük dev bir devalüasyon anlamına geliyor. 

Ayrıca CUP'un fiyatlandırmasının karaborsada iki katı olması da başka bir sorun. Bu iki kur ortada bir yerde buluşamazsa, biri olduğu yerde durur öteki yükselmeye devam ederse; Venezuela'dakine benzer bir manzara ortaya çıkar.

Nüfusun yüzde 70'inin aylıkla yaşadığı Küba'da bu devalüasyon, büyük bir enflasyonist etki yaratacaktı. O nedenle aralık ayında yayımlanan kararnamede, asgari ücrete yüzde 525 zam yapılarak 2 bin 100 CUP'a çıkarılacağı açıklandı.

Çalışma Bakanlığı'nın belirlediği 32 basamağın en üst düzeyinde ise 9510 CUP maaş belirlenmiş durumda.

Ancak açıklanan yeni asgari ücretin yetersizliği gün gibi ortada. Zira önceki yıllarda ortalama maaş, kesintilerinden sonra net 20 dolarken sadece gıda masrafının bunun 3-4 katı olduğu söyleniyordu (Yılın ilk haftası domuz etinin kilosu en düşük 7 ABD Doları olarak kaydedildi). 

Emeklilerin durumu ise daha kötü. Örneğin 40 yıl çalışmış bir sanayi işçisinin aldığı emeklilik maaşı ancak 8 dolarda kalıyor. 

Yeni para sistemiyle beraber elektrik, telefon gibi hizmetlere yüzde 300-600 arasında zam yapıldı. 

Başta ithal ürünler olmak üzere, genel tüketim ürünlerinde enflasyon yüzde 1200 civarında. Karnede sübvansiyonların bir kısmını muhafaza etmek için belirlenen artış ise yalnızca yüzde 12'de kaldı.

Dahası, şimdiden bazı sübvansiyonların gereksizliğinden bahsedilmeye başlandı.

Halk ihtiyaçlarını devletin "libreta" denilen karne ile dağıttığı yardımlarla kısmen karşılayabiliyordu. Fakat 2019'da ABD ambargosunun sıkılaşmasıyla sübvanse edilen ürünlerde de bir düşme gerçekleşmişti.

Şimdi eski Ekonomi Bakanı ve Uygulama ve Geliştirme Komisyon Başkanı Marino Murillo Jorge'nin açıklamasına göre "mümkün olduğu yere kadar sübvansiyonlar" tamamen kaldırılıyor.

Küba ikili resmi para sistemine sahip dünyadaki tek ülke idi ve bu istisnai durum bir şekilde sona erdirilmeliydi. Ancak her iktisadi rota değişiminde olduğu gibi burada da politikanın yönü, kimin lehine işleyeceği ve halkı nasıl etkileyeceği sorgulanmaya muhtaçtır.

Kabaca Küba ekonomisinin liberalleşmesi olarak nitelendirilen politikalar, 2008'de Fidel Castro'nun sağlık sorunları sebebiyle yerini Raul'a devretmesiyle başladı.

Aynı yıl vergi politikalarında değişiklik, özel işletmeler açılması, serbest ticaret limanı gibi uygulamalarda mutabık kalındı. 2010'da da Raul Castro ikili para sisteminin kaldırılmasına yönelik hedeflerini açıklamıştı.

Raúl Castro'nun yönetime gelişiyle özel girişim serbest bırakıldı ve parası olanlar için yurtdışına seyahat etme önündeki engeller kaldırıldı. 
 

9.jpg
Castro'lar sonrası devlet başkanı olan Miguel Diaz-Canel'in (şapkalı) politik kariyerinde ilk dikkat çekici eylemi 1994 yılında parti yöneticisi olduğu Santa Clara'da LGTB bireylerin aktiviteleri için bir kültür merkezi kurmaktı. Bu olay o dönemde siyasi çevrelerde şok etkisi yarattı. Fakat ilerleyen süreçte halkla ilişkisi ve örgütlenme yeteneğiyle öne çıkarak hızla iktidar basamaklarını tırmandı / Fotoğraf: CubaNet


17 Aralık 2014'te ABD ile Küba arasında diplomatik ilişkilerin normalleşmesi için adımlar atıldığı açıklandı. 2016 Nisan'ında Küba Komünist Partisi 7. Kongresi'nde "reformlar" onaylandı. Bir ay sonra da Barack Obama'nın tarihi ziyareti gerçekleşti. 

Sonra araya Trump dönemi girince ilişkiler kesintiye uğradı ve son bir yıldır da ambargo sıkılaştı.

Kasım ayında ABD seçimleri yapıldı ve sonuçlar belli oldu. Yeniden Obama politikalarına dönüş teyit edildi. Beyaz Saray'daki yönetim değişikliğinin onaylanmasından sadece günler sonra parasal "birleşme" ilan edildi.

Tam bu sırada; 8-9 Aralık tarihlerinde, Küba 2020 Uluslararası İş Forumu, Havana'da düzenlendi. Toplantıya çoğunluğu Hindistan, Çin, Rusya ve İspanya'dan olmak üzere 90 ülkeden iş çevreleri katıldı.

Açılışta Dış Ticaret ve Dış Yatırım Bakanı Rodrigo Malmierca, ağırlıklı olarak turizm ve petrol olmak üzere 500'den fazla projeyle toplam 12 milyar dolarlık iddialı bir "fırsat portföyü" sundu.

Fakat asıl önemlisi bu konuşmada bakanın, yabancı yatırımlarında çoğunluk hissesinin devletin elinde olması yükümlülüğünün sona erdiğini duyurmasıydı.

Oysa daha önce; eğer yabancı bir sermaye Küba'ya yatırım yapacaksa kurulacak şirketin yüzde 51 hissesinin Küba Devleti'nin elinde olma zorunluluğu vardı.

Bu tip karma şirket sermayesi, 1 ABD dolarına karşılık 1 CUP olarak ayarlanıyordu. Küba'nın katkısı çoğunlukla taşınmaz mülkler ve emek arzı üzerinden hesaplanıyordu.  

1990'ların krizinden bu yana, kapıları ulus ötesi sermayeye açmanın tek yolu yüzde 51 devlet katılımıyla karma şirketlerdi (İstisnası Mariel Limanı ve Venezuelalı şirketlerle kurulan ortaklıklardır).

2014 Yabancı Yatırım Yasası'nda ve 2019'da halka onaylatılan yeni Ulusal Anayasası'nda da böyle öngörülmekteydi.

Diğer yandan bu yeni anayasa ve yabancı yatırım kanunu, kapitalist restorasyonda ilerlemenin gerçekleşmesi için yasal çerçeveyi ve gerekli koşulları sağlıyor.

Özellikle geçtiğimiz yılın temmuz ayı itibarıyla kartla satın alımların sağlanması, dolar vergisinin kaldırılması ve dövize açılma gibi parasal birliğe zemin hazırlayan reformlar hayata geçirildi. 

Ekonominin liberalleşmesi yönünde atılan bu adımlar ile devletin rolü arasındaki ilişkide asıl belirleyici olan ise, büyük kısmı "Devrimci Silahlı Kuvvetler (FAR)" generalleri tarafından yönetilen devlet şirketleri. 
 

6.jpg
FAR'ın diğer Latin Amerika ordularından farkı darbeye kalkışmamış olması ve siyasetten uzak durmasıdır. Adı sadece savaşlar ve emperyalizme karşı mücadelede anılmıştır. Halk içinde temiz bir sicile sahip olmasının bir başka nedeni de uzun devrim yılları boyunca bu kurumun paraya hiç bulaşmamış olmasıdır. Fakat bu durum Raul Castro'nun Devlet Başkanı olmasıyla değişti. Fotoğrafta FAR genel komutanı Leopoldo Cintra Frías (solda) ve eski komutanı Julio Casas Regueiro görünüyor / Fotoğraf: CubaNet


Küba, SSCB'nin düşüşünden sonra Amerikan ambargosunun, emperyalizmin bir askeri işgalinden daha yakın tehdit olduğu tespitini yapmıştı.

Bu dönemden başlayarak FAR'ın askeri görevleri geri plana itilmiş ve ekonomik rolüne ağırlık verilmişti. 

Yüzde 60 askeri bütçesi düşürülen FAR son genel tatbikatını beş yıl önce yaptı. Çağdaş askeri silah ve araçlara sahip olmayan FAR artık sadece bir hiyerarşiyi ifade ediyor.

FAR'ın neredeyse yarım asır Genel Komutanlığını yapan Raul Castro'nun Devlet Başkanı oluşuyla ordunun ekonomideki rolü daha belirgin bir hal aldı.

Küba'da 844 şirketin FAR kontrolünde olduğu tahmin edilmektedir. 
 

7.jpg
Yakın tarihte Küba Ordusu'ndaki en büyük kırılma General Ochoa'nın idamıydı. İki defa Küba kahramanı madalyası sahibi, Güney Afrika ordusunu yenen, Etopya ve Angola cephelerinin komutanı General Arnaldo Ochoa Sanchez, 1989 Temmuzu'nda uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanıp yargılanarak idama mahkum oldu. Küba'da herkesin bildiği gerçek Ochoa'nın savaşı sürdürmek için illegal gelir sağlamayı hedefleyen bir dizi operasyonu yönettiğiydi. Bir anlamda General Ochoa Küba'nın Yarbay Oliver North'uydu (Iran-Contra Affair)


2015 yılında Bloomberg, Savunma Bakanlığı "MINFAR"a bağlı "Grupo de Administración Empresarial SA (GAESA)"nın, Küba'daki şirketlerin yüzde 50-80'ini kontrol ettiğini yazmıştı.

GAESA, turizm şirketlerinden döviz bürolarına, iletişimden tarımsal üretime, emlak piyasasından liman işletmelerine kadar çok geniş bir alanda faaliyet yürütüyor.
 

3.jpg
GAESA sadece Küba içinde değil dışında da yatırımlara sahip. Yeni yılın ilk günlerinde Angola hükümetinin köprü ve yol yapma ihalesi alan GAESA'ya bağlı Imbondex isimli şirketle yaptığı 77 milyon dolarlık sözleşmeyi iptal ettiği haberi basına düştü. GAESA'nın başında Raul Castro'nun eski damadı General Luis Alberto Rodríguez López-Callejas (fotoğraftaki) geçtiğimiz eylül ayında ABD'nin yaptırım uyguladığı kişiler listesine alındı / Fotoğraf: CubaNet


Küba'nın uzun zamandır hazırlandığı kapitalist restorasyona "start verildiği" anlaşılıyor. Fakat bu açılımın ne kazandıracağı meçhul.

Çünkü Küba'nın daha önce attığı adımlar beklediği sonucu vermedi. Örneğin 12 milyar dolar yatırım çekmesi öngörülen Mariel Limanı'nından şimdiye dek sadece 1,1 milyar dolar gelir elde edilebildi. 

Dış Ticaret Bakanlığı'nın açıklamasına göre Küba, 2020 yılında turizm, inşaat ve madencilik alanlarında toplam 900 milyon dolarlık, otuza yakın anlaşma imzaladı.

Diğer bir deyişle, yatırım hala düşük ve uluslararası koşullar bürokrasinin istediği bir yatırım patlaması için elverişli görünmüyor.

Buna ek olarak; emek ile işveren, toptan ve perakende ticaret, dış ticaret ve devlet şirketleri arasındaki ilişki net değil. Devlet tarafından hala yüksek düzeyde kontrol edilen diğer ekonomik alanlarda olduğu gibi sermayenin gelişimi önünde de birçok engel var.

Bu nedenle, liberal iktisatçılar bu reformlara ek olarak daha fazla esneklik ve açıklık talep ediyorlar. 

Ekonomide yapısal reform olmadan yukarıdan yapılan düzenlemelerin işsizlik ve yoksulluğa neden olacağı yorumları yapılıyor.

Latin Amerika'daki sol çevreler, adadaki gelişmeleri genellikle sessizce karşılarken bir kısmı da reformların Küba'da eşitsizliği artıracağını söylüyor.

Yapılan devalüasyonun ülkenin dışarıdan gelecek dolara olan bağımlılığını kronikleştireceğini, parayı dış piyasaya göre ayarlama çabasının sürekli enflasyonu körükleyeceğini iddia ediyorlar.

Bu enflasyonist darbenin, nüfusun yüzde 70'i maaşla geçinen Küba halkının hayatını olumsuz yönde etkileyeceğine kuşku yok.  

Bazıları daha da kötümser. Bu sürecin sadece enflasyonist etkilere değil, aynı zamanda büyük bedellerle yaratılmış devlete ait şirketlerin bilançolarını da darmadağın edecek şiddetli bir devalüasyona yol açacağını düşünüyor. 

Reformların kapitalist özel mülkiyeti yasallaştıran yeni anayasanın bir sonucu olduğu kanısı yaygın. Alınan önlemlerin devletin ekonomideki rolünü zayıflatacağı ve dolara erişimi olan varlıklı sektörleri güçlendireceği ise aşikar. 

Bütün bu olup bitenlerin kamu için veya kendi hesabına çalışan yoksul nüfusun büyük çoğunluğunun aleyhine olacağı ise şimdiden belli.
 

5.jpg
Küba'nın ihraç ürünlerinden biri de "Marabú" kömürü. Bu kömür, aynı isimli yaygın bir ağacın yakılmasıyla elde ediliyor. Küba yılda 40 ila 80 bin ton Marabú kömürünü ağırlıkla Almanya ve İngiltere'ye satıyor / Fotoğraf: GAF


Küba bürokrasisi, kapitalist restorasyonu emperyalizmle müzakere yoluyla, yani siyasi gücü ve kilit şirketlerin kontrolünü koruyarak ilerletme stratejisi izliyor.

Bence buradaki temel soru, bu stratejinin nihayetinde Küba sosyalizminin varlığını sürdürmesine mi yoksa iktidarı elinde tutan siyasi kastın devamına mı hizmet edeceği ile ilgili. 

Diğer yandan Komünist Parti yöneticilerinden sokaktaki sade vatandaşa kadar "normalleşme" Küba'da yaşayan herkesin özlemi.

Kübalılar ambargo olmaksızın siyaset, ticaret, sanat ya da bilim yapmak istiyor. Turistlere nostaljik gelen birçok şey Kübalılar için bıkkınlık ifade ediyor.

Bu yüzden kapitalist restorasyon halkın ezici çoğunluğu tarafından destekleniyor. Ayrıca 2008'den bu yana ilerleyen süreç, Küba'da kapitalist adımlarla sistemin demokratikleştirilmesinin başat gittiğini gösterdi.
 

2.jpg
Raul Castro döneminin dikkat çeken uygulamalarından biri de "Usufructo", yani kullanım hakkı verilen topraklar. 250 bin dolayında Küba vatandaşı 13 ile 67 hektar arasında değişen ölçülerde toprağın kullanım hakkını almış durumda. 2 milyon hektardan fazla olan bu topraklar Küba'daki ekilebilir alanların yüzde 31'ini oluşturuyor. Küba, bu politikayla gıdada dışa bağımlılığını azaltmayı hedefliyor / Fotoğraf: Reuters


Toprakların işletilmesi için halka dağıtılması, küçük işletmelerin açılması ve son olarak yeni anayasayla devlet başkanının yetkilerinin diğer organlara dağıtılması, belediyelerin ayrı bir idari birim olarak örgütlenmesi gibi gelişmeler hep bu sürecin ürünü.

Küba'da devrim, halkın yarım asırdan uzun süren büyük fedakarlıklarıyla ayakta kaldı. Fakat bugün geldiğimiz noktada halkçılık, Küba'da devletin kıt kaynakları mümkün olduğunca adil biçimde dağıtması ve geri kalanını vatandaşın "becerisine" bırakmasına dönüştü.

Bu yüzden havaalanında döviz bozan memurdan müzedeki biletçiye, postanedeki görevliden otel çalışanına kadar herkes bir şekilde "yolunu bulma" derdinde. 

Kuralsızlığın ve doğru işlemeyen bu sistemin yozlaşması Küba'yı teslim almadan bir dönüşüm gerekiyor.

Umalım ki tüm bu değişiklikler Küba'nın özgünlüğünü bozmaz ve sorunlarına çözüm olur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU