Sisli hava biraz aralandığında gördüklerim

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Bölgesel olarak Türkiye’yi etkileyen ve etkilendiğimiz gelişmelere yeni normale döndüğümüz ya da dönebildiğimiz kadarıyla baktığımızda hala devam eden sisli havada görebildiklerimiz, çok fazla bir değişimin olmadığı ve ana sorunların aynen sürdüğünü ifade edebiliriz.

Koronavirüs dolayıyla paranteze aldığımız sorunlarda ve bunların çözümü konusundaki gelişmelerde farklı bir durum yok.

Hatta söz konusu dönemde mücadelenin hız düşürmeden devam ettiği ortaya çıkıyor.

Terörle mücadele içeride ve dışarıda devam ediyor. Bununla ilgili olarak Irak ve Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.

Türkiye’nin terörle mücadele stratejisine bakıldığında PKK terör örgütünün hem ülke içinden hem de ülke dışından lojistik, terörist ve mali kaynak desteğini kesmek, ülke içindeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve alanlarını sınırlandırmak, terörist ve bunlara ait lojistiğin ülke sınırlarından geçmesini engellemek ve etkisiz kılmak, derinlikteki terörist kamplarını ve lojistik tesislerini imha etmek, istihbarat operasyonları ile üst düzey teröristleri etkisiz hale getirmek, diğer ülkelerin PKK ile irtibatını kesmesi için yoğun bir diplomasi trafiği ve istihbarat işbirliği sürdürmektir. 

Bu kapsamda Türkiye içinde İçişleri Bakanlığı'nın kontrolünde yürütülen terörle mücadele sonunda, PKK teröristleri 500’ün altına düşmüş, üs bölgeleri, depoları ve ikmal tesisleri büyük oranda yok edilmiştir.

Sınırlardan terörist geçişleri ve bunlara yönelik ikmalin önlenmesi için Kuzey Irak’taki kritik bölge ve üsler Pençe-Kartal Hava Harekatı'yla vurulmuş ve iki gün sonra da Haftanin bölgesini kontrol etmek , buradaki hedefleri temizlemek ve söz konusu bölgede daimi üsler tesis etmek için Pençe-Kaplan Harekatı'nı başlatılmış ve sürdürülmektedir.

Yapılmak istenen nedir?

Yapılmak istenen mevcut konjonktürden de istifade ederek Türkiye-Irak sınırında mevcut sınırın 25-40 kilometre ilerisinden geçen bir hatta kadar olan bölgede bir güvenlikli alan veya tampon bölge oluşturulmak istenmekte ve söz konusu güvenlikli alanın TSK unsurları tarfından kontrolu öngörülmektedir.

Bu strateji 2018 yılından itibaren uygulanmaya başlanmış, önce Pençe 1 ve Pençe 2 harekatlarıyla Kandil-Hakurk istikameti ve oradan da Türkiye’ye uzanan lojistik hattı engellenmiş ve 25-40 kilometre mesafede ileri üsler tesis edilmiştir.

2019 yılında Haftanin bölgesine Pençe 3 harekatı yapılmış ve ileri üs bölgeleri tesis edilmiştir.  

Pençe-Kaplan Harekatı'yla da Haftanin bölgesinde 2019 yılında başlatılan temizlik, ileri üs tesis etme ve PKK’nın Kandil’den Haftanin ve Türkiye sınırına veya Sincar'a, Suriye’den Sincar’a oradan Haftanin, Türkiye sınırı/Kandil’e olan lojistik yolunu engellemeyi hedeflemektedir. 

Mevcut durumda Sincar bölgesi, Suriye ile Irak arasında çok kritik ve gerilla harekatına uygu bir bölge olup sınırımıza mesafesi yaklaşık 90 kilometrekare kadardır.

Sincar bölgesi, Suriye ve Irak arasında geçiş imkanı sağlaması, silah, mühimmat, teçhizat ve diğer ikmal maddelerinin depolanmasına ve daha sonra bölgede başlayacak olan bir gerilla harekatında veya hibrid bir çatışmada ikmal bölgesi ve komuta yeri olarak kullanılmaya uygun bir yerdir.

ABD’nin PYD’ye gönderdiği on binlerce TIR silah, mühimmat, araç ve ikmal maddelerinin en az yarısı PYD tarafından Suriye’den Sincar’a götürülmekte ve burada gelecekteki bir çatışma için depolanmaktadır.

Ayrıca Sincar bölgesine hendekler, mevziler, depolar, hastane, komuta kontrol tesisleri vb. sabit tesisler yapılarak gelecekte yapılacak Türkiye-PYD/YPG/PKK arasındaki çatışmaya hazır hale getirilmektedir.

Ayrıca Sincar bölgesi Batı-Doğu ve tersi istikametinde irtibat ve ulaşıma elverişli bir bölgededir.

Türkiye bu bölgeyi Haftanin bölgesinde teşkil edilecek iki veya daha fazla ileri üs ile kontrol etmek istemektedir.

Kerkük, Musul, Telaffer vb. Türkmen bölgeleri Irak Anayasası'nın 140'ncı maddesine göre anlaşmazlık bölgeleri olup, hem Irak Merkezi Hükümeti hem de Irak Kuzeyi Bölgesel Kürt Yönetimi bu bölgeler üzerinde hak iddia etmektedir.

Bu bölgelerde KYB unsurları bulunmakta, PKK terör örgütünün unsurları da bu bölgeler civarında üsler teşkil etmişlerdir.

Amaç ABD’nin desteklediği PYD’nin Suriye’nin doğusunda teşkil etmeyi düşündüğü  özerk yapı veya garnizon devletçiğine söz konusu bölgelerin de katılımının sağlanmasıdır.

Diğer taraftan ABD’nin İran’da terör faaliyetleri düzenlemesi isteğine karşı çıktıkları için başlarına ödül koyulan Cemil Bayık, Duran Kalkan, Murat Karayılan vb. PKK üst düzey yöneticilerin Türkiye’nin de baskısıyla Asos’a ve daha güneye kayma eğilimi içinde olduğu görülmektedir.

Ayrıca Komuta kademesi daha çok Kandil’dekiler ile Suriye’deki PYD yöneticileri arasında da ayrışma bulunmaktadır.

ABD, Kandil’dekiler ve Suriye’deki PYD yöneticilerinden İran yanlılarını tasfiye etmektedir.

Diğer taraftan ABD, İran’ı çevrelemek ve içersinde terör faaliyetleri yürütmek için Irak-İran sınırı yakınlarında muhalif unsurları eğitmekte ve Kandil’in PKK tarafından boşaltıldığı takdirde bölge İran karşıtı terör örgütlerinin kontroluna geçecektir.

Bu ihtimal İran’ı korkutmaktadır. Dolayısıyla PKK’nın Kandil’I boşaltmasını istememektedir.

Zaten PKK ‘da Kandil’i terk etme niyetinde değildir ve bu bölge PKK için emniyetli bölgedir. Ancak Türkiye ve ABD’nin birlikte baskısı PKK’nın daha güneye gitmesini sağlayabilir.

Türkiye’nin terörle mücadelesinde ikinci bölge Suriye'nin kuzeyidir. Türkiye peş peşe yaptığı harekatlarla Fırat'ın doğusunda bir terör devletçiğinin kurulmasını engellemiş hem de Akdeniz’e ulaşacak bir terör koridorunun oluşmasını engellemiştir.

Şimdilik bu bölgede bir dende oluşmuştur. Diğer taraftan İdlib bölgesi için Rusya ile yapılan mutabakat kapsamında M4 otoyolunun kuzeyindeki bölgeyi kontrol etmekte, bu kontrolün etkili olabilmesi için bu bölgedeki silahlı muhalif örgütleri tek bir silahlı güç ve komuta altında birleştirme çalışması yapmaktadır.

HTŞ şemsiyesi altında tesis edilen komuta birliği önemli bir gelişmedir. Bazı gruplar ve kişiler bu birliği ve ılımlılığı tasvip etmemiş ve ayrılmışlardır; ancak miktarları azdır.

Yani bu bölgede Türkiye için güvenlikli bir alan tespit edilmiştir.

Türkiye, Suriye bölgesinde tesis ettiği güvenlikli bölge ve dengeyi muhafaza etmek için hem diplomatik alanda hem de silahlı güç ve istihbarat alanında faaliyetlerine bütün gücüyle devam edecektir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’daki faaliyetleri de kritik bir noktadır.

Türkiye desteklediği UMH’nin Trablus, Mistara, Terhune ve Vatiyye hava üssünün ele geçirilmesi ve Hafter güçlerini yenilgiye uğratarak Sirte ve Curfa hava üssü kapısına ulaşması ile önemli bir başarıya imza atmıştır.

Bu faaliyet Türkiye’yi bölge sorunlarının çözülmesinde ana aktör haline getirmiştir.

Tabii bu başarı ve Türkiye’nin sorun çözücü olarak ortaya çıkması Libya’nın mevcut durumundan sorumlu olan başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerini, Yunanistan, GKRY, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’ı Türkiye karşısında birleşmeye itmiştir.

Türkiye’nin Libya politikası ABD’yi de yanına almasını sağlayarak Rusya’ya karşı bir denge oluşturmuştur.

Yine söz konusu politikanın başarısı Hafter’i destekleyen ülkeler arasında anlaşmazlığa neden olmuştur.

Almanya’nın ve İtalya’nın Türkiye’nin yanında yer alması Avrupa’ya özellikle de Fransa’ya karşı bir denge unsuru olacaktır.

İsrail ve İngiltere’nin Türkiye’ye göz kırpması, Tunus, Cezayir ve Fas’ın Türkiye lehine yumuşaması önemli bir husustur.

Türkiye’nin Misrata’da deniz üssü Vatiyye’de hava üssü tesis kararı da stratejik bir yaklaşımdır.

Muhtemelen ABD de Tunus’ta bir üs tesis etmeyi planlanmaktadır.


Geldiğimiz aşamada Türkiye Libya ve Doğu Akdeniz’de kritik bir durumdadır. Bu hassas durumu atlatmak ve başarının devamını sağlamak için yoğun bir diplomasi trafiği düzenlenmelidir.

ABD dahil yeni ittifaklar oluşturulmalı ve Türkiye’ye karşı oluşturulmaya çalışılan cephe engellenmelidir.

Serrac güçlerinin Sitre ve Curfa’yı ele geçirmesi önemli bir baş<rı olacak ve Hafter’in devre dışı kalmasını sağlayacaktır.

O zaman belki Rusya ile daha rahat konuşma ve anlaşma imkanı sağlanacaktır.

Tabii Türkiye’nin Libya’da hava ve deniz üsleri tesisi orada belirli güçte bir kuvvet konuşlandırılmasına imkan verecektir.

Bu konuda meşru UMH ile yapılacak anlaşmalar uluslararası alanda Türkiye’ye daha çok meşruiyet sağlayacaktır.

Bu aşamada Türkiye’ye karşı oluşturulacak cephenin yapabilecekleri konusunda hem yasal ve istihbari alanda hem de güç kullanma ve yaptırım uygulama (ekonomik yaptırımlar dahil) alanları senaryolarla ele alınmalıdır.

Libya büyük ölçüde kabilelerden oluşmaktadır. Türkiye orada millet inşası gibi zor bir projeyi yürütecek ve devlet bütün kurumlarıyla teşkil edilecektir.

Yeni projeler, yarım kalan projeler üzerinde çalışılacaktır. Ülke adeta her şeyiyle yeniden inşa edilecektir.

Bütün bunların finansı Libya tarafından sağlanacaktır. Bu durum çok sayıda ülkenin iştahını kabartacak ve çok sayıda devlet, küresel şirket bu imkandan pay almak isteyecektir.

Türkiye bu konuda çok dikkatli olmalı ABD, Rusya, Çin ve İngiltere vb. ülkeleri işin içine sokarak Libya’nın tekrar kaosa düşmesine mani olmalıdır. 

Tabii küresel liderlik mücadelesinin, ülkeler arasındaki rekabetin ve ekonomik gelişmelerin, salgınların yukarıda belirttiğim konuları etkilemesi kaçınılmazdır.

Türkiye’nin önünde riskleri de içeren önemli fırsat pencereleri açılmıştır. Türkiye’nin yıllardır duçar olduğu ana sorunlarından kurtulması için altın fırsatlar yakalanmıştır. 

Artık bunun gerisini getirmek için yeterli liderlik, güç ve imkan mevcuttur. İşimiz helva yapmak ve birlikte ağız tadıyla yemekten ibarettir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU