Yerli, milli, pilli, zilli…

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Malumunuz, toplumsal hayatımızın şu son yılları bir ‘yerli ve milli’ kalıbıyla kuşatılmış durumda.

‘Şahsiyetler’ bile ‘yerli ve milli’ ve ‘diğerleri’ diye kategorize edilebiliyor!..

Evet, eskiden hayvancılıkta kullanılan tabirler artık siyasi bir kimlik kategorizasyonu haline geldiği için nüfusun bir bölümü kendisini vatandaşı olduğu ülkede ‘Montofon’ gibi hissetmeye başladı…

İlginç zamanlar yaşıyoruz vesselam…

Siyaseten iktidardan yana olmayanların ‘dış güç’, iktidara bağlı görünenlerin ise ‘yerli ve milli’ olarak tanımlandığı politik gürültüyü bir kenara bırakırsak, iktisadi içeriğinin tartışılmaya değer olduğunu vurgulamak gerekir.

Türkiye’de iktisadi bakımdan ‘yerli ve milli’ herhangi bir şey neredeyse hiç kalmamış durumda.

Domatesiniz ‘yerli ve milli’ değildir, keza biberiniz, hıyarınız, patlıcanınız…

Ata tohumu da dediğimiz yerli tohumları ekmek, üretmek, elde edilen ürünü satmak yasaktır. Uluslararası tohum tekelleri tüm tarımsal üretimi belirliyor artık.

Hemen tarladaki domatesten finans kapitale sıçrayabiliriz. Mali sermaye, ‘yerli ve milli’ vurgusunu diline pelesenk etmiş iktidar döneminde ağırlıklı olarak uluslararası finans devlerinin hakimiyetine geçti.

Paradan para kazanan bu finans devleri her sene devasa miktarda kâr transferleri yaparak, Türkiye’de hiçbir şey üretmeden elde ettikleri parayı sifonlayıp yurtdışına götürüyor.

Keza enerji, otomotiv, taşımacılık, bilişim, telekomünikasyon, madencilik gibi başat sektörleri tamamen elinde bulunduran yabancı sermaye açısından da durum böyledir. Her sene kâr transferleri yapılıyor.

Peki, sonra ne oluyor?

Gerçekten ‘yerli ve milli’ üretim yapamayan, üstüne üstlük gerçek anlamda değer yaratamayan ekonomik yapı, halka her geçen yıl daha fazla gelir dağılımı eşitsizliği, vergi adaletsizliği, borç, yoksulluk, eğitimsizlik, mutsuzluk, cinnet, cinayet, sağlık sorunları ve yoksullara doğru giderek düşen ortalama ömür beklentisi olarak yansıyor.

Şimdi iktidar İş Bankası’na dönük bir hamle başlatmak üzere hazırlıklar yapıyor. CHP’nin kontrolündeki hisselerin Hazine’ye devri talebine gerekçe olarak da, İş Bankası’nın milletin malı olduğu argümanı dillendiriliyor.

Güzel… Peki bu ülkenin telekomünikasyon kuruluşu daha evvel Marslılara mı aitti de satıldı?

Milletin malını koruma argümanıyla İş Bankası hisselerine el koymayı planlayan mevcut iktidar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmediği kadar ‘yerli ve milli’ kuruluşu uluslararası sermayeye satan iktidarın ta kendisi. Hem de yok pahasına.

Sadece telekomünikasyon üzerinden bu milletin kaybettiği parayı hesap etmek bile ortaya korkunç bir manzara çıkarıyor…

Bakın, sadece bizim ‘kamu’ dediğimiz ‘milli’ kuruluşlardan, yani ‘kamu iktisadi teşekkülleri’nden söz etmiyoruz…

Geleneksel Türkiye burjuvazisini ‘yerli ve milli’ bir sermaye saydığımız takdirde, bu kesimin bile üretimden çekilmeye başladığını tespit ediyoruz.

Türkiye’de 2002’den bugüne –özelleştirmelerin yanı sıra- yüz milyarlarca dolarlık birleşme ve satın alma yaşandı.

Bunlarda belirgin bir yabancı sermaye ağırlığı görülüyor. Yani Türkiye’nin geleneksel burjuvazisinin ekonomideki ağırlığı ortadan kalktı.

Eskiden TÜSİAD dediniz mi yer yerinden oynardı.

Şimdi başkanının adını duyan var mı?

Geleneksel ‘yerli ve milli’ burjuvazimiz üretimden çekilerek ‘nakde dönme’ ve Türkiye’deki siyasal atmosfere güvenmedikleri için paralarını ‘yatırım’ diye ülke dışına çıkarma konusunda ortak bir eğilim sergiledi.

Bu konuda çok başarılılar!

Başka bir vesileyle söylemiştik: Para şu dünyadaki en ürkek nesnedir.

Tabii bu arada memleketimizde sık sık gündeme getirilen ‘milli ve yerli’ otomobil, uçak, ‘iha’, ‘siha’, Konyalı bilim insanlarının yaptığı robot köpekler, hatta uzay teknolojisi gibi enteresan söylemler var.

Bunların siyasi kullanım değerinin ne kadar olduğunu açıkçası hesaplayamıyorum ben. İnsan havsalasının kolayca alacağı bir iş değil bu.

Öte yandan Türkiye’de basit bir çip bile üretilemediğini biliyoruz.

Hani pil takıldığında elindeki zilleri birbirine vurarak yürüyen oyuncak tavşanlar var ya, işte Türkiye’deki üretim bantlarında, tamamen ‘yerli ve milli’ olarak o pilli tavşanları bile üretemiyoruz biz.

O yüzden ‘yerli ve milli’ olanlar ile olmayanlar diye birbirimizin kalbini kırmayalım hiç…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU