İdlib El Kaide tarzı radikallere yem olurken Türkiye’nin Suriye’deki başarısızlıkları kendi üzerindeki baskıyı artırdı

Erdoğan, İdlib’i bir Esad saldırısından korumak için, kendisine İslamcı grupları saklandıkları şehirden tahliye etmek gibi tatsız bir iş yükleyen bir anlaşmaya bağımlı hale geldi

Fotoğaf: AA 

Suriye’nin kuzeyindeki İdlib şehri yeniden bir parlama noktası olma tehlikesini taşıyor. El-Kaide’den ayrılmış grup Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), diplomatik durgunluğun ortasına kök saldı ve büyük güçleri mücadeleye devam etmeye zorlamış oldu.

Ülkenin doğusunda, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri kalan az sayıdaki savaşçının etrafını çevirmişken IŞİD son saatleriyle yüz yüze.

Bu arada İdlib, ülkede geriye kalan son isyancı ileri karakolu. 2018’de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kuvvetleri tarafından bir saldırı beklentisi vardı. Bu saldırı ve potansiyel olarak beraberinde gelecek sivil facia Rusya, Türkiye ve İran’ın aracılık ettiği ve geçen yıl eylül ayında imzalanan bir ateşkes anlaşması olan Soçi anlaşması tarafından engellendi.  

Ancak araya giren aylar boyunca HTŞ, rakip İslamcı grupları acımasızca bastırdı ve ana yolların kontrolünü ele geçirerek kuşatılmış bölgedeki geniş arazilerde stratejik bir hakimiyet kurdu. Soçi anlaşması altında, HTŞ’yi silahsızlandırmak ve geri püskürtmek Türkiye’nin sorumluluğundaydı. Türkiye İdlib’le geniş bir sınırı paylaşıyor.

Türkiye’nin başarısızlığı o zamandan beri merkezi bir öneme sahip. Erdoğan’ın stratejisi, onun Suriye’deki Kürt savaşçılara ilişkin güvenlik endişeleri (ve Donald Trump’la ile sert bir atışma ve belki de Cemal Kaşıkçı cinayetinden kaynaklanan bozuşma) nedeniyle diğer tarafa yoğunlaştı ve Türkiye İdlib’de ödevini yapma şansını kaçırdı. Şimdi şehirdeki en büyük askeri grup radikalizm yanlısı haydutlardan oluşuyor.

En büyük endişeyi yaratan konu ise HTŞ’nin bir tür meşruiyet kurma çabası. ABD ve İngiltere’nin terör listesinde yer alan grup, İdlib’deki eğitim ve enerji tedariği gibi şeylerin en azından kısmi kontrolünü ele geçirdi ve pragmatik bir yönelimle Rusya ve Türkiye’ye şirin gözükmeye çalıştı.

Ne var ki Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan cesaret verilmiş bir HTŞ’nin, Esad rejimine bağlı kuvvetler tarafından düzenlenecek bir saldırı beklentisini tekrar yükselttiğinin farkına varmalılar. Geçen yıl Eylül ayında ortalama 3 milyon sivile yuva olan İdlib çevresinde insani bir felaket korkusunu ateşleyen ve Soçi anlaşmasına yol açan da buydu.        

Öyleyse Türkiye nerede yanlış yaptı? Bir ihtimal şu ki, HTŞ’nin yükselişi tesadüfi değil ve Erdoğan kurtlarla koşup kuzularla oynamayı birleştirmeyi deneyen bir strateji ile eline fazla güveniyor.

Türkiye, Esad saldırısının önüne geçmek için İslamcı grupları İdlib’den çıkarmak gibi tatsız bir iş yükleyen Soçi anlaşmasına bağımlı hale geldi. Diğer taraftan Erdoğan Türkiye ve Suriye arasında bir tampon görevi gören ama aynı zamanda tehlikeli olan bu grupla uzun vadeli ilişkilerin sürdürülmesinde bir avantaj görüyor olabilir mi?

Risk şu ki, Türkiye’nin yumuşak yumuşak devam etme yaklaşımı kasten ya da değil, diğer muhalif savaşçıların ve güruhların parçalandığı ya da seslerinin yurtdışından duyulmasının arayışı içinde oldukları bir zamanda, Suriye’de fiili bir muhalefet olarak El-Kaide tarzı bir grubun kurulmasına yarıyor.

Buna karşı koyulmazsa, ülkenin kuzeyinde Hizbullah benzeri bir milis yapısı ortaya çıkarabilir. Tıpkı komşu Lübnan’da Beyrut’un güney bölgesini yöneten Hizbullah gibi, HTŞ de İdlib’in çoğu bölümünde kendi yönetimini tesis etti. Ve tıpkı Hizbullah gibi bu grup da sözde bir “siyasi kol”u da devreye soktu.

Tıpkı, 1980’lerin sonunda Şii Amal hareketini ezdikten sonra Lübnan’daki siyasal Şii’lik için mutlak ve tartışılmaz şemsiye haline gelen Hizbullah gibi, HTŞ de Suriye’deki Sünni rakiplerle yaşanan şiddetli savaşlar sonucu ortaya çıktı.

Türkiye için, bazı ileriyi göremeyen ve kolaya kaçan taktiklerden gelen ucuz ama kırılgan etki kazanımları, bu nedenle sabırlı, uzun vadeli bir kuvvet aktarımı stratejisi anlamına gelebilir. Ve Rusya’yla ilişkilerin gerginleşmesi pahasına. Putin, kuşkusuz Erdoğan’ın HTŞ’yle etkin bir şekilde baş etme konusundaki başarısızlığına öfkelenecektir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öyle görünüyor ki HTŞ fırsatı gördü. Grubun son lideri Ebu Muhammed el Cevlani Türkiye’nin, şu anda IŞİD’in son hezimetini yöneten ABD destekli Kürt YPG kuvvetlerinin, Suriye ve Türkiye arasında uzun bir sınıra sahip olan Fırat Nehri’nin doğusundaki  tarihi vatanlarını terk etmeleri yönündeki talebine destek vermişti. Mesajı Ankara’da iyi karşılandı ki bu, HTŞ, İdlib’in baskın gücü haline gelmek için yoluna çıkan her kasaba ve köyü ele geçirmekle meşgulken Türkiye’nin neden izlemeyi seçtiğini açıklıyor.

Bu ilk flört de değil. Ekim 2017’de İdlib’deki ilk Türk müdahalesine kuşkuyla bakılmıştı. Bu kuşkunun sebebi siyasi amaçla başka bir ülkenin tartışmalı şekilde işgal edilmesi degil, HTŞ savaşçılarının İdlib’de Türk askerlerine eşlik etmesiydi.   

Geçen hafta Rusya, Türkiye’nin İdlib bölgesindeki militanlarla mücadele etmek için daha fazlasını yapmasını ve orijinal Soçi taahhütlerini yerine getirmesini istedi. Erdoğan, Putin ve İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani bir zirve için Soçi’ye geri dönerken, Türkiye üzerindeki baskı çok büyük olacak.

Burada dönen daha kapsamlı bir oyun var. Eğer Erdoğan Kürtler’e yönelik stratejisi için Putin’in gerçekten desteğini istiyorsa öncelikle İdlib’deki İslami militanları teslim etmek zorunda. Ve Putin, İdlib’deki İslamcı nüfuzu yavaşça kırma çabaları içinde, Türkiye’nin muğlak bir şekilde müdahil olmasını içeren zorlu göreve girişmeli. Bu işi yürütmek için Arap devletlerinin desteğine sahip görünüyor ama tehlike şu ki HTŞ, yok edilmesini isteyecek herkes için çok acı verici olacak bir noktaya gelecek şekilde yerini sağlamlaştırmış olabilir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren Ayşe Yıldız

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU