Ortadoğu güncesinde paramparça bir fotoğraf

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe

Bütün gücümle uykumu bastırmaya çalışıyorum. Bir ömür uykusuz kalmışım gibi, vücudum kırgın, bedenim mecalsiz…

Bu güzergahta yolcu taşımacılığı yapan minibüs, İpek Yolunda hızla batıya doğru ilerliyor. Gözlerim kapandı, kapanacak…

Uyumuşum.

Zaman ne kadar geçmiş bilemiyorum. 

Arabanın sert freniyle irkilerek, uyanıyorum. Neyse ki tek parçayız.

Araba tıklım tıklım. İnsanlar üst üste binmiş adeta. Ayaklar altında valizler, çantalar, gelişi güzel toplandığı belli olan eşyalar, en çok da çocuklar.

Ne olmuş böyle, diyorum kendi kendime. 'Savaş mı çıktı, ne' diye düşünürken, kaptan şaşkın bakışlarımdan anlamış olacak ki,

‘Bugün yol boyunca onlarca, yüzlerce Suriyeli var. Sınırın öte tarafı fena karışmış. Çatışmalar o kadar artmış ki, silah sesleri Ceylanpınar ve Viranşehir’in köylerinden duyuluyor. İnsanlar kaçışıyor. Bu soğukta yolda bırakmak olmaz.  Çoluk, çocuk, kadın hepsi yollarda’ diyor.

Zihnim bir an bulanıyor. Bir asır önceki ölüm katarları aklıma geliyor. Göç, göçertmenin korkunç fotoğrafları canlanıyor kafamda. 

Beynim zonkluyor.

Kaptan konuşmaya devam ediyor; ama ne dediğini anlamıyorum. Gözlerim, sığınmacıların gözlerinde.

Acının saklanamadığı tek yer olan gözlerine bakıyorum ve ürküyorum acılarının şiddetinden.

Benim de içim acıyor.

Minibüs hızla batıya yol alırken, ben iniyorum.

Sığınmacıların ise yolları uzun ve bilinmezliğe doğru.

30 Ocak 2013/Suriye sınırına paralel uzanan İpek Yolu.

 

şeyhmus çaklırtaş (1).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


2013 yılında zihnime, ajandama bu cümleleri yazarken, Suriye’deki yangın giderek büyüme eğilimine girmişti bile.

Ortaya karışık Ortadoğu; biraz Suriye, biraz Libya, kısmen Mısır fotoğrafı önümüze gelmişti.

Bir Ortadoğu hikayesi şekilleniyordu kan ve gözyaşından. Adına Arap Baharı denilen, canlı, kanlı ve acı dolu bir yaşanmışlık hikayesi.
 

şeyhmus çaklırtaş (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


Binlerce, on binlerce insanın kan donduran; göç yollarında alabora olan yaşamların sentezlenmiş hikayesiydi halen süren. 

Bakmayın hikaye dediğime, anlatılan bir Ortadoğu gerçekliğidir.
 

şeyhmus çaklırtaş (4).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


Yarım kalmış hesapların yeniden görülmesi: Arap Baharı

Takvim yaprakları 2010 yılına gelindiğinde, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bulunan Arap ülkelerinde bazı huzursuzluklar gün yüzüne çıktı.

Petrol zengini ama halkı yoksul Arap ülkelerinin pek alışık olmadığı gösteriler filizlendi; despotik yönetimlere karşı bir kalkışma yaşandı.

Yıllarca demokrasiden uzak, kendi yöntemleriyle ayakta duran rejimler, halkı sokaklarda görünce afalladılar, bildik yöntemlerle sokakları susturmaya çalıştı.
 

şeyhmus çaklırtaş (7).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


İlk kıvılcım Tunus’ta çakıldı. Yıllarca Fransa’nın etkisinde olan Tunus, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun görece daha sakin bir ülkesiyken, yaşanan yoksulluk, yolsuzluk ve tek adam rejimi toplumu bir sıkışmışlığa itmiş, halk alttan alta bir memnuniyetsizliği yaşıyordu. 

İşte tam bu dönemde, 17 Aralık 2010’da seyyar satıcılık yapan üniversite mezunu Muhammed Buazizi adlı gencin kendi bedenini ateşe vermesi, olayların patlak vermesine neden oldu.

Bedenini ateşe veren üniversite mezunu gencin, iş bulamayınca, birçok insan gibi sokakta seyyar satıcılık yapmaya başladığı, bir süre sonra zabıta tarafından satışı engellendiği ve şiddete uğradığı, yaşadıklarını protesto etmek üzere, valiliğin önünde bedenine ateşe verdiği, haber bültenlerine düşünce, göstericiler sokaklara inerek protesto gösterilerine başladı.

Olaylara yönetimin sert tepkisi, halkın öfkesini daha da büyüterek, rejimi tehdit eder noktaya ulaştı.

Sokakların karışması, olayların büyümesi, 23 yıl boyunca devlet başkanlığı koltuğunda oturan Zeynel Abidin Bin Ali’yi bir takım sıkı önlemler almaya itti; ama gösterilerin sona ermesini sağlayamadığı gibi, öfke seli rejime yöneldi.

Olaylarda bir dış etki var mıydı, yoksa yılların biriken öfkesinin patlaması mıydı, bilinmez; ama halkın, bedenini ateşe veren genci kendisine meşale ettiği açık seçik ortadaydı.
 

Muhammed Buazizi.jpg
Muhammed Buazizi / Fotoğraf: Twitter


Bu olay hem içte, hem de dış kamuoyunda geniş yankı bulur ve bütün dikkatler Arap ülkelerine çevrildi.

Bir bahardan, devrim sürecinden bahsedilmeye, Arap Baharı tanımı kullanılmaya başlanılır. Tunus artık bir sembol haline gelir ve sokaklar dinmemek üzere hareketlendi.

Dünya, Tunus’ta olup bitenleri anlamaya çalışırken, komşu ülkelerde Tunus halkıyla dayanışma gösterileri düzenlendi.

Olay kısa zamanda Arap dünyasının en önemli ülkelerine yayılır, büyür, sosyal bir mesele haline geldi.

Tunus’ta ise gösteriler sokak çatışmalarına dönüşür ve 200’ü aşkın gösterici polis tarafından öldürüldü.

Buna tümden öfkelenen halk, daha büyük kitlelerle sokaklara iner ve 27 yıldır yönetimde olan Zeynel Abidin Bin Ali’yi istifaya zorlar. Zeynel Abidin 11 Ocak 2011 tarihinde yönetimi bırakarak, Suudi Arabistan’a sığındı.  

Tunus, bir kıvılcım olur böylelikle. Adına Arap Baharı denilen toplumsal kalkışma, önce Mısır, sonra Libya sokaklarında yankı buldu.

Batı dünyasında bir bahar havası, Arap ülkelerinde ise bir tedirginlik baş gösterir, despotik yönetimler savunma pozisyonu almaya koyuldu.

Böylelikle Ortadoğu’da kara bulutlar görülmeye, hatta toplanmaya başlandı.        

Buna fırtına öncesi sessizlik demek mümkün.


Tunus’tan en fazla etkilenen ülkeler: Mısır ve Libya

Mısır’da, 25 Ocak 2011 tarihinde binlerce kişi sokağa iner, yoksulluk, yolsuzluk karşıtı ve demokrasi eksenli sloganlar Tahrir meydanında yankılandı.

Göstericilerin sayısı her gün biraz daha artar ve kısa sürede büyük bir toplumsal destek aldı. 

Polise rağmen, asker, halkın yanında yer alarak, 1981 yılında iktidara gelen Hüsnü Mübarek’in 11 Şubat 2011 tarihinde istifası sağlandı.

Yerine geçici olarak Ahmet Şefik atanır. Kısa zamanda iki seçim yapılma kararı alındı.

Yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Muhammed Mursi kazanır. Görevine başlar, başlamaz tartışmalar da alevlendi.

Yüksek Askeri Konsey yönetimde söz sahibi olmaya çalışır. Mursi, Cumhurbaşkanı olmasına rağmen, müdahaleler bitmedi.

Mursi, yeni anayasanın kabulü için referanduma giderek halkın desteğini alır. Yeni anayasa bu kez Mursi karşıtlarını Tahrin meydanında toplanmasına neden oldu.

Yine binler, on binler sokakta Mursi’nin istifasını istedi. 1 Temmuz 2013 tarihinde Mısır Ordusu yönetime el koydu. Ne gariptir ki Mursi’nin atadığı General Abdul Fettah El Sisi, Mursi’yi yönetimden uzaklaştırarak, tutuklattı. 

Tahrir, bu kez Mursi taraftarlarına ev sahipliği yaptı. Ama bu kez asker çok sert önlemler alarak göstericileri bastırmaya, dağıtmaya çalışıldı.

Kanlı geçen çatışmalar, kısa sürede askerle göstericilerin sert çatışmasına neden oldu.

Çok sayıda ölü ve tutuklanan binlerce Mursi taraftarları için, iktidara gelme hayalleri bir başka bahara kaldı.

Darbeci Sisi, yönetime geldi. Sorunlar ise bir başka isyan günlerinde çözülmek üzere ötelendi.

Tahrir meydanı ise kısa aralıklarla birbirine muhalif yüzbinlerce insana ev sahipliği yaparak, istikrarsızlık kalıcı hale geldi.

Darbe yönetimi ipleri eline alsa da, toplumsal kırılmanın yıkıcı etkisinin önü alınamaz.
 

tahrir meydanıü.jpg
Fotoğraf: AA


Tunus ve Mısır’da olaylar sürerken, Şubat 2011 tarihinde Libya’da küçük çaplı da olsa sokaklar hareketlenmeye başladı.

42 yıl boyunca ülkeyi tek başına yöneten ve çoğu zaman ABD ve bazı batılı devletlere kafa tutan Muhammer el-Kaddafi olayların ülkesine sıçramasına "kesinlikle müsama göstermeyeceğini" söylemesine rağmen, gösteriler yer yer göründü ve kısa sürede ülkenin geneline sıçradı.  

Sokaklar ısınırken, Kadafi ise daha sert tedbirler alarak, gösterileri bitirmeyi hedefledi.

Yönetimin sertleşmesi, kitleleri bastırmaya başlaması, ABD, İngiltere ve Fransa’nın harekete geçmesine neden oldu.

Bazı askeri hedefler bombalandı, muhaliflere silah yardımı yapıldı. Böylelikle çatışmalar dada da derinleşti ve kısa sürede kanlı bir iç savaşa dönüştü.

Savaş ülke geneline yayılarak, ülke bir anda alevler içinde kaldı. Dış dünyanın desteğiyle Kaddafi güçleri zayıflatıldı ve 20 Ekim tarihinde Kaddafi kameraların önünde linç edilerek öldürüldü.

Kaddafi’den sonra Libya, fiili olarak parçalandı ve istikrarsız, çok başlı bir ülke haline geldi. İç savaş bütün hızıyla devam ederek, ülke tam anlamıyla bir yıkımı yaşadı. Her bölgede yerel hükümetler ilan edilidi.

Kaddafi öldürülse de Libya artık eski Libya olmaktan çok uzaktı. Ülkede iki hatta üç-beş hükümet ilan edildi. Bu gün uluslararası bir krize dönen Libya, eski günleri arar duruma gelmiş, demek çok yanlış olmaz.  

Kaddafi sonrası iç çatışmanın boyutunu tahmin etmek, kim kiminle savaşıyor sorusuna cevap bulmak bile oldukça zor. 

libya reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


Tunus, Mısır, Libya’dan sonra Yemen’de de iç karışıklık başladı ve sokaklar ısındı.

1990 yılında kuzey ve güney Yemen’in birleşmesiyle ortaya çıkan ve Sünni-Şii Müslümanların iç içe yaşadığı ülkede 1990 yılında iktidara geçen Ali Abdullah Salih, gösteriler ve iç çatışmalar nedeniyle koltuğu bırakmak zorunda kaldı.

Yerine yine Suudilerin desteklediği Mansur Hadi geçse de istikrarı sağlayamadı. Husiler başkent Sana’yı ele geçirse de, Suudilerin devreye girmesiyle dengeler bir kez daha değişti ve çatışmalar daha da derinleşti.

Arap dünyasının en yoksul ülkesi olan Yemen’de iç karışıklık, yüzyılın insani krizine dönüştü, yüzlerce insan açlıkla karşı karşıya kaldı.

Halen Suudilerin desteklediği gruplarla, Şii Husiler, iktidar için kanlı bir savaş halinde. Yemen haritada tek parça ama gerçekte paramparça.


En kanlı sayfa: Suriye

Tunus’ta başlayıp, Mısır ve Libya’da kanlı bir süreç yaşayan Arap Baharı'nın etkisi, Akdeniz kıyılarında bulunan Suriye’ye ulaştığında Ortadoğu çoktan alevlenmiş, bahar kapkara bulutlara teslim olmuştu. Bu nedenle kalkışmasının en kanlı sayfası Suriye’de açılır.

15 Mart 2011’de başlayan olaylar; başta Esad ve rejim karşıtı gösteriler olarak sürse de, olaylar bir silahlı muhalif kalkışmaya evirildi.

Kısa sürede özellikle ülkenin kuzeyinde derinleşen çatışmalar, birçok kenttin tamamıyla yıkılmasına neden oldu.
 

suriye afp.jpg
Fotoğraf: AFP


Suriye rejimine karşı cihat ilan eden muhalifler, rejim ve muhalifler karşısında konumlanan Kürtler, El Kaide, IŞİD, Suriye karanlığında savaşan taraflar olarak tarih sahnesine çıktı.

Alanda kimin kiminle olduğu, siyasetin dengesine göre belirlenirken, iç savaş, özellikle kuzey bölgelerini harabeye çevirdi. Rejim muhaliflere karşı sertti ve en küçük gösterilere bile müsaade etmedi.

Ağır silahların kullanıldığı çatışmalar, dünya gündemine oturdu, Libya’da yaşananların tekrar edileceği düşünüldü. Oysa rejim elindeki bütün kozları oynamaktan çekinmedi. 

ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Türkiye, Suriye’deki muhaliflere destek sunarken, İran ve Rusya rejimin yanında yer alarak savaşın bambaşka bir boyuta taşınmasına neden oldu.

IŞİD ve El Kaide gibi örgütlere karşı temel omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG, denetimi ele geçirdiği Rojava/kuzey Suriye’de konumlanmaya çalışan IŞİD’e karşı savaşa tutuştu. 

ABD ve birçok koalisyon ülkesi SDG’yi destekleyerek, havadan destek verdi, silah yardımında bulundu. Böylelikle SDG birçok yerde İŞİD’i püskürttü ve birçok alanda denetimi sağladı.

Türkiye resmen Suriye’deki savaşa dahil oldu ve askeri operasyonlarını 36 kilometre derinliğe taşıdı. Daha önce denetimine aldığı Afrin’e ek olarak, Rasulayn ve Tel Abyad’da da denetimine aldı. SDG ve YPG güçleri ise daha iç kısımlara çekildi.

Bu kez savaş, rejim ve Rusya’nın saldırılarıyla İdlip’te yoğunlaştı. Yani Suriye hiçbir şekilde çatışmasız gün geçirmez. Bir yanda ateşkes ilan edilirken, başka bir bölgede korkunç çatışmalar yaşanır.

On yıllık süre zarfında sadece Suriye’de 6,5 milyon Suriyeli ülkelerinden mecburi bir kaçışı yaşadı, 500 bin insan öldü, 1,5 milyon kişi sakat kaldı, binlerce çocuk ilaçsızlıktan, gıdasızlıktan öldü.
 

şeyhmus çaklırtaş (5).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe​​​​​​​


Kültürel ve tarihsel eserler tahrip edildi, bazıları tümden ortadan kaldırıldı.

Arap Baharı'ndan, ortaya karışık bir Ortadoğu çıktı.

Kah Suriye kaynadı, kah Libya; Irak giderek daha derin çatışmaların girdabına girdi.

Yemen, Mısır’da ateş harlandı, Suudiler bile sarsıldı.

Birçok ülke de koca kentler yerle bir oldu, çatışmalar öyle yayıldı ki, kitlesel göç nedeniyle binler göç yollarında, açık denizlerde öldü, hayatları alabora oldu, olmaya da devam ediyor.
 

DSC_4367.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe​​​​​​​​​​​​​​


Çözüm ise halen çok uzak bir ihtimal.

Yüz yıl önce cetvele çizilen sınırlar, ya birkaç beden büyük geliyor ya da dar. 

Şimdi ki plan ise, istikrarsızlığın istikrarı. 

Yani fotoğraf paramparça...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU