Yazık olmuş Karadeniz'e

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçen hafta Diyarbakır'da sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerine çıkınca, eşimle birlikte en küçük oğlumuz Yusuf'u alıp yola çıktık.

Diyarbakır'dan başlayarak sırasıyla Bitlis, Tatvan, Ahlat, Adilcevaz, Erciş, Muradiye, Çaldıran, Doğubayazıt, Iğdır, Tuzluca, Digor ve Kars'ı gezdik.

Orada da hızımızı alamayıp yolculuğumuza devam ettik.

Ardahan'a ulaştıktan sonra Şavşat, Artvin, Borçka, Hopa ve bütün Doğu Karadeniz'i geçerek Rize, Of, Trabzon'a vardık.

Ardından tekrar geriye dönüp Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Bingöl üzerinden Diyarbakır'a döndük.
 


Yaklaşık 4-5 gün süren bu yolculuk boyunca her gece farklı bir yerde kalarak serinlemeye çalıştık.

Ama şunu söyleyeyim: Bu sene Türkiye'nin her yeri oldukça sıcak.

Gezdiğimiz yerlerde de sıcaklıklar mevsim normallerinin en az 3-5 derece üzerinde seyretti.

Elbette Karadeniz'in, Bayburt'un ve Şavşat'ın yaylalarına çıkamadık.

Bizim yolculuğumuz biraz turistik bir geziydi ve son 5-6 yıldır Diyarbakır'ın kuzeyine gitme fırsatım olmamıştı.

Bir keresinde Erzurum'a bir cenaze vesilesiyle gitmiştim, ama onun ötesine geçmemiştim.

Yıllar olmuştu Karadeniz'e gitmeyeli.

Bizde bir laf vardır:

Yediğin, içtiğin senin olsun; gördüklerini anlat.


Ama şunu söyleyeyim, yediklerimiz ve içtiklerimiz de çok güzeldi.

Erzurum'un cağ kebabından, Çay'ın kuru fasulyesine ve kavurmasına kadar her şey oldukça lezzetliydi.

Bu yeme-içme parantezini kapatarak gördüklerimize ve konuştuklarımıza gelelim.

Öncelikle yolların beklediğimden çok ileride olduğunu belirtmeliyim.

Müthiş yollar, tüneller ve viyadükler, en uzun mesafeleri kısaltmış. Gerçekten çok güzel işler yapılmış.

Tabii biri, "Bu kadar yol yapınca hazine boşaldı, bütün para inşaatlara gitti" diyebilir.

Bu, işin başka bir boyutu. Ekonomik olarak altyapıya kısa sürede bu kadar para aktarılmalı mıydı, aktarılmamalı mıydı, bunu bugün tartışmayacağım.

Ama Hopa'ya girerken 5.200 metrelik tüneli gördük; aynı şekilde Trabzon ile Gümüşhane arasındaki 14,5 kilometrelik Zigana Tüneli'ni de.

Görmediğimiz ama duyduğumuz Rize ile Erzurum arasındaki 14 bin 300 metrelik Ovit Tüneli ve diğer bütün yollar gerçekten çok güzel olmuş.

Elbette Trabzon'dan Bayburt'a kadar bitirilmeyen Vaik Tüneli ve Kop Dağı Tünelleri'nin de tamamlanması şart. Çünkü Trabzon'dan İran'a uzanan transit yol bağlantıları için bunlar çok önemli.

Dediğim gibi, yapılan işler güzel; siyaseten eleştirisi ayrı bir konu.

Burada, bu güzelliklerden bahsettikten sonra maalesef bazı olumsuzluklara da değinmek zorundayım.

Öncelikle Karadeniz'e yazık olmuş.

Gerçekten üzülerek söylüyorum.

Karadeniz bize yabancı bir yer değil. Son 5-6-7 yıldır gitmemiş olsam da ailemde, geri döndüğümüzde 25-30 Karadeniz evliliği var.

Hem gelinler hem de damatlar, neredeyse her kesimle bağlantımız var.

Özellikle Trabzon ve Rize'deki müteahhitler, iş insanları, bürokratlar ve bakanlar, Türkiye'nin son 10-15, hatta 20 yılına damga vurmuşlar.

Hatta öyle bir noktaya gelmiş ki, artık büyük ihalelerde "Trabzonlu veya Rizeli değilsen şansın yok" gibi yarı gerçek yarı söylence fıkralar dolaşıyor.


Trabzon'un Yomra ve Akçavat ilçeleri zaten birleşmiş durumda.

Diğer sahil bandı da büyük ölçüde birleşmiş.

Trabzon, 450-500 bin nüfusuyla artık bir şehir haline gelmiş; ancak şehircilik açısından durum çok kötü.

Düz bir memleket olan Diyarbakır'dan gelen birisi olarak eşim ve oğlumla yol boyunca "Bunlar nasıl çıkıyor, nasıl iniyor, minibüsler nereye gidiyor, ulaşım nasıl sağlanıyor, niye bu kadar yüksek binalar var?" diye konuştuk, tartıştık.


Rize'de durum da benzer.

Ben Rize'yi ilk gördüğümde, yani yaklaşık 34-35 yıl önce, şehir oldukça güzeldi.

Meydan kesimi ve şehrin ortası, Trabzon'a göre çok daha açık, rahat ve ferah bir yerdi.

İnanın, bugün Rize'nin çarşısına girerseniz, yarım saat, hatta 40 dakika boyunca çarşıdan çıkmak mümkün değil.

Türkiye'ye damgasını vurmuş, bir dönem aynı anda 4-5 bakan yetiştirmiş Trabzon'u düşünün.

Ben Hopa'dan Artvin'e geçerken oradaki binaları görüyordum; ama Trabzon'a geldiğimde Hopa'da 18 katlı, Yomra sahilinde Holiday Inn Oteli'nin yanında ise 29 katlı binalar gördüm.

29 kat demek istiyorum, hızlı saydım; belki 30, 31 veya 32 katlı binalar da vardı.

Niye kıydınız Rize'ye, Trabzon'a, diğer ilçelere?

Bu kadar yoğunluk, iç içelik ve plansızlık neden oluştu?

Gerçekten yazık.


Tabii yaylaların durumu hakkında bir bilgim yok; çıkmadım, görmedim.

Hem Rize'nin hem de Trabzon'un çok güzel yaylaları var; duyduklarımız ve bildiklerimiz bu yönde.

Ama şu an durumlarının ne olduğunu bilmiyorum.

Buradan birkaç belediye başkanına da seslenmek istiyorum; özellikle Ardahan Belediye Başkanı'na.

Tanımıyorum, sadece resimlerini billboardlarda gördüm.

Ama sevgili kardeşim, lütfen… Ardahan zaten çok büyük bir şehir değil.

Çevre yolları muhteşem; karayolları gerçekten harika yollar yapmış. 

Ama şehir içleri gerçekten çok kötü.

Şöyle söyleyeyim: Oradaki yol müteahhitlerine bile rica etseydiniz, biraz da siyasi nüfuzunuzu kullansaydınız, çevre yollar yapılırken şehrin giriş-çıkış bağlantılarıyla birlikte şehir içi sokaklarını da yaptırma imkânınız olurdu.


Erzurum'u ise daha iyi buldum. Özellikle Çifte Minare çevresinde belediyenin yaptığı düzenlemeler, yeni caddeler dikkat çekici olmuş.

Erzurum'a bugüne kadar en az 5-6 kez gitmişimdir; ama son gördüğüm Erzurum, çok daha güzel bir Erzurum'du.

Orada da sevgili Başkan Sayın Sekmen'i, Kartal Belediye Başkanlığı döneminden tanırım.

Ona da bir ricam var: Dadaşkent ile şehir merkezi arasında boş bir kesim bulunuyor.

Oralarda birkaç adada inşaat faaliyetleri var ve yoğunluk biraz fazla olmuş.

Şehrin geneli güzel, düzenlemeler yerinde; ama bu bölgelerdeki yoğunluk göze batıyor.

Elbette artık yapılmış olanı yıkıp düzeltmek mümkün değil; fakat en azından yeni imar bölgelerinde yoğunluğa dikkat edilmeli.

Mesela Dadaşkent'in imarı gayet iyi olmuş.

Diğer düzenlemeler de öyle: Kalenin etrafı, çarşı, yeni mahalleler oldukça güzel.

TOKİ'nin yaptığı yerler de şehre bir düzen katmış.


Bingöl de derli toplu bir hâle gelmiş.

Bingöl'e defalarca gittim ama son 4-5 yıldır yolum düşmemişti.

Bu süre içinde şehrin eli yüzü toparlanmış, adeta yıkanmış. Ancak eski çarşının mutlaka düzenlenmesi gerekiyor.

Orada hâlâ bir keşmekeş var; en eski kısmı olduğundan, oraya yönelik projelerin geliştirilmesi şart.

Özetle, ülkeyi gezdiğinizde artılar da görüyorsunuz, eksiler de.

Altyapıda ciddi yatırımlar yapılmış; ama bu eksikliklerin de altının çizilmesi gerekiyor.


Bayburt'u beklediğimden çok daha iyi buldum.

Daha önce görmemiştim.

Zaten Türkiye'de görmediğim tek bir şehir kalmıştı; bu sefer Bayburt, Artvin ve Ardahan'ı da görmüş oldum.

Bayburt gayet güzel bir şehir çıkmış karşıma.


Ardahan Üniversitesi de dikkat çekiciydi.

Elbette bu şehirlerin de daha iyi bir planlama anlayışıyla gelişmesi gerekiyor.

Ama belki de bu geziyle ilgili son söz şu olabilir:

Karadeniz'e yazık olmuş.

Üstelik bunun telafisi de yok.

Bu kadar yoğun, iç içe, yüksek katlı ve plansız yapılaşmayı geri döndürmenin artık bir anlamı yok.

Özellikle Karadeniz yolunun sahilden geçirilmesi büyük bir hata olmuş.

Çünkü şehirlerin sahille irtibatı kopmuş.

Evet, sahillerde hâlâ lokantalar, tesisler var; ama şehirlerin önünden otoban gibi bir yol geçiyor.

Siz o yolu aşarak sahile inmek zorunda kalıyorsunuz. Bu da ciddi bir sorun.

Mesela Mersin'de durum böyle değil. Mersin'in sahili çok daha düzenli ve güzel.

Otoban şehrin arkasından geçtiği için sahil bütünlüğü bozulmamış.

Sonuç olarak, ülkenin her tarafı bizim.

İnsanımızın yaşadığı bu şehirlerin daha iyi planlanması, güzelliklerinin korunması şart.

Bozulmaması gerekiyor.

Eksiklikleri ve yanlışları da kırmadan, dökmeden dile getirmek lazım.

Benim bu noktada söyleyeceklerim bunlar.

Keşke Karadeniz'e bu kadar yazık edilmeseydi.


Siyasete gelince…

Böyle uzun bir gezi sırasında, birçok yerde durup yiyip içince, otellerde kalınca inanır mısınız yüzlerce insanla görüşme imkânımız oldu.

Kürt, Türk, Karadenizli, Laz, Alevi, Sünni, laik, dindar…

Her kesimden insanla karşılaştık. Hepsine gösterdikleri ilgi için teşekkür ediyorum.

Nereye gittiysek büyük bir misafirperverlik gördük.

Özellikle Rize ve Erzurum'da yaşını başını almış, aralarında profesörlerin ve farklı mesleklerden kişilerin de bulunduğu dostlarla çok güzel sohbetlerimiz oldu.

Öncelikle bu ilgileri için her birine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Herkesin ortak sorusu "çözüm süreci" üzerineydi:

"Ne oluyor?"

"Nereye gidiyor?"

"Acaba bu defa yeniden başlayacak mı?"

Benim gördüğüm şu ki, konuştuğum insanların neredeyse tamamı umutlu, en azından umutlu olmak isteyen insanlar.

Dilerim bu umutlar boşa çıkmaz.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU