Dürzilerin lideri Emir Şekip Arslan, Atatürk'ten ne istedi?

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Emîr Şekîb Arslan (1869-1946) 

Geçen temmuz ayında Suriye'de, Bedevi Araplarla Dürziler arasında, Suveyda kentinde çıkan çatışmalarda, her iki taraftan yüzlerce kişi hayatını kaybetti.  

İsrail, Dürzileri koruma bahanesiyle, Suriye'nin başkenti Şam'daki birçok resmi binaya ve askeri noktalara hava saldırıları düzenledi.

Olaylar sırasında medyada Dürziler hakkında sayısız yazı çıktığı için beklemeyi tercih ettim.

Çünkü Dürziler daha uzun süre gündemde kalacak ve yeri geldikçe konuya ilişkin yazılar paylaşacağım.

Kim bu Dürziler?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Büyük çoğunluğu Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Dürzilerin dünya genelindeki nüfusu 1,5 milyon civarındadır.

Suriye'de 700 bin, Ürdün'de 20 bin, İsrail'de 152 bin, Mısır'da 25 bin, Lübnan'da ise 300 bin Dürzi yaşamaktadır.

İsrail'in 1967 yılında işgal ve 1981'de de ilhak ettiği Suriye toprağı Golan Tepeleri bölgesinde, yaklaşık 15 bin Dürzi yaşamaktadır. 

Dürzilik, 11'inci yüzyılda Mısır'da, Şii İslam'ın İsmaili kolundan doğmuştur. 

Dürzi tarihinin sembol isimlerinden Hamza bin Ali'nin çevresinde toplanan bir grup, Fatımi Halifesi El-Hâkim bi-Emrillah'ın "Tanrılaştığına" inanmıştır.

Klasik Şii anlayışının reddettiği ve dışladığı bu inanç, kendi yolunu çizmek zorunda kalmıştır.

Mısır'da giderek artan oranda tepki gören bu inancın sahiplerine baskı dönemi başlamıştır.

El Hâkim ve Hamza Bin Ali'nin peş peşe ortadan kaybolmasının ardından söz konusu inanç Mısır'da yasaklanmıştır. 

Dürziler El Hâkim bi-Emrillah'ın öldürüldüğünü söyleyenlere inanmamaktadır.

Onlara göre "El Hâkim Tanrı olması sebebiyle ölmemiştir ve sadece belli bir süreliğine dünyadan çekilmiştir. Geri dönüp, dünyanın hâkimiyetini Dürzîlere verecektir."

İsmi, Hamza Bin Ali'nin yardımcısı Muhammed bin İsmail el-Derezi'den gelen Dürziler, yasak ve baskılara dayanamayıp, Mısır'ı terk ederek Lübnan dağlarına yerleştiler.

Olası saldırılardan korunmak amacıyla Lübnan dağlarının zor ulaşılan alanlarına yerleşen Dürziler, Bahaddin el-Muktena'nın liderliğinde kapalı bir cemaat yapısı oluşturdular. 

Bundan sonra da yeni mürit kabul etmediler.

Dürzilikte, İslam'daki klasik ibadet şekilleri yoktur. 

Oruç, hac, namaz yerine ahlaki kurallar ve sır tutmayı esas alırlar.

Dini inançlarını açıklamaz, ibadetin bireysel ve gizli olduğunu savunurlar. 

İnançlarının temeli olarak toplum içindeki görünmezliği sayarlar.

Tanrının El Hakim'de vücut bulduğuna inanırlar.

Ayrıca, 5 aziz vezire, kader ve reenkarnasyona yani yeniden doğuşa inanırlar.

Kutsal kitapları yok dense de Hamza bin Ali'nin risalelerini kaynak olarak görürler.

Bu risaleler, Risaletu'l Hikme adlı gizli bir kitapta toplanmıştır.

Ama kitaba her Dürzi'nin ulaşımı yoktur.

Sadece şeyh düzeyinde Dürzi önde gelenleri ve onların yardımcıları bu risaleleri okur. 

Arapça konuşan Dürziler tarihleri boyunca Eyyübiler, Memlükler ve Osmanlılarla iş birliği yaptılar.

Lübnan'da özellikle de Katolik Hristiyan Marunilerle çatışmalar yaşadılar ve günümüzde bu gerginlik hala daha sürmektedir.

Osmanlı hakimiyeti altına girdikleri 1516 yılından itibaren inançlarına karışılmadığı için rahat bir hayat sürdüler. 

Osmanlı Devleti, Dürzileri İslam dışı gören çevrelerin aksine onları kazanmaya çalışmıştır.

Bu politikanın kanıtlarından en önemlisi, Padişah II. Abdülhamit dönemine aittir.

İstanbul'a getirilen Dürzi şeyhleri için bir padişah fermanı çıkarılmıştır.

Bu fermana göre, Dürzi şeyhlerine, Padişahın arkasında Yıldız Camii'nde cuma namazı kılma izni verilmiştir.

Her ne kadar Dürzilerin 1909 yılında çıkardığı Havran isyanına Osmanlı sert bir yanıt vermiş olsa da Dürzilerle ilişkiler genelde iyi olmuştur. 

Lübnan'daki Dürzi Lideri Velid Canbolat'ın dedesi Emir Şekip Arslan, Osmanlı Meclisi Mebusan'da Havran milletvekili olarak görev yapmıştır.

Emir Şekip Arslan, Trablusgarp savaşında da Mustafa Kemal'le birlikte İtalyanlara karşı savaşmıştır.

Dürziliği bırakarak İslam'a döndüğü iddia edilen Emir, buna, "İslam Dürziliği dışlamıyor ki" sözleriyle yanıt vermiştir. 

Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1923'ün kasım ayında Türkiye gelerek Mustafa Kemal Atatürk ile görüşen Şekip Arslan, Suriye'deki Fransız işgaline karşı mücadele için destek istemiştir.

Bazı çevreler, Atatürk'ün, Şekip Arslan'ın yardım isteğini, Fransa ile ilişkileri bozmamak için karşılıksız bıraktığını söylemektedir. 

Oysa Atatürk, Emir Şekip Arslan'a, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çok zor şartlar altında kurulduğunu, güçlenmesi için zamana ihtiyaç duyulduğunu ve dengelerin çok hassas olduğunu, ama bu talebin karşılıksız bırakılmayacağını söylemiştir.

Bunun üzerine Şekip Arslan 9 aylık bir süre için Mersin'e yerleşmiştir.

Daha sonra Avrupa'ya giden Emir Şekip Arslan, 1925 yılında ikinci kez Mersin'e gelerek, burada yaklaşık 7,5 ay daha yaşamıştır.

1925 yılında Fransız mandasına karşı başlattıkları isyan öncesinde Suriye'deki Arap aşiretleri ve Dürzilere Türkiye'den, silah ve mermi desteği gelmiştir.

Günümüzde ise Lübnan Dürzilerinin İsrail'e karşı savaşmasında ve Filistin davasına destek olmalarındaki en büyük etken Canbolat ailesidir.

Ailenin bugünkü temsilcisi Velid Canbolat, Dürzilerin karizmatik lideri olarak bilinmekte, Türkiye'nin politikalarına destek vermektedir.

Filistin'deki Dürziler ise İsrail devleti kurulduktan sonra yeni bir yola girmiştir.

Zamanla İsrail vatandaşlığına geçen Dürziler, orduya katıldılar, bazıları general rütbesi dahil üst düzey komuta kademelerine geldiler.

İsrail bürokrasisinde önemli mevkilerde, bakanlık dahil görev yapan çok sayıda Dürzi vardır. 

Kısacası Dürziler İsrail toplumuna entegre olmuştur.

İsrail, kendi vatandaşı Dürziler üzerinden Suriye'deki Dürzilerle bağ kurmaya çalışmaktadır.

Suriye-İsrail sınır bölgesinde ağırlıklı olarak Suveyda kentinde yaşayan Dürzilerin lideri Hikmet el Hicri, İsrail yanlısı olarak bilinmektedir.

Ayrıca Hikmet el Hicri, İsrail'deki Dürzilerin Dinî lideri Muvaffak Tarif ile çok iyi ilişkilere sahiptir. 

Suriye'yi bölmek isteyen İsteyen İsrail, Nusayri ve Kürtlerin dışında Dürzileri de Şam yönetimine karşı isyana teşvik etmektedir. 

Bunun için akla gelmeyecek yolları denemektedir.  

Öyle ki Dürzilerin Arap değil de Kürt olduğunu kanıtlayacak araştırmalar yaptırmaktadır.

Böylelikle Kürt-Dürzi birlikteliğini sağlayarak Suriye'deki yeni yönetime karşı güçlü bir cephe oluşturmanın peşindedir.

Hayfa Üniversitesi'nden Prof. Almog ve Dr. Hayek, Dürzilerin DNA'sını inceleyen bir çalışma yapmıştır.

Sonuçları Scientific Reports dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Dürzilerin kökenleri Yeresani inancından gelen Kürtlere dayanıyormuş.

Kökleri de Ağrı Dağı bölgesindeymiş.

Dürziliğin bir inanç olduğunu yok sayarak, bilmem kaç binlerce yıllık Arapları bir araştırmada Kürt yapmaları trajikomik bir durumdur.

İsrail, Dürzilere, "aslında siz Kürt'sünüz, PYD-YPG-PKK ile kardeşsiniz, bu yüzden müttefik olmalısınız" mesajını verme derdindedir.


Son olarak, Suriye'de Dürzilerle yaşanan çatışmaları İsrail'in neden kışkırttığını anlatalım.

Dürzilerin İsrail yanlısı lideri Şeyh Hikmet el-Hicri, çatışmalar sırasında kendi bölgeleri Suveyda ile YPG-

PKK'ın işgalindeki bölge arasında insani koridor açılması çağrısı yaptı. 

Bu 2 bölge arasındaki mesafe 450 km civarındadır.

Dürzi liderin dile getirdiği koridor İsrail'in projesidir.

Hesaba göre bu koridor açılırsa Suriye'nin kuzeydoğu ise güneyi birleşecek ve Türkiye çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.

Kuzeydeki Nusayrileri ve alandaki en aktif güç terör örgütü YPG-PKK'yı Suriye ordusuyla çatıştırmanın peşinde olan İsrail'i engelleyen tek güç şimdilik Türkiye'dir. 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU