Almanya için kritik seçim

Muhammed Fatih Toprak Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Michael Probst/AP

Uzun yıllar yaşadığım, ilk, orta ve üniversite eğitim hayatımı geçirdiğim Almanya, 23 Şubat'ta erken seçime gidiyor. 

Olaf Scholz liderliğindeki hükümete dahil  üpartiler arasında çıkan anlaşmazlık nedeniyle, Almanya, seçim tarihinden 7 ay önce seçime gitmek zorunda kaldı.

Almanya seçimlerinin muhtemel sonuçlarını, Almanya'nın iç ve dış dengelerine yansımalarının anlaşılması için izlenimlerimi burada paylaşmak istiyorum.


Göçmen politikaları ve seçim üzerindeki etkileri

Almanya'nın göçmen politikaları, seçim sürecinin en önemli gündem maddelerinden biri olarak öne çıkıyor.

CDU lideri Friedrich Merz'in göçmenlere yönelik daha sıkı düzenlemeleri hem destek hem de yoğun eleştiri toplarken, göçmen nüfus arasında geleceğe yönelik belirsizlik yaratma riskine işaret ediyor.

Göçmenler açısından, seçimde belirlenecek yeni yönetimin entegrasyon politikalarını yeniden gözden geçirmesi, sosyal uyum programlarını güçlendirmesi ve temel hakların korunmasına yönelik adımlar atması büyük önem taşıyor.

Merz'in bu sıkı göçmen politikalarını seçimden önce hayata geçirmek için Federal Parlamento'ya bir tasarı sunması ve bu tasarının meclisten geçmesi için aşırı sağcı parti AfD ile iş birliği yapması, Almanya gündemini siyasal anlamda oldukça dalgalandırdı ve Merz'in seçim sonrası muhtemelen AfD ile koalisyon hükümet kurabileceği tartışmalarını gündeme getirdi.


Ekonomi ve seçmen tercihleri

Ekonomi, her seçimde olduğu gibi bu seçimde de ön planda yer alıyor.

Enflasyon, enerji fiyatları ve küresel ticaret savaşlarının etkisi, Almanya'nın ekonomik politikalarını yeniden şekillendirme ihtiyacını ortaya koyuyor.

SPD, sosyal refahı ve işçi haklarını ön planda tutan politikalarıyla bu alanda iddialı olurken; FDP'nin liberal ekonomik reformları ve vergi indirimleri odaklı yaklaşımları, yatırımcı güvenini artırmayı hedefliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Seçmenler, ekonomik büyüme ile sosyal adalet arasında bir denge ararken, koalisyonların bu iki alan arasında köprü kurabilecek politikalar geliştirmesi bekleniyor.

Fakat Alman siyasi yelpazesinin parçalanmış olması ve hükümet kurmak için farklı ideolojiden partilerin bir araya gelmek zorunda kalması, gerekli reformların uygulanmasını zorlaştırıyor.

Nitekim, Scholz hükümeti bu nedenden dolayı dağılmak durumunda kaldı.


Almanya'nın AB ve küresel politikadaki rolü

Almanya, Avrupa Birliği'nin (AB) lider ülkelerinden biri olarak, seçim sonuçlarının Avrupa ve dünya politikasına yansımalarını da beraberinde getirecek.

Özellikle göçmen politikaları ve ekonomik reformların AB genelinde benzer tartışmalara yol açması, yeni hükümetin AB içindeki entegrasyon ve ortak savunma stratejileri gibi konularda öncü rol üstlenmesini gerektirebilir.

Küresel arenada ise, Almanya'nın istikrarlı, reform odaklı bir yönetim modeli benimsemesi, diğer büyük ekonomilere örnek teşkil edebilir ve uluslararası yatırımcı güvenini pekiştirebilir.

Fakat belirtilen nedenlerden dolayı bunun çok da kolay olmayacağını şimdiden belirtmek gerekiyor.


Almanya'nın iç dinamikleri ve koalisyon senaryoları

Erken seçimler, Almanya'nın iç siyasi dinamiklerinde köklü değişikliklere yol açma potansiyeli taşıyor.

Seçim sonuçlarının, koalisyon anlaşmalarının şeklini belirlemesi, ülkenin reform ve dış politika çizgilerini yeniden tanımlayabilir.

İstikrarlı ve reform odaklı bir yönetim hem ekonomik büyümeyi hem de toplumsal uyumu destekleyerek Almanya'nın uluslararası alandaki liderliğini pekiştirecektir.

Özellikle küresel belirsizliklerin arttığı bu dönemde, Almanya'nın stratejik çıkarlarının korunması açısından yeni hükümetin sağlam adımlar atması büyük önem taşıyor.

Fakat Trump'ın ABD Başkanı olması, Fransa'da Macron gibi parlamenter çoğunluğu olmayan zayıf bir Başkanın bulunması, Avusturya, İtalya ve Macaristan'da aşırı sağ ve sağ popülist partilerin iktidarda yer alması, yeni hükümetin bu alanda atması gereken adımların önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.


Göçmen toplulukların seçimdeki rolü

Almanya'da yaşayan göçmen topluluklar, seçim sürecinde en çok merak edilen kesimlerden biri olarak öne çıkıyor.

Yeni hükümetin, göçmen entegrasyonunu destekleyecek politikalar geliştirmesi, eğitim, sağlık ve iş piyasasına entegrasyonun sağlanması yönünde somut adımlar atması beklentisi, en büyük tartışma konularından bir tanesi.

Bu tartışmalar ve aşırı sağ partinin oylarının yükselme trendinde olması, göçmen kökenli insanları oldukça tedirgin ediyor.

Hatta bazı kesimler, göçmenlerin geldikleri ülkelere geri dönme planları yaptığını bildiriyor; bu durum endişe verici boyutlarda.

Dördüncü nesil Almanya'da yaşayan insanların hâlâ toplumda ötekileştirilmelerinin puan toplaması gerçekten de ilginç bir durum. Bu seçimde 9 milyon göçmenin oy kullanma hakkı var.

Göçmenlerin, kendilerine yönelik ötekileştirmeler üzerine yapılan tartışmalara karşı mutlaka seçme haklarını ciddiye almaları gerekiyor.
 


Avrupa Birliği ve Almanya'nın geleceği

Almanya'nın erken seçimleri, Avrupa Birliği'nin geleceği üzerinde de doğrudan etkili olacaktır.

Yeni koalisyon hükümetinin, AB içindeki entegrasyonu derinleştirecek, ortak göç, ekonomi ve güvenlik politikaları geliştirecek adımlar atması bekleniyor.

Bu durum, Trump'ın ABD'de başkan olması ile birlikte daha da önem kazanıyor.

Almanya bu liderliği yapmadığı takdirde, dağınık bir Avrupa büyük güçler arasına sıkışmış bir sandviç konumuna düşecektir.

Bu anlamda, özellikle AB üyesi ülkeler arasında sınır ötesi iş birliklerinin artması ve ortak savunma stratejilerinin oluşturulması, Almanya'nın liderliğinde şekillenmelidir.

Küresel ölçekte ise, Almanya'nın istikrarlı ve reform odaklı bir yönetim modelini benimsemesi, diğer ülkeler için de bir referans noktası haline gelebilir ve uluslararası yatırımcıların güvenini artırarak dünya ekonomisine olumlu yansımalar sağlayabilir.

Bu reformlara Alman ekonomisinin de fazlasıyla ihtiyacı var.


Nihai olarak, Almanya'da 23 Şubat'ta yapılacak erken seçimler, sadece iç siyaseti değil, aynı zamanda Avrupa ve küresel politika dengelerini yeniden şekillendirecek önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir.

Aşırı sağcıların oylarının artması, merkez partilerin erimesi ve yeni küçük partilerin kurulmuş olması, önümüzdeki yıllarda Almanya'nın siyasi istikrarsızlığının daha da devam edeceğinin yansımaları olarak görülebilir.

Bu anlamda, hem Almanya'nın hem de başta olduğu Avrupa'nın zor günler beklediği söylenebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU