Muhalefet cenahında seçimlerin kaybedilmesiyle başlayan hareketliliğin henüz olgunlaşma evresinden çok uzakta olduğu söylenebilir.
14 Mayıs seçimlerine Millet İttifakı olarak giren partilerde yaşanan gelişmeler, üç ayrı süreçte cereyan ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bunlardan birincisi, CHP'de yaşanan süreç. 14 Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı'nı kendi adaylığına bir şekilde razı eden Kılıçdaroğlu'nun, seçimlerde mağlup olmasının ardından başka söze yer bırakmaksızın istifa etmesi beklenebilirdi.
Ancak Kılıçdaroğlu, seçimlerde büyük bir başarısızlık olduğunu düşünmemekle beraber, oluşan tepkileri parti kurullarının istifaları ile yumuşatmayı veya geçiştirmeyi tercih etti.
Bunun yanı sıra, kendine en büyük rakip olarak gördüğü İmamoğlu'yla geliştirdiği çalışma yöntemi ile muarız bir ilişkinin ortaya çıkmasını ilk planda engellemeye çalıştı.
Geçen haftaki grup toplantısında ifade ettiği üzere, gemiyi limana yanaştıracağını söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun bu yumuşak ve sorunları geçiştirmeye dayalı yönetim tarzının artık tanındığı ve bu bağlamda güvenilirliğinin sorgulandığı bir gerçek.
Bu çerçevede, Kurultay sürecinde Kılıçdaroğlu'nun kendi adaylığının, parti içinden gelen bir talep olduğunu dile getirerek yahut kendine yakın bir başka aday daha çıkartarak, parti içi muhalefetin tümüyle İmamoğlu'nu desteklemesinin önüne geçmeyi planladığı iddia edilebilir.
Ne var ki, bu stratejinin çalışma ihtimali olsa da bunun CHP'nin toplumsal desteğini arttırma ihtimalinin neredeyse hiç olmadığı da ifade edilmelidir.
İkinci olarak, İYİ Parti içinde yaşanan tartışmalara bakalım. Seçim sürecine dair eleştiriler, parti içi değerlendirme süreçlerinde öne çıkıyor.
Parti içi çekişmeler önümüzdeki aylarda yapılacak olan kurultaya yansıyabilir. Ne var ki, İYİ Parti'de parti içi muhalefetin Akşener'in karşısına güçlü bir aday çıkartarak, ona alternatif bir güç odağı kurması kolay görünmüyor.
Zira kendi varlığını Akşener'in varlığına endekslemiş ve hali hazırda partideki dizginleri elinde tutan grubun, bugünkü dengelere göre başka bir gruba geçit vermesi güçlü bir ihtimal olmanın çok uzağında.
Parti içinde kurulamayan dengeler nedeniyle, kurultay sonrası süreçte partide yeni kopmalar ortaya çıkabilir.
Hatta bu süreçte İYİ Partiden kopan etkili ve tanınan siyasetçilerin yeni bir partileşme sürecine girmeleri mümkün olabilir.
Üçüncü olarak ise DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinde işleyen sürece ana hatlarıyla bakalım.
CHP ve İYİ Parti'nin aksine, bu üç parti içinde 14 Mayıs seçimlerinde kendi paylarına düşen bir başarısızlık olduğu yönünde bir düşünce hasıl olmuş değil.
Bir başka ifadeyle, milletvekili seçimlerinden oy oranlarının çok daha üstünde bir temsil gücü kazanarak çıkan bu partilerde, iktidar olunamamasına rağmen seçimlerden başarı ile çıkıldığı görüşü hakim.
Bu nedenle bir öz eleştiri mekanizmasının çalışmadığı yahut parti içinde muhalif görüşlerin ekseriyet kazanması yönünde bir hareketliliğin oluşmadığı gözlemleniyor.
Aksine seçimlerdeki başarının bir araya gelmek suretiyle taçlandırılması yönünde bir hareketlilik var.
Buna göre, DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin bir çatı parti altında, mecliste grup kurması amacıyla görüşmeler yapılıyor.
Böylece bir araya gelmenin yarattığı sinerjiyle, yeni bir güç odağı oluşturmanın yahut hiç olmazsa CHP'nin gölgesinden sıyrılmanın hedeflendiği düşünülebilir.
Bu birlikteliğin sağlanması halinde önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimlerdeki iş birliğinin temeli de atılmış olacak.
Ne var ki, bu üç partinin kendi logolarıyla seçime girmemiş olmalarına ek olarak, yine kendi logolarından vazgeçerek yeni bir çatı partisi altında birleşmeleri oldukça yara almış olan tabanlarında beklenen etkiyi yaratmayabilir.
14 Mayıs seçimleri bir kez daha gösterdi ki, siyasette esaslı olan iş matematik hesabı yapmaktan değil, seçmende ve tabanda güven duygusu yaratabilmekten geçiyor.
Sonuç itibarıyla, bu süreçlerin yaz ayları boyunca ne yönde seyredeceği, muhalefetin yerel seçim sürecine nasıl bir tempo ve enerjiyle gireceğini de belirleyecektir.
Mevcut durumda, özeleştiri mekanizmaları çalışmayan ve dahası geçmişten ders çıkarmayan muhalefet partilerinde genel olarak statükocu bir anlayışın daha baskın olduğu gözlemleniyor.
Bu durum ise yerel seçimlerde muhalefetin başarısı açısından olumlu görüşlerin ortaya çıkmasını zorlaştırıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish