10 soru 10 cevapta Türkiye-Ermenistan ilişkileri: Bu musibet barışın yolunu açar mı?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

1. Mihail Gorbaçov'a karşı 21 Ağustos 1991'de yapılan başarısız darbe girişimi SSCB'nin sonunu getirirken sonbaharda cumhuriyetler peş peşe bağımsızlıklarını ilan etti. Türkiye'de, eski SSCB ülkelerini vakit geçirmeden tanırken Ermenistan'ın tanınması ve ilişkiler kurulması sürecinin bir türlü startı verilememesinin sebebi neydi?

Ermenistan'ın SSCB'den kendi bağımsızlığını ilan etme ve Türkiye'yle ilişkiler kurmama sürecine geçmeden önce, 29 Kasım 1920'de Azerbaycan'ı yöneten Rusya yanlısı komünistlerin günümüz Türkiye'sinde adeta herkesin dilindeki Zengezur bölgesinin Ermenistan'a hediye edilmesini hatırlanması gerekir.

Türkiye ile Azerbaycan arasındaki doğrudan karayolunu kesmekle kalmayıp Ermenistan'ı İran'a açan o bölge bağımsızlıktan sonra Erivan'ın elini en çok güçlendiren bir alan olarak karşımıza çıktı.

21 Eylül 1991'de ilan edilen bağımsızlık deklarasyonunda Türkiye'nin toprak bütünlüğünün tanınmaması bir yana dursun, toprak talebi ve soykırım suçlaması da yer aldı.

İlk devlet başkanı, akademisyen Levon Ter Petrosyan'ın ilişkiler kurmak için bazı girişimlerde bulunmasına rağmen, özellikle Karabağ'ın ayrılıkçı Ermeni güçler tarafından işgali bunu engellemişti.

Komşu ülkeyle diplomatik ilişkiler kurulması için yapılan çalışmalar çerçevesinde Levon Ter-Petrosyan başkanlığındaki heyetin Şubat 1993'te Ankara'yı ziyaret etmesinden sonra Türkiye de adımlarını hızlandırmaya çalışmıştı.

Rahmetli Büyükelçi Candan Azer'in bizzat bana söylediği şu sözler, gelişmelerin özetiydi:

Özal vakit geçirmeden Erivan'da büyükelçiliğimizin açılmasını istiyordu. Hatta benim büyükelçi olarak atanmam bile kesinleşmişti. Ancak 2 Nisan 1993'de Ermenilerin Kelbecer'i işgali, ardından 17 Nisan'da Özal'ın ani vefatı sürecin durmasına neden oldu.


Kelbecer'in işgaline tepki olarak Türkiye 8 Nisan 1993'te sınırı kapattı. O kapanma, bu kapanma.

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 6 Eylül 2008'de Ermenistan-Türkiye maçını izlemek için Erivan'a en yakın yol durumundaki Kars sınır kapısı yerine Tiflis üzerinden gitmeyi tercih etmişti.

Türkiye üçüncü ülke vatandaşlarına kendi sınır kapısını kullanarak Ermenistan'a geçebilme iznini yaklaşık bir sene önce verdi.

İki ülke vatandaşları için ise kapı 30 seneden buyana kapalı...


2. İki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirme girişimleri, sınırın kapanmasıyla son mu buldu?

Sınırı kapatan Türkiye 23 Temmuz 1993'te Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesi dışındaki Akdam ilinin yaklaşık yarısının Ermeni işgaline geçmesi ve bu sürecin 31 Ekim 1993'te Kubatlı bölgesinin işgal altına düşmesiyle yerini-yurdunu terk etmek zorunda kaldı ve sayıları 1 milyonu bulan Azerbaycanlı mültecilerin durumuyla ilgilenmek zorunda kaldı.

1994 yılı ilkbaharına kadar süren çatışmalar 12 Mayıs 1994'te Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te iki ülke arasında imzalanan ateşkes protokolüyle sona erdi ve sorunun barış yoluyla çözümü AGİT Minsk Grubu'na verildi.

24 Mart 1992'de Minsk Grubu kurulduğunda Türkiye de üyesi olmasına rağmen, 12 Mayıs 1994'ten sonraki süreçte Minsk Grubu'nda ABD, Fransa ve Rusya kaldı.

Sürecin dışında tutulan Türkiye görüşmelerle ilgili bilgi almakta bile zorlandı.


3. Erivan ile ilişkilerin normalleştirilmesi için Ankara girişimlerde bulundu mu?

Resmi sayılır mı sayılmaz mı bilemiyorum ancak dönemin başbakanı Tansu Çiller'in bilgisi dahilinde ve destekleriyle dönemin MHP lideri Alparslan Türkeş'in Paris'te Ermenistan Devlet başkanı Ter-Petrosyan ile bir araya gelme olayı söz konusuydu.

Bir Türkiye Ermenisi aracılığıyla organize edilen bu buluşmayı duyduğunda Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tanju Bleda, "Sayın Türkeş,dünya tersine mi dönüyor?" demekten kendini tutamadığı gibi, herhangi bir sonuç da alınamamıştı. 


4. Tanıma prosedürünün yerine getirilmemesi ve diplomatik ilişkilerin kurulmaması, ilerleyen dönemde süreci hangi noktaya taşıdı?

Azerbaycan'ın Karabağ bölgesini işgal eden Ermeni ayrılıkçı güçlerin başı Robert Koçaryan önce Ermenistan'ın Başbakanı, 1998'de ise Levon Ter-Petrosyan'ı istifaya zorlayarak cumhurbaşkanı olunca Türkiye karşıtlığı ayyuka çıktı.

Rusya derin devletinin has adamlarından olan Koçaryan, arkasına Fransa ve ABD Ermenilerinin de desteğini alınca başta 'soykırım' suçlamaları olmak üzere Türkiye'ye karşı düşmanlık politikalarının fitilini ateşledi.

Örneğin 28-30 Haziran 2004 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen NATO Zirvesi'ne katılmayışının nedenini Koçaryan, "Düşman bir ülkede yapılmasından dolayı" diye gerekçelendirdi.

'Soykırım' iddialarının 90'ıncı yılı olan 2005'te ise gerek Ermenistan'dan gerekse Batı'dan total saldırılar başlayınca TBMM'deki siyasi partiler 13 Nisan 2005'te yapılan toplantıda iftiralara boyun eğilmeyeceğine ilişkin ortak deklarasyon imzalarken, Başbakan Erdoğan'ın, Türkiye'nin Tiflis Büyükelçiliği aracılığıyla Robert Koçaryan'a gönderdiği mektup da yanıtsız kaldı.

Mektupta Sayın Erdoğan tarihi gerçekleri araştırmak için uzmanlardan oluşacak ortak komisyon kurulmasını önermişti.

O süreçte özellikle gazeteci-yazar Hrant Dink ve emekli Büyükelçi Yalım Eralp'in sık sık "Ermenistan'la Azerbaycan'ın Avrupa'nın bir ülkesinde barış anlaşması imzalayacağı" iddialarını gündeme taşımalarına rağmen, bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.


5. 'Soykırım' iddialarına karşı Türkiye başka hangi adımları attı?

24 Temmuz 2005'te İsviçre'nin Lozan kentinde yapılan açık hava toplantısında konuşan dönemin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek "Ermeni soykırımı uluslararası yalandır" sözünden dolayı polis tarafından gözaltına alınarak sorgulamaya tabi tutulunca, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İsviçreli meslektaşını arayarak vatandaşının serbest bırakılmasını istedi.

22 Ocak 2006'da Doğu Perinçek'in organizasyonunda ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın yakın ilgisi dahilinde KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, dönemin AK Parti Milletvekili Nevzat Yalçıntaş, CHP Milletvekili Ensar Öğüt, STK önderleri ve akademisyenlerin katılımıyla 'Ermeni soykırımı' iddialarına karşı Avrupa sath-ı mailinde mücadele etmek amacıyla Talat Paşa Komitesi kuruldu.

Türkiye'de yaptığı bilgilendirme toplantılarının yanı sıra, Londra ve Berlin'de açık hava gösterileri düzenleyen ve bu konuda Türkiye'nin lehine olacak kitaplar basan başta Doğu Perinçek olmak üzere Talat Paşa Komitesi'nin yöneticileri Mart 2008'de tutuklanınca örgüt çalışmalarını adeta yarı gizli ortamda yürüttü.

Haziran 2008'de Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, "Söz ve ifade özgürlüğünü kısıtlamasından dolayı" İsviçre'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikayet edince süreç farklı bir niteliğe büründü.

İşin başında AİHM sürecinden uzak duran İsviçre'nin, iki sene sonra davaya müdahil olmasıyla Türkiye de 15 Eylül 2011 yılında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun mektubuyla müdahil olarak ülkesinin tezlerini ortaya koydu.

Nihayet 17 Aralık 2013'de AİHM'nin Doğu Perinçek lehine karar alarak İsviçre'yi cezalandırmasıyla Türkiye bu alanda moral üstünlüğü elde etti.

Ocak 2017'de AİHM Büyük Dairesi'nin de Perinçek-İsviçre davası kararını nihai şekilde onaylaması, örneğin Alman Bundestag'ının 'Ermeni soykırımı' kararını (taslağı Cem Özdemir sunmuştu) engelleyememesine rağmen, Türkiye'nin elde ettiği moral üstünlüğünü pekiştirdi.


6. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün girişimiyle başlayan "futbol diplomasisi" sürecinden bir sonuç alınmış mıydı?

6 Eylül 2008'de Erivan'da oynanacak maça Türkiye Cumhurbaşkanı'nın katılma düşüncesi önceden planlanan bir olay değildi ve bir spor müsabakasının barış adına değerlendirilmesi amacını taşıyordu.

Tiflis üzerinden Erivan'a geçen Abdullah Gül, maçı sıkı koruma önlemleri altında seyrettikten sonra aynı gün Ankara'ya dönmüş, süreci geliştirebilme adına çalışmaları birlikte yapmak için iki gün sonra Bakü'ye giderek Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'i de bilgilendirmişti.

Fakat 2009 yılı başlarından itibaren perde arkasında Rusya'nın yönlendirmesiyle ilkbaharda Azerbaycan Türkiye'ye karşı "Ermenistan'la ilişkilerde Karabağ sorununu gündem dışı tutmayı planlıyorsunuz" şeklinde ithamlar ileli sürünce ilişkiler gerilmişti.

Başbakan Erdoğan'ın 2009 yılı mayıs ayında Bakü'ye giderek Azerbaycan parlamentosunda yaptığı konuşmadan sonra ortam geçici olarak sakinleşmişti.


7. Neden geçici olarak sakinleşti? İlişkiler yeniden ne zaman ve niçin gerilmişti?

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme girişimlerinin bir sonraki aşamasında 10 Ekim 2009'da İsviçre'nin Zürih kentinde iki ülke arasında imzalanan Protokoller Ankara ile Bakü arasındaki ilişkiler iyice gerdi.

31 Ağustos'ta CHP'nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı Onur Öymen'in, protokollerin imzalanması için hazırlıkların yapıldığına dair duyumlar aldıklarını açıklaması, Azerbaycan'ın öfkelenmesine neden oldu.

14 Ekim'de Bursa'da oynanacak Türkiye-Ermenistan maçına Devlet Başkanı Serj Sarkisyan da geldi.

UEFA, statta Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan bayraklarının açılmasını yasaklarken, Bakü'deki Türk şehitliğinde dalgalan Türkiye Cumhuriyeti bayrakları yerlerinden söküldü.

Azerbaycanlı yetkililerin bunun sebebini kah "Bayraklar kirliydi, yıkanmak için çıkarıldı" kah da "Yırtılmış bayrakların değiştirilmesi gerekirdi" şeklindeki açıklamalarına rağmen, bayrak olayının iki ülke ilişkilerinde yarattığı burukluğu saklamak imkansız olmuştu.

Zürih Protokolleri'ni imzalayan Türkiye ve Ermenistan temsilcilerinin kasım ve aralık aylarında İstanbul'da bir araya gelmelerine rağmen, hiçbir ilerleme kaydedilemezken 12 Ocak 2010'da Ermenistan Anayasa Mahkemesi, Zürih Protokollerinin "Ermenistan'ın Bağımsızlık Bildirgesi'nin ve anayasasının lafzına aykırı olduğunu" gerekçe göstererek yürürlükten kaldırdı.

Türkiye ise protokolleri TBMM'ye sevk ederek dönem sonunda kadük duruma düşmesini sağladı.

Ve iki ülke de ta Kasım 2021'e kadar bu tür diplomatik girişimlerden uzak durmayı tercih etti.


8. Azerbaycan'ın kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için 27 Eylül 2020'de başlattığı ve 44 gün sonra Putin, Aliyev ve Paşinyan arasında imzalanan anlaşmayla biten savaşı, Ermenistan kamuoyu "Türkiye'nin Ermenistan'a karşı açtığı savaş olarak" değerlendirdi. Ancak buna rağmen savaşın bitmesinden bir süre sonra seçim yaparak konumunu güçlendiren Başbakan Nikol Paşinyan, Türkiye'yle ilişkilerin normalleşmesinden yana olduğunu belirtti. Paradoksal bir durum değil miydi?

Ermenistan toplumu sadece Paşinyan ve kendisini destekleyenlerden ibaret olmadığı için farklı bakışların ortaya çıkması normaldi.

Azerbaycan topraklarının bundan sonra da işgal altında tutulmasının ülkesine hiçbir şey kazandırmayacağını anlayan Paşinyan'ın ana amacı bir devlet olarak Ermenistan'ı ayakta tutmak ve becerirse Batı'yla ilişkilerini güçlendirmek olduğu için Türkiye'yle ilişkilere de bu çerçevede bakması doğal.

Baktığımızda Türkiye'nin de bu düşünceyi olumsuz karşılamadığını görüyoruz.

Savaşın bitiminden bir süre sonra başta İbrahim Kalın olmak üzere Türkiye resmi ağızlarının Ermenistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde adımlar atılmasının koşullarının oluştuğunu açıklamaları da bunu gösterdi ve nihayet ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki girişimler yeniden başladı.


9. Kasım 2021'de Türkiye'nin Washington eski Büyükelçisi Serdar Kılıç'ın Türkiye-Ermenistan görüşmelerine özel temsilci olarak atanması yeni dönem için neleri vadetmişti, gelinen noktayla ilgili neler söylenebilir?

Tabii, Serdar Kılıç gibi deneyimli bir diplomatın Türkiye-Ermenistan görüşmelerine özel temsilci olarak atanması Ankara'nın yeni dönemle ilgili niyetlerinin ciddiliğine işaret etti.

Moskova'daki ilk buluşmadan sonra yapılan kısa açıklamaya da bu ruhun hakim olduğunu söylemek mümkündü.

Gördüğümüz kadarıyla bu görüşmelerden dışarı bilgi sızmamasına azami dikkat ediliyor.

Görüşmelerin seyrine ilişkin şimdiye kadar bilgi paylaşılmamasından dolayı bizim de ucundan-kulağından edindiğimiz bilgileri kendimizde tutmamızın isabetli olacağını düşünüyoruz.


10. "Bir musibet eski düşmanları dost yapar" misalinden hareket edersek, 6 Şubat depreminden bir süre sonra Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan'ın Türkiye'ye taziye ziyaretine gelmesi ilişkileri az da olsa hararet kazandırabilir mi?

6 Ekim 2022'de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ı kabulünde ilişkileri geliştirmek istediklerini söylemişti.

Bu noktadan hareket edildiğinde Ararat Mirzoyan'ın deprem nedeniyle Türkiye'ye gelmesinin önemsenmesi gerekir.

Bir anlığa 20 sene geriye gidip Koçaryan dönemini gözümüzün önüne getirdiğimizde böyle bir davranışın imkansız olacağını görmemiz asla zor olmayacaktır.

Geçen şubat ayında gerçekleşen Münih Güvenlik Konferansı'nda Aliyev'in ve Paşinyan'ın aynı paneldeki konuşmasının hemen akabinde Rusya Dışişleri bakanı Sergey Lavrov'un Bakü'ye gitmesi Rusya'nın bölgeyi kontrolden asla vazgeçmek istemediğini ortaya koyarken, Ermenistan Dışişleri bakanının Türkiye ziyaretinin insancıl yönünün yanı sıra, aynı gelişmeler çerçevesinde okunup değerlendirilmesi yanlış olmayacak.

Lavrov'un Bakü'ye gidişinden birkaç sonra Karabağ bölgesindeki çatışmalarda 4 Azerbaycan askerinin şehit olması manidar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Geçen yaz aylarında Independent Türkçe'de gündeme getirdiğimiz sürecin daha da hızlandığını görüyoruz .

O sürecin semantiği şundan ibaret: Özellikle 12-13 Eylül 2022'de Azerbaycan-Ermenistan sınırında yaşanmış kanlı çatışmalardan sonra açık şekilde Erivan'ın yanında yer alan ABD ve AB, Başbakan Nikol Paşinyan'ı sonuna kadar destekleyerek yeni bir Ermenistan'ın  kurulmasını sağlıyor.

10 Kasım 2020 gece yarısı imzalanan üçlü anlaşmayla Azerbaycan topraklarının 4 bin kilometrekaresini kendi kontrolü altına alarak orada Azerbaycan'ın kontrolü dışında kalmış bir hakimiyet oluşturmuş Rus ordusu Bakü'nün canını sıkmayı sürdürüyor ve Batılı ülkelerin Nikol Paşşinyan'a verdiği destek güçlendikçe Moskova'nın Bakü üzerindeki baskılarının hafiflemesini beklemek saflık olacaktır.

Yani ABD, AB ve Rusya, Ermenistan ile Azerbaycan'ın arasına bir çizgi çizilerek birincinin Batı'ya daha da yaklaşması, ikincinin ise Rusya'nın saflarında kalması için kendi aralarında bir ölüm-kalım savaşı verirken en çok baskıyı Azerbaycan görüyor.

44 günlük savaştan sonra Azerbaycan'ın nezdindeki itibarını daha da pekiştirmiş Türkiye'nin süreçleri değerlendirirken tüm bunları hesaba katacağından kuşku duyulmaması gerekir.

Ermenistan dışişleri bakanının Türkiye'ye gelişi de aynı çerçevenin dışında kalacak bir gelişme değil.


Düzcü Üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu, konuyla ilgili Independent Türkçe'ye şu değerlendirmede bulundu:

Doğal felaketler, acil durumlar zaman zaman birbiri ile çatışan devletleri bile yakınlaştırabilmektedir. Bu durum süreklilik arz etmese de kazanılan momentum ile görüşmelerin, müzakerelerin önünün açılmasına faydası olabilmektedir. Devletler diplomatik nezaket ve insani kaygının yanı sıra kamu diplomasisi açısından da bu adımları faydalı görmektedir. Deprem diplomasisi denebilecek şekilde insani diplomasi altında değerlendirilebilecek enstrümanlar kullanılmaktadır. Türkiye de insani yardımlar ve afet durumlarında dünyanın hemen her noktasına ulaşma konusunda önde gelen ülkelerden biridir. 
Kahramanmaraş depremi sonrası birçok ülkeden olduğu gibi Ermenistan'dan da ülkemize yardımlar ulaşmıştır. Bu yardımlarda ilk dikkat çeken nokta 1988 yılından beri kullanılmayan Alican sınır kapısının yardım konvoylarının geçişi için açılması olmuştur. Bu tarihte de Ermenistan'da yaşanan bir deprem için Türk Kızılayı'nın yardımlarının geçişi için kullanılmıştı. Türkiye, Ermenistan'a insani yardım göndermişti. 

Bu yardımlar iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl etkiler, gerilimi azaltabilir mi sorusuna kesin bir cevap vermek zor. Bir süredir Ermenistan ile ilişkilerde bir yumuşama zaten görülmekteydi. Yardımların akabinde Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan'ın Türkiye'yi ziyareti taraflara görüşme imkânı tanıması açısından önemli görülebilir. Deprem bir kez daha görüşme verilesi olmuştur. Çavuşoğlu'nun, Ermenistan'ın ülkemizin yaşadığı bu zor günde Türk vatandaşlarına dostluk elini uzattığını vurgulaması, geçmişte yaşanan olumsuzluklar yanında iyi şeyler olabileceği yolunda bir umut göstergesidir. 
İsrail, Yunanistan, Mısır gibi son dönemlerde Türkiye ile gergin ilişkilere sahip devletlerin yetkililerinin sorun yokmuş gibi yaklaşmaları, insani kaygıları gündeme getirmeleri, mevkidaşları ile bu tonda görüşmeleri dikkat çekici olmuştur. Yaşananlar sadece diplomatik nezaketin dışında gelişmelere yol açacak mıdır, zaman gösterecek.


"Bazı durumlarda devlet kurumları arasında ilişkilerin geliştirilmesi, ancak toplumlarda bir karşılık bulursa sonuç alıcı oluyor" diyen Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu, "Ermenistan ile zaman zaman yaşanan yumuşama, futbol diplomasisi, peynir diplomasisi ve nihayet protokoller Türk toplumunda (Ermeniler için de benzer şekilde) karşılık bulmamış dolayısı ile akim kalmıştır. Deprem yardımlarının toplumlarda karşılıklı husumetleri azaltacak bir etki yapması düşünülebilir. Ancak daha önce hem Yunanistan hem de Ermenistan ile yaşanan benzer olaylar son tahlilde önemli bir değişikliğe yol açmamıştı. İnsani krizler karşısında takınılan insani duyarlılık ve tavırlar, bir süre sonra reel politiğin duvarına çarpmaktadır. Türkiye için Azerbaycan- Türkiye; Azerbaycan- Ermenistan ilişkileri, sözde Ermeni soykırımı iddiaları karşısında Ermenistan'ın tavrı hala en önemli kriter olmaya devam edecektir" diye konuştu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU