Suud büyükelçisi, Körfez Savaşı'nda Türk milletvekillerini nasıl ikna etti?

Suudi büyükelçi, diplomat, yazar ve şair Dr. Abdulaziz Hoca, görev sürecindeki tanıklık ve anılarını Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül​​​​​​​'e anlattı

Cidde şehrinde Suudi Arabistan'ın Türkiye'deki en önemli eski büyükelçilerinden, diplomat, yazar ve şair Sayın Dr. Abdulaziz Hoca'nın evine misafir oldum.

1990'lardan bu yana mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve mevcut ve eski üst düzey Türk yetkililer dahil Türkiye'den birçok şahsiyetle çok güçlü ilişkileri onu neden ziyaret etmem gerektiğini anlatıyor.
 

4.jpg
Emekli büyükelçi Dr. Abdulaziz Hoca, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile birlikte

 

Evine yaptığım ve iki saati aşkın bir süre kaldığım ziyaretim boyunca bana Türkiye, Lübnan, Rusya, Fas ve diğer yerlerdeki anılarını anlattı.

Hoca, Türkiye ile ilişkisinden ve üstlendiği rollerden, özellikle Türkiye-Suriye ilişkilerinin yumuşatılması konusunda perde arkasında kalmış bilgiler verdi.

Mısır'ın Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesinde oynadığı rolü herkes biliyor ama Suudi Arabistan'ın o dönemde oynadığı önemli rol hakkında çok az şey biliniyor.

Hoca, 1990'lı yıllarda Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde Suudi Arabistan'ın, özellikle de rahmetli Prens Suud el-Faysal'ın oynadığı rolden uzun uzun bahsetti. 
 

Hoca (1).jpg
Dr. Abdulaziz Hoca, anılarını Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül​​​​​​​'e anlattı

 

Hoca'nın Ankara Büyükelçisi olduğu sırada dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'dı. Hoca, "Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal, rahmetli Kral Fahd'ı çok severdi. Ona büyük saygı duyar ve onu takdir ederdi. Aralarında çok yakın bir ilişki vardı. Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri 1929 yılında kurulduysa da bu ilişkiler Kral Fahd bin Abdulaziz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde ivme kazandı ve sağlamlaştı" ifadelerini kullandı.


Körfez Savaşı'nda Özal ve Erbakan'la kurulan yakın temas

Kral Fahd bin Abdulaziz'in Körfez Savaşı döneminde Irak'ın Kuveyt'i işgali konusunu açıklamak için dünyanın her yerine heyetler gönderdiği sırada Türkiye'de olduğunu söyleyen Hoca, şunları anlattı:

Suudi Arabistan'ın Türkiye heyetiyle birlikte, neler olup bittiğini anlatmak ve Türk kamuoyunu Kuveyt'in işgaline karşı harekete geçirmek için Türkiye'nin birçok şehrinde konferanslar verdim. Bu doğrultuda büyük başarı elde ettik. Adana'daki İncirlik Askeri Üssü'nün kullanılmasına ihtiyaç vardı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, üssü kullanmaktan çekinmedi. Bu kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından onaylanması gerekiyordu fakat milletvekillerinin büyük bölümünün bunu kabul etmeyeceği biliniyordu. Cumhurbaşkanı Özal'ı arayıp bu konuda ondan yardım istedim.

Bana,
'Üssün kullanılmasına şahsi olarak bir itirazım yok ama bildiğiniz gibi bunun için TBMM'nin onayı gerekiyor ve çoğu milletvekili bunu kabul etmeyecektir. Ertesi gün, TBMM iki haftalık bir tatile girecek. O yüzden karar bana havale edilecek. Elbette ben de bunu onaylayacağım' dedi.

Ben de kararın Cumhurbaşkanı'na havale edilmesi için TBMM oturumunun nasıl durdurabileceğimi aklıma bir fikir gelene kadar uzun uzun düşündüm. Oturumda yeter sayı sağlanamazsa, oylama yapılmayacaktı.

Dostum Mesut Yılmaz'ın genel başkanı olduğu Anavatan Partisi de dahil olmak üzere birçok Türk partisiyle yakın ilişkilerim olduğu için yeter sayının sağlanamaması için çalıştım. Yılmaz Bey'in de yardımıyla partisinin çok sayıda milletvekilini evime davet ettim.

Katılımcılar arasında Kuveyt'in Ankara Büyükelçisi de vardı. Konuyu herkese açıkladıktan sonra buradaki milletvekillerinin TBMM'ye gitmemesi konusunda mutabık kalındı. Gerçekten de oylama için çoğunluk sağlanamadı ve karar, hemen imzalayan Cumhurbaşkanı Özal'a havale edildi. 

 

 

1.jpg
Dr. Abdulaziz Hoca, Necmettin Erbakan ile birlikte

 

Rahmetli Necmettin Erbakan hakkında da konuşan Hoca, onu müstesna bir şahsiyet olarak nitelendirirken, onunla ilişkilerde özel bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Hoca, "O büyük bir liderdi. Irak'ın Kuveyt'i işgali konusunda başlarda tereddüt etti. Ama biz kendisine meselenin boyutlarını anlattık. Türkiye'nin Kuveyt'in işgalini kınaması gerektiğine ikna oldu ve kendisiyle oldukça popüler olduğu Konya'ya gitmemi istedi. Burada önemli bir konuşma yaptı. Böylece vatandaşların görüşleri Kuveyt'in işgalinin kınanması gerektiği yönünde değişti. Erbakan, kendi özel statüsüyle istisna bir liderdi" şeklinde konuştu.

Türkiye ve Lübnan'da suikast girişimcine uğradı

Dr. Abdulaziz Hoca, Lübnan'da ve Türkiye'de çeşitli suikast girişimlerine maruz kaldı. Hoca, Lübnan'daki diplomatik kariyeri boyunca üç kez, Türkiye'de de bir kez suikast girişimine uğradı.

Suudi Arabistan tarafından aranan kişilerden biri sekreterini arayarak onunla görüşmek istediğini söyledi.

Hoca, görüşme sırasında kendisinin bu kişiyi sıcak bir şekilde kucaklaması karşısında şaşırdığını belirtti.

Ardından şahsın, Suudi güvenlik yetkilileri tarafından arandığını ve tövbe edip Suudi Arabistan'a geri dönmek istediğini itiraf etti.

Hoca, olayı şöyle anlattı:

O günlerde Nayif bin Abdulaziz es-Suud Türkiye ziyaretindeydi. Arananlar listesindeki bu kişi yanımdayken eski Soruşturma Müdürü Korgeneral Salih el-Huseyfan'dan bir telefon aldım. Ona durumu anlattım.

Huseyfan, bu kişinin dönüşünü memnuniyetle karşıladı. Hemen onun için bir bilet ayarlayıp tutuklanmadan iade edilmesini istedi. Günler sonra Huseyfan beni aradı. Söz konusu kişinin Interpol ve 7 ülke tarafından arandığını ve onlara beni öldürmeyi planladığını itiraf ettiğini söyledi.

 

 

İran ile Irak arasında yaşanan Birinci Körfez Savaşı sırasında Türkiye'nin istihbarat ve çeşitli gruplarla dolu olduğunu ve suikast girişimine uğrayan tek kişinin kendisi olmadığını belirten Hoca, kendisine suikast girişiminde bulunulduğunu ve çok sayıda büyükelçilik personelinin de suikast girişimine uğradığını söyledi.

Hoca, soğukkanlılıkla öldürülenler arasında büyükelçilik sekreteri Abdulgani Bedevi'nin yanı sıra, büyükelçilikteki diplomatlardan Abdurrezzak Keşmiri ve ailesinin de olduğunu kaydetti.


İran ve Hizbullah emriyle gerçekleşti

Aşırı sol gruplar, bu suikastların arkasında olmakla suçlandıysa da Abdulgani Bedevi suikastı olayına dair Dr. Abdulaziz Hoca şunları anlattı:

Anlatılanlara göre katil, 1964 doğumlu ve aslen Türkiye'nin doğusundaki Sivas ilinden, İran ve İslami Cihad grubu tarafından eğitilen Ferhan Özmen adlı bir Türk'tü. Önceki eylemler İran ve Hizbullah'ın emriyle gerçekleşmişti. Ancak bireysel olarak başka terör eylemleri de düzenlemiş, çok sayıda Türk üniversite profesörünü öldürülmüştü. Bunun üzerine İranlılar yeniden devreye girmeye ve bundan yararlanmaya karar verdiler. Bu yüzden onu Necdet Yüksel ve Oğuz Demir adlı iki kişiyle desteklediler.

Aynı önceki yöntemlerle, 28 Ekim 1991 tarihinde Victor Marwick adlı ABD Büyükelçiliği çalışanının arabasına bomba yerleştirdiler. Marwick, olay yerinde hayatını kaybetti. Aynı gün Mısır Büyükelçiliği çalışanı Abdullah Hüseyin el-Kurabi'nin de arabasına konulan bombanın patlaması sonucunda Kurabi, ağır yaralandı. Bu, Mısır'ı ABD ile olan iyi ilişkileri nedeniyle cezalandırma girişimiydi.

Yine aynı gün Türkiye'de konuşlu ABD Hava Kuvvetleri birliğinden bir ABD'li subayı öldürdüler. Özmen ve çetesi, tutuklanıp 2005 yılında müebbet hapis cezasına çarptırılıncaya kadar bombalı saldırılara ve suikastlara devam etti.

 

 

Türkiye'ye nasıl büyükelçi oldu?

Dr. Abdulaziz Hoca, Türkiye'ye büyükelçi olarak atanmasını ve yaşanan sahneleri şu sözlerle anlattı:

1985 yılında bir akşam evdeydim. Dışişleri Bakanlığı'ndan Sayın Abdurrahman el-Mansuri'den bir telefon geldi. 'Türkçe biliyor musunuz?' şeklinde garip bir soruyla beni şaşırttı. Ne yazık ki Türk ve Osmanlı kültürü hakkında geniş bilgim olmasına rağmen, akıcı bir Türkçem olmadığından 'Hayır' cevabını verdim.

'Ama neden sordunuz?' dediğimde, 'Kral Fahd, Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçiliği görevini devralmanızı istediği için. Düşünme lüksünüz yok, bu bir kraliyet emri. Yarın sabah Prens Suud el-Faysal'ın ofisinde olmak için Riyad'a gece uçuşunda yer ayırtın' yanıtını verdi.


Kral Fahd'ın kendisini karşılamasından da bahseden Hoca, sözlerine şöyle devam etti:

Kral Fahd beni harika bir şekilde karşıladı, kollarıyla beni sardı. Prens Suud el-Faysal'a dönüp, 'Doğru adamı doğru yerde seçtim' dedi. O, karakterli ve bilgili bir adamdı ve bana olan iyi niyetinden dolayı beni övmüştü. Dönemin Enformasyon Bakanı Ali eş-Şair de oradaydı. Çok memnundum. Prof. Abdurrahman el-Mansuri, Kral Fahd ve orada bulunan çok sayıdaki üst düzey yetkili başta olmak üzere herkesin benden duyduğu memnuniyeti ve bana övgülerini duymasını istiyormuş gibi sesini yükseltiyordu.

Sonra bazı teşekkürler ve şükran ifadelerinde bulundum. Bana duyulan bu büyük güven ve Kral tarafından ifade edilen cömert duygular için Allah'a çok şükrettim. Yıllar süren bir çıkış için ihtiyacım olan başlangıçtı. Arap dünyasında ve uluslararası camiada birkaç başkentte Suudi Arabistan Kralı'nın elçisi ve yeni bir dünyada aziz ülkemin temsilcisi oldum. İnsani, siyasi ve kültürel iletişim alanında daha önce hiç bilmediğim yeteneklerim olduğunu keşfettim. Belki de Allah-u Teala daha fazla ilim ve bilimle muhatap olmamı istemişti.

Sonra birden kendimi Türkiye'de ve diplomatik camianın içinde buldum. Büyüleyici ve güzelliklerle dolu yeni bir dünyayı keşfediyordum. Ülkemin bir temsilcisi olarak üst düzey yetkililerle törenlere, toplantılara ve kültürel, siyasi ve kamusal etkinliklere katılmaktan keyif almaya başladım.

 

 

Büyükelçiler neden dikkatli olmalı?

Büyükelçinin tüm eylem ve sözlerinde dikkatli olması gerektiğine değinen Hoca, şunları söyledi:

Yeni dünyamda dolaylı mesaj alışverişi yapmayı öğrendim. Bir büyükelçinin söylediği her kelimenin onun için önemli olduğunu, bunun ülkesini ifade ettiğini anladım.

Bir büyükelçinin, ister resmi ister özel bir toplantıda olsun kamuya açık ya da sosyal bir durumda sarf ettiği her kelime ülkesindeki yetkililerden bir mesaj taşır. Büyükelçi, ifade ettiği her konuda oldukça meraklı ve istekli olmalı. Herhangi bir ülkenin bir yetkilisi ya da büyükelçisi ile bir toplantıda olabilirsiniz ve genel bir konuda şahsi görüşünüzü aktarabilirsiniz. Karşınızdaki belirli bir mesaj göndermek istediğinizi düşünür. Bu yetkilinin ya da büyükelçinin sözlerinizi yöneticilerine bildirmek için acele ettiğini ve böylece kendinizi ve ülkenizi garip bir duruma sokabileceğinizi bilmelisiniz.

Bu yüzden bir büyükelçi, irili ufaklı her konuda ülkesinin tutumunu kendi görüşü ile tamamen örtüşmese bile özümsemek, sindirmek ve benimsemek zorundadır. Ülkesinin tutumuyla çelişen bir duruşu olamamalı.

Büyükelçinin sözleri, dilden dile aktarılan şiirler, kimyasal denklemler yahut bilimsel ve entelektüel teoriler değil, bir ülkenin vizyonunu, tutumlarını ve şüphesiz ona hizmet eden, yardım eden ve toplumun çeşitli kesimleriyle ve tanıştığı, muhatap olduğu şahsiyetlerle ilgilenebilme konusunda ona güven veren bir büyükelçinin kültürel birikimidir.

Büyükelçinin belirli bir eylemi ya da belirgin bir yeteneği varsa bu, görev yaptığı ülkedeki sivil toplumun ilgi odağı haline gelir. Bu ise değerli ilişkiler kurmaya yardımcı olur.

Şairlik yanım hem Türk toplumunda hem görev yaptığım diğer toplumlarda özel bir ilgi gördü. Eski ve yeni Türk edebiyatıyla ilgiliydim. Zengin tarihiyle ve düşüncesiyle öne çıkan ve bunu tüm dünyaya sunan bir ülkede, o medeni toplumun kalbinde bulunduğum sırada bu ilgim daha da arttı.


"Özal, Atatürk'ten sonra ikinci kurucu liderdir"

Dr. Hoca, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı anlatırken şunları söyledi:

Özal, liberal, bilge ve zeki bir siyasetçiydi. Dinine düşkündü. Ülkesinin ekonomisini prangalardan kurtarıp kalkınma sürecini başlatarak, ülkeyi bugün gördüğümüz gelişme ve büyüme yoluna soktuktan sonra başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunan ekonomik modernleşme adamıdır.

 

190f19a2-08c4-4b4b-8748-f9dda78ec58c.jpg
Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Suudi Arabistan kralıyla birlikte 



Turgut Özal'ın, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra Türkiye'nin modern dönemdeki ikinci kurucusu olduğuna inanan Dr. Hoca, "İkisi de büyük liderler olan Kral Fahd bin Abdulaziz ve Turgut Özal arasında bazı benzerlikler buldum. Her ikisinin de bir vizyonu, keskin bir zekâsı ve ülkelerini uluslar arasında en üst sıralara taşımak için yorulmak bilmeyen bir kararlılığı vardı. Ayrıca Özal ile olan yakın ilişkim kişisel, resmi ve aile olarak büyükelçiliğin işlerini ve vatandaşlarıma hizmet etmemde bana yardımcı oldu. Bu seçkin şahsiyetin dinine olan düşkünlüğü bu ilişkinin güçlenmesine katkıda bulundu. (Türkiye'nin) halk arasında namaz kılan ilk başbakanı ve ardından ilk cumhurbaşkanı idi. Cuma namazlarını camide kılmaya özen gösterirdi. (Camiye) kendi kullandığı özel arabasıyla giderdi.  Cumhurbaşkanlığı süresince hiçbir namazını bırakmadı. Onun Müslüman olduğunu söylediğimde bunu ideolojik anlamda söylemiyorum" ifadelerini kullandı.


Özal'ın Suudi Arabistan ziyareti

Dr. Abdulaziz Hoca'nın Türkiye'de kaldığı süre Ortadoğu tarihinde kritik bir dönemdi. İran-Irak Savaşı zirvesindeydi.

Suudi Arabistan, Irak'ın tutumunu destekledi ve savaşı sona erdirmeye yönelik girişimleri oldu.

Türkiye, savaşın güney sınırlarına yakınlığı nedeniyle diplomatik, siyasi ve istihbarat temaslarının gerçekleştiği yerdi.

O dönemde Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler, ardından şimdiki boyutuna ulaşan ekonomik ve ticari ilişkiler gelişti. İki ülkenin üst düzey yetkilileri tarafından gerçekleşen karşılıklı ziyaretler arttı.  

İçişleri Bakanı Abdulaziz bin Suud Al Suud'un güvenlik ilişkilerini geliştirmeye yönelik Türkiye'ye yaptığı ziyaret, eski Maliye Bakanı Şeyh Muhammed Eba el-Hayl'in ziyareti gibi bir başka önemli ziyaretin kapılarını araladı.
 

Özal.JPG
Dr. Abdulaziz Hoca, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile birlikte

 

Hoca, Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı olduğu sırada Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında neler olduğundan ise şöyle bahsetti:

Turgut Özal, Suudi Arabistan'ı ziyaret etmek istedi. O sıra doğu bölgesinde ziyaret gerçekleştiren Kral'ın hızla onaylaması istendi. Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ziyaret talebini ve önemini bildiren bir telgraf gönderdim. Talep hemen kabul edildi.

Ziyarete dönemin Türkiye Başbakanı da katıldı. Kral, Özal'ı muhteşem bir şekilde karşıladı. Özal'ın ziyaretinde Suudi tarafının büyükelçisiydim. Özal'ın yanında üç bakan vardı. Kral, benim aciz şahsiyetimi övdü.

Prens Suud, büyük bir ihtiyat gösterdi. Onun arabasındayken ziyaretle ilgili bir açıklama yazdık.  Arabayı hızla sürerken, bana açıklamayı söylüyordu. Nasıl odaklandığımı, yazdığımı ve ardından ona okuduğumu bilmiyorum. Sonunda sağ salim buluşma yerine vardık. Kral'a ve Cumhurbaşkanı Özal'a metin hakkında bilgi verdik. Metin hemen onaylandı ve dağıtıldı. Bu ziyaret belki de iki büyük Müslüman ülke arasında daha prestijli bir ilişkinin başlangıcıydı.

 

 

Türkiye'de Arap okulu nasıl kuruldu?

Dr. Hoca'nın Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi olduğu dönemde elde ettiği başarılar arasında Suudi Arabistan müfredatına göre ilköğretimden ortaöğretime kadar hem kızlar hem de erkekler için eğitim veren bir Arap okulu kurulması da yer alıyordu.

Hoca, o günleri şu sözlerle anlattı:

Eşim, Allah'a şükür, yüksek bir idari beceriyle işletirdi. Okul bugün hala açık. Prens Nayif okul için çok heyecanlıydı, bu yüzden eğitim ücretsiz olsun diye kendi cebinden bağışta bulundu. Okul daha sonra devlete bağlandı. Bundan önce imkanları zayıf olan, Baas'ın fikirlerinin ve Saddam Hüseyin'in yüceltilmesinin hâkim olduğu Irak müfredatına sahip bir Irak okulu dışında herhangi bir Arap okulu yoktu.

Rahmetli Prens Nayif'in ziyareti, Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkilerde bir değişimin başlangıcı oldu. Turgut Özal'ın Suudi Arabistan ziyareti ile daha da güçlendi. Bu altyapıyla İran-Irak savaşı ve ardından Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle yaşanan zor bir dönemde istediğim hedeflere ulaşabildim.

Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle birlikte çalışma daha da ön plana çıkmaya başladı. İşgali sona erdirmek ve Türkiye'nin koalisyona desteğini kazanmak için çalışmak gerekiyordu. Türkiye'nin duruma müdahale etmemesini ya da topraklarının bunun için kullanılmasına izin verilmemesini isteyen Türk siyasi partiler vardı.  Türklere durumu tüm çıplaklığıyla açıklamamız ve medya ile mantıklı, pratik, gerçekçi ve kabul edilebilir bir şekilde iletişim kurmamız gerekiyordu. 


Dünyaya gönderilen heyetler

Suudi Arabistan'dan tüm dünyaya heyetler gönderildi. Bu heyetler arasında Şeyh Salih Kamil başkanlığındaki bir heyet de vardı.

Heyette Dr. Mansur el-Hazımi ve Dr. Halid el-Bedeli dahil çok sayıda Suudi üniversite profesörü de bulunuyordu.

Bize Mekke'de meydana gelen bir olayı da anlatan Dr. Hoca, şunları söyledi:

Hac mevsiminde El-Muaysem Tüneli'nde yaşanan izdiham olayının ardından Kral benden Türkiye Cumhurbaşkanı ve etkili şahsiyetlerle iletişim kurmamı ve yaşananları açıklamamı istedi. Bunun için bir plan geliştirdim ve Kraliyet Divanı danışmanı olan kayınbiraderim Abdulaziz er-Rifai ile istişarede bulundum.

Medyayı devreye sokma planı başarılı oldu ve Türkiye'de halkın Suudi Arabistan'a ve onun hacılara hizmet etme çabalarına bakışı olumlu kaldı. Suudi diplomatlar olarak bize yönelik suikastlara rağmen, günlerimiz güzel ve iyi insani ilişkilerle geçti. Muhammed Emin, Vali el-Hamdan, Abdurrezzak Keşmiri, Munir Sindi ve ülkelerine tüm samimiyetiyle hizmet eden diğerleri gibi bazı diplomatlar seçkin elçiler oldular.

Türk toplumu ile mükemmel ilişkilerimiz olduğu için çok mutlu olduk. Bir Suudi okulu açtık. Kızım Hiba ortaokulu, oğlum Muhammed ve kızım Cemana ilkokulu o okulda okudular. Rahmetli babam, zaman zaman bizi ziyaret ederdi. Akıcı bir şekilde Türkçe bildiği için büyükelçiliğin Türk çalışanları, memurları, seçkinleri ve medya mensupları onu severdi. Türk tanıdıklarımıza Türkiye'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihini anlatırdı.

 

78701de0-efce-4864-9a40-63137d36f671.jpg
Veliaht Prens Muhammed bin Selman / Fotoğraf: Reuters

 

Veliaht Muhammed bin Selman'la ilişkisi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile olan ilişkisine değinen Dr. Hoca, "Enformasyon Bakanlığı görevinden alınmadan önce, Kral Selman bin Abdulaziz, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve tüm hükümet üyelerinin katıldığı toplantının öncesinde görevden alındığıma dair haberler bana bildirildi. Ama toplantıya katıldım ve haberi duyduğuma dair hiçbir belirti göstermedim. Toplantıdan ayrılırken Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın bana 'Ne kadar uzakta olursan ol, kalbimizdesin. Bu güzelliği sonsuza kadar kalbimde taşıyacağım' demesi beni şaşırttı" şeklinde konuştu


Suudi Arabistan'ın Lübnan'a 72 milyar dolarlık yatırımı

Lübnan ile ilgili açıklamalarda da bulunan Hoca, Suudi Arabistan'ın, 1990 yılından bu yana Lübnan'a değeri 72 milyar doların üzerinde çeşitli yardımlar sağladığını belirtti.

Suudi Arabistan'ın 2006'daki İsrail savaşı sırasında Lübnan Merkez Bankası'na büyük yardımda bulunduğunu belirten Dr. Hoca, Suudi Arabistan'ın aynı zamanda savaş sırasında yıkıma uğrayan bölgelerin yeniden inşasında da rol oynadığını vurguladı.

Bu yardımlar arasında, Güney Lübnan'da 550 milyon dolar karşılığında 36 binden fazla evin restorasyonu ve Lübnan Merkez Bankası'nda 1 milyar dolarlık bir mevduat oluşturulması da yer alıyor.

2006 yılında 105 milyon dolar toplanan bir bağış kampanyasına da öncülük eden Suudi Arabistan, aynı yıl Lübnanlı öğrencilerin öğrenim ücretlerini de üstlendi.
 

Refik Hariri AA.jpg
2005 yılında suikast sonucu öldürülen eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri / Fotoğraf: AA

 

Hariri bir vatanseverdi

Lübnan'ın eski başbakanı rahmetli Refik Hariri ile ilişkisini de anlatan Dr. Hoca, şunları söyledi:

2004 yılında Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi olarak atandığımda Hariri ile mükemmel bir ilişkiye sahiptim. Bir gün Hariri'ye suikast planı olduğu bilgisini aldım. Onu aradım ve güvenliği için ayrılmasını istedim. Hariri bana, Lübnan'ın anavatanı olduğunu, tehlike anında ayrıldığı bir otel olmadığını ve olanların sorumluluğunu taşıyacağını söyledi. Hariri, Lübnan'ın ve Arap dünyasının kaybettiği bir vatanseverdi.


"Kral Fahd gece geç saatte telefon ederdi"

Enformasyon Bakanlığı'nın basın işleri müsteşarıyken, Kral Fahd bin Abdulaziz'den gece geç saatlerde bir telefon aldığını, kendisine radyoda duyduğu yalan bir siyasi haberi sorduğunu, ancak o sırada radyoyu dinlemediği için detayları öğrenmek amacıyla yetkililerle temasa geçtikten sonra Kral Fahd'a geri dönüp durumu anlattığını söyleyen Hoca, bu olaydan sonra Kral Fahd'ın onu her gün sabaha karşı saat ikide arayıp radyo, televizyon ve gazetelerde yer alan bazı haberlerle ilgili gözlemlerinden bahsetmeye devam ettiğini, bunun da küçük-büyük her şeyi öğrenme konusunda içinde bir merak uyandırdığını belirtti.

Dr. Abdulaziz Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü:

Rahmetli Kral Fahd bin Abdulaziz, Enformasyon Bakanlığı'ndaki görevimden ayrılıp üniversiteye geri döndüğümde bana profesörlük unvanını bahşetmişti. Tarihte bunun bir tekrarı daha olmadı.  Kral Fahd'ın görsel veya işitsel her şeyi takip ettiği dönemde Enformasyon Bakanlığı'ndayken en küçük detayların dahi takip edilmesi konusunda büyük bir ders aldım.


"Hayatımın en zor 30 dakikası"

Dr. Hoca, Rusya'da başından geçen komik ve tuhaf bir hikâyeyi ise şu sözlerle dile getirdi:

Rahmetli Kral Fahd, dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in protestocu milletvekillerinin binayı terk etmemeleri halinde parlamentoyu vurmak için belirlediği sürenin dolmasından yarım saat önce beni arayarak, 'Yeltsin, parlamentoyu vurma sözünü tutacak mı?' diye sordu. Ona, 'Evet, yarım saat sonra' diye cevap verdim.

Eşim bana diplomatik geleneklerin dışında Kral'a kesin bir cevap vererek büyük bir hata yaptığımı söyledi. Tanklar parlamento binasını vurmasaydı ne olurdu bilmiyorum. Kral Fahd'ın sorusuna verdiğim cevap yüzünden Rusya Devlet Başkanı'nın kararını uygulaması için kalan yarım saat hayatımın en uzun ve en tehlikeli 30 dakikası oldu.

Telefon görüşmesinden sonra sabah namazı için kalktım. Rusya Devlet Başkanı'nın kararını yerine getirmesi ve parlamento binasını vurması için Allah'a dua ettim. Kısa bir süre sonra tanklardan açılan ateş sesini duydum ve 'Allah büyüktür' dedim.

 

Müslüman Kardeşler üyelerini üniversiteden uzaklaştırma kararı

Mekke'deki Eğitim Fakültesi'ne öğretim görevlisi olarak atandıktan sonra fakültenin dekanı olan Dr. Hoca, dekanlığı döneminde bir grup profesörle birlikte Müslüman Kardeşler ideolojisini taşıyan öğretim görevlilerinin eğitimin gelişimi meselesi olarak üniversiteden uzaklaştırılması kararı aldıklarını belirterek, bu tecrübesini ise şu şekilde anlattı:

Söz konusu öğretim görevlilerinin sessizce çıkarılmasını kabul ettiler. Bunun üzerine bir toplantı yaptılar ve önümüzdeki yıl onlarla sözleşmeleri yenilemeyeceklerini söylediler. Fakat daha sonra bu karar reddedildi ve söz konusu öğretim görevlileri daha hırçın bir şekilde üniversiteye geri döndüler. Ancak, özellikle Müslüman Kardeşler'in çoğunun İslam'a hizmet ettiğine inandığı için onlara kucak açan Suudi Arabistan'a sığındıkları Mısır'daki ve Suriye'deki siyasi koşullar ve çatışmalar nedeniyle bu kararın reddedilmesi beni şoke etti.


Fas'ta büyükelçi

Fas Kralı II. Hasan ile şahsi bir ilişkiye sahip olan Hoca, Fas'tayken başından geçen bir olayı anlatırken şunları söyledi:

Rahmetli Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal, okuduğu 'Nakd el-Akle el-Arabi' (Arap Aklının Eleştirisi) kitabının yazarı olan Faslı yazar Muhammed Âbid el-Câbirî ile bir görüşme ayarlamamı istediğini söyledi. Yazar, Prens Suud el-Faysal'ın engin kültür bilgisi karşısında hayrete düşmüştü.


Prens Suud el-Faysal'ın geniş bir bilgi birikimine sahip olduğunu söyleyen Hoca, kendisinden her zaman İngiliz yazar William Shakespeare'in şiirlerini, İslam öncesi döneme ait şiirleri ve diğer kültür kaynaklarını istediğini de sözlerine ekledi.

İki kez Suudi Arabistan'ın Rabat Büyükelçisi olmaktan gurur duyduğunu söyleyen Hoca, "İlkinde rahmetli Kral Fahd tarafından Kral 2. Hasan ile yakın olmak için ikincisinde Kral Selman bin Abdulaziz tarafından özel bir görevi olan Kral 6. Muhammed'e yakın olmak için görevlendirildim" dedi.
 

 

Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin geleceği

Dr. Abdulaziz Hoca, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri hakkındaki sözlerini bitirmeden önce kendisine bu ilişkilerin geleceğine ilişkin düşüncelerini sordum.

Bana, "Türkiye, bölgede ve İslam dünyasında önemli bir ülke. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler 1929 yılında başladı. Bu ilişkiler, Kral Faysal ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu. O tarihten beri iki ülke birçok dosyada çok yakın bir iş birliği içinde. Bu ilişkinin devam edeceğine, büyüyeceğine ve iki ülkenin, Arap ve Müslüman milletlerin çıkarlarına hizmet edeceğine şüphe yok" yanıtını verdi.
 

Dr. Abdulaziz Hoca.png
Dr. Abdulaziz Hoca

 

Dr. Abdulaziz Hoca kimdir?

Dr. Abzulaziz Hoca, 1942 yılında Mekke'de dünyaya geldi. Yine Mekke'de, Mekke'nin mekteplerinde ve Mekkeli alimlerden eğitim aldı.

Diğer yandan miras, modern bilim ve felsefe üzerine kitapları okudu.  Kimya ve jeoloji üzerine okudu.

Riyad Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra 1970 yılında İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde organik kimya alanında doktorasını tamamladı.

Siyaset ve edebiyatı bir biriyle harmanlaşmış bir şair, diplomat ve yazardır. "Hananik", "Azabu el-Bevhi" ve "El-Hubbu en-Nebeviyyi" adlı eserlerin de aralarında olduğu 12'den fazla şiir koleksiyonu olan Hoca'nın, organik kimya üzerine de bir eseri bulunmaktadır.

       

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU