İran ile anlaşma, ABD'nin Çin'e odaklanmasını kolaylaştırıyor!

İsrail'in sessizliğinin gerçek nedeni, İran adında bir tehdidin varlığına bir itirazı olmamasıdır. Tıpkı Cemal Abdunnasır'ın ve Arap dünyasını kasıp kavuran akımının, Saddam Hüseyin'in varlığına itiraz etmediği gibi

Görsel: Twitter

18 Ocak'ta resmi IRNA haber ajansı, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin 7 Şubat'ta Abu Dabi'ye resmi bir ziyarette bulunacağını bildirdi. Ama tarih geçti ve Reisi Abu Dabi'ye gelmedi.

Programdaki bariz değişiklik, Husiler olarak bilinen İran destekli Yemenli Ensarullah Hareketinin BAE'ye yönelik birkaç insansız hava aracı ve füze ile düzenlediği saldırının ardından geldi.

Ayrıca, Irak'ta gizemli bir grubun, BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun bin Zayed Al-Nahyan'ın Tahran'a süpriz bir ziyaret yapmasının ardından BAE'ye yönelik teyit edilmemiş bir insansız hava aracı saldırısının sorumluluğunu üstlenmesinden sonra geldi.


31 Aralık'ta İran-BAE İş ve Yatırım Fırsatları Forumuna katılmak üzere Sanayi, Maden ve Ticaret Bakanı ile diğer üst düzey yetkililerin önderliğinde İranlı bir ticaret heyetinin, 6-9 Şubat'ta BAE'yi ziyaret edeceği açıklandı. Ancak bundan önce Abu Dabi'ye Husi füzeleri düşmeye başladı.

3 Şubat'ta İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, BAE'li mevkidaşı Şeyh Abdullah bin Zayed ile bir telefon görüşmesi yaptı.

İkili ilişkileri olumlu ve ilerleyici olarak nitelendiren Abdullahiyan, Yemen'deki çatışmanın devam etmesi "savaşan tarafların ve bölgenin çıkarına değildir" dedi. Ayrıca bölgede artan İsrail varlığını tüm ülkeler için bir tehdit diye niteleyerek eleştirdi.


İsrail'in kendisine İran'ın güney sınırlarına yakın bir yer edinmesi nedeniyle artık hiçbir şey yapamamasına rağmen, Tahran'ın komşu Arap ülkeleriyle yakınlaşma arzusunda olduğu biliniyor.

Ne var ki son günlerde, Husiler savaş alanında BAE destekli Amalika Tugayları karşısında ağır kayıplar verdiğinden, Tahran, Husileri harekete geçirmek zorunda kaldı. Ama aldığı yanıt beklenmedik oldu.

BAE, Fransa ile olan stratejik anlaşmasını etkinleştirdi ve Washington ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie liderliğinde savaş uçaklarını BAE'yi savunmak için bölgeye yönlendirdi. Böylelikle Reisi'nin ziyareti ertelendi.


Buradan hareketle, ABD yönetiminin daha önce görüşmekten bile kaçındığı nükleer anlaşmayı imzalamadan önce İran'a yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili geçen cuma akşamı yaşananlar dikkat çekiciydi.

Dünyanın en güçlü ülkesine -en azından şimdilik- aşırı derecede bir güvenle meydan okuyan İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'ın açıklaması şaşırtıcıydı.

İranlı bakanın gelecekteki ABD yönetimlerini anlaşmanın maddelerine bağlı kalmakla yükümlü kılacak, daha önce başkan Donald Trump'ın yaptığı gibi anlaşmayı iptal etmelerini engelleyecek teminatlar talep etme konusundaki aşırı güveni son derecede şaşırtıcıydı.

Bu, ABD anayasasına ve geleneklerine aykırı bir talepti. Abdullahiyan, ABD'nin yaptırımlarla ilgili adımları için "iyi ama yeterli değil" dedi. Bunun öncesinde de aynı Bakan, anlaşmanın iptal edilmesinden bu yana yaptırımlar sonucunda ülkesinin uğradığı zararın tazmin edilmesi gerektiğini ima eden bir açıklama yapmıştı.

Ülkesinin aracılar aracılığıyla ABD'ye iyi niyetini kanıtlaması gerektiğini (!) ilettiğini söylemişti. Tüm siyasi, hukuki ve ekonomik düzeylerde garantiler verilmesini talep ettik demişti.

İran'ın bu aşırı güveni nereden geliyor?

Daha da önemlisi, ABD neden İran'ın meydan okumasına, İran liderlerinin diktelerine, İran rejiminin temsil ettiği kendi halkına yönelik tüm kanlı baskıya, silahlarıyla bölge ülkelerinin egemenliğine ve halklarına yönelik açık saldırganlığa boyun eğiyor?

Son olarak, İsrail liderliğinin varoluşsal bir tehdit olarak tanımladığı İsrail varlığına yönelik İran tehdidine ne demeli?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail gerekirse İran nükleer programını zorla sonlandırmakta tek başına hareket edeceğini açıklamıştı.

İsrail Başbakanı Naftali Bennett de pazartesi günü, ABD Başkanı Joe Biden'ın nükleer anlaşmaya dönüş olsun ya da olmasın İsrail'in İran'a karşı hareket etme özgürlüğünü açıkça desteklediğini söyledi.

Bennett'e göre Biden, pazar gecesi yaptıkları telefon görüşmesinde bu yönde bir açıklama yaparak "İsrail'in güvenliğine ve hareket özgürlüğüne sarsılmaz desteğini" ifade etti, ancak bunu doğrudan İran ile ilişkilendirmedi.


Kabul etmek gerekir ki İran, Amerikan Demokratların düşüncesini ve kesinlikle eski Başkan Barack Obama'nın yaklaşımının bir devamı olan Başkan Biden ile yönetiminin stratejik yönelimlerini çok iyi inceledi.

Bu sayede altyapısını etkileyen yaptırımlar nedeniyle çektiği acıya ve halkının yüzde 70'ini yoksulluk sınırının altında yaşatan yaşam standardındaki büyük düşüşe rağmen, İran rejimi müzakerelerde zamana oynayabildi. İran rejimi gibi totaliter bir rejim, halkının yaşam standardı ve refahı ile ilgilenmediğinden halkının yarısı açlıktan ölse bile, oyalanabildi ve ABD başta olmak üzere müzakerelere katılan ülkelerle pazarlık yapabildi.

Tıpkı Kim Jong-il ve ardından oğlu Kim Jong-un rejimini sürdürmek ve nükleer silahlarını korumak için halkının açlık çekmesini umursamayan Kuzey Kore gibi. Amerikalılar bir kez daha nükleer programı durdurmak karşılığında yaptırım silahından vazgeçilebileceğini anladılar.


Öte yandan Başkan Biden ve yönetimi iktidardaki ikinci yılına girerken yurtiçinde ve yurtdışında pek bir başarı elde edemedi. İlerlemiş yaşı ve kararsızlığı nedeniyle Biden'ın önündeki önemli dosyalardan hiçbirinde ilerleme kaydedemediğine inanılıyor.

Buna ek olarak, Biden yönetiminin bir başarı olarak gördüğü Afganistan'dan çekilmeyi pek çok kişi, dünyanın en güçlü ordusunun prestijine zarar veren aşağılayıcı, küçültücü bir geri çekilme olarak değerlendirdi.

Bu nedenle Başkan Biden'ın imajını iyileştirebileceği ve iktidarı döneminde gerçekleştirilmiş önemli bir başarı olarak gösterebileceği İran ile nükleer dosyasıyla ilgili bir anlaşmaya ihtiyacı var.

Adet olduğu üzere iktidar partisinin kaybettiği Kongre ara seçimlerinin önümüzdeki Kasım ayında yapılacağı da unutulmamalı. Şu anda, Senato ve Temsilciler Meclisi'nde Demokratların sahip olduğu çoğunluğun oranı çok küçük, bu nedenle Başkan Biden, seçimlerden önce göreve geldiğinde "kucağında" bulduğu sorunları azaltmak istiyor.

Bu yüzden, nükleer programını durdurursa İran ile bir anlaşma kendisine yardımcı olabilir. Öte yandan, İran ile yapılacak bir anlaşma, ABD yönetiminin, en önemli dosyası ve dünyanın en güçlü ülkesi konumunun başlıca rakibi olmaya devam eden Çin'e odaklanmasına olanak tanıyabilir.


İran'ın İsrail'e yönelik tehdidine, Naftali Bennett ve askeri liderlerinin açıklamalarına geri dönecek olursak; İsrail, uranyum zenginleştirme tesislerinin dağıtılmasından, zenginleştirilmiş uranyumun büyük bir bölümünün teslim edilmesinden, İran'ın nükleer programı ile balistik silahlarının İsrail devletinin varlığına tehdit olarak kabul edilmesinden önce İran ile müzakerelerde herhangi bir taviz verilmesini reddediyor.

Gelgelim ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İran'a yönelik yaptırımların kaldırıldığını açıklamasıyla birlikte İsrail, konuyla ilgili değilmiş veya kendisini ilgilendirmiyormuş gibi, bununla ilgili yorum yapmadı.          


Aslında, İsrail askeri liderliği saflarında, İran'ın nükleer silah edinmesinin, çok sayıda nükleer savaş başlığına sahip olan İsrail askeri kapasitesine karşı kendisine üstünlük sağlamayacağına dair yaygın bir görüş var.

Dahası tarih bize böyle bir silahı kullanmanın mümkün olmadığını öğretti. Bu nedenle, İsrail'e göre İranlı yetkililer nükleer silah sahibi olmak istiyorlarsa, öyle olsun, bu konu, İsrail'den çok Arapları ilgilendiriyor.

Ancak İsrail'in sessizliğinin gerçek nedeni,  İran adında bir tehdidin varlığına bir itirazı olmamasıdır. Tıpkı Cemal Abdunnasır'ın ve Arap dünyasını kasıp kavuran akımının, Saddam Hüseyin'in varlığına itiraz etmediği gibi.

İsrail devleti, farklı kökenlerden gelen, gelenek, görenek ve değerler bakımından birbiriyle çelişen halkların bir karışımıdır. Aralarında Doğu Avrupalı, Batı Avrupalı, Amerikalı, Fas, Irak, İran ve Yemenliler ile Etiyopya'dan getirilenler var.

Bunların hepsinin savaş hali içinde olma ve dış düşman korkusu dışında ortak hiçbir yanı yok. Dolayısıyla İran ve onun Hamas, Hizbullah, Husiler ve diğer vekilleri bu gerekli rolü oynuyorlar.

Kutlamalar, fraksiyonların isimleri, "Geliyoruz Kudüs" sloganları ve zafer yanılsamaları yoluyla da olsa İsrail devletini ortadan kaldırmak isteyen pusuda bekleyen düşman rolünü yerine getiriyorlar ve böylece devlet içindeki Yahudi halklar birleşiyorlar.

Dürüst Arap İsrail ve onunla normalleşme karşıtları İsrail ile olan çatışmaların tarihini okurlarsa, İsrail toplumundaki bölünmenin savaş zamanlarında değil de merhum Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat Kudüs'ü ziyaret ettiğinde meydana geldiğini anlayacaklardır.

O zaman İsrail toplumu, "Şimdi Barış" Hareketi ile aşırı sağcı şahinler arasında dikey olarak bölünmüştü. Ama bunu duymak isteyen yok.
 


Peki ya İran'ın Amerikan teklifine yönelik beklentileri?

Petrol Bakanı Cevad Uci, İran'ın güçlü iç tüketim nedeniyle önümüzdeki iki ila üç yıl boyunca benzin ve fuel oil ithalatçısı olacağını söyledi ve "Petrokimya tesislerine hammadde üreten rafineriler için dört ila altı yıllık bir süre boyunca günde 1,46 milyon varil sağlayacak ek bir sözleşme imzaladık" diye ekledi.

Günde 100 bin varil ek rafinaj kapasitesi için 2,5 milyar ila 3 milyar dolar arasında bir finansmana ihtiyaç olduğunu ve bunun sağlanacağını belirtti.


İran'ın günde yaklaşık 4 milyon varil üretim kapasitesi ile günde 2,5 milyon varil ihracat yapabildiğini açıkladı.

İran Ulusal Petrol Şirketi Genel Müdür Yardımcısı Farruh Alihani de, "İran'ın petrol ihracatına yönelik ABD yaptırımları kaldırılırsa, ülke üretimini 2018 seviyelerine yani günlük 4 milyon varil petrol üretimine çıkarabilir. Önümüzdeki yıl (2022-2023) ciddi olarak bu hedefe ulaşmaya çalışıyoruz" dedi.

Ülkesinin Çin ve Rusya'dan büyük yabancı yatırımları araştırmaya çalıştığını kaydeden Petrol Bakanı Uci, "Önümüzdeki 8 yıl içinde, petrol ve doğalgaz sahalarımızı geliştirmek için 15 milyar ile 20 milyar dolar arasında bir kaynak ayıracağız. Çin ile 25 yıllık anlaşma kapsamında aşağı yukarı aynı miktarda bir yatırım yapılacak. Ruslarla da benzer bir anlaşmaya varmaya çalışıyoruz" dedi.

İran'ın hedefinde, diğer görüşmeler gibi kendisi ile beşinci tur istişarelerin de ertelendiği Suudi Arabistan olduğu için Suudi Arabistanlı bir kaynak, "2027 yılına kadar günlük 13,5 milyon varil üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyoruz" açıklamasını yaptı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU