AK Parti ve MHP simbiyozunda son durak: Parazitizm

Nurettin Kalkan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

AK Parti ve MHP'nin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Yenikapı Ruhu mottosuyla kurdukları birliktelik beşinci yılını doldurdu.

Şubat 2018'de Cumhur İttifakı adını alarak resmen tasdik edilen bu beraberlik, 2016 ile 2021 arasında geçen beş yıl içerisinde bir referandum, bir genel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve bir yerel seçim geçirerek demokrasinin sandık veçhesine dair ne varsa tecrübe etti.

Söz konusu birlikteliğin bugüne kadar olan serüvenini bir tür simbiyotik yaşama, ilişkiye benzetmek mümkün.

Kısaca iki organizmadan birinin ya da her ikisinin varlıklarını sürdürebilmeleri için bir arada bulunmaları şeklinde tarif edilen simbiyotik yaşam biçimlerinde mutualizm, kommensalizm ve parazitizm olmak üzere üç temel etkileşim türü bulunmaktadır.

Mutualizm, iki canlının tek bir organizma gibi birlikte yardımlaşarak hayatlarını sürdürdükleri karşılıklı fayda birlikteliğidir.

Kommensalizm, ilişkiye ortak olan türlerden birinin fayda sağladığı, diğerinin ise pek fazla etkilenmediği türdür.

Parazitizm olarak isimlendirilen üçüncü türde ise ortaklardan yalnızca biri fayda sağlarken, diğeri zarar görmektedir.

AK Parti ve MHP ortaklığının seyri de bu simbiyoz misaline benzemekte.

Başlangıçta her iki partiye de karşılıklı yarar[lar] sağlayan bu birliktelik, zaman içerisinde neredeyse yalnızca MHP lehine sonuçlar üretmeye başlayan, AK Parti'nin ise aleyhine işleyen bir forma büründü.

Söz konusu form, Cumhur İttifakı'nın çok büyük bir ihtimalle siyaset sahnesindeki son perdesi.

Gelin biraz hafıza tazeleyelim ve önce AK Parti ile MHP birlikteliğinin yakın mazide kaydettiği merhalelere göz atalım. Akabinde Cumhur İttifakı'nın geleceğini tartışalım.


Mutualist başlangıç

Bu koalisyonun erken safhalarında her iki parti arasındaki ilişki tipik bir mutualist ilişkiydi. Hem AK Parti hem de MHP kurdukları bu yaşam biçiminden karşılıklı muhtelif fayda(lar) sağladı.

Şöyle ki, AK Parti, MHP'nin verdiği açık siyasî destekle Gülenistlerle olan mücadelede daha sert ve kararlı politikalar izleme imkanı buldu.

Ayrıca OHAL'in yol açtığı birtakım mağduriyetlere karşı yükselen itirazları da yalnız başına değil, MHP ile birlikte göğüsledi.

MHP verdiği bu siyasî desteğin semeresini ise bürokratik mecrada aldı. Uzun yıllardır kızağa çekilen veya pasifize edilen MHP'li kadrolar yeniden tedavüle sokuldu. Ülkücüler tıpkı 70'lerde ve 90'larda olduğu gibi devlet içerisindeki başat aktörlerden biri haline geldi.

Bu durum doğal olarak AK Parti iktidarına da yaradı. Zira iktidar partisi kilit mevkilere güvenilir bürokrat tayin etme zorluğunu geçici bir süreliğine de olsa aşmış oldu.

AK Parti ve MHP arasındaki bu mutualist ilişki tipi, 16 Nisan referandumunda zirve yaptı. Bahçeli'nin fiili durumu hukukileştirme parolasıyla fitilini ateşlediği sistem değişikliği, 16 Nisan 2017'de yapılan referandumla -mühürsüz oyların geçerli sayılmasının da sayesinde- kabul edildi.

Parti içi muhalefetle cebelleşen Bahçeli koltuğunu tahkim etti; Erdoğan da kısmi MHP desteğiyle parti reisliği ve devlet reisliğini kendi uhdesinde birleştirmeye nihayet muvaffak oldu.


16 Nisan 2017- 17 Nisan 2018: Hariçte mutualist, dahilde kommensalist dönem 

16 Nisan'dan sonra AK Parti-MHP simbiyozunun mutualist ilişki tipinden, bir organizmanın fayda sağlayıp diğerinin negatif ve pozitif anlamda fazlaca etkilenmediği kommensalist ilişki tipine doğru evirilmeye başladığını söyleyebiliriz.

MHP ve özellikle de Devlet Bahçeli, ittifakın nimetlerinden istifade etmeye devam etti. 15 Temmuz'dan birkaç ay sonra tekrar kıpırdanmaya başlayan parti içi muhalefet mahkeme kararlarıyla tamamen kadük duruma düşürüldü.

20 Haziran 2017'de, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, MHP'nin 19 Haziran 2016'da yapılan olağanüstü genel kurulunun iptaline ve bu genel kurulda alınan tüm kararların yokluğunun tespitine karar verdi.

Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bahçeli'ye müzahir açıklamalarını da unutmamak gerek.

AK Parti cephesi ise referandumun ardından bir yandan yeni sistemin nasıl tatbik edileceğine dair usul ve esasları belirlemeye çalışırken, bir yandan da artık gizlenemeyen ekonomik problemlerle, iç ve dış politikadaki krizlerle baş etmeye çalışıyordu.

AK Parti, bu meydan okumalara karşı doğru dürüst bir mukabelede bulunamadı. Kusurun içeride olduğunu, çözümün yalnızca kendini düzeltmekten geçtiğini bir türlü idrak edemedi.

MHP de iktidarın içinde bulunduğu bunalımı sadece seyretmekle yetindi; AK Parti'yi daha rasyonel ve mutedil bir zemine çekme noktasında en ufak bir girişim göstermedi.

Türkmen Beyi'nin o dönemde Kutadgu Bilig'den yaptığı alıntıları Twitter hesabında paylaşma adetini saymazsak tabi!

Buraya bir haşiye düşmek gerek. İttifak tedricen AK Parti'nin ne fayda ne de zarar gördüğü, daha ziyade MHP'nin kazanç hanesini doldurduğu bir vetireye geçse de, dış politika bağlamında hala mutualist ilişki sürmekteydi.

MHP, AK Parti'nin güvenlikçi kaygılarla bezediği yeni dış politika paradigmasına ve bu dönemde yapılan sınır ötesi operasyonlara olan siyasî desteğini devam ettirdi.

Haliyle, bu süreci dahilde kommensalist, hariçte mutualist evre şeklinde tasnif etmek daha sağlıklı olur. 


Son durak: Parazitizim

AK Parti-MHP simbiyozu arasındaki kommensalist ilişkinin ise Bahçeli'nin erken seçim çağrısı yaptığı 17 Nisan 2018 tarihinde sona erdiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu tarihten itibaren ittifak arasındaki ortak yaşamın, konak olan organizmanın yani AK Parti'nin zarar gördüğü, yalnızca MHP'nin bu ortaklıktan karlı çıktığı ilişki tipine, yani parazitizme dönüştüğünü iddia edebiliriz.

AK Parti, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli'nin seçim çağrısına başta mütereddit ve şüpheci bir tavırla yaklaşsa da gerek muhalefetin dağınık ve hazırlıksız görüntüsünün, gerekse memleketin iktisadî durumunun daha kötü olacağı endişesinin cazibesine dayanamadı.

Seçimler, Bahçeli'nin öngördüğü tarih olan 26 Ağustos'un tam iki ay öncesine, 24 Haziran tarihine alındı. Baskın seçim şokunu çarçabuk üzerinden atan muhalefet idman eksikliğini de kısa zamanda giderdi.

CHP'nin son derece akıllıca bir stratejiyle İYİ Parti'nin seçimlere katılmasının önündeki engelleri kaldırması muhalif bir sinerji doğurdu.

AK Parti ise Saadet Partisi'nin, Cumhur İttifakı saflarında yer almamasının da etkisiyle bütün sağı konsolide edebilecek, milliyetçi ve İslamcı tonları baskın bir motivasyon kaynağı kurgulamada epey zorlandı.

Diğer bir ifadeyle, muhalefet saflarındaki sinerjiyi bir antagonizmaya dönüştüremedi.

İşte tam bu noktada tipik catch all parti reflekslerine sahip AK Parti'nin yaşadığı sıkışmışlık halini muhafazakar Kürt seçmene yönelerek berhava etmesi gerekirdi; MHP bagajından ötürü bunu yapamadı.

Zira çok dar bir söylem düzlemi üzerinden siyaset yapan MHP, AK Parti'nin farklı seçmen profillerine ulaşmasına imkan veren menfezleri çoktan tıkamıştı.

Dahası Bahçeli'nin zaman zaman AK Partili bazı isimleri hedef gösteren açıklamalar yapması parti içi asabiyeti de zedeledi.

Yine Bahçeli'nin af meselesi gibi vaatleri ve bu vaatlerini icraata dönüştürmedeki ısrarı AK Parti'nin tam teşekküllü bir biçimde seçime odaklanmasını zorlaştırdı.

İktidar elitleri seçim mesailerinin hatırı sayılır bir bölümünü MHP liderini tevil etmekle harcadı. MHP cephesi ise müttefiki AK Parti'ye nazaran çok daha rahat ve gevşek bir kampanya süreci yürüttü.

İttifak Yasası ile baraj sorunu kalmayan MHP teşkilatları, 24 Haziran seçimlerine gerektiği kadar asılmadı. Zaten Bahçeli de geçmiş seçimlere kıyasla miting ve toplantı sayılarını hayli sınırlı tutmuştu.

7 Haziran 2015 seçimleri için 54 miting yapan Bahçeli, 24 Haziran seçimleri özelinde istiap vaktini hiç zorlamadı ve yalnızca 3 mitingle kampanyasını tamamladı.


24 Haziran 2018'de, Türkiye hem milletvekili genel seçimleri hem de cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına gitti.

AK Parti, seçim sath-ı mailinde yer yer tökezlemesine rağmen sandıktan birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı.

Tayyip Erdoğan da geçerli oyların yüzde 52.59'unu alarak ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak bu seçim bazı ilkleri peyda eden bir tabloyla sonuçlanmıştı.

Öyle ki, 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki dönemi hariç tutarsak, 19 yıllık kesintisiz tek başına iktidarı boyunca hiçbir zaman Meclis çoğunluğu kaybetmeyen AK Parti, 24 Haziran'da bu vasfını yitirdi ve yasama erki özelinde koalisyona mecbur bırakan bir neticeyle karşı karşıya kaldı.

Üstelik bir önceki genel seçimlere nazaran AK Parti, 24 Haziran'da 2,5 milyona yakın oy kaybetmişti. İktidar mahfilleri bu durumu, AK Parti seçmeninin, ittifak ortağı MHP'ye yaptığı bir jest olarak okudu.

Onlara göre, AK Partililer, İYİ Parti'nin gedikler açtığı MHP surlarını büyük bir yüce gönüllükle tahkim ederek siyasî diğerkamlık örneği sergilemişlerdi.

Yüzde 53,66 oy oranıyla Cumhur İttifakı, Meclis çoğunluğunu elde etmeye muvaffak olmuş; demokrasinin en mukaddes umdesi ve meşruiyetin yegane formülü olarak takdim edilen yüzde 50 artı 1'i fazlasıyla sağlanmış; Erdoğan ilk turda seçilmişti.

16 Nisan 2017'deki referandumla kabul edilen/ettirilen yeni sistem, yürütme erkini koalisyon mecburiyetinden de azade kılıyordu. Bütün bu palyatif maslahatlar AK Parti'nin, MHP ile yaptığı ittifaktaki defoları görmesini bir süreliğine tehir etti.

Bu noktada bir parantez açmakta fayda var. 24 Haziran seçimleri AK Parti-MHP ittifakının, artık AK Parti aleyhine işlediğini gösteren en somut karinedir; fakat bu birliktelik Tayyip Erdoğan'ın siyasî ikbali için hala müspet çıktılar üretmeye devam etmekteydi.

Burada Erdoğan'ın şahsı ile AK Parti'nin kurumsal varlığı arasında bir ayırıma gitmek gerek. Cumhur İttifakı'nın, AK Parti muvacehesinde bir maraza dönüşmesi Erdoğan'a hemen sirayet etmedi.

Partisinin aksine Erdoğan, MHP ile birlikte bir müddet daha bu ittifaktan karlı çıkan aktörler arasındaydı.


Cumhur İttifakı'nın müstakbel ahvali

AK Partili bazı isimler, MHP ile olan ilişkinin, partileri açısından muzır bir hal almasını dile getirmenin gerekliliğini 31 Mart 2019 seçimlerinden sonra idrak edebildi.

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere çeşitli büyükşehirlerde yaşanan mağlubiyetlerin temel gerekçelerinden biri olarak MHP ile yapılan ittifakı gösterenlerin fikirleri kuvvetliydi fakat bu gerçeği yüksek sesle ifade edebilme iradeleri cılızdı.

Dolayısıyla yarım ağızla yapılan eleştirilerin, partinin kurumsal kimliğinin aşındığı, ortak akıl yerine tek adamlığın ikame edildiği ve siyasî parti olma vasıflarının güdükleştiği bir vasatta hükmü olmadı.

Bunun yanında iktisadî vaziyetin giderek kötüleşmesi, parti içi muhalif kımıldanmaların ivme kazanması, gökkubbe altındaki her şeye beka zaviyesinden bakan güvenlik politikalarının kurumsallaşması AK Parti'yi MHP'ye mecbur bırakıyordu.

Kol kırılmıştı ama yen içinde kalmalıydı. Günümüze kadar da bu düstura bağlı kalınarak gelindi.


Bugün gelinen nokta itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, mevcut sistem devam ettiği, yüzde 50+1 kaidesi cari olduğu sürece ittifaka daha çok ihtiyaç duyan taraf öncelikle AK Parti olacaktır, çünkü AK Parti iktidara muhtaçtır.

Yazının temel iddiasını tekrarlayacak olursak, Cumhur İttifakı'nın halihazırdaki siyasî menfaat ekseni büyük ölçüde AK Parti'den MHP'ye kaymıştır.

Hatta bu ortaklık AK Parti'nin geleceği açısından hiçbir şey vadetmemekte; partinin iyice örselenen kurumsal kimliğini tabir caizse mezata sürüklemektedir.

İşte AK Parti'nin, MHP açmazındaki temel espri de burada yatmaktadır. Geriye kalan yegane ontolojik işlevi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsi iktidarını devam ettirmek olan AK Parti için artık bir gelecek (muhalefet olmak) yoktur; günü kurtarmak (iktidarda kalmak) vardır.

Bu yüzden bünyesine zarar veren MHP'ye katlanmak; Sezen Aksu'nun Tükeneceğiz şarkısında geçen "ne böyle senle ne de sensiz…" sözlerini mırıldanmak zorunda kalmıştır. 


Bir an için bu birlikteliğin bittiğini ve her iki partinin de yollarına tek başlarına devam ettiklerini varsayalım.

Son kamuoyu araştırmalarına göre, oy oranı yüzde 30'larda dolaşan bir AK Parti'nin iktidar olması mı, yoksa yüzde 7-8 bandında sabitlenen MHP'nin seçim barajını aşması mı daha olasıdır?

Şüphesiz ikincisi. AK Parti ile yaptığı ittifakı siyasî hayatımızın en tılsımlı kavramı olan beka kaygısı üzerinden meşrulaştıran Bahçeli, olası bir ayrılığı da yine aynı kavrama başvurarak meşrulaştırmakta bir beis görmeyecektir.

Müstakbel seçimlerde de yüzde 7-8 seviyesinde dolaşan oy oranını yoğun bir kampanyayla barajın üzerine taşıması sürpriz olmayacaktır.

Mamafih AK Parti'siz bir senaryoda, iktidara gelmek gibi bir politik hedefi olmayan Bahçeli ve MHP'nin hayatta kalması, MHP'siz bir denklemde tek hedefi iktidarda kalmak olan Erdoğan ve AK Parti'nin siyasî varlığını devam ettirmesine nazaran hayli olasıdır.

Esasen geçtiğimiz haftalarda tartışılan cumhurbaşkanlığı için yüzde 40+1 ve baraj için yüzde 7 önerileri her iki partinin de ittifaksız senaryoları düşündüğünün en somut delilidir.

Yüzde 40+1, bazı AK Partililerin, yüzde 7 ise MHP ve Bahçeli'nin üzerinde durduğu önerilerdi. Ancak AK Parti'nin işi burada da MHP'ye kıyasla epey zor görünmekte.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda sonuçlanması için gerekli olan yüzde 50+1 prensibinin yüzde 40+1'e çekilmesi, hiç kuşku yok ki doğal bir meşruiyet krizine sebebiyet verecek, üzerinde büyük yaygaralar kopacaktır.

Bahçeli ise parlamento için seçim barajının yüzde 10'dan, yüzde 7'ye indirilmesini öngören teklifini temsilde adalet ilkesine atıf yaparak hayata geçirebilir.

Hatta bu konu özelinde Millet İttifakı'nın ve HDP'nin desteğini de pekala yanına alabilir.


Türk siyasî hayatında politika üreterek değil de, üretilen politikalar karşısında pozisyon alarak -bazen veto makamı, bazen onay mercii- belirleyici olan MHP, yalnızca kara ortak olduğu bu ittifakın meyvelerini toplamaya devam etmekte.

Evet, Devlet Bahçeli'nin sosyolojik karşılığı zayıfladı, toplumsal kabulü aşındı. Buna karşılık, bürokratik anlamda ve siyaseten öylesine güçlendi ki, siyasî diskura yön veren, cürüm ve masumiyeti tayin eden -Alaattin Çakıcı'nın tahliye olmasındaki rolünü es geçmeyelim- bir figür haline geldi.

Aldığı oy oranına nispeten çok daha büyük bir siyaset alanına nüfuz eden, ülke yönetiminde söz sahibi iki partiden biri olan MHP'nin teknik anlamda hiçbir mesuliyeti yok.

Nitekim Bahçeli, MHP'nin 9 Kasım 2021 tarihli grup toplantısında partisinin Cumhur İttifakı'nın bir ortağı olmasına rağmen işlevinin muhalefet olduğuna dikkat çekti.

Bu da gösteriyor ki, Bahçeli giderek derinleşen ekonomik buhranın failleri arasında yer almak istememekte. Bahçeli'nin bu minvaldeki çıkışları yakın bir gelecekte tekrarlamaya başlaması muhtemel.

Yazıyı yavaş yavaş sonlandıralım. Cumhur İttifakı, AK Parti'nin siyasî bir saikle -Erdoğan'ın 7 Haziran akşamı zayıflayan gücünün onarımı- ortak olduğu bir yapıdır.

MHP'nin ortaklık motivasyonu, parti içi muhaliflerin tasfiyesinden sonra siyasî olmaktan çıkıp tamamen bürokratik bir anlam kazanmıştır.

AK Parti'nin -MHP desteğine rağmen- seçim kazanamayacak bir noktaya gerilemesi Cumhur İttifakı'nı MHP için anlamsız hale getirecektir.

Erdoğan ve AK Parti zayıfladıkça ittifak çatırdayacak, MHP cephesinden çatlak sesler yükselecektir.

Hülasa, MHP'nin önümüzdeki seçimlerden önce saf değiştirmesi ve Cumhur İttifakı'ndan ayrılması işten bile değildir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU