İmparatorluklar kentinden şantiye kentine: Dünden bugüne İstanbul

Dünyanın en gözde kentlerinden biri olan İstanbul’da planlı bir gelişmiş kent oluşturma hayaliyle evrilen süreç rantın yollarını açtı. Nüfusu her gün artan genişleyen tarihi kent adeta şantiye alanına döndü

Fotoğraf: AA

140 adet ismi olduğu söylenir bu kadim şehrin. Nice mitlere konu olmuş, aşkların, kıskançlıkların, korkuların gölgesinde kurulmuş. Zeus, Argos Kralı’nın kızı İo’ya aşık olmuş.

Zeus, karısı Hera’nın kıskançlığından korumak için İo’yu beyaz bir ineğe çevirmiş. Hera, İo’ya bir at sineği musallat eder. Sinekten ve Hera’dan kaçan İo, Bosphoros (Öküz geçidi) yani bugünkü adıyla İstanbul boğazını geçer.

Başını bir sağa bir sola toslayan İo, toprak parçalarını birbirinden ayırarak derin yarıklar oluşturur. İşte bu yarıklardan biri de Haliç’tir. Sonra İo nihayet kıyıya çıkar… Bir kız çocuğu dünyaya getirir… Keroessa ismini koyduğu kızın adı zamanla “keros” yani “boynuz”a dönüşür. Keros, denizlerin Tanrısı Possedion ile evlenir ve bir oğlu olur. O oğlanın adı Bizas’tır. Megara Kralı olacak olan Bizas, kente adını verir ve imparatorluklara başkent olacak şehri kurar.

Mitler böyle trajik aşklara konu olsa da göçlerle başlıyor İstanbul’un hikâyesi. Megaralılarla başlayan kent devleti büyür büyür imparatorluklar şehri olur. Öyle bir şehir ki bu uğruna nice savaşlar verildi. Emevisinden Abbasisine herkes bir yakasından tutmak istedi. “Şehrimi teslim etmem” diyen bir imparator ölene kadar çarpıştı onun için.

Her yeni devlet şehrin üstüne kendi şehrini kurdu. Savaşlardan kıyametlerden sonra bugüne kadar geldi şehir ama nasıl geldi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “kıymetini bilemedik” dediği şehrin dünden bugüne ahvalinde bir yolculuğa çıkacağız şimdi. Bu yolculukta bize ODTÜ Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cana Bilsel eşlik edecek. 

İstanbul'da Fransız bir mimar

İstanbul için bütünsel bir planın Cumhuriyet dönemi ile başlasa da kentin dönüşümüne dair ilk planlar 19. yüzyıla dayanıyor. Prof. Dr. Bilsel, Tanzimat Fermanı’nın ilanından önce bir lahiya ile Tanzimat Divanı’nın bu konuda bir takım görüşler bildirdiğini belirtti.

Geniş bulvarlar, sahil yollarının açılması fikirlerinin ilk defa o zaman şekil aldığını dile getiren Bilsel, bu tarihten itibaren kenti düzenleme ve planlı hale getirme çabalarının olduğunu ifade etti.

Ancak ilk defa gerçek anlamda şehir planlama uygulamasının cumhuriyet döneminde gerçekleştiğinin altını çizen Bilsel, bu dönemde kent için yapılan yarışmayı anlattı:

“1933 yılında davetli bir yarışma yapılıyor. Fransa ve Almanya’dan şehircilik uzmanı mimarlar bu yarışmaya davet ediliyor. Aralarında Alfred Agache gibi Güney Amerika kentlerinin planlarını hazırlamış olan bir isim de yer alıyor. Daha önce İzmir için danışmanlık yapan Henri Prost da davet ediliyor.”

 

Prost’un önce Paris kentinin planlamasının başında olduğu için bu daveti kabul etmediğini ifade eden Bilsel, daha sonra Atatürk’ün de araya girmesiyle ikna edildiğini söyledi. 1935 yılı itibariyle İstanbul’a gelen ve danışmanlık görevini üstlenen Prost, İstanbul Belediyesi’nde İmar Müdürlüğü ile çalışmalarına başlıyor ve 1937 yılında İstanbul Nazım Planı’nı teslim ediyor. Aron Angel ve sonraları Ertuğrul Menteşe gibi isimlerin yer aldığı küçük bir ekiple İstanbul’un kent planlamasını yürütüyor Prost. Peki Fransız mimar nasıl bir plan hazırlıyordu İstanbul için?

istanbul haliç aa (7).jpg
Fotoğraf: AA

 

Bilsel, Prost’un İstanbul planlamasının başında 15 yıl gibi uzun bir süre kaldığını hatırlatıyor ve sorunun yanıtını şöyle veriyor:

“Eminönü, Kapalı Çarşı ve Hanlar Bölgesi o dönem kentin merkezi. Prost gelir gelmez yaptığı araştırmalarda kentin bu merkezi alanının yoğunluğu ile devam etmesi gerektiği sonucuna varıyor. Dolayısıyla tarihi kent meekezinin olduğu gibi korunabilmesinden çok 20. Yüzyıl için gereken ulaşım alt yapısına sahip olması, gerekli yolların açılması ve sağlıklı bir kent için yeşil alanların açılmasını planlıyor.”

istanbul haliç aa (6).jpg
Fotoğraf: AA

 

İstanbul'da planlanan yeşil alan koridorları

Prost’un kentin planlamasında yeşil alanlar oluşturmaya verdiği öneme dikkat çeken Bilsel, 1 numaralı ve 2 numaralı park olarak adlandırılan yeşil alanlardan bahsetti.

“2 numaralı park ile Prost, bugün konferans vadisi diye bildiğimiz Maçka Parkı’ndan başlayıp Harbiye’ye ve oradan Taksim Meydanı’na devam eden bölgeyi bütüncül bir kent parkına dönüştürmeyi öneriyor. Bu yeşil alanın planlamasını ve tasarımını yapıyor. Aynı şekilde 1 numaralı parkı ise tarihi kentin içerisinde yer alan Bayrampaşa Deresi yani antik Likos Deresi boyunca surlardan Yenibahçe’ye doğru devam eden vadide oluşturmayı planlıyor. Hatta burayı botanik parkı olarak düşünüyor. Nazım planda önerdiği bu iki park, tarii kent ve yeni gelişme alanları içerisinde çok önemli iki yeşil koridor.”

Bilsel, Prost’un ayrıca arkeoloji parkı önerisi olduğunu söyledi. Prost’un tarihi yarımadanın doğu ucundan içinde Sultanahmet Meydanı ve Hipodrom, Sultanahmet Camii, Ayasofya gibi anıt eserlerin de yer alacağı şekilde Küçük Ayasofya’ya kadar uzanan alanda arkeoloji parkı yapmayı planladığını dile getiren Bilsel, bu fikrin 1980’li yıllarda gerçekleştiğini ifade etti.

Bilsel, Prost’un planlamasında anıt eserlerin korunması, İstanbul siluetinin korunması gibi yaklaşımların olduğuna dikkat çekti ve İstanbul siluetinin bugüne kadar korunabilmesinde Prost’un verdiği kararların önemli olduğunun altını çizdi.

istanbul haliç aa (4).jpg
Fotoğraf: AA

 

Nüfusu genişleyen kentin alt yapısına bir çözüm getirilmesi gerektiğine inanan Prost, çeşitli yol güzergâhlarını da planladı. Bugün Fatih semtinde bulunan Millet Caddesi de bunlardan bir tanesi idi. Ancak Bilsel caddenin genişletilmesi sürecinde Prost’un planlarının uygulanmadığını söylüyor. Menderes hükümeti döneminde Millet Caddesi’nin çok daha geniş bir cadde olarak açıldığını, Vatan Caddesi’nin Prost’un önerdiği 1 numaralı park alanının içinden geçirilerek daha geniş bir cadde olarak açıldığını dile getiren Bilsel, Yassıada Mahkemesi’nde Menderes’e yöneltilen suçlamalardan birinin de bu olduğunu hatırlattı:

“CHP’den İstanbul Belediye Başkanı ve İstanbul Valisi olan Lütfü Kırdar daha sonra Demokrat Parti’ye geçmişti ve Sıhhat Vekili olarak görev yapmıştı. Kırdar, Yassıada yargılamaları esnasında mahkemede kalp krizi geçirmiş ve vefat etmiştir. Böylelikle bu konudaki dava düşmüştür.”

Prost’un tarihi yarımadayı Taksim’e bağladığını anlatan Bilsel, Fransız mimarın Beyoğlu ve çevresinin ileride kentin merkezi olacağına dair öngörüsünü paylaşıyor. Bugün de en sık kullanılan Atatürk Caddesi’nin Prost’un planına göre açıldığını söyleyen Bilsel, bu caddenin Vatan Caddesi kadar geniş olmadığına dikkati çekiyor.

1951 yılına gelindiğinde artık Fransız mimarın hizmetlerinden yararlanılmak istenmez ve Prost’un sözleşmesi yenilenmez. Bilsel, perde arkasında Prost’un dönemin belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay ile anlaşamaması olduğu dile getiriyor.

istanbul haliç aa (3).jpg
Fotoğraf: AA

 

Üç imparatorluğa başkentlik yapan, uğruna savaşlar verilen bu kadim kent bugün şantiye kentine dönüştü. Bilsel bu dönüşümü şöyle açıklıyor:

“Bir kenti veya ülkeyi idare eden kişiler çoğunlukla o kentte kendi izlerini bırakma arzusunda oluyorlar. Ülkemizde yöneticiler, hangi politik görüşten olursan kenti modernleştirmekten yanalar. Dediğim gibi bu düşüncenin kökleri Tanzimat’a dayanıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yönetici ve aydınlarında kökleri çok gerilere giden bu şehir tahayyülünü görüyoruz.

Yepyeni bir cadde açtığınız zaman kentin ortasında o caddelerin üzerinde yeni parseller oluşturuyorsunuz. Kat yükseklikleri ona göre belirleniyor. Böylece sadece caddelerin meydanların açılmasını değil, o ulaşım aksları boyunca yapılaşmanın yenilenmesi, yükselmesi ve yoğunlaşmasını sağlıyorsunuz. Bu arazi spekülasyonu ve rant yaratmak anlamına geliyor.”

istanbul haliç aa (3).jpg

Fotoğraf: AA

 

 Peki artık geriye dönüş var mı İstanbul için? “Kıymetini bilmedik” diye günah çıkarmak yeterli miydi? Bilsel son sorumun yanıtını “İstanbul her şeye rağmen güzel bir şehir” diye veriyor ve devam ediyor:

“Boğazıyla, doğasıyla, hala varlığını sürdüren korularıyla güzel bir şehir... Çok geç deme hakkımız yok. Kurtarmak mümkün değil deme hakkımız yok. Hala korunması gereken, sahip çıkılması gereken değerleri var. Bu değerler insanların kaliteli bir yaşam sürmesi için korunması gereken değerler. Su havzaları, ormanlar, bostanlar vs. Diğer yandan büyük bir metropol olarak İstanbul çok üretken ve kültürel zenginliği olan bir kent.”

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU