Theresa May istifa konuşması sırasında duygularını saklamayarak, sonunda kadınlar için iyi bir şey yaptı

Bu, May’in bağışlanmasıyla ilgili değil ama bir kadının sonunda sinirlerine hakim olamamasıyla da ilgili değil

Fotoğraf: The Independent

Theresa May istifa ettiğini duyurduğu konuşması sırasında duygularını saklamayarak, kadınlar için bütün bir siyasi kariyeri boyunca yaptığından fazlasını yapmış oldu.

Sevdiği ülkesini yönetmenin “hayatının onuru” olduğunu söylediği sırada sesinin çatladığını işitmek; ülkenin başındaki bir diğer kadının da süresinin dolduğu gerçeğine işaret ettiğinden, üzgün hissetmemek zordu. Üstelik, görevde olduğu patırtılı süre, gelecekte kaçınılmaz biçimde, siyasetteki diğer kadınlara karşı kullanılacak.

Siz beni merhamet göstermekle itham etmeden önce belirteyim: Hayır, Theresa May için üzülmüyorum. May yalnızca kendisi için ağladı. Ne Grenfell için, ne Windrush için, ne kendi gözetimi sırasında kapatılan şiddet mağduru kadın sığınakları için, ne Demokratik Birlik Partisi’nin (DUP) kürtaj konusundaki acımasız duruşundan mağdur olan Kuzey İrlandalı kadınlar için, ne de Yarl’s Wood Göçmen İhraç Merkezi’nde alıkonan kadınlar için ağladı. Ve o,“ikinci kadın başbakan” unvanını ne kadar yaşatmış olursa olsun, bu kasvetli hatırayı geri sarmak onlarca yıl sürecek.

Fakat, tam da istifa konuşmasının sonu, iki seneden fazla bir süre boyunca taktığı patriyarkal prangalardan kurtulan ve nihayetinde soluk veren bir kadını izlemek gibiydi. Başbakanın bu halini görmek, belki de tüm kadınların kendinden bir şeyler bulabileceği, dokunaklı bir andı. Öksürük nöbetine tutulduğu, utandırıcı Mamma Mia! dans figürlerini yaptığı veya buğday tarlalarında koştuğu geçmişi yad ettiği anlar gibi değildi. O anda o da yalnızca bir diğer insan evladıydı ve yaptığı kolay değildi.

Duygu; özellikle siyaset alanında, çok eski zamanlardan bu yana kadınlara karşı bir silah olarak kullanıldı. Bize hep rahmimizin bizi mantıksız kıldığı ve hormonlarımızın bizi zayıflattığı söylendi. Nobel Ödüllü bilim insanı Sir Tim Hunt’ın kadınların laboratuvarlarda çalışmasına izin verilmemeli çünkü “eleştirdiğinizde ağlıyorlar” dediğini hatırladınız mı? Aslında gerçekten ağlayıp ağlamadığımız ya da kendimize güvenip güvenmediğimiz bir fark yaratmıyor. Çalışmalar, olaylara öfkeyle karşılık veren erkeklerin ödüllendirildiğini ve aynısını yapan kadınlarınsa cezalandırıldığını gösteriyor.

Ağlamak, kadınlar için tarihsel olarak, kadın düşmanlığını haklı çıkarma ve bu düşmanlığı yenemeyeceğinin kanıtı anlamına geldi. Buna göre biz çok savunmasızdık. Fakat “erkeklerin yaptığı gibi yap” feminizmine razı olmak, kadınlara zarar verdiği kadar erkeklere de zarar veriyor. Bu anlayış zehirli erkekliğin kural olduğunu ve genellikle, duygusallık ve rasyonelliğin birbirini tamamlamak yerine dışlayan durumlar olduğunu dayatıyor.

Bu günlerde, erkekler sıklıkla ağladıkları ya da duygularından bahsettikleri için ödüllendiriliyor (ki bunu desteklediğimin bilinmesini isterim). Fakat May bundan ötürü perişan edildi. Nihayetinde sakinliğini kaybettiği -gerçekle yüzleşelim; May bunu aslında gerçekten önemsedi- final sahnesi yüzünden internette tiye alındı.

 

 

Elbette May duygularını gösteren ilk siyasetçi değil (Barack Obama, Gordon Brown, David Cameron ve hatta Margaret Thatcher da bu tip anlar yaşadı). Fakat bu gözyaşları stratejik anlarda dökülen timsah gözyaşlarından çok daha samimi hissettirdi. Savaşmıştı, savunma mekanizmaları düşmüştü; verebileceği fazla bir şey yoktu. Son derece yüksek bir özgüvenle geldiği görevde başarısız olmuş; sonunda ülkeye verebileceği yalnızca acıklı, derin duygularla yüklü bir itiraf kalmıştı.

Paparaziler üzgün görünen ve “gergin hisseden” May’in fotoğrafını yakalamak için akın etti. Fakat bu, bir ünlüyü arabanın arkasında gafil avlayacakları bir an değildi. May bunu görmemize kendisi izin verdi. Boris Johnson’lı Muhafazalar liderlik, kenarda alaycı bir biçimde iktidar için hazırlanırken o, bunun üzerine kafa yormamıza izin verdi.

Hadi May’in selefinin son anlarına yeniden dönelim. David Cameron, parti siyasetinin çıkarları için yapılan referandumu izleyen dönemde, ülkeyi tamamen bir çalkantı içinde bırakarak, kibriti çaktı ve uzaklaştı. Downing Sokağı 10 numaraya kendinden emin biçimde girdiği anda neşeli bir melodi tutturmuş, böylece sözlerinin sahteliği ortaya çıkmış ve açık kalan mikrofonu, zihniyetine dair izlenim vermişti.

May, sadece onun pozisyonunda bir kadının karşılaşabileceği gibi ağır eleştirilerle yüzleşti: kıyafetlerinin fiyatı ve tarzı dikkatle incelendi, bacakları İskoçya’nın ilk bakanınınkilerle kıyaslandı, sarsılmaz azmi “robotik”diye adlandırıldı. Kendisinin feminist bir bilinçle hareket edip etmemesinden bağımsız olarak (tekrar ediyorum: feminist değildi), May hiç şüphesiz cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldı. Bunu bağışlanması için söylemiyorum. Ama bu, insanların güçlü kadınlardan nefret ettiğini ve onların düştüğünü görmekten zevk aldığını gösterdi. May’in kendi partisi içindeki kişilerin de ona karşı hoşnutsuzluğunu “Maybot” ifadesiyle ortaya koyduğu sır değil. May açıklamasının kontrolünü eline aldı ve kibirli uzmanların, “kadınlığını gösterdi” ya da “nihayet kırıldı” demesine izin vermek yerine, hala bir parça dürüstlüğe sahip olduğunu kanıtladı.

May, umutsuzca (ve genellikle inatla) kurtulmaya çalıştığı bir anda, normal bir insanın vereceği tepkiyi verdi ve bu tepkiyi bastırmak için herhangi bir girişimde bulunmadı. Onun siyasetine katılmayabilirim ama en azından May kararlıydı. Onun yerini almak için sırada bekleyen kişi hakkında da aynılarını söyleyebilecek miyiz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Esra Güngör

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU