Aramiler

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

M.Ö 1190'lı yıllarda Anadolu bölgesinde büyük göç hareketleri meydana gelmiş ve bu göçlere Ege Göçleri veya Deniz Kavimleri Göçleri de denmektedir.

Bu göçlerin yaşanmasına sebep olan olaylar hala tartışılmakla birlikte kuraklık, ekonomik, askeri ve siyasi olayların sebep olduğu düşünülmektedir.

Bu göçler içerisinde ele alacağımız konu Aramilerin göç hareketleri olacaktır. Suriye ve Mezopotamya'da yaşamış olan Sami kökenli bir kavim olan Aramiler, Sami lehçelerinden olan Aramca dilini kullanmışlardır.

İncil'e göre Aram; Nuh peygamberin torunu Sam'ın oğlu olup Aramilerin atasıdır. Bugün Türkiye Devleti topraklarında yaşayan Süryanilerin Aramicenin bir lehçesini konuştukları düşünülmektedir fakat bu topluluğun Aramilerden mi yoksa Asurlulardan mı geldiği tartışılmaktadır.
 

Şekil 2.jpg
Ege göçleri


Mardin bölgesinde yaşayan Süryanilerin Arami kolundan Süryanicenin modern lehçesi olan Turoyo lehçesi konuştukları biliniyor.

Ayrıca Aramicenin Süryanice kolunun doğu kolundan olan Keldanice ve Asurice'nin modern biçimi olan Surit ve Aturaya konuşan Nasturi ve Keldani (Katolik) Hristiyanlar bu coğrafyada yaşamaktadırlar.

Aramilerin yaşamış oldukları yerler günümüz ile kıyas edilirse Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu, Lübnan ve İsrail'i de kapsamaktadır.

Ortaya çıkışlarından itibaren hiçbir zaman tek bir siyasi güç oluşturamamışlardır. Arami ismi ilk olarak Asur tabletlerinde geçmiş, bu yazıtlarda Arami -Ahlamu ismi beraber anılmış ve bu iki toplum arasında bir bağlantı kurulmuştur. 

Ahlamular da Asur Ülkesinin Suriye bölgesinde savaştığı toplumlardan biridir. Asur Kralı 1. Tiglat-pileser'e(1114-1076) ait yıllıklarda şöyle bir ifade görülür: 

Efendim tanrı Asur'un yardımıyla, savaş arabalarımı ve savaşçılarımı aldım ve çöle doğru yola çıktım. Efendim tanrı Asur'un düşmanları Ahlamu-Aramiler'in üzerine yürüdüm. Suhu ülkesinden, Hatti ülkesinin Karkamış kentine kadar olan yerleri bir günde yağmaladım.

Onları kılıçtan geçirdim ve hazinelerini, sahip oldukları sayısız malları taşıdım. Efendim tanrı Asur'un silahından kaçan diğer askerler Fırat'ı geçtiler. Onların ardından keçi derisi sandallarla Fırat'ı geçtim. Bişri Dağı'nın eteğindeki altı kenti aldım, onları yaktım, yıktım ve mallarını, hazinelerini kentim Asur'a getirdim.

 

Şekil 3.jpg
I.Tiglat Pileser


1.Tiglat-pileser ülkesini yönettiği dönemde 28 kez Fırat'ı geçerek Aramilere karşı mücadele etmiştir. Aramilerin göç hareketlerini önlemeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.

Düzenli ordularla yapılan bu mücadelelerin başarısız olması sonucunda Asur Devleti stratejisini değiştirerek nüfus nakillerine başlamıştır.

Bu nakillerin amacı göçleri durdurma yolunda başarısızlık yaşanınca bu göçebeleri güvenlik ve ekonomik faaliyetler için kullanmak olmuştur.

Bu göçebeler için kentler yapılmıştır ve bu halktan istifade edilmeye çalışılmıştır. Aramiler genel anlamda göçebe bir hayat benimsemişlerdir.

Göçlerin yaşandığı tarihlerde siyasi karışıklıklardan yararlanarak ilerlemişler ve Suriye bölgesinin kuzeyinde hâkimiyet sağlamaya başlamışlardır. Hâkimiyet sağladıkları bu bölgelerde kent devletleri kurmuşlardır.

Demir Çağı'nın başları Aramiler için yayılma dönemi olarak geçmiştir ve bu yayılma durumu karşısında Asurlular etkisiz kalmışlardır.

Babilonya'da Aramiler akrabaları olan Kaldeliler ve orada uzun süre yaşayan Akad nüfusu ile iyice kaynaşmışlardır.

Arami kabileleri Gaşgalıların Hititlere yaptığı gibi Asur ve Babil Ülkesine baskınlar yaparak yağma hareketlerinde bulunmuştur ve bu yağmalar sonucu orada yaşayan insanlar dağlara kaçarak yurtlarını terk etmek durumunda kalmışlardır.

Asur Kralları da Aramilere karşı sürekli mücadele içinde olmuşlardır, Arami kabilelerine saldırmış, bu saldırılar sonucunda kaçan kabileleri takip ederek savaşmışlardır.

Aramiler Asur Devletinden başka küçük siyasi güçlerle de mücadele halinde bulunmuşlardır. Hitit ve Mısır gibi devletlerin zayıflamasından doğan siyasi boşluktan çok iyi faydalanmayı bilmişlerdir. 
 

Şekil 4.jpg
Gaşka haritası


Geç Hitit bölgeleri Aramiler tarafından ele geçirilmeye başlanmıştır. Aramilerin kurdukları kent devletleri isimlerini kabile reislerinden almışlardır.

Bu kent devletlerinin isimlerinin başına bit (ev) sözcüğü eklenerek arkasına da aşiret liderinin ismi konurdu.

Örn; Bit-Bahiyani, Bit-Adini, Bit- Halupe vb. Assur merkezi bölgesine en yakın Arami Krallığı olan Bit-Bahiyani'nin başkenti Guzana (Tel Halaf), en kuzeydeki Bit-Zamani'nin başkenti ise Amedi (Diyarbakır) idi.

Bu şehir devletleri Asur ile birçok mücadeleye girmiş ve bazı zamanlarda üstünlük sağlamayı başarmıştır. Asur Devleti ise bu kent şehirlerini bazen ele geçirmiş bazen de vergi karşılığında üstünlük kurmuştur.

Bunun dışında Hama ve Şam gibi yerlerde Aramilerin sızmalarına karşı Aramileşmiştir. Zamanla Arami nüfusu ve nüfuzu bu şehirlerde artmış bunun sonucunda da buralar Arami idarecilerce yönetilmiştir.

Asur Devleti'nin çöküşünde de Aramilerin payı oldukça fazladır. Asur topraklarında başlattıkları isyanlar devleti zor duruma düşürmüştü. Bu durumda zayıf bir Asur Devletine dışarıdan da bir saldırı gelebilirdi ki öyle de oldu.

O devirde İran da, Asur'a komşu Med Krallığı kurulmuştu. Med Kralı Kyaksares Babil'i işgal etmiş olan Kalde prensi Nabopolassar ile bir bağlaşıklık kurdu.

Onların birlikte hareket etmesi M.Ö 612 yılında Ninova'nın düşmesine, Asur ordusunun da M.Ö 605 yılında Kargamış'ta yok edilmesine neden olmuştur. 
 


Asur, Med Krallığının egemenliğine geçti, Kaldeli hanedanı da Babil'de kurulmuştu. Arami Kralı V. Abgar, M.S 34 yılında Hristiyanlık inancını kabul etmiş ve çevre toplumlara, şehirlere elçiler yollayarak bu dinin yayılmasına katkı sağlamıştır.

Bölge halkının Süryanice(Aramice) konuşuyor olması da bu süreci hızlandırmıştır. Günümüzde var olan Süryaniler de soy olarak Hz Nuh'un oğlu Sam'a dayanmışlardır.

Süryanilerin atalarının Aramiler olduğu kabul edilmiştir. M.S 37-43 yıllarında Antakya bölgesinde Aramiler bulunuyordu ve bu yıllarda Hristiyanlar bu bölgeye girerek Antakya Elçisel Kürsüsü 'nü kurmuşlardır.

Hristiyanlığın bölgeye girmesiyle bu coğrafyada da Hristiyanlık dini yayılmaya başlamıştır. Hristiyanlık ile Süryani ismi özdeşleşmeye başlamıştır.

Süryaniler günümüzde Türkiye, Irak, Suriye, Hindistan, İsrail, Ürdün, Lübnan, Avrupa, Amerika vb. gibi ülkelerde, coğrafyalarda yaşamaktalardır.

Siyasallaşma süreçlerinde yaşadıkları sancılı süreçler her iktidarın korkulu rüyası olmuştur.

İktidar kuvvetleri sadece yönetmekle mükellef oldukları toprakları değil kendine tehdit oluşturacak her coğrafyada öne çıkmalı ve siyasetini buralara taşımalıydı.

Bugünün şartlarında coğrafi unsurlar elbette önem arz etmektedir ve siyasi davranış biçimleri yerini çoktan modernizeye bırakmış durumdadır.

Aslında bugün ile kıyaslandığında ilk siyasallaşma sürecinin başladığı Mezopotamya coğrafyası, eskiçağın şartlarınca hala modern bir görünüme sahiptir.

Demir çağının son düzlüğünde meydana gelen iktidar savaşları ve halkın kendine kurtarıcı olarak seçtiği liderler yeni fetih hareketlerine başlamış ve legal bir görünüme bürünmeye çalışmışlardır.

Kim ne derse desin mevcut iktidarın ilk amacı rejimin siyasal boyutundan çok iktisadi boyutla gündeme gelmek olmuştur. Güç gösterisi olarak anılan bu durumdan etkilenecek olan yine halkın kendisi olmuştur.

Eskiçağda meydana getirilmeye çalışılan her düzen aslında kendinden önceki düzenin yetersizliğinden ileri gelmekteydi. Her nasıl ki asıl amaç yeni devrimler yapmak olsa da; kendinden önceki iktidarların gölgesinde kalmayı yeğlememişlerdir.

Her yeni iktidar, özellikle de Eskidoğu toplumlarında kendinden önceki iktidarı tarih sahnesinden silmek ve hatta adının anılmamasını bile istememişlerdir.


Eskidoğu coğrafyası incelendiğinde mevcut anlayışın dışına çıkabilmek ne yazık ki o günün şartlarında mümkün olmamıştır.

Mezopotamya coğrafyasının ilk siyasallaşma ve rejimsel devinimlerin yaşandığı önemli bir imajı vardır.

Karizmatik bir coğrafyada elbette müstakil hareket edebilmek ve aynı devirde imparatorluk sürecini yaşayan iktidarların karşısında yükselebilmek pek mümkün olmamıştır.

Sümer diyarı ele alındığında Sami kökenli olmaları aslında yapısal bir sorundan başka bir sonucu ortaya koyamamıştır.

Keza Sami kökenli diğer milletlere bakıldığında iktidar savaşlarının sürekli devam ettiğini ve diğer milletlere oranla daha çabuk teşkilatlanabildiğini söyleyebilmekteyiz.

İfade edilen teşkilatlanma hızları ne yazık ki idari anlamda birbirini takip eden bir süreci işaret etmemektedir.

Sümer siyaseti her ne kadar entelektüel ve yumuşak bir anlayış ile dizayn edilmiş olsa da; stratejik ortakları hep katı bir siyaseti takip etmişlerdir.

Sümerler idari anlamda dönemin iktidarları karşısında çeşitli emperyalizme maruz kalmışlardır. Mezopotamya tarihinde önemli izler bırakan bir devletin siyasi anlamda baskın bir karaktere bürünememiş olması aynı devirde büyük güçlerle paylaştığı sahneden kaynaklanmaktadır.

M.Ö III. Bin yılda başlayan siyasallaşma süreçleri bütün milletlerce karşılaşılan veya kaçınılmaz bir gerçektir. Sümer iktidarı süresince özellikle son dönemlerde yaşanan Assur ilişkileri bölgenin siyaseti açısından son derece mühimdir ve dikkatlice incelenmelidir.

Assur devletinin keskin bir biçimde tarih sahnesine çıktığı devirlerde elbette tepkiler de beraberinde gelmiş ve dağınık yaşayan toplumlar açısından ciddi bir mesele olarak gündeme gelmiştir.

Yerel halk veya daha önce bölgeye gelip yerleşenlerin, karşılarında güçlenmeye başlayan iktidarların bu yerel beyliklere nasıl bir muamele yapacağı da hep merak konusu olmuştur.

Mevcut düzenleri hakkında en ufak bir fikirleri bile olmayan müstakil güçler er ya da geç bu yerel beylerin de kapısını çalacaktır.

Assur devletinin siyasi rejimi emperyalist bir anlayıştan çok daha öte bir hal aldığını başa gelen her yöneticiyle görmek mümkündür. 

 

Devam edecek…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU