Pandemi günlerindeki fedakâr emek(çiler) üzerine

Cevdet Acu Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Dünya Sağlık Örgütü'nün koronavirüs krizini pandemi ilan etmesinden itibaren hükümetlerin sosyo-ekonomik politikasından tutun insanlar arasındaki ilişkiye, yaşam tarzlarına ve üretim-tüketim biçimlerine kadar her şeyin bir şekilde değiştiğine tanıklık ediyoruz.

Böyle bir süreç içerisinde insanların çoğunluğu belli alışkanlıklarını ve çalışma biçimlerini değiştirmek zorunda kalıp yeni hayata adapte olmaya çalışarak, bu son derece tehlikeli yeni virüsü kapma riskini azaltırken, belli meslek gruplarında çalışanlar yeterli önlem alınmadığı için büyük bir risk altında çalışmasına devam etmektedir.

Bundan daha büyük sorun ise özellikle korona krizi sürecini hâlâ yaşamaya devam ettiğimiz şu sürrealist günlerde, büyük bir emek ve fedakârlıkla büyük riskler alarak işini daha yoğun bir şekilde sürdüren bu meslek grubundaki insanlara yeterli saygının/değerin gösterilmemiş olması ve sömürünün bir aracı haline getirilmeleridir. 


Sadece yazımın başlığını okuyan çoğu insanın bu yazının sağlık çalışanları hakkında olduğunu veya en azından böyle bir beklentisinin oluştuğunu tahmin edebiliyorum.

Sağlık çalışanları şüphesiz korona sürecinde en fazla fedakârlık gösteren emekçilerin başında gelmektedir. Ancak, bu salgın sürecinde emeği ve emeğiyle birlikte fiziksel varlığı dahi unutulan veya muhtelif nedenlerden dolayı göz ardı edilen onlarca meslek grubu çalışanları var.

Bu bağlamda altını çizerek belirtme gerekir; bu yazının amacı sağlık çalışanları ve diğer meslek grubu çalışanları arasında hiyerarşik bir önem sıralaması yaparak birinin diğerinden üstünlüğünü kanıtlamak veya bunun çabası içerisine girmek değildir. 


Bu yazıdaki amaç, korona sürecinde üzerinde çok fazla durulmamış veya bir şekilde sürekli göz ardı edilmiş meslek grubu çalışanlarına odaklanıp, onların korona sürecinde göstermiş olduğu fedakârlığa rağmen nasıl bir sömürü unsuru haline getirildiğini tartışmaktır.

Yapılan araştırmalara göre, sağlık çalışanlarının haricinde koronavirüsün bulaşma riskinin en yüksek olduğu meslek grupları: temizlik çalışanları, uçuş personelleri, güzellik salonu çalışanları, berberler, otobüs şoförleri, AVM çalışanları, kuryeler, tesisatçılar, ve bakkal/market çalışanlarıdır.

Korona sürecinde en fazla risk altında olan bu meslek grubu çalışanlarının her birisi ayrı bir yazının konusu olacak kadar değerli; ancak ben yazının kelime sınırı açısından market çalışanları ve motokuryelere değinmek istiyorum.

Hem market çalışanları hem de motokuryeler şu an hâlâ içinde bulunduğumuz korona krizi sürecinde benzer iki ana sorunla karşılaşmaktadır; birinci sorun müşteri eksenlidir.

Diğeri ise cüzdanı ile vicdani arasında kalan işverenlerin daha fazla kâr elde etme hırsıyla ilintilidir. 


Salgın günlerinin yarattığı belirsizlik nedeniyle insanların market ve benzeri yerlerden alışveriş yapma sıklığı arttığı için market çalışanlarının iş yükü de artmıştır.

Korona krizi sürecinde günde en az 300 kişiyle temas kurmak zorunda kalan market çalışanları, insanlara hizmet sağlamaya devam ederken, alınan eksik önlemlerden dolayı virüsü kapma korkusuyla yaşıyorlar.

Ancak, bu süreçte yaşadıkları tek sorun virüsü kapma korkusu değildir. Elindeki tek geçim kaynağı olan işiyle hayata tutunma mücadelesi veren market çalışanları, müşterilerden yeterli saygıyı/değeri alamamaktadır.

Korona krizi sürecini hâlâ yaşamaya devam ettiğimiz şu günlerde, muhtemelen çoğumuz markete maskesiz giren birisinin market çalışanları tarafından uyarıldığında verdiği tepkiye şahit olmuştur.

Genelde market çalışanlarının uyarıları dikkate alınmaz ve hatta kimi durumlarda market çalışanları insan yerine dahi konulmaz.

Bu yok sayma hali veya market çalışanlarının emeğinin göz ardı edilmesi, korona krizinde bir anda ortaya çıkmış yeni bir tutum değildir.

Toplum içinde kendini başkalarından üstün görenler ve mesleklerin hiyerarşik üstünlüğünü benimseyenler, çoğunlukla belli mesleklerde istihdamda bulunan işçilere (tesisatçı, temizlikçi, inşaat işçisi, bakkal/market çalışanı vb.) asgari bir saygı dahi duymaz ve onların emeğini yok sayar.

Oysa işini çok iyi yapan bir market çalışanın bir doktordan veya mühendisten ne farkı var?

En nihayetinde her şeyin başı emek değil midir? 
 

-.jpg


Pandemi döneminde, üstte belirtilen bu yok say(ıl)ma halinin haricinde market çalışanlarının karşılaştığı bir diğer sorun; özellikle büyük zincir market sahiplerinin market çalışanlarını köle gibi çalıştırıp emek sömürüsünde bulunmasıdır.

Toplumda sosyo-ekonomik eşitsizliği artıran kapitalist düzenin etkin bir şekilde uygulanmaya devam etmesinden dolayı, korona krizi herkesi aynı şekilde etkilememektedir.

Başka bir ifadeyle; korona salgını herkesi sosyo-ekonomik anlamda yoksullaştırmıyor. 


Türkiye'de binlerce insanın işini kaybettiği ve yine binlerce insanın derin yoksulluk yaşadığı pandemi krizinde, bu süreçten en fazla kârlı çıkan gruplardan birisi de zincir market sahipleridir.

Hisseleri, Borsa İstanbul'da işlem gören dört büyük zincir marketin (Bim, Migros, Şok, Carrefoursa), bilançosu, 2020'nin ilk yarısında bir önceki senenin aynı dönemine göre yüzde 32 artışla 53,5 milyar TL'ye yükseldi.

Pandemi sürecinde zenginlik derecelerini arttıran bazı market sahipleri, market çalışanlarına insan onuruna yakışır bir çalışma ortamı ve koşulları sağlamak yerine, cirolarını arttırmak için her yol mübahtır anlayışıyla hareket edip, market çalışanlarını daha uzun süreli çalıştırıp daha az ücret ödeme yolunu takip etmiştir. 


Maalesef, ülkemizde neredeyse toplumsal alanın her katmanında artık yerleşmiş bir gelenek vardır; kurulu düzene karşı çıkan, sömürü düzenini ve adaletsiz uygulamaları en ufak bir şekilde eleştirmeye başlayan herhangi bir kişi anında bir şekilde cezalandırılmaktadır.

Bir başka ifadeyle; nevi şahsına münhasır ülkemizde, sosyo-ekonomik eşitsizliklere ve adil olmayan düzene karşı insani bir duruş sergilemenin bir maliyeti vardır.

Bu durumu örneklendirmek gerekirse; korona krizi sürecinde üstte belirtilen sömürü sistemine karşı çıkan ve sadece üretim süreci içerisindeki emeğinin karşılığını almak isteyen onlarca market çalışanı işinden edilmiş veya çalışanların büyük bir kısmı zorla ücretsiz izne çıkartılmıştır.

Artan market alışverişine rağmen, bazı zincir marketlerde onlarca işçinin zorla ücretsiz izne (yeni işsizlik) çıkartılmasındaki temel amaç daha az çalışan ile daha yüksek ciroyu gerçekleştirmektir.

Bunun sonucunda özellikle zincir marketlerde üç kişinin yapması gereken işi, bir kişi yapmak zorunda bırakılmıştır.

Bu bağlamda, market çalışanlarını sadece ciro arttırmak için istihdam edip sömürünün derecesini arttırmaya uğraşan market sahiplerine, her şeyin paradan ibaret olmadığını hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. 


Koronavirüs krizinin artmasıyla birlikte değişen ve gelişen alışkanlıklarımızdan birisi de online alışveriştir.

Çoğu insanın artan sıklıkla online alışveriş yöntemini kullanmasından dolayı, resmen iki teker üzerinde hayatını sürdüren motokuryelerin iş yoğunluğu artmıştır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Korona krizinin ilk gününden bu yana artan iş yoğunluklarına rağmen evde kalanların her türlü kargo gereksinimi karşılayarak kişilerin toplumsal hayatla bağının sürmesine yardımcı olan motokuryeler, korona sürecinde en fazla mağdur olan emekçilerin başında gelmektedir.

Özellikle trafik yoğunluğunun göreceli olarak daha fazla olduğu büyükşehirlerde, sırf kargo/teslimat belirlenen süreden daha uzun sürdüğü için hakaret ve fiziksel şiddete uğrayan onlarca motokurye çalışanı bulunmaktadır.

Buna ek olarak, insanlarımızın bir kısmi muhtelif nedenlerden dolayı motokurye çalışanlarının yaptığı işi değersizleştirip, onlara insani olmayan tavır sergileyebiliyor.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


Bu durumu örneklendirmek gerekirse pandemi sürecinde motokurye çalışanı olarak hayatını idame ettiren Buket Koçak, "Evde kalamayanlar: Motokuryeler ve market çalışanları" adlı bir çalışmada şunları ifade etmektedir:

Bir siparişe gittim, elimde bayağı kalabalık bir ağırlıkla gittim. Malzemeleri apartmana getirdiğimde karşımda asansörle karşılaştım. Hani beşinci kat ama asansörlü, ben buraya rahat çıkacağım. Asansörü çağırdığımda meşgul olduğunu gördüm. Yukarıdan bir ses seslendi 'Merdivenle çıkacaksanız' diye. Merdivenle çıkmaya başladım beşinci kata, dedim 'Tamam, bozuk asansör.' Yukarı çıktığımda müşterimizin sırtını asansörün kapısına yaslayıp asansörün aşağı inmesini engellediği ile karşılaştım. 


Buket, bu röportajında yaptığı işi kaybetme korkusundan dolayı müşteriye herhangi bir itiraz hakkını kullan(a)madığını belirtmiş.

Pandemi sürecinde binlerce kişinin işsiz kaldığı bir dönemde, Buket'in bu kararını son derece saygıyla karşılıyor, ancak onun adına üstte belirtilen saygısızlığı yapan kişiye, empati ve evrensel insanlık değerlerini hatırlatmak isterim.

Sırtınızı bir dahakine asansöre değil insanlık değerlerine yaslamaya çalışın; eminim bu 'çaba'nız size ve etrafınızdaki insanlara çok şey katacaktır.

İnsanın ve onun bilinçli çaba ile ürettiği emeğin metalaştırıldığı bir dünyada, kapınıza kadar gelen motokurye emekçilerine "içten bir güler yüz" göstermek veya samimi bir şekilde "emeğine sağlık; kolay gelsin" demek bile son derece değerlidir. 


Pandemi sürecinde kimi durumlarda evden dışarı adımını atamayanlara can simidi olan motokuryeler de tıpkı market çalışanları gibi pandemi surecinde sömürü düzenin bir parçası haline getirilmiştir.

Kurulu düzenin bir parçası olma yolunda emin adımlar atıp sürekli daha fazla kar elde etmek için hareket eden bazı motokurye firması sahipleri üstte belirtilen market sahipleri gibi yeni işçi almak yerine var olan işçileri daha fazla saat ve daha az ücretle çalıştırarak motokuryelerin iş yoğunluğunun artmasına neden olmuştur.

Bu yoğun temponun sonucunda, Tüm Anadolu Motorsikletli Kuryeler Federasyonu'na (TAMKF) göre pandemi sürecinde, motokuryeler yaklaşık 63 bin kazaya karıştı, bu kazalarda 190 motokurye yaşamını yitirdi; pandemiden önce bu rakam sadece 19'du.

Bir başka ifadeyle; pandemi sürecinde bir önceki yıla göre motokurye çalışanlarının ölüm oranında on katlık bir artış var. 


Her emekçiye eşit derecede saygı

Bazı meslekleri ve onların emekçilerini hiyerarşik sıralamada üst sıraya koyup diğer meslekleri küçümseyen bir bakış açısının toplumda ne gibi sosyal sorunlar çıkarmış olabileceğini düşünmek ve bu anlamda çözüm üretmek değerlidir diye düşünüyorum.

Bazen bir şey/kişi bizim için değerli değil ise o yokmuş gibi davranabiliyoruz. Tıpkı market ve motokurye çalışanları örneğinde olduğu gibi.

Elbet hayat bir bütündür; yaşamımızın bir noktasındaki alışkanlıklarımız ve tavrımız sadece sınırlı bir alanda belli meslek grubu çalışanlarını (market ve motokurye emekçileri) küçümsemekle veya yok saymakla sınırlı kalmaz.

Bu bağlamda, toplum içerisinde özellikle yapay statülere ve hiyerarşik ilişkilere değer verenler kendisi gibi düşünmeyen herkesi dışlamaya başlar.

O yüzden her birimizin farkında ol(may)arak sergilediği tutum ve davranışları sürekli sorgulamakta fayda var.

Her birimizin insan olarak; market çalışanları, motokuryeler ve işgücü içerisinde herhangi bir alanda üretim sureci içerisinde yer alıp bir değer üretmeye çalışanlara karşı asgari saygı duyma sorumluluğu vardır.

Bilinçli bir çaba ile üretilen her emeğe ve o emeğin üreticisi olan insana eşit derecede saygı duymak, daha yaşanılır bir toplumda hayat sürdürmek için elzemdir. 


Üstte belirtildiği gibi korona krizi herkes için negatif sonuçları olan bir vaka değildir. Korona krizi sürecinde çoğu sektör durma noktasına gelirken, bu süreçten en karlı çıkanlardan birisi de zincir market sahipleridir.

Korona krizini daha fazla para kazanmak için bir fırsat olarak görüp çalışanlarını köle gibi güvencesiz ve korumasız çalıştırıp halk sağlığını tehlikeye atmak yerine onlara insancıl bir çalışma imkânı oluşturmak, hem market hem de motokurye firması sahiplerinin temel görevlerinden birisidir.

Bu, işverenlerin cömertliğiyle değil yasal sorumluluklarıyla ilintilidir. 


Bu dünyadaki çalışma hayatı; emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan insanlarla, onların emeğini köleleştirmeye çalışan vahşi kapitalizmin neferleri (K.Marx'ın ifadesiyle; "gölgesini satamadığı ağacı bile kesenler") arasındaki mücadeleyle geçmektedir.

Bu bağlamda market çalışanları ve motokuryeler ekseninde bir değerlendirme yapmak gerekirse; sömürü düzeni ve uygulamalarına karşı en etkin hak arama mücadelesi örgütlü olmaktan geçer.

Kurulu düzenin adaletsiz uygulamalarına karşı hep birlikte daha gür bir ses çıkarabilmek için ilgili sendikalara üye olup, onların aracılığıyla hak temelli mücadeleye devam edilmelidir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU