Göçmenlere sığınma imkanı sunmayı ilk reddettiğimde 5 saat boyunca ağladım

Hayatları tehlikedeyken bu insanları neden göçmenlik meseleleriyle ilgili olarak geri çevirmek zorunda kaldığımı anlayamamıştım

Paris'te kadına yönelik şiddete karşı 23 Kasım 2019'da düzenlenen eylemden bir kare (Reuters)

Son üç yılımı şiddet gören kadın ve kız çocuklarının yardıma ve güvenli alanlara erişmelerine yardım ederek ön saflarda çalışan bir ev içi şiddet görevlisi olarak geçirdim. Göçmen bir aileye sığınak sunmayı ilk kez reddettiğimde 5 saat boyunca ağlamıştım.

İşimi bırakıp sosyal hizmetten tamamen ayrılmaya hazırdım. Hayatları böylesine tehlikedeyken bu insanları neden göçmenlik meseleleri konusunda geri çevirmek zorunda kaldığımı anlayamıyordum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Benimle aynı alanda çalışan birçok kadın gibi ben de VAWG (kadına ve kız çocuklarına karşı şiddet) sektörüne bir fark yaratmak istediğim için girdim. İlk işim aile içi şiddetten kaçan kadın ve çocuklara sığınma imkanı sunan büyük bir hayır kurumundaydı. Umumi bir kurum olduğundan kabul kriterleri göçmenlik statüsüyle doğrudan bağlantılıydı.

Birleşik Krallık'taki sığınakların büyük çoğunluğu için seçilme ehliyeti, kamu fonlarına erişebilme olanağınıza bağlıdır. Birçok göçmen kadın için yardım sistemi tamamen erişilmez durumda. Bu, ev içi şiddet vakalarında göçmen kadınların sığınakta kalmasının finanse edilemeyeceği anlamına geliyor. Güvenlik seçeneği mevcut değil ve yerel iskan yetkililerinin genelde göçmenleri barındırma gibi bir yükümlülüğü bulunmadığı için hiçbir alternatif de sunulmuyor.

Göçmen kadınlara verilen ültimatom şu: Ya failleriyle birlikte kalmaya devam edecekler ya da sokakta evsiz kalmayı göze alacaklar. Kadınların failleriyle kalmaya neden devam ettiğini hemen sorarız; ama ayrılmalarının önünde duran engelleri düşünmek için duraksamayız bile.

Bazen kendimi bir destek görevlisinden ziyade bir bekçi gibi hissederdim. VAWG sektörü kadınları kendi seçimlerini yapacak şekilde güçlendirmekle övünüyor; ama birinin varlığını pasaportundaki bayrağa indirgemenin güçlendirmekle hiçbir ilgisi yok.

Kadınlara onlara inandıklarını söyleyen kişiler, aynı anda onları bu ülkede bulunma hakları konusunda sorguya çekmeye zorlanıyor. Ön safta çalışanlar olarak bu soruların sorulmasının gerekmesi bizim suçumuz değil; ama bunu bilmek ikiyüzlülük duygularından bizi uzaklaştırmıyor.

Siyahi, Asyalı ve Etnik Azınlıklardan kadınlar hayatta kalan göçmen kadınların en büyük kısmını oluştururken kurumsal ırkçılık bu kadınların yardım almakta karşılaştıkları zorlukları artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Beyaz olmayan bir kadın olarak hissettiğim suçluluk dayanılamayacak kadar fazlaydı.

Destek veremediğim kadınların sesini aklımdan çıkaramıyor, sürekli olarak hikayelerinin anneminkilere, nineleriminkilere veya belki de benimkilere ne kadar da benzeyebileceğini düşünüyordum. Halkımı yüzüstü bırakıyormuşum gibi hissediyordum, bu nedenle uzmanlık sektörüne geçmem zorunlu hale geldi.

Uzmanlık hizmetleri, ötekileştirilmiş kadınlar için ötekileştirilmiş kadınlar tarafından yürütülmektedir ve umumi destekten genelde dışlananlara yardım eli uzatır. Sizin gibi görünen ve konuşması sizinkine benzeyen biriyle konuşmak, ayrımcılığa maruz kalma korkusunu ortadan kaldırdığı ve kültürel duyarlılığı artırdığı için istismarı güvenli bir şekilde ortaya koymayı kolaylaştırıyor.
 


İstismar, güç ve kontrolle nitelendirilir. İstismarcı bir ilişkide güç dengesizliği daima mevcuttur. Söz konusu gücü elde etmek ve gücün devamlılığını sağlamak için kontrol kullanılır. Faillerin bu güce ulaşma yolu değişiklik gösterir. Bu yol bazen fizikseldir, bazen ekonomik. Ama her zaman psikolojiktir: Yavaş ve sürekli bir itibarsızlaştırma, birini her geçen gün daha da fazla küçümseme. Onlara hiçbir değerlerinin, haklarının veya özgürlüklerinin olmadığını söyleyerek özsaygılarını azaltmak.

Bu durumda kimin kimi taklit ettiğini bilmek zor; fakat açık olan şu ki hem failler hem de bu hükümet en çok ötekileştirilenlere yönelik böylesine kasıtlı bir şiddetten dolayı suçludur.

Nihayet umumi hizmetlerin terk ettiği kadınlara destek sunmaktan memnuniyet duyuyorum; ama göçmen kadınları koruma mücadelesi zorlu olmaya devam ediyor. Uzman ev içi şiddet sektöründeki kronik yetersiz finansman, hükümetin hayatta kalanlara ne kadar az önem verdiğini ayan beyan ortaya koyuyor.

Bizim için sanki her gün, bu kadınları desteklemekten en iyi nasıl kaçınılacağına dair özenle tavsiye verilen yasal olarak zorunlu hizmetlere karşı savaş vermekle geçiyor. Hayatta kalanlar sadece hayatları için değil, bizi koruduğunu iddia eden sistemler tarafından sadece kabul edilme hakkı için de savaşıyorlar. Bu seviyede bir ayrımcılığa olanak tanınması göçmen kadınlara yönelik istismarı normalleştiren bir kültür yarattı.

Pandemide ve takip eden tecritlerde ev içi şiddet vakalarında önemli bir artış görüldü. Hükümet bu sorunu kabul etmekte yavaş davrandı. Şimdi içişleri bakanından gelen mesajda "Açıkça konuşun ve yardım isteyin" deniyor. Bununla beraber bakan, yardımın sadece seçili birkaç kişi için erişilebilir olduğunu belirtmeyi ihmal ediyor.

Pek çok kadın ve çocuk için açıkça konuşmak kurumsal istismara giden yol demek. Diğerlerinin yardım isteklerine sadece "hayır" cevabı verilecektir. Basitçe söylemek gerekirse bu kadınların gidecek hiçbir yeri yok. Açıkça konuşma sorumluluğunu hayatta kalanlara yüklemek, hükümetin ev içi şiddetten kurtulanlara yönelik düşmanca ortamı yok etmekte herhangi bir gerçek sorumluluktan kaçınmak için başvurduğu bir taktik.

Hayatta kalanların desteğe erişirken karşılaştıkları ilave engellerden sıklıkla bahsediyoruz; ama "engel" kelimesi göçmen kadınların fiilen karşılaştıkları gerçekliğin pek de hakkını vermiyor. Düşmanca ortam birçokları için ölüm cezası demek. Seçici güvenliğin yine de şiddet olduğunu unutmamalıyız. Bu insanların ölümleri önlenebilirdi ve affedilemez.

Göçmen kadınlarla dayanışma, aynı zamanda hayatta kalamayanları da anma eylemidir. Şiddetten azade yaşama hakkı göçmenlik statüsü veya uyruğu ne olursa olsun hepimiz için erişilebilir olmalıdır.

Göçmen kadınların bu özgürlüğe şimdi ihtiyacı var. İşte bu yüzden Kadınların Eşitliği Partisi, doğrudan seçilmiş belediye başkanlarına düşmanca ortam politikalarını veto etme ve istismardan kurtulan göçmenler için Sığınak Şehirler yaratma çağrısı yapıyor.

Bu perşembe (11 Şubat - ç.n.) tüm doğrudan seçilmiş belediye başkanlarını güvenli barınma, uzman desteğine erişim, kanuni temsil güvencesi sağlamaya ve istismar ihbarında bulunan göçmen kadınların göçmenlik makamlarına sevk edilmeyeceğinin garantisini vermeye çağıran Sığınak Şehir kampanyasını başlattılar.

Bu, bizzat belediye başkanlarını engelleri aşmaya ve göçmen kadınların geri çevrilmemesini sağlamak üzere sorumluluk almaya zorlayan cesur bir yaklaşım. Hükümetimizin yarattığı düşmanca ortamı ortadan kaldırmak için gereken tam da bu türden bir liderlik; çünkü kabul edelim ki onlar bunu asla yapmayacak.

Kendiniz veya bir başkası için endişeleniyorsanız, 0808 2000 247'den 24 saat boyunca Ulusal Aile İçi Şiddet Ücretsiz Yardım Hattı'yla iletişime geçebilirsiniz.

* Ammaarah Zayna, ön saflarda çalışan bir ev içi şiddet görevlisidir. Toplumsal cinsiyet ve ırksal adalet konusunda uzmanlaşmış serbest bir yazar olan Zayna'nın daha fazla çalışmasına buradan ulaşabilirsiniz



* Ammaarah Zayna'nın makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Ön safta çalışan bir ev içi şiddet görevlisiyim, göçmenlere sığınma imkanı sunmayı ilk reddettiğimde 5 saat boyunca ağladım

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU