Cemal Abdunnasır’dan Hassan Diyab’a

Hassan Diyab gün geçtikçe yeni bilinci yaymada, yeni şafağı çağrıştırmada önde gelen aktivistlerden birine dönüşüyor. Onura dön. Doğuya dön. Bugünün direktifi budur

Birkaç gün önce Lübnan’da olanlar normal değildi. Adı Hassan Diyab olan yeni bir ulusal kurtuluş yıldızı doğdu.

Şu andan itibaren Lübnanlı yönetici yabancı “efendi” önünde başını eğmeyecek. İtaat ve boyun eğme dönemi bitti. Onur ve şeref dönemi başladı.

Cemal Abdunnasır’ın favori ifadesi “Başını dik tut” yolumuzu aydınlatıyor.

Dışişleri Bakanı Nasif Hitti’nin istifasının derin sırrı, belki de tam olarak bu noktada, başka hiçbir yerde değil, açığa çıkmaktadır. Hitti istifa etti; çünkü şu andan itibaren dış dünya ile ilişkilerde diplomasiye gereksinimimiz yok.

Bu ilişkiyi şekillendirecek olan ulusal onurdur. Bu konuda geçmişten birçok örnek var:

Nikita Kruşçev, BM’de ayakkabısını çıkarıp masaya vurmuştu. Muammer Kaddafi, çadırını BM önünde New York’un açık havasında kurmaya çalışmıştı.

Bavullarımızı toplayıp doğuya yönelmeye hazırladığımız şu anda taklit ettiklerimiz bu kişiler, doğulukta öncülerdi.

Birinci dereceden bir Lübnanlı yetkilinin beşinci dereceden de olsa bir Batılı yetkiliye kafa tutması, gerçekten de olağan dışı hatta hayal edilemez bir şey.

Başbakan’ın yaptığı, yöneticileri uzun süredir Batılılara bağımlı ve itaatkar olarak nitelendirilen bir ülkede niteliksel bir değişimdir.

Darbe hiç kimsenin beklemediği bir yerden geldi. Başbakan Hassan Diyab, Beyrut ziyareti sırasında Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’a “şiddetli eleştiriler” yöneltti.

Lübnan’ın durumu hakkında “hatalı bilgilere” sahip olduğunu belirtti. Ziyaretini “yeni hiçbir şey taşımıyor” diye niteledi.

Bazı kaynaklara göre de kendisine şunları söyledi:

Ben Lübnan Başbakanıyım ve ne yapmam gerektiğine dair bana talimat vermenize izin vermiyorum. Ben Saad Hariri değilim ki, talimatlarınızı yerine getireyim.


Dolayısıyla, Lübnan Başbakanı sömürülenlerin sömürgecilerine veya siyahların beyazlara karşı duydukları kompleks ile hareket etmedi.

Fransız mandası 75 yıl önce sona erdi. Halklar sömürgecilikten kurtuldu ve kurtulmaya da devam ediyorlar. Kurtuluş iyileştirici bir eylemdir.

Aslında, Diyab’ın söz ve duruş olarak ulusal kurtuluş kulübüne katılması son derece meşrudur. Fakat bu kulüp, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulduğu dönemde olduğundan çok farklıdır.

Başlangıçta bu kulübün liderleri, büyük proje (bu projeler hakkında ne düşünürsek düşünelim) sahipleriydi. Cevahirlal Nehru, Cemal Abdunnasır, Kwame Nkrumah bunlar arasındaydı.

Yetmişli yıllarda bu kulübün sembolleri, tek projeleri iktidarda kalmak olan Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Hafız Esad gibileri oldu.

Bu, ulusal kurtuluşun yaşadığı ilk düşüş oldu. Ancak, doksanlardan itibaren ve Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile bu semboller parlaklıklarını kaybetmeye ve yaşlanmaya başladılar.

Bir süre sonra iktidarı çocuklarına miras bırakmaya hazırlanmaya başladılar.

Böylece sembolizmlerinin son özellikleri de silindi. Adı değişip dini, bölgesel ya da etnik anlamlar kazanan ulusal kurtuluş, bölgemizde en önemlileri Lübnan Hizbullahı ve Filistinli Hamas olan örgüt ve partilerin meşgalesi haline geldi.

Böylece ikinci düşüş tüm ağırlığı ile üzerimize çöktü.


İşte bu aşamada yeni bir yıldız doğdu. Bu nedenle kendisini “Hizbullah hükümetinin başbakanı” olarak tanımlayanlar yanılmıyordu.

Kaldı ki bundan önce, yine Hizbullah nezaretinde, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı direnişçiye dönüştürme deneyimi de başarılıkla gerçekleşmişti.

Mişel Avn da bu yolda ilerlerken, Hristiyanların politikalarında ve hassasiyetlerinde büyük bir dönüşüm gerçekleştirdi.

Çoğu, ulusal kurtuluşu, Esed Suriyesi ve Hamaney İranı ile gerektirdiği ittifakı destekler hale geldi.


Hassan Diyab ile de ikinci büyük değişimi yaşıyoruz. Zira şu anda kendisinin başbakanlığı devlet kıyısından devrim kıyısına taşımasına şahit oluyoruz.

Böylece, ulusal kurtuluş yaklaşımı tamamlanmış olacak ve onunla birlikte Lübnan’ın siyasi tarihi ve geleneklerinde büyük bir dönüşüm meydana gelecek.

Bu iki başı ile (cumhurbaşkanı ve başbakan) yönetim, Hizbullah’ı koruyan cephevari bir yönetime benzemeye başladı.

Görevi ise ulusal kurtuluş görevlerini yerine getirmek (Tıpkı Suriye ve Saddam döneminde Irak ulusal cephelerinde Baas Partisi’ni çevreleyen güçler gibi).


Bu arada, ulusal kurtuluşu sevenleri, Beyrut’u Arapların Hanoisi olarak hayal edenleri, yıllardır “Ayakta ölürüz de diz çökmeyiz” sloganları atanları kutlarız.

Hassan Diyab şimdi onların hayallerini gerçekleştiriyor. Nesiller boyu gençlerinin inandıkları şeyleri altından bir tepside kendilerine sunuyor.

“Asla boyun eğmeyiz” mottosu, kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde Lübnan Cumhuriyeti’nin felsefesi oldu.

Tarih, bu iki başı ile mevcut yönetimi büyük olasılıkla “gözlerimizi açan yönetim” sıfatı ile anacaktır.

Bundan önce, dünya ile ilişki kurmanın ondan soyutlanmaktan, refahın yoksulluktan, tokluğun açlıktan, yaşamanın ölmekten daha iyi olduğunu sanıyorduk.

Ama bu yönetim, sömürgecilik ve oryantalizmin bize öğrettiği gibi bu çirkin aksiyomlara inanan bizlere, gözden kaçırdığımız erdemleri öğretiyor.

Hassan Diyab gün geçtikçe yeni bilinci yaymada, yeni şafağı çağrıştırmada önde gelen aktivistlerden birine dönüşüyor. Onura dön. Doğuya dön. Bugünün direktifi budur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU