İYİ Partili Kavuncu'dan Öcalan sloganlarına ve DEM Parti'ye tepki: Bu güruhu ve siyasi partiyi protesto ediyoruz

İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, TBMM’de basın toplantısı düzenledi

Fotoğraf: ANKA

İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, “Cumhuriyetimizin yarattığı ortak kimliği, bu ülkede bizi bir arada tutan ortak vatandaşlık kavramını tahrip edecek her türlü adım, geri dönüşü olmayan yaralara yol açacaktır. TBMM çatısı altında arsızca yapılan ve terör örgütü liderinin adını anan bu güruhu ve siyasi partiyi bir kez daha protesto ediyoruz, kabul edilemez buluyoruz. Yetkilileri bu konuda ilgili adımları atmaya, yapmaları gerekeni yapmaya çağırıyoruz" dedi.

Kavuncu, şöyle konuştu:

Terörün bitirilmesi adına bir süreç başlatıldı ‘Terörsüz Türkiye’ adı altında. Gerçekten niyetin bu olup olmadığını sorgulayacak hale geldik çünkü siyasetçi olarak hepimiz sorumluluk taşıyoruz. Bu konuya her değindiğimizde ileride yaşanabilecek olaylarla ilgili sorumluluğumuz olduğunu, bu ülkede hiç kimsenin canına, malına, hakkına bir zarar gelmemesi için kurduğumuz cümlelere özenle dikkat ediyoruz. Belli ki iktidar da bu süreçte imtina ile hareket ediyor, atmış olduğu adımlarda tereddüt ve dikkat içinde. Biz bunu geçtiğimiz yasama yılında çok net olarak gördük. Mağarada şehit olan askerlerimiz vardı. Bununla ilgili bir soru önergesi verdik, detaylı açıklama istedik ama alamadık. Akabinde bir drone saldırısında bir askerimiz şehit oldu. Bununla ilgili de bir detay istedik ama alamadık. Belki sürecin akamete uğramaması için iktidar şehit olan askerlerimizle ilgili bilgi vermekten imtina etti. Bir taraftan bütün bu titizlik gösterilirken salı günü 40 bin kişinin katili, terör örgütü başı Abdullah Öcalan’la ilgili Meclis çatısı altında bir nümayişe sahne oldu burası. Bu bir kabul edilemez ve bu kutsal Meclis çatısı altında hiç kimsenin tahammül edemediği, istemediği bir olaydır. Buna en şiddetli şekilde tepki gösterdik.

“Öcalan bir terör örgütü lideridir, kanaat önderi değildir”

Biz bunu söylediğimizde de inanılmaz bir tepkiyle karşılaştık. Bu nasıl bölücü bir zihinle konuyu ele aldıklarının çok net göstergesi. Terör örgütü lideriyle ilgili Meclis çatısı altında onun lehine bağıramazsınız dedik. Bu bir kanaat önderi değil, bir terör örgütü lideridir dedik. Bunun üzerine bize, ‘Siz Kürtlerle ilgili söz söyleme hakkına sahip değilsiniz’ dediler. Ayrımcılığın, bölücülüğün başladığı nokta burası. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan her vatandaş bizim vatandaşımızdır. Biz onun etnik kimliğine, mezhebine, soyuna sopuna bakarak mı konuşacağız? Bazı partiler bazı kimlikleri temsil ederek mi siyaset yapacak? Abdullah Öcalan bir terör örgütü lideridir, kanaat önderi değildir. Bunu bu millete barış elçisi diye dayatmaya kalkmayın. Bütün Kürtleri temsil ediyormuş gibi bir tavır içerisine girmeniz ülkemizde onarılamaz sıkıntılara ve geri dönüşü olmayacak bir yola sokacak.

“Komisyonun bir ziyarette bulunmasının anlamı bambaşkadır”

Geçtiğimiz günlerde Mehmet Uçum dedi ki, ‘Komisyon İmralı’ya gidip terör örgütü başını dinlemeli. Bunda bir sakınca yok, dinliyor olması kabul ettiği anlamına gelmez.’ Her türlü mesaj veriliyor mu, komisyonun oraya gitmesi onun dinlenmesi amacıyla değil. Milleti aptal yerine koymayın. O komisyonun oraya gönderilme sebebini hepimiz çok net olarak biliyoruz. Sayfa sayfa açıklamalar yayınlanıyor, görüşenler döndüklerinde söylediği her şeyi kamuoyuyla paylaşıyor ama TBMM’de oluşturulmuş bir komisyonun bir ziyarette bulunmasının anlamı bambaşkadır.

Umut hakkından bahsediliyor. AİHM’e bir başvuru yapılmıştı. O zaman şu söylendi, ‘Adil bir yargılamanın olabilmesi için umut hakkıyla ilgili yasaların tam olarak teşekkül etmesi lazım.’ İngiltere’deki Winter davası üzerine bu konu AİHM gündemine girmişti. Bu kavram ortaya çıktıktan sonra İngiltere kendi yasalarında bir değişiklik yaptı ve dedi ki, ‘Biz kamu görevlilerine yönelik yapılmış olan saldırıları ve cinayetleri umut hakkı kapsamının dışında tutuyoruz. İdeolojik gerekçelerle yapılmış saldırı ve cinayetleri umut hakkı kapsamı dışında tutuyoruz.’ Umut hakkının en önemli şartlarından bir tanesi yaptığından pişman olma ve bununla ilgili de bir ikna etme çabasının ortada olması lazım. Biz bunu da görmedik. Aksine Cumhuriyet'in tapusu olan Lozan’a dil uzatan, Cumhuriyet'in kurucu ve kurucu iradesine, Cumhuriyet'e soykırımcı diyen bir dil, adeta yaptıklarıyla övünen bir yaklaşımı da gördük.

“Yetkilileri yapmaları gerekeni yapmaya çağırıyoruz”

Bütün bu yaşan süreçler Türkiye’yi içinden çıkılmaz bir yola sokacaktır. Biz daha önce de ifade ettik, bir iktidar değişikliğinde ekonomiyi, hukuku, eğitimi bugün olması gereken standartlardan çok uzakta kalmış bu alanlarda geri dönüş sağlanır ama cumhuriyetimizin yarattığı ortak kimliği, bu ülkede bizi bir arada tutan ortak vatandaşlık kavramını tahrip edecek her türlü adım, geri dönüşü olmayan yaralara yol açacaktır. TBMM çatısı altında arsızca yapılan ve terör örgütü liderinin adını anan bu güruhu ve siyasi partiyi bir kez daha protesto ediyoruz, kabul edilemez buluyoruz. Yetkilileri bu konuda ilgili adımları atmaya, yapmaları gerekeni yapmaya çağırıyoruz. 2023 seçimlerinde eğer bu hadise gerçekleşmiş olsaydı bunun ateşli şekilde propagandası yapılır ve gerekli her türlü yasal müdahaleyle, yargı eliyle buraya müdahale edilirdi.

AK Parti milletvekillerinin, üç tane milletvekilinin İsrail tarafından alıkonulduğu konuşulurken o kürsüye gelip ‘Dünya liderimiz’ diye kendi partilerinin genel başkanlarını övmeleri ve kendisiyle ilgili cümleler kurmaları anlaşılabilir değil. Son derece tutarsız, son derece ironik bir yaklaşım. O gün, o an bunun yapılacağı an değildir, zira üç milletvekilimiz alıkonulmuştur. Ne zaman dünya lideri sıfatınız hak edilir biliyor musunuz? Sizin milletvekilinize İsrail, ‘Aman dokunmayalım. Türkiye ne der? Türkiye ile sıkıntı yaşamayalım’ diye çekindiği, korktuğu zaman belki zikredebilirsiniz. Bırakın onu demeyi, İsrail ile ilgili bir cümle kurulacağı zaman arkasında Amerika olduğu için biz, ‘Acaba Amerika ne der’ durumundayız.

“Gürcistan Türkiye’nin adeta Meksika’sı haline gelmiş durumda”

İstanbul’un göbeğinde bir suikast düzenlendi. Suikastın düzenlediği yerde genelde polis bulunur. Yakalanan saldırganların hemen hemen tamamı genç, ikisi de 18 yaşının altında. Geçtiğimiz yıl eylül ayında bir önerge vermiştik. Gürcistan Türkiye’nin adeta Meksika’sı haline gelmiş durumda. Bütün suç örgütleri bu coğrafyada üsleniyor. Çete ve mafya savaşları İspanya’ya, İtalya’ya adeta bütün Avrupa’ya sıçramış durumda. Türkiye dünyaya neredeyse çete ihraç eden bir ülke haline getirildiyse biz bunu TBMM’de bütün siyasi partilerle birlikte konuşmak zorundayız. Bu nedenle bununla alakalı bir araştırma önergesi ve ilgililere de bir soru önergesi vermiştik. Türkiye, gençlerini ev genci modeliyle sahipsiz bırakıyorsa ve bunlar çetelerin, uyuşturucu tüccarlarının ağına düşüyorsa bunu konuşmak zorundayız. Bu bir beka problemidir, bu bizim geleceğimizi ilgilendiren çok önemli bir konudur. Şayet bu konunun üstüne gidilmezse bu konu çözülmezse Mattia Ahmet Minguzziler olur, Hakan Çakırlar olur ve daha maalesef evin içine düşen ateş, yarın bizim evimizi de sarabilir.

Bir susuzluk sıkıntısıyla karşı karşıyayız. Bursa’da resmi verilere göre barajların doluluk oranı yüzde 0,54’ün altına inmiş durumda. Yani, Evliya Çelebi’nin söylemiş olduğu meşhur cümle velhasıl, ‘Bursa sudan ibarettir’ dediği cümle bugün velhasıl ‘Bursa susuzluktan ibarettir’, ‘Bursa kuralıktır’ noktasına geldi. İklim değişikliği ile ilgili bu gerçeği biz her gün görüyoruz ve yüz yüze kalıyoruz. Daha geçtiğimiz yaz ayında Uşak'ta 250 bin nüfuslu şehirde yaklaşık 16 ila 22 saat ciddi su kesintileri yaşandı. İklim değişiyor ve bu da beraberinde kuraklığı getiriyor. Yoğun ve kontrolsüz madencilik ki biliyorsunuz geçtiğimiz yasama yılında da bütün itirazlarımıza rağmen bir kanun çıktı, bu kontrolsüz ve yoğun madencilik de yeraltı sularını ve doğal su kaynaklarımızı ciddi şekilde tahrip ediyor. Şu anda Türkiye'nin birçok kentinde biz bu iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği su problemi ile karşı karşıyayız.

“Bütün bir Karadeniz hattı kokarca istilasıyla karşı karşıya”

Karadeniz hattında yani Sakarya'dan Trabzon'a kadar bütün bir Karadeniz hattı adeta kokarca istilasıyla karşı karşıya kalmış durumda. Çiftçimiz, halkımız perişan durumda. Bunu biz önümüzdeki hafta ki Trabzon Milletvekilimiz Sayın Yavuz Aydın bununla ilgili çok ciddi bir çalışma yaptı, TBMM’nin gündemine getirmek istiyoruz. Zira dediğim gibi mücadele yetersiz. Çünkü biz bu kokarca konusunu geçtiğimiz dönemde konuştuk. Engellenemiyor. Yani daha yeni şap hastalığı ile ilgili birçok sıkıntıyı konuşuyorduk. Geçen sene konuşulmuş bir kokarca konusunun halen bugün artarak neredeyse ikiye, üçe katlanmış bir şekilde Sakarya'dan Trabzon'a kadar olan hatta daha yoğun bir şekilde görülüyor olması kabul edilemez.

“Komisyon gidip farklı ne söyleyecek?”

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Kavuncu, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’deki komisyon ile ilgili açıklamaları ile İstanbul merkezli yürütülen uyuşturucu operasyonuna ilişkin sorular üzerine şu yanıtı verdi:

Sayın Uçum’un yapmış olduğu bir açıklama üzerinden bu değerlendirmeyi yaptı. O da şu, ‘Dinlensin’. Ben de diyorum ki, zaten duyuluyor, zaten dinleniyor. Buradaki maksat, amaç bambaşkadır. Millet iradesinin tecelli ettiği TBMM’de oluşturulmuş bir komisyonun oraya gidip muhatap alır hale getirilmesinin anlamı ve maksadı farklıdır. ‘Duyulsun dinlensin, bunda ne zarar var?’ Bu kabul edilemez. ‘Duyulsun dinlensin.’ Zaten arada ulaklar gidiyor, geliyor, avukatlar gidiyor, geliyor, milletvekilleri gidiyor, geliyor. Söylediği her şey kamuoyuyla paylaşılıyor. Komisyon gidip farklı ne söyleyecek? Komisyonun oraya gitmesinin siyasi bir anlamı var. Komisyonun oraya gitmesinin anlamı şu: bugün terör örgütü başı lehine atılan sloganlara sessiz nasıl kalındıysa ve bunun da nasıl bir siyasi anlamı varsa komisyonun oraya gidip görüşmesinin de anlamı aynıdır.

“Sanatçılarımıza reva görülen eziyeti her alanda görüyoruz”

Tutuklanan sanatçılar, tutuklandı ve dikkat edin, bir kısmı da hemen serbest bırakıldı. Ama bir sıfat, bir algı yapıştırıldı üzerlerine. Sanki uyuşturucuyla bir alakaları varmış, olabilirmiş gibi. Bir düşman hukukunun kapsadığı bir itibarsızlaştırma alanı da yaratılıyor. Bunu sadece burada görmüyoruz biz. Bu sanatçılarımıza reva görülen eziyeti biz her alanda görüyoruz. Bakın, Saraçhane'ye giden Saraçhane'ye destek veren sanatçılara bu eziyet yapıldığı gibi Saraçhane'ye giden genç öğrenci arkadaşlarımıza neler yapıldı? Ben bunları paylaştım sizinle. Boğaziçi Üniversitesi'ne dereceyle giren babası bu devletin polisi olan bir evladımız Saraçhane'ye gitti diye önce Silivri'de aylarca tutuklu kaldı, sonra bırakıldı. Daha sonra, ikinci sınıfta bu çocuk, yurt kurasında bütün arkadaşları kampüs içerisindeki yurda verilirken kendisini Kilyos'a gönderdi.

Hak diyen,  hukuk diyen, adalet diyen ve kendilerinin dışında olan herhangi bir siyasi figüre, herhangi bir şekilde destek verdiğiniz zaman sizi adeta linç edecek, sizi kamuoyu önünde itibarsızlaştıracak ve dolayısıyla bu direnci, bu desteği, milletin demokrasiye, hakka, hukuka, adalete dair göstermiş olduğu tepkileri kıracak ve buradaki motivasyonu düşürecek adımlardır bunlar. Bunun başka hiçbir açıklaması yoktur. Bu, gün geçtikçe büyüyor. Bakın belediye başkanları tutuklanıyor. Kayyumlar meselesi olmuştu, burada yeri gelmişken onu da söyleyeyim, biz İYİ Parti olarak haksızlığa uğrayanın kimliğine, hukuksuzluğa uğrayanın hangi kuruma, nereye ait olduğuna bakmadan bir haksızlık, hukuksuzluk varsa buna itiraz ediyoruz. Kayyumlarla ilgili konuya da itiraz etmiştik, ki onunla Meclis Başkanlığına imza vermiştik. Türkiye'de hukuksuzluk her geçen gün büyüyor. Artık sadece kendi rakiplerini kapsayacak hale gelmedi. Kendi rakiplerine yakın duran, sempati duran, onları destekleyen insanlara da zulmetmeye başlamış bir iktidarla karşı karşıyayız. Belki içinde olduğumuz için hissetmiyorsunuz, bu her geçen gün büyüyor.

“İktidar artık son dönemini yaşamakta”

İktidar artık son dönemini yaşamaktadır. Gitmekte olduğunu, bu işin bittiğini, vatandaşın artık kendisine hiçbir konuda güveni kalmadığını görmektedir. Zira bu onun paniğidir, onun panik havasıdır. En komiği de bütün bunlar olurken üç tane milletvekiliniz İsrail tarafından alıkonulmuşken sizin halen çıkıp kendi Genel Başkanınız ile ilgili dünya lideri diye o Meclis kürsüsünde konuşmalar yapıyor olmanızdır. Türkiye, yakında gerçekleşecek olan seçim ve bu seçimle sandıkta çıkacak olan sonuç ve beraberinde getireceği değişimin arifesindedir. Herkes bundan emin olsun. Zaman gün geçtikçe yaklaşıyor. Zaman yaklaştıkça da panik artıyor. Panikle beraber de yapılan hataların ve anlaşılmaz davranışların, kabul edilemez yaklaşımların olduğunu görüyoruz. Ayşe Barım, serbest bırakılıyor, ya bu eziyettir. Bunun adı zulümdür ve tekrar tutuklanıyor. Fatih Altaylı, içeride. Türkiye'nin en fazla takip edilen basın mensubu, bir YouTube kanalı var. Mehmet Murat Çalık, Beylikdüzü Belediye Başkanı, bunların hepsi zulümdür. Bunların hepsini biz dile getirdik, artık orayı geçtik. Bunlarla ilgili gerçekleri, hakikatleri gündeme getirenlere eziyet yapılmaya başlandı. Bu hikayenin sonu, bunu yapanlar için iyi bitmeyecek. Vatandaş sandıkta en ağır dersi bu işin sebeplerine verecektir.

 

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU