‘Gerçekte bu bir ateşkes değil’ (mi?) Gerçekte Kürtlerden talep edilen ne?

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Trump’la birlikte ABD’nin Ortadoğu’da öncesinden görece farklı bir siyasi-diplomatik bir tutumunu gözlemliyoruz.

Askerlerini doğrudan savaşa sürmüyor. Somut duruma göre devletlerle ya da devlet altı hareketlerle değişken iş birlikleri ve ittifaklar kuruyor.

Mümkün olduğunca az sayıda askerle ve teknolojik donanımlı uzman askerler ve komuta kademesi ile kendini sınırlıyor. Sahada ise vekalet savaşlarına odaklanıyor.  

Meselenin buna paralel bir yanı, siyasi algı operasyonlarını sonuna kadar kullanıyor.

“Yumuşak güç” ardında siyasi/diplomatik “hile” ve “kirli yönlendirme”, ekonomik yaptırım vb. politikalarla “sorunlu” ülkeyi çizgiye çekmeyi tasarlıyor.

Belki geçici bir politika, emin olmak gerekiyor ama sanki doğrudan silahlı güç kullanımını kural olarak uygulamaktan imtina ediyor, istisna olarak uyguluyor.

Bunun çok sayıda örnekleri de var.

Açıkça ifade etmek gerekirse öncesinden çok farklı olarak Trump başkan olduktan sonra, ABD doğrudan çatışmalara girmemeye, kendince güvenilir iş birlikleri ve ittifaklar bulunca, görünürdeki ‘pılını pırtısını’ toplayıp çekilme eğilimi gösteriyor.

Neden? ABD’nin başına taş mı düştü?  

İç kamuoyu ABD’li askerlerin cenazelerini görmeme konusunda çok mu etkili?

Yoksa iddia edildiği gibi Amerikan askeri sistemi çöküntü yaşıyor, durumu yüksek teknoloji eşliğinde yukarıda ifade ettiğimiz yöntemlerle mi idare ediyor?..

İşte Ortadoğu

Özellikle Suriye

IŞİD problemi istenen ölçüde çözüldü denemez.

Ama Trump, kalanı Türkiye ve Rojava Özerk Yönetimi'ne ihale edip çekilmeyi tercih ediyor.

 
Çekilmenin sonuçları var

Rojava’yı işgal girişimi var.

Güçler ilişkisi çok orantısız.

ABD hava sahasını kapatarak geri çekilseydi, bu bir güçler ilişkisini istenen düzeyde olmasa da bir ölçüde dengelerdi.

Başka bir önemli denge unsuru, Güvenli Bölge’nin başından itibaren Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde olması daha doğru idi.

Sonuçta o bölge Suriye/Rojava toprakları ve Türkiye ise taraf…  

Tarafsız üçüncü bir denetçi talep edildi mi bilemiyoruz.

Bildiğimiz kadarıyla bir ittifak ilişkisi söz konusuydu.

Devlet ilişkilerinde süreklilik esas olduğuna göre siyasi yönetim değişikliği ittifakı en azından temelden sarsmamalı idi.

Gerçeklik askeri bağlamda kurulan taktik ittifakmış. Ama Millî Savunma Bakanlığı, Pentagon gibi etkin kurumlar üzerinden kurulan ittfakmış da.

Senato ve Kongre, Demokrat Parti, hatta Cumhuriyetçi partiden çeşitli düzeylerde üyeler öfke içinde... Ama sistem Başkanı aşmaya müsaade etmiyor.

Kanaatimce bu gelişme bir başına silahlı güç, yumuşak güç politikalarıyla ilgili değil…

Bu gelişme Ortadoğu’ya ilişkin bir süredir tasarlanan ittifaklar ilişkisinin güncellenmesi ve yeni dengelerin kurulması sürecinin başladığına işaret ediyor.

Temelinde de Trump ABD’sinin dünya ölçeğinde yeni stratejisinin Ortadoğu özgülüne yansıması yatıyor.

Anlaşılan tarihin bu döneminde Trump yönetimi Ortadoğu’ya müdahale ederken, belki de kendisinden hiç hazzetmediği halde Erdoğan’la ve Erdoğan Türkiye’si ile ilişkileri normalleştirmek istiyor.

Trump ABD’si askerlerini çekti. Rojava Özerk yönetimini ve SDG’yi öyle bir zamanda kaderiyle baş başa bıraktı ki, sanırım Erdoğan Türkiye’si ile ilişkileri düzeltmek için bundan daha uygun bir zamanlama olamazdı.

Medyanın popülize ettiği gibi bu gelişmeyi, Trump ile Erdoğan arasındaki ortaya saçılmış tuhaf muhabbetle açıklamak yanılgı olur.

Erdoğan Türkiye’sinin Rojava’ya müdahalesi ve Trump Amerika’sının bunun önünü açmış olması, IŞİD sonrası zamanla ilgili olarak Türkiye ile jeopolitiğini gözeterek kurulmak istenen yeni bir ilişki, bir stratejik karar olduğunu söylemek yanılgı olmaz.


2001’den sonra dünyada çok şey değişti

Amerika, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler hadisesi gerekçesiyle dünya çapında ‘anti-terör’ kampanyası açmış, dünyaya yeni bir nizam verme serüveni başlatmıştı.

Aradan 20 yıl geçti. Amerikan derin stratejilerinin “uzun savaş” dediği savaş süreci kimilerine göre bitti, kimilerine göre de belli bir noktaya geldi.

Ortadoğu’da çok şey değişti.  

İran, Amerika için Ortadoğu'daki ana sorun oldu.

Afganistan sorunu, Pakistan’ı da etkileyerek devam ediyor.

Saddam yok, ama Irak’la ilgili ittifaklar ilişkisi kökten değişti.

Irak’ta İran daha etkili.

Yemen savaşı devam ediyor.

Libya’daki iç çatışmalar sürüyor.

Suriye savaşı bitti mi bitmedi mi belli değil.

IŞİD yenildi ancak IŞİD hapishaneleri ve kampları bir sorun olarak Suriye’de.

IŞİD’le savaşta ittifak olunan SDG ve Kürtler de orada.

Soğuk Savaş döneminin güvenilir cephe ülkesi Türkiye ile ilişkiler ciddi olarak problemli.

Bunun başlıca etkeni Rojava Özerk Yönetimi ve Kürtler.

Dünyada da çok şey değişti.

Çin, Amerikan ekonomisini ciddi olarak tehdit eden büyük bir küresel güç adayı olarak ortaya çıktı.

Rusya henüz bu noktadan uzak olmakla birlikte, bu yönlü potansiyele de sahip. Bu aşamada da çok aktifleşti.

 
Trump ABD’si çekildi; neden ki?

Bütün bu gelişmeler yeni zamanlarda ABD’nin stratejik çıkarları dünya ölçeğinde yeni boyutlar kazanıyor.

Bunun temel boyutu, Çin'in, Rusya’nın ve İran'ın sırayla ve kademeli bir programla çevrelenmeleri, dengelenmeleri ve zayıflatılmaları hedefi oluyor.  

ABD, Çin’e karşı pasifikte, Rusya’ya karşı Kuzey Avrupa’da ya da Rusya’nın batısında ittifaklar ilişkisini yeniliyor, yeni ittifaklar ilişkisi hedefliyor.

ABD bu yönlü ittifaklar ilişkisine Türkiye’yi de dahil etmek istiyor.

Bunu zorunluluk olarak görüyor.

Rusya’ya karşı Türkiye’yi kazanmak istiyor.

Türkiye üzerinden İran’ı dengelemeyi, Rojava’dan da geçerek Lübnan’a kadar uzanan Şii hattının önünü almak, engellemek istiyor.

Yeni zamanlarda Türkiye ile kurulmak istenen ilişki bu olunca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bunun çok farkında olunca, Rojava Özerk Yönetimi ve SDG ile kurulan ilişkinin eski şekli ile yürütülmesi Trump’a imkânsız görünüyor.  

Üstelik Rojava devrimcileri, kadın özgürlükçü, ekolojik, kominal, demokratik, konfederalist ve sonuçta sosyalist bir devrim gerçekleştirmek istiyorlar.  

Amaçlarına vardıklarında Ortadoğu pazarlarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kamulaştıracaklardır.

‘PKK, IŞİD’den daha tehlikeli’ düşüncesinin mantığını da biraz da buralarda aramak gerekiyor.

Trump bunu kabul edemez.

Yeni zamanlarda Türkiye’ye biçtiği rol nedeniyle zaten kabul edemez.

IŞİD işi de bitti.  

Ancak ABD’nin bölgeyle olan jeopolitik ilişkisi bitmediğine göre benzeri hayati durumların çakışması yeni iş birlikleri ve ittifaklar ilişkisi de getirebilir türünden totolojik cümlelerle; yolcu yoluna…

Trump ve temsil ettiği çıkar gruplarının düşüncesi bu.

Onlara göre mesele IŞİD meselesi değildir, o aşıldı artık.

Mesele Çin, Rusya ve İran meselesidir.

Bu konuda Türkiye’nin jeopolitiği stratejik bir öneme sahiptir.
 


Bu daha başlangıç (mı?)

Dünyadaki ABD çıkarlarına, özellikle Ortadoğu’daki çıkarlarına farklı bakan güçlü bir Amerikan kanadı, bunu Kürtlere ihanet olarak görüyor ve Trump’ın azil sürecin hızlandırmak istiyor.

Trump yönetimi ise bu kanadı ‘Soğuk Savaş zihniyeti kalıplarından kopamıyorlar’ bahanesi ile etkisiz kılmak istiyor.   

22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Soçi’de görüşecek olan Putin, Trump ABD’sinin Türkiye’ye biçtiği yeni rolün farkında olmalı.

Putin, ABD ve NATO dengesinde çatlak yaratmak, yaratamasa da Türkiye’nin yeni yönelimlerini dengelemek istiyor.

Öte yandan Suriye rejimi ile uzlaşma içinde Suriye’nin birliği çerçevesinde nispi özerk bir Rojova Yönetimi Rusya’nın siyasetine ve çıkarlar dengelerine uygun düşüyor.

Türkiye Suriye ile ilişki kurmayı, hatta Esad rejimini tanımayı, Rojava yönetimi ile bu ilişkilere girmeme koşuluna bağlayarak, Rusya’nın önüne koyabilir (mi?).

İhtimal koyabilir, ancak Rusya’nın dengeleri bunu kabul etmeye uygun görünmüyor.

Gelecek itibarı ile Kürtlerle kurmak istediği ilişkileri fazla örselemek istemiyorsa, muhtemelen bunu kabul etmeyecektir.

İran bu noktalardan, kendisine dönük Trump Amerika’sının ne yapmak istediğinin farkındalığı ile çok daha uzaktır.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Angela Merkel ve Boris Johnson ile birlikte önümüzdeki hafta Erdoğan’la görüşeceğiz” dedi.

Üç lider de Türkiye’ye tavırlı idi…

13 Kasım’da gerçekleşecek olan bu görüşme herhalde özür dileme görüşmesi olmayacaktır.

Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk ise şu çıkışı yaptı;

Gerçekte bu bir ateşkes değildir, Kürtlerden kapitülasyon (teslim olup silah bırakmalarının) talep edilmesidir. 


Ez cümle;

Bu daha başlangıç gibi…   

Süreç bitmedi…

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU