'Din adamlarına güven azaldı' iddiası din bilginlerini ikiye böldü

Ipsos araştırma şirketi tarafından yaptırılan ankette din adamlarının siyasetçilerden sonra en az güvenilen meslek grubu çıktığı iddiasını din bilginlerine sorduk. Kimisi araştırma sonucuna hak verirken kimisi karşı çıktı

Fotoğraf: AA

Din adamları uzun yıllar boyunca Türkiye’de güvenin simgesi olarak nitelendirildiler. Ancak Ipsos Araştırma ve Danışmanlık Şirketi tarafından 23 ülkede yaptırılan anketin Türkiye ayağına dair sonuçlar tartışma yarattı.

Ipsos’un internet sayfasında da yer alan araştırmaya dair şirketten yapılan açıklamada anketin 2018’in Ekim ayında 23 ülkede 19 bin 587 kişiyle internet üzerinden yapıldığı kaydedildi.

Ayrıca araştırmanın Türkiye ayağında genelden ziyade orta ve üst sınıf ile internet erişimi olan kesimin hedeflendiği de kaydedildi.

Ankete göre en güvenilir bilim adamları, en az güvenilir siyasetçiler

Araştırmaya göre Türkiye'de yaşayanların en az güvendiği mesleklerin başında yüzde 11 ile siyasetçiler ardından yüzde 12 ile din adamları geliyor.

Türkiye'den katılanların güvendiği meslekler arasında ise ilk üç sırada bilim insanları, doktorlar ve öğretmenler yer aldı.

ipsos.PNG
Ipsos araştırmasında güven sırasına göre meslekler / Görsel: Ipsos sitesi

 

Din bilginleri arasında araştırmaya hak veren de var, karşı çıkan da!

Bu sonucu kamuoyunda tanınan kimi din adamlarına veya din üzerine çalışan uzmanlara sorduk. Sonuçta ortaya iki farklı görüş çıktı. Kimisi araştırma sonuçlarına katılırken kimisi ise itiraz ediyor. Her iki kesimin de itirazları ve tespitleri ise hayli ilginç. İşte o görüşler..

ihsaneliaçık.jpg
İhsan Eliaçık / Fotoğraf: AA

 

İhsan Eliaçık / İlahiyatçı yazar

“Muhafazakar iktidar dönemi dini kurumlara güveni düşürdü”

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, araştırmadaki “Din adamlarına güven azaldı” iddiasının doğru olabileceği görüşünde.

Son zamanlarda özellikle de son 17 yıldır sadece din adamları değil Diyanet başta olmak üzere dini kurumlar, tarikatlar, cemaatler ve kuran kursları çok yıprandı. Buralarda ağır insan hakları ihlalleri, hırsızlık, tecavüz gibi suçların olup olmadığını bilmesek de böyle bir algı oluştu. Bundan dolayı Türkiye’deki insanlar, dini kurumlara şüphe duymaya, onlardan soğumaya başladılar.

Deizim ve Ateizm’in yayılmasını da buna bağlayabiliriz. 17 yıllık sözde muhafazakar iktidar dönemi dini kurumlara ve dince kutsal sayılanlara ve pek tabii ki din adamlarına güvenin düşmesine sebebiyet verdi.

alirızademircan.jpeg
Ali Rıza Demircan / Fotoğraf: AA

 

Ali Rıza Demircan / İlahiyatçı Yazar

“Din adamlarıyla ilgili olumsuzluklar bilerek gündemde tutuluyor”

İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan’ın ise araştırmanın güvenilirliğine dair şüpheleri var.

Böyle bir sonucu normal görüyorum. Şu nedenlerden dolayı; birinci olarak böyle bir araştırma hangi sosyal gruplarla yapıldı. İslam karşıtı gruplar arasında yapılan araştırmalarda olumsuz sonuçlar alınacağı açıktır.

Bu itirazının ardından Demircan şu tespitlerde bulundu.

Bugün bu ülkede din görevlileri sosyal hayatın dışında tutulmaktadır. Ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkenin ekonomisi, milli eğitimi, cezai yasalarıyla ilgili görüş belirtemez. Hayatın dışındadır, faal unsurlarla irtibatlı değildir. Böyle olunca anket çalışmaları için kendilerine başvurulan insanların din görevlileri hakkında bir yargıda bulunması mümkün değildir. Olumlu yanlarını görme şansı bulamadığı için olumsuz ön plana çıkmaktadır. Bu da ülkemiz şartlarında doğaldır çünkü din görevlileri ile alakalı olumsuzluklar medyanın gündemine daha çok getirilmekte daha çok aleyhine progapandası yapılmaktadır. Mesela Ensar Vakfı’nın bir yurdunda bir öğretmenin cinsel anlamda olumsuz davranışları aylarca ülkenin gündeminde tutulmaya çalışıldı.

“Din adamının içkisi, kumarı, zinası olmaz”

Demircan, din adamlarıyla ilgili olumsuzlukların gündemde tutulmasına karşın olumlu işlerinin görülmediğini iddia ederek, aslında din adamlarına güven duyulduğunu da öne sürdü.

Bütün bu gerekçeleri üst üste toplayınca Türkiye’de böyle bir sonucun çıkması normaldir ama hakikat bu mudur derseniz hayır derim. Türkiye’de en güvenilir gruplar din görevlileridir. İçkisi, kumarı, zinası olmaz. Çoğunlukla memur oldukları için aktif ticaret hayatının içinde de değillerdir. Böyle iken toplumun din adamlarıyla ilgili olumsuz bir yargıya varması da olağan bir durum değildir.

canertaslaman.png
Caner Taslaman / Fotoğraf: Kişisel sitesi

 

Prof.Dr. Caner Taslaman / Felseci - Kur'an Araştırmacısı

İnternetin yaygınlaşması güvenin azalmasında etkili oldu mu?

Felsefe ve din üzerine çalışmaları olan Prof. Dr. Caner Taslaman, araştırma sonuçlarına hak verenlerden. Taslaman isim vermeden FETÖ’nün açtığı sorunların ve tepki çeken kimi açıklamalarının da din adamlarına duyulan güveni azaltmış olabileceğini vurguluyor. 

Çok geniş kitleleri cemaatleri yönetip kendini mehdi olarak görenler ülkenin başına belalar açtılar. Bazı din adamlarının örneğin kadınların çalışmaması, eğitim almaması gerektiği yönündeki açıklamaları günümüzde küreselleşmenin sonucu olarak internetin etkisiyle bilgiye daha kolay ulaşan halkta dini bu insanların temsil edemeyeceği kanaatinin oluşmasına neden oldu. Bazının dini para ve güç amacıyla kullandığını anladı. Örneğin ahirette yanmayan kefen sattığını iddia edenleri gördük. Bunların duyulmasında internetin de katkısı oldu. Diyanet bu sürece olumlu katkı sağlamadı.  Diyanet’te çalışan görevliler olumsuz örneklerin üzerine gideceklerine maaşımı alırım giderim havasında. Ateizm ve Deizme cevap verme konusunda ciddi bir hazırlıkları olmayan, ezberi aktaran, maaşı alıp gitme dışında derdi olmayan kitle dışında bir kitle yetiştiremediler.

saimyeprem.jpg
Saim Yeprem / Fotoğraf: Twitter

 

Prof.Dr.Saim Yeprem / İlahiyatçı

“İstatistiklere güvenmiyorum”

İlahiyatçı Prof.Dr. Saim Yeprem de araştırmaya güvenmeyenlerden.

Ben bu istatistiklerin ne şekilde çalıştığını iyi biliyorum. Yapılan istatistiklere güvenmiyorum. Nasıl icra edildi, hangi çevreler baz alındı, bunlarda manipülasyon var mı bunları bilmek zor.

Yeprem, araştırmada din görevlileri ya da bilim adamları kavramlarıyla neyin kastedildiğinin belli olmadığı görüşünde.

Açıklamada en güvenilir meslek grubu bilim adamları deniyor. Bilim adamları geniş bir tanım. İçine bir çok grubu sokmak lazım. Yine din görevlileri denildiğinde kapsamı nedir belli değil. İlahiyatlarda araştırma yapan görevlileri de bilim adamları statüsüne de sokabilirsiniz. Ben bu araştırmada din görevlilerinden daha alt seviyede eğitim alan din görevlilerinin kastedildiğini düşünüyorum. Yoksa bugün İlahiyatlar’da dünya çapında eserler verilmektedir. Ancak bu eserler maalesef halka intikal etmiyor.

mustafaislamoğlu.jpg
Mustafa İslamoğlu / Fotoğraf: Twitter

 

Mustafa İslamoğlu / İlahiyatçı Yazar

“Gözlemlerimiz araştırmayı doğruluyor”

İlahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu ise IPSOS’u tanımadığını ancak araştırmaya dair haberi medyada gördüğünü belirterek sözlerini şöyle sürdürdü.

Araştırma şirketinin ciddiyetini bilmeden çalışmayla ilgili yorum yapmak zor. Ama bu araştırmadan bağımsız olarak söylersek gözlemlerimiz bu araştırmayı doğruluyor. Önce güvenilirlik açısından bakınca tırnak içinde din adamı kavramı önce kimi kapsıyor ona bakmak gerekiyor. Allah’ın indirdiği İslam’da ruhban sınıfı yoktur. Ancak günümüzde yaşayan Hıristiyanlıktan ithal edilmiş bir din adamı sınıfı var. İşte bu kesime karşı bir güvensizlik var, bunu biz de görüyoruz.

"Maaşları ödenmezse imamların kaçı namaz kılmaya devam eder?"

İslamoğlu’nun iddiasına göre insanların din adamlarına güvensiz olmasının haklı nedenleri var.

Peki neden güvensiz insanlar. Çünkü televizyonlarda parayla din anlatan vaizler görüyorlar insanlar. Bize de soruyorlar.  Parayla namaz kıldırılır mı? Para karşılığı namaz kıldıran birinin arkasında saf tutulur mu? Onun kıldığı namaz kendi namazı mıdır yoksa cemaatin mi?  Bugün sorulması gereken soru şudur? Diyanet maaşları ödemezse imamların kaçı namaz kıldırmaya devam eder, kaçı namaz kılar. Eskiden bunlar sorulmazdı. Bunlar sorulduğuna göre demek toplumda ciddi bir güvensizlik var.

ihsanşenocak.jpg
İhsan Şenocak / Fotoğraf: AA

 

İhsan Şenocak / İlahiyatçı yazar

"Hocalara itibar suikasti var"

Araştırma sonucunu yorumlayan İlahiyatçı İhsan Şenocak ise din adamlarına yönelik bilinçli bir yıpratma çalışması olduğunu iddia eden din bilginlerinden. 

Eğer bu doğruysa şu söylenebilir. Tazminat’tan günümüze tiyatroda romanda senaryoda hocalar sürekli aşağılandı, en sefil karakterlerde canlandırıldı, tahkir edildi, gözü başkasının parasında, pulunda insan olarak tasvir edildi. Dar ağacı, harf inkilabı ve medreselerin kapatılmasıyla devre dışı bırakılan ulema maalesef ki bir küsür asırdır itibar suikastına maruzdur.

celal şengör.jpg
Prof.Dr Celal Şengör'ün açıklamalarına Şenocak'tan eleştiri geldi / Fotoğraf: AA

 

“Ekranda kadın bacağını anlatan Şengör’e ses çıkarmayanlar tesettürü anlatan hocaya saldırıyor”

Şenocak, hocalara yönelik yapıldığını iddia ettiği itibar suikastine dair şöyle bir örnek de ileri sürdü.

Hocalara itibar suikastının nasıl yapıldığını şöyle bir örnek ile ifade çerçevesinde ifade edeyim. Yetmişindeki ihtiyar Celal Şengör kadın bacağını şehevi ifadelerle ekranda anlatıyor. Bu adama karşı ne YÖK soruşturması ne de çıktığı TV’nin müdahalesi var.  Açıkça kadını şehvet unsuru olarak gördüğünü söyleyen bu zihniyete medya alkış tutuyor ama bir hoca kadınları şehvet düşkünlerine karşı koruyan tesettürü anlattığında itibar suikastına uğruyor, Diyanet başta olmak üzere ilgili kurumlar da harekete geçip kadın üzerinden reyting kazanan şehvetperest medyayı memnun edecek adımlar atıyor. Gelinen nokta ortada.

"Hocalara devletten maaş alıyor diye saldıranlar var"

Şenocak’a göre din adamlarını hedef alan çevreler onların devletten maaş almasını dillerine dolamış durumda. Şenocak’a göre bunu da aşmanın bir yolu var.

İslam” deyince irtica” diye bağıran bir grup, 'Hocalar ne yapıyor ki devletten maaş alıyorlar?”'diye bir vehim üzerinden dine saldırdı. Peki bunu aşmanın yolu nedir? Cumhuriyet’in ilk yıllarında binlerce medrese ve caminin her nevi giderini karşılayan pekçok vakfa el konuldu. Bu o kadar büyük bir yekün teşkil etmekteydi ki, İstanbul’un üçte ikisi vakıf malıydı. Ne var ki, bunun pek azı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi.  Hocalar geçmişte bu vakıflardan maaş alırdı. Azınlıklara ait vakıflar geri verildiği halde milletin vakıfları geri verilmedi.

“Çözüm Diyanet’in özgürleştirilmesi”

Şenocak din adamlarının itibarının yükseltilmesi için Diyanet’in bağımsızlaşmasını şart görüyor. 

Vakıflar gasp edenlerden geri alınıp geliri İslami hizmetlerde kullanılmalı. Bu, bir lütuf değil, bir haksızlığın giderilmesidir. Hocalar maaşlarını devletten değil gasptan kurtarılan bu vakıflardan almalı. Eğer vakıflar kurulan bir heyetle kurtarılır, Diyanet’e iade edilirse, bunların geliri, Milli eğitim personelinin maaşını da karşılar. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı atamayla değil, imamların seçimiyle belirlenmelidir. Cuma hutbeleri “acaba birileri ne der?” korkusuyla değil, Allah ve Rasul buyruğu ve milletin sorunları dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Bugün hocalar kendi hutbelerini değil merkezden gelen hutbeleri okuyor. Bir sunucu gibi… Bu da hocaları cemaat nezdinde itibarsızlaştırıyor. Vatikan bağımsızdır, Diyanet Başkanı ise memurdur. Vakıflar meselesini çözüp, Diyanet’i özgürleştirip, hocalara karşı yürütülen yüz yıllık itibar suikastine “dur” denildiğinde hocaların yeniden en güvenilir insanlar olduğu görülecektir. 

hayriiii.jpg
Hayri Kırbaşoğlu / Fotoğraf: Kişisel sitesi

 

Prof.Dr. Hayri Kırbaşoğlu / İlahiyatçı yazar

"Diyanet’in politize olması güvensizliği arttırdı"

İlahiyatçı Hayri Kırbaşoğlu’na göre IPSOS’un araştırması dikkate alınması gereken bir sonuç. Kırbaşoğlu, din adamlarına yönelik eleştirilerin son 20 yılda arttığı görüşünde.

Bu araştırmadan önce din, dini kurumlar ve din adamlarıyla ilgili olarak son 20 yılda bir eleştiri dalgası vardı. Özellikle ‘Mücahitler müteahhite dönüştü’ yada ‘Tasavvuf ehli tasarruf ehli oldu’ yönünde eleştiriler yıllardır yapılıyordu. Özellikle dini kurumların ciddi oranda politize olması da itibar kaybında önemli oldu. Diyanet şimdi ki ve bir önceki başkanı döneminde hiç olmadığı kadar politize oldu. Camilerden politik mesajlar veriliyor. Bunlar dini kurumların itibar kaybına yol açıyor. Sonuç olarak iktidarın da rahatsız olduğunu söylediği gençler arasında deizmin yaygınlaşmasına yol açıyor. Ancak aslında burada Deizm’in tanımına iyi yapmak lazım. Aslında insanlar çürümüş kokuşmuş iktidar dindarlığına tepki veriyor. Ben buna statükocu konformist iktidar dindarlığı diyorum.

"Gençlerin tepkisi teori ile pratik arasındaki farklar"

Kıırbaşoğlu özellikle gençlerin din adamlarına güvenmemesinde bir nedenin daha olduğunu iddia ederek, bunu şöyle açıklıyor.

Gençlerin tepki verdiği dinin politik amaçlarla kullanılması ve teori ile pratik arasındaki farklar. Bir tarafta Diyanet hutbelerinde İslam’ın temel değerleri olan çalmayacaksın, öldürmeyeceksin diyeceksin ancak sonra yolsuzluklara ses çıkarmayacaksın. Bu iktidar döneminde Türkiye yolsuzlukta yükselerek dünyada 74. sıraya geldi. Bütün bunları insanlar görüyor. Bir başka neden de dünyada Müslümanların durumu. Müslüman ülkelerdeki şiddet olayları ve sorunları görenler din adamlarına saygıyı azaltıyor.

“Din adamı görünümlü kişilerin cinsel taciz olayları da güveni sarstı”

Kırbaşoğlu din adamlarına yönelik güvenin sarsıldığı iddialarına yönelik olarak şöyle bir tespitte de bulunuyor.

Son dönemlerde bazı din adamları veya din adamı görünümlü cemaat tarikat mensubu kişilerin adının karıştığı cinsel taciz olayları da maalesef bu güvensizliğin artmasına neden oldu. Bunlara yeterince karşı çıkılamadı.

“Eğriye eğri doğruya doğru diyecek bir din adamı sınıfı lazım”

Kırbaşoğlu’nun çözüm olarak da önerileri var.

Eğriye eğri doğruya doğru diyen bir din adamı sınıfı şu an mevcut değil. Toplumun güvenini kazanmak için eğriye eğri doğruya doğru diyebilecek bir din adamı sınıfına ihtiyaç var. Toplum şu an için bunu görmediğinden güven duymuyor. Gidişat gidişat değil. Ben iktidarın da mevcut dini kurumların da mesajı aldıklarını hatalarını düzelteceklerine inanmıyorum.

Siyasete dini değil dinin ahlakını sokun”

Kırbaşoğlu araştırmada en güvenilmez meslek grubu seçilen siyasilere de Bosna-Hersek’in eski lideri Aliya İzzetbegoviç’in sözleriyle seslendi.

Burada özellikle siyasilere rol düşüyor. Ne diyor İzzetbegoviç, ‘Siyasete dini sokmayın dinin ahlakını sokun.’ Namaz kılarken poz vermek, miting alanında Kuran sallamak yerine bizzat dinin ahlakını söylemek gerekir diyor. Bence bu Türkiye’deki laiklik meselesinin de çözümü için iyi bir formül.

mehmetbayraktutan.jpg
Mehmet Bayraktutar / Fotoğraf: Diyanet-Sen

 

Mehmet Bayraktutar / Diyanet- Sen Genel Başkanı

"Sorgulanması Gereken Bu Araştırmanın Güvenilirliği"

Aktif çalışan din adamlarının en büyük sivil toplum örgütü olan Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar ise İPSOS araştırma şirketinin 2018 yılında yaptığı “En güvenilir Meslekler” araştırmasının “güvenilirlik” sorunu olduğunu öne sürüyor.

Bir araştırma şirketinin online paneli üzerinden ve toplumun kendi ifadeleri ile orta ve üst gelir grubu ve internet erişimi olan kesimi ile yaptıkları “en güvenilir meslekler anketi” sonucu din görevlilerinin son sıralarda çıkması bizim için bir anlam ifade etmiyor.

“Araştırma, internet erişimi olan üst ve orta düzeyli kesim ile yapıldı”

Bayraktutar, anketin  araştırma şirketinin kendi online paneli üzerinden ve internet erişimi olan orta ve üst düzey gelir grubuna yönelik yapılmasının bile başlı başına güven sorunu için yeterli olduğunu iddia ederek sözlerine şöyle devam etti:

Güvenilirlik konusunda sorgulanması gereken bir araştırmanın sanki toplumun tüm kesimlerinin düşüncesini yansıtıyormuş gibi verilmesini iyi niyetten uzak kasıtlı bir algı operasyonu olarak görüyorum.

“Din adamlarının güvenilirliğini sorgulamak kimsenin haddi değildir”

Bayraktutar, toplumun din adamlarına güvendiğini iddia ederek gerekçesini şu sözlerle açıkladı:

Türkiye’de arkasında namaz kıldıkları, cenazelerini önüne koydukları, en güzel günlerinde evlenirken nikah kıydırmak için tercih ettikleri, doğumda, ölümde yanlarında olmasını istedikleri din görevlilerimizi güvenilirlik konusunda sorgulamak kimsenin haddi değildir. Kurtuluş Savaşından, 15 Temmuz’a, Barış Pınarı Harekatına kadar din görevlilerimiz hep toplumun önderi, yönlendireni olarak toplumu salalarla, dualarla motive etmiş manevi destek olmuştur. Hal böyleyken, asıl sorgulanması gereken online panel üzerinden ve kesinlikle homojen olmayan bir toplum kesimi üzerinden yapılan araştırmanın güvenilirliğidir. Bizim toplumumuz arkasında namaz kıldığı iyi gününde kötü gününde yanında görmek istediği din görevlilerine kesinlikle güvenmektedir. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU