Suriye’de Baas rejiminin sona ermesinin ardından Şam geçici yönetiminin başına geçen Colani (Ahmet Eş Şara) ve SDG lideri Mazlum Abdi tarafından imzalanan 10 Mart Mutabakatı sonrası Suriye topraklarında nasıl bir yönetim kurulacağı tartışmaları henüz netleşmiş değil. Tartışmaların odağında, ülkede merkeziyetçi bir yapının kurulup kurulamayacağı yer alıyor. Yıl sonuna kadar geçerli 10 Mart anlaşmasıyla ilgili entegrasyon müzakereleri sürerken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Suriye yönetim sistemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Barrack, Suriye’de ademi merkeziyetçi yapı çözümünün uygun olmadığını söyledi. Ertesi gün gelen düzeltme açıklamasını, niyet okumadan ve tarihsel bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Barrack’ın ifadeleri, esas olarak sermeye birikimini dünya sathında sürekli kılmanın siyasal aracının ulus devlet olması tarihselliğine ve ulusal devletlerin günümüz koşullarında yeniden yapılandırıldıkları küresel politiğe dayanıyor.
Kapitalist ekonomide (Neo)mercantalist eğilimler
21. yüzyılda ekonomi ve siyasi politikalarda milliyetçi ideolojinin yükselişi, kapitalist ekonomideki (neo)merkantalist eğilimlerin artışına işaret ediyor. 19. yüzyılda ekonomide milliyetçi politikaların yükselişi olarak tanımlanan merkantalist uygulamalar, sermaye birikimini garanti eden siyasal birimin ulusal devlet olmasını sağlamıştı. 21. yüzyılda küresel kapitalist ekonomide “merkantalizmin çağdaş biçimi” olarak görülen neomerkantalist politikalar, serbest piyasa ekonomisini dışlamadan ulus devletleri güçlendiren yeni ekonomik yönelimi ortaya koyuyor. Nitekim dünyanın farklı bölgelerinde milliyetçi ideolojilerin yükselişi izlenen politikaların belirgin biçimini oluşturuyor. Sistemi oluşturan devletlerin bir yandan politik düzlemde içe kapanmaları ve korumacı pratiklere yönelmeleri, öte yandan ise ekonomide ithalatı kısıtlayıcı önlemler, gümrük tariflerinin artırılması ve küresel ekonomide ‘ticaret savaşlarının’ süregeldiği serbest pazar koşulları aynı anda işlemektedir. Ulus devletlerin bir yandan sınırlarını korurken diğer yandan serbest pazar koşullarında sermaye birikim sürecine dahil olması, kapitalist ekonomide hem hegemonik güçlerin hem de bölgesel birliklerin de etkisini artıran bir dünya düzenine işaret ediyor.
Küresel sistemin çerçevesini tanımlayan ekonomik ve siyasal milliyetçilik, tekil bir gücün hegemonyasından bölgesel güçlerin meşruiyet alanlarına ve bölgede rol almalarına daha fazla alan açan “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılıyor. Bu minvalde, Trump yönetiminde Amerika politikalarından Asya ekonomileriyle yaşanan ticaret savaşlarına, Avrupa Birliği ülkelerinden İngiltere’ye uzanan ulusal korumacı politikalar, yeni dünya düzeninin emareleri olmaktadır. Dünya üzerinde bulunan devletlerin, farklı oranlarda da olsa ulusal alanlarını koruma/güçlendirme/yeniden yapılandırma çabalarına tanıklık, küresel kapitalist ekonominin doğasına ilişkin yeni olmayan ve fakat tarihsel koşullarda yeniden ortaya çıkan (neo)merkantalist politikalara işaret ediyor.
(Neo)merkantalist dönemeçte Suriye’de adem-i merkeziyetçi yönetim mümkün mü?
Bölgesel güç olma eğilimlerinin arttığı bu tarihsel dönemecin örneğinden bir diğeri, Suriye savaşı ve sonrası gelişmelerle Türkiye’nin küresel ölçekte aldığı pozisyondur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla malul olan ve Türkiye’nin kuruluşunun 100. yılında ilan edilen Türkiye Yüzyılı, Türkiye’nin yaklaşık on dört yıldır Suriye’de İran’ın zayıflayan konumuyla birlikte kurucu aktör olma arayışını ve iç politikada Kürtlerle yürütülen barış sürecini de bölgesel aktör olma temelinde kurma hedefini içeriyor. Bu tarihsellik, kapitalist ekonominin günümüz koşullarında zuhur etmektedir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ilan edilen ve somut olarak Ankara/Kızılcahamam’da “sınırları aşan liderlik” temasıyla gerçekleştirilen AK Parti 32. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilen Türkiye Yüzyılı hedefleri, Türkiye’nin iç ve dış politikasına (eski) yeni “giysiler” biçmenin zamanının geldiğini ilan eder gibiydi. AK Parti 32. Grup Toplantısı’nda Erdoğan’ın devlet sınırlarına gönderme yaparak yaptığı konuşmasındaki “sınırları aşan” vurgular, sınırlı bir coğrafyada belirli bir kabuğa sıkıştırılan Osmanlı/Türkiye için artık “sınır ötesine” taşma vaktinin geldiğini söylüyordu. Türkiye yüzyılı politikaları, Amerika’nın yükümlülüklerini bölgesel devletlerle/aktörlerle paylaşarak hegemonyasını sürdürme denklemiyle örtüşüyor. Trump’ın Oval Ofis davetinde ‘dostum’ diye bahsettiği Erdoğan’a, Türkiye’nin Suriye’de yeniden inşa sürecinde aktif rol alabileceğini garantileyen söylemleri, Türkiye Yüzyılı hedeflerinin uluslararası meşruiyet zeminidir de aynı zamanda. Bugün, yakın zamanlı ve fakat geçmişi sırtında taşıyan bu gelişmelerin odağında, Suriye’de kurulacak yönetim sistemin yapısının ne olacağı yer alıyor. Sürecin tıkandığı en önemli konu ise, konjonktürün bölgeselleşme eğilimlerine olanak tanıdığı koşullarda Türkiye’nin sınırının hemen öte tarafında Şam merkezli kapsayıcı bir yönetim talebi ile SDG hakimiyetinde olan Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim Bölgesi’nin ademi merkeziyetçi taleplerinin yarattığı gerilimdir. Suriye’yi Ahmet Eş Şara’yla merkezi bir devlet şekline büründürme çabalarında Türkiye’nin üstlendiği misyonla, iç siyasette ulus aşırı dinamiklere sahip Kürt sorununu “Terörsüz Türkiye” süreciyle çözme arayışı eş zamanlı yürütülüyor. Sahada güçlü olanın masada kendi çıkarlarını koruma/dayatma gücüne sahip olabildiği hegemon düzenin doğası, son üç yüzyılın yönetim pratiklerine referans vermeye devam ediyor. Nitekim sermayenin ulaştığı bölgelerde sorunsuz işleyişinin merkezi yönetimlerle uyumlu olduğu tarihselliği, Türkiye’nin açık ifadelerle Suriye’de merkezi yönetim sisteminin kurulması gerektiği yönündeki vurguları, küresel kapitalist ekonominin dayandığı siyasal biçimle uyumlu görülüyor olabilir.
SDG’nin Şam’a, mevcut pozisyonunu ortadan kaldıracak bir entegrasyonun namümkünlüğü ile Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir yapının mümkünlüğü, küresel düzlemde sermayenin sorunsuz işleyişinin önünde engel olarak görüldüğüne dair işaretlerin gölgesinde salınıyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish