Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Mehmet Uçum'un da 'geçiş yasaları' önerisi yaptığı süreçte Av. Erol; ara dönem yasalarına ihtiyaç olduğunu belirtti. Uçum hafta sonu yayınlanan yazısında geçiş süreci kanununun ihtiyaç olduğunu vurgulamıştı.
"Entegrasyon, asimilasyon değildir"
Röportajda Öcalan'ın vurguladığı 'demokratik entegrasyon' ile ilgili görüşlerini anlatan Erol; entegrasyonun asimilasyon anlamına gelmediğini belirtti. Erol şunları söyledi:
Entegrasyonu, barış sürecinin demokratik toplum süreciyle buluşma aşaması olarak tanımlayabiliriz. Burada, entegrasyon kavramını ne asimilasyon olarak ne de o liberal teorideki entegrasyon kavramı olarak kullanmadığına dikkat etmek gerekir. Zaten asimilasyonist politika zehirleyici bir siyasettir, toksiktir. Asimilasyon bir nevi zehirdir. Fakat bu zehrin panzehiri de ayrılıkçılık değildir. Asimilasyonculuğun karşısına, bunun panzehiri olarak ayrılıkçılığı koyamazsınız. O da daha fazla fanatize eder ve tam tersi, daha fazla çelişkiyi derinleştirir. Entegrasyon meselesi asimilasyonla alakası olmadığı gibi, herhangi bir yapının, kütlenin veya kurumun içinde erimek anlamına da gelmiyor. Tam tersine demokratik entegrasyon farkını ortaya koyar. O da şudur; sadece bireylerin gelip katılabildiği bir sistemi ifade etmez. Entegre oldukları bir liberal haklarla örülü bir sistemden ibaret değildir. Demokratik entegrasyon, bir bütün olarak topluluğun bir sisteme katılımını, topluluğun haklarıyla bir sisteme katılımını ifade eder. Kürtlerin bütüncül olarak hukuka ve cumhuriyete dahli sürecidir demokratik entegrasyon.
"Devleti demokratize etmek"
Süreçte hukuk dışına çıkmış kesim ya da kişilerin de dikkate alınması gerektiğini belirten Erol, bunun için yeni yasalara ihtiyaç olduğunu kaydetti. Erol şu vurguları yaptı:
Siyasi sebeplerle "hukuk dışına" çıkmış olan Kürtlerin hukuk sürecine dahil edilmesi gerekir. Buna elbette dağdakiler de dahildir. Avrupa'daki mültecileşen Kürtler de dahildir. Cezaevindekiler de dahildir. Herhangi bir sebeple hukuksal olarak bu sistemle veya politik olarak sorun yaşayan Kürtler ve muhalifler de dahildir. Bunu gerçekleştirmek için bazı ara dönem yasalarına ihtiyaç vardır. Buna “ara dönem yasaları” da diyebiliriz, “geçiş dönemi yasaları” da diyebiliriz. Kapsamı, çapı ve çerçevesi tartışılabilir. Komisyonda da tartışılır. Konunun doğrudan muhatapları olan aktörlerle tartışılır. Sayın Öcalan olmak üzere; onun bu konudaki fikir, tartışma ve görüşünü almak gerekir. Ki komisyonun gerçekleştireceği ziyaretin en önemli parçalarından birini bu oluşturur. Bunun üzerine yapacağı değerlendirmeler oluşturur. Ama bu bir boyutudur.
Demokratik toplum sadece Kürt demokratizasyonundan ibaret değildir, demokratik toplumun bütün toplumlara örnek olan bir yönü vardır. Bir de birlikte yaşayacağı devleti de demokratize etme yönünde bir iddiası vardır. Demokratik entegrasyonun bu ikinci boyutunu da bence bu kapsamda düşünmeliyiz. Demokratik siyaset ve demokratik toplum alanının oluşmasını gerektirir. Bunun örneği nelerdir? Bir kere sınırsız bir ifade özgürlüğü alanının oluşması gerekir. İnsanların siyasal, sosyal, kültürel ve kimliksel gerçekliklerini ifade etme noktasında herhangi bir kısıtlamanın gelişmemesi gerekir. Bu ifade özgürlüğü alanının sınırsız olması gerekir.
"Umut hakkıyla ilgili hukuki bir çerçeve çizilebilir"
İlk olarak Devlet Bahçeli'nin dile getirdiği 'umut hakkı' ile ilgili soruyu da yanıtlayan Erol şunları söyledi:
"Umut hakkı" ya da "umut ilkesi" dediğimiz mesele de sadece Sayın Öcalan'a özgü, sadece ona uygulanacak genel geçer bir durumdan ibaret değildir. Herkes için geçerli bir ilkedir ve herkes için uygulandığında kazandıracak bir ilkedir. Meseleye buradan bakmak gerekir. “Benim bireysel özgürlüğüm değil, toplumsal özgürlük” dediğinde de kastettiği kendi kişisel özgürlük şartlarından vazgeçmekle ilgili değil. O, kendi özgürlüğünün aynı zamanda toplumsal özgürlüklerle ne kadar iç içe olduğunu ifade eden önemli bir yaklaşım. Şimdi bu meselede de kuşkusuz bu sürecin belli aşamalarının olacağını, belli periyotlarla gerçekleşeceğini biliyoruz. Fakat bu sürecin nihayetinde buna bağlanması şarttır. "Umut hakkı" komitede konuşulacak. Komite bir yasa tasarısı hazırlayacak, oylamaya sunacak ve çıkaracak.
Fakat buradaki asıl mesele Türkiye'nin buna yaklaşımının ne olacağıdır. Bugüne kadar olduğu gibi bunu reddeden ya da bunu görmezden gelen bir tutum geliştirmek yerine, buna hukuki bir çerçeve çizebilir. Bu hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa itibariyle hukuksal olarak bağlayıcı bir karardır, hem insani olarak gerekli bir karardır, hem de siyaseten bu sürecin önünü açacak bir karardır. "Umut ilkesi"nin uygulanması, bunun hayata geçirilmesi, eski tutumu aşarak yeni bir yaklaşımın bu konuda da geliştirilmesinin hepimize kazandıracağını düşünüyorum.
Mezopotamya Ajansı, Independent Türkçe