Doğan, söz konusu kararın yalnızca CHP’yi değil, Türkiye’deki tüm muhalefeti ve demokratik siyaseti hedef aldığını belirterek, “Bu mesele bir parti meselesi değil, hepimizin ortak demokrasi meselesidir” dedi. Ayşegül Doğan, önümüzdeki hafta genişletilmiş bir heyetin İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’ı ziyaret edeceğini duyurdu.
“Kayyumcu zihniyet kongrelere kadar ulaştı”
Doğan, Türkiye’de uzun süredir hukuk dışı uygulamaların siyaseti kuşattığını vurgulayarak, kayyum politikalarının artık yalnızca belediyelerle sınırlı kalmadığını söyledi:
Halkın iradesine darbe niteliğindeki kayyum atamaları, bugün artık siyasi partilerin il kongrelerine kadar ulaşmış durumda. Kayyumcu zihniyet kötücül bir zihniyettir. Bunu hep söyledik: Kayyum yıkındır, kötülüktür. Bugün bu anlayış kongrelere kadar genişletilmiş durumda.
DEM Parti Sözcüsü, il kongrelerine ilişkin karar verme yetkisinin yalnızca Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) ait olduğunu vurguladı:
Bir siyasi partinin il kongresinde usulsüzlük iddiası varsa, buna dair izleme ve karar verme yetkisi yalnızca YSK’dadır. Buna rağmen İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi CHP’nin İstanbul İl Kongresi’ni iptal edebiliyor, il başkanı ve yönetimini görevden alıp yerine geçici bir kurul atayabiliyor. Bu karar hem hukuk dışı hem de meşru değil. Mahkeme görevli ve yetkili olmadığı bir konuda karar vermiştir.
Doğan, tartışmanın bir partiye indirgenemeyeceğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
Bu mesele CHP’yi savunmak ya da savunmamak meselesi değildir. Türkiye’nin demokrasi meselesidir. Bu bir hukuk güvenliği meselesidir, seçim sistemine ve demokratik siyasete sahip çıkma meselesidir. Kayyum, demokrasiye kayyumdur.
“Muhalefeti dizayn etme girişimi”
DEM Parti Sözcüsü, bu tür kararlarla iktidarın muhalefeti yeniden şekillendirmeye çalıştığını söyledi:
Yapılmak istenen muhalefete siyaset sahnesinde yeni bir dizayndır. Türkiye’de yargı uzun süredir siyasete araç haline getirilmiş durumda. Yargıçlar, hukukun teminatı ve adaletin güvencesi olmak yerine siyasi çıkarların bir aracı haline getirildi.
Doğan, Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacına dikkat çekerek, mevcut yaklaşımın ülkeyi daha da çıkmaza sürüklediğini dile getirdi ve“Yıllardır yapay korkular üretilerek toplumda güvenlik tehdidi algısı yaratılmaya çalışıldı. Bu kumpas stratejisiyle yol alınamaz. Türkiye’nin ihtiyacı daha fazla demokratikleşme, daha fazla özgürlük alanı açılmasıdır. Siyaset alanı o kadar daraldı ki, toplumda güvensizlik ciddi biçimde artmış durumda. Bu tabloyu tersine çevirecek tek yol, demokratikleşme adımlarının cesurca atılmasıdır" diye konuştu.
“Komisyon çalışmalarından beklenti yüksek”
Doğan, Meclis’te yürütülen komisyon çalışmalarına da atıfta bulunarak, demokrasi için yeni bir zemin oluşturulması gerektiğini söyledi:
Komisyondan beklentimiz, daralmış siyaset alanına bir stent takması, yeni bir yol açmasıdır. Siyaset alanı her açıdan daraltılmış durumda; toplumsal, siyasal, ekonomik anlamda ciddi bir tıkanma var. Bunun aşılması için daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk gerekiyor. Türkiye’nin ayaklarına yıllardır vurulmuş prangaların kırılması gerekiyor. Hangi siyasi partiye yönelik olursa olsun, antidemokratik uygulamaların karşısında duracağız. Kayyum, demokrasiye kayyumdur. Bu anlayışın Türkiye’ye kaybettirdiğini hep birlikte görüyoruz. Mücadelemiz, yalnızca partimiz için değil, Türkiye’de demokrasinin yeniden inşası içindir.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, CHP’nin İstanbul İl Kongresi’ne ilişkin alınan iptal kararını ve Türkiye’de muhalefete yönelik baskıları değerlendirdiği açıklamasında yalnızca hukuk ve demokrasiye değil, bu antidemokratik uygulamaların ekonomik maliyetlerine de dikkat çekti.
Doğan, yıllardır süren kayyum politikalarının ve demokratikleşmenin önündeki engellerin yalnızca siyaseti değil, ülke ekonomisini de ağır bir yük altına soktuğunu söyledi:
Farklı farklı yerlerde defalarca anlattık, bugün komisyonda da anlatılıyor. Bu hafta sendikalar, meslek odaları, iş insanları da gelip konuşacak. Antidemokratik uygulamaların Türkiye’ye ekonomik açıdan maliyetini herkes dile getirecek. Çünkü demokrasi yalnızca siyasal alanla sınırlı değil; toplumsal, sosyal ve ekonomik alanlarda da belirleyici.
“Savaş ekonomisi gerçeği”
Doğan, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün ülkeye milyarlarca dolar kaybettirdiğini hatırlattı:
Bu ülkede bir savaş ekonomisi gerçeği var. Bu hamaset değil, slogan değil. Hanelere doğrudan sirayet eden bir gerçeklik. Cumhurbaşkanı Erdoğan dahi bu maliyeti 2 trilyon dolar olarak açıkladı. Ancak bazı çalışmalar 4 trilyon dolara ulaştığını gösteriyor. Diyelim ki Erdoğan’ın açıkladığı 2 trilyon dolar doğru. Bugün milli gelir 1.3 trilyon dolar. Yani bir buçuk katı büyüklük, savaşta yok edilmiş durumda. Yazık. Emekçilerin gece gündüz çalışarak ürettiği değer, diyalog yolunu önemsemediğimiz için heba ediliyor.
“Komisyonun odak noktası demokrasi olmalı”
DEM Parti Sözcüsü, Meclis’teki komisyonun çalışmalarına atıfta bulunarak, çözümün demokratikleşme yolunda cesur adımlar atılmasından geçtiğini söyledi:
Komisyonun odak noktası son derece net: Türkiye’nin demokrasi sorunlarının çözümüne yol açmak. Bunun için de tüm kesimlerin sorumluluk ve ciddiyetle yaklaşması gerekiyor. Biz DEM Parti olarak bu komisyonu ne kadar önemsediğimizi defalarca söyledik. Hem Kürt sorununun barışçıl çözümünde hem de demokratikleşmenin yolunun açılmasında tarihi bir rol üstlenebilir.
Doğan, bununla birlikte komisyonun başarılı olabilmesi için bazı temel gereklilikler olduğunu ifade etti:
Bir yandan bölgede süren kayyum gerçekliği, bir yandan siyasi partilere müdahaleler… Bunlar ortadayken komisyonun yapacağı çalışmaların inandırıcı olabilmesi için esas muhatapla görüşmek, önerilerini almak gerekiyor. Dünyada benzer çatışma çözümü örnekleri var. Türkiye kendi modelini yaratabilir ama bunun için esas söz hakkı olan kesimleri dışlamamak şart. Muhatapla görüşmeden çözüm olmaz.
Doğan, komisyondan beklentilerin büyük olduğunu ancak eski alışkanlıklarla hareket edilmesinin süreci zora soktuğunu belirtti:
Komisyonun dinlemeleri, bugüne kadar atılan adımlar bizim için kıymetli. Ancak bir kez daha vurguluyoruz: İçinden geçtiğimiz sürece eski kodlarla yaklaşılamaz. Geleneksel alışkanlıklarla yeni bir demokratik zemin inşa edilemez. Ezberlerin dışına çıkmak gerekiyor. Türkiye, kayyumcu zihniyetle ve antidemokratik uygulamalarla zaman, emek ve kaynak kaybetmek yerine, demokratikleşme yolunda yeni bir sayfa açmalı. Komisyonun görevi de bu yolu açmak olmalı. Aksi halde hem siyaset hem de toplum daha büyük bedeller ödemeye devam edecek.
Doğan, Türkiye’nin mevcut siyasal tıkanıklığını aşması için yeni yollar açması gerektiğini belirterek şunları söyledi:
Ezberlerin dışına nasıl çıkabilirsiniz? Yeni bir şey yaparak çıkabilirsiniz. Bir dönüm noktası yaratarak çıkabilirsiniz. Tarihe iz bırakacak bir girişimde bulunarak çıkabilirsiniz. Oysa hala tercih edilen tabular. Türkiye’nin ne yeni tabulara ihtiyacı var ne de mevcut olanları korumaya. Tam tersine, bugüne kadar bu tabular ülkeye kaybettirdi. Büyük acılar, binlerce can pahasına gelinen bir noktadayız. Artık yetmez mi? Neden bu süreci kalıcı hale getirmek için adım atılmıyor? Neden bu komisyonun hâlâ bir yol haritası yok? Neden kamuoyu bu yol haritasına dair bilgi sahibi değil?
“Öcalan komisyona doğrudan anlatmak istiyor”
Doğan, Abdullah Öcalan’ın rolüne işaret ederek, çözüm sürecine dair doğrudan katkı sunmak istediğini hatırlattı:
Parti İmralı heyetimiz de aktardı. Bizzat Sayın Öcalan, komisyona anlatacağı önemli şeyler olduğunu ve bunları aracılarla değil, doğrudan komisyona aktarmak istediğini söylüyor. Buradan tekrar sesleniyoruz: Özellikle siyasi karar vericiler ve komisyonun başkanı Sayın Kurtulmuş, daha fazla gecikmeden Sayın Öcalan’la görüşme formülünü bulmak zorunda. Çözüm arıyorsanız, barış arıyorsanız, onlarca yıldır bu konuda çalışan, bunu siyasi ve hukuki bir zemine taşımak için mücadele eden bir lidere yol açmanız gerekiyor.
“Görüşme yapılmalı”
DEM Parti Sözcüsü, Öcalan’ın bir ada mesafesinde olmasına rağmen görüşmelerin engellenmesini doğru bulmadıklarını söyledi:
Sayın Öcalan bir ada mesafesinde ama tartışmalar farklı yönlere çekiliyor. Bunu doğru bulmuyoruz. Mutlaka Sayın Öcalan’la görüşmeler yapılmalı. Geride bıraktığımız yıllara baktığımızda, acı tecrübeler bize şunu gösterdi: Görüşmemek, çözüm arayışını boğmak, yalnızca siyaseten yanlış değil; çatışma çözümlerinin doğasına da aykırıdır.
“Bahçeli’nin sözleri umut yaratmıştı”
Doğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir yıl önce yaptığı açıklamaları hatırlattı:
Sayın Bahçeli, ‘Gelsin mecliste konuşsun, umut hakkı tanınsın’ dediğinde neredeyse bir yıl geçti. O sözler hepimizi heyecanlandırdı. Çözüm için, kalıcı barış için, demokratikleşme ve bir arada yaşam umudu için heyecan yarattı. Ama bu heyecan kursağımızda kaldı. O sözlerin ötesine geçen hiçbir şey yapılmadı. Oysa Sayın Öcalan 27 Şubat’ta yaptığı çağrıyla çok önemli bir gelişmenin zeminini oluşturdu. Ardından 9 Temmuz’da ikinci video mesajıyla 11 Temmuz’da Süleymaniye’de silahların yakılarak imha edildiğini gördük.
“Barış grubu nasıl dönecek?”
Doğan, sürecin devamlılığı için kritik soruların yanıtsız bırakıldığını söyledi:
Sayın Bahçeli yakın zamanda tekrar ifade etmiş: ‘O gün silahlarını yakıp imha edenlerin dönebilmelerini isterdim.’ Biz de soruyoruz: Nasıl dönecekler? Barış ve demokratik toplum grubu nasıl siyasete, demokratik siyaset alanına dahil olacak? Bu yalnızca Bahçeli’nin değil, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Meclis Başkanı’nın, iktidar ve muhalefetin tamamının sorumluluğunda olan bir mesele. Herkes bu sorunun yanıtını aramak ve somut adımlar atmak zorunda.
Doğan, kalıcı barışın ancak hukuk güvencesiyle sağlanabileceğini vurguladı. 1 Eylül’de on binlerce kişinin barış için sokağa çıkmasını hatırlatan Doğan, bunun toplumun çözüm arayışına hazır olduğunun göstergesi olduğunu söyledi. Orta Doğu’daki gelişmelere de değinen Doğan, “Kürtlerin kazanımlarının tehdit olarak gösterilmesinden vazgeçilmelidir. Bu dil gerginlik üretiyor, güveni değil güvensizliği pekiştiriyor. Türkiye, Kürtlerle dostane ilişkiler geliştirmeli, haklarını güvence altına almalıdır” ifadelerini kullandı.
Doğan, Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerle iyi ilişkiler kurmasının ülkenin kendi güvenliği için de bir fırsat olduğuna işaret ederek, “Kuzeydoğu Suriye yönetimiyle görüşülmeli. Salih Müslim’in ‘çözüm için gerekirse Türkiye’ye koşarak gelirim’ mesajı doğru okunmalı. Sayın Hakan Fidan, bu tür açıklamalar yapmak yerine Sayın İlham Ahmed ile görüşmelidir” çağrısında bulundu.
Ademi merkeziyetçilik tartışmalarına da değinen Doğan, iktidarın bu kavramı “bağımsızlık talebi” gibi çarpıttığını söyleyerek, “Bu kamuoyunu yanıltmaktır. Yıllardır korkular üretilerek manipülasyonlar yapıldı. Oysa ademi merkeziyetçilik, katı merkeziyetçiliğe tercih edilecek demokratik bir yöntemdir” dedi.
Öcalan’a söz hakkı tanınmasının önemine dikkat çeken Doğan, “Sözüne alan açılırsa, yıllardır üretilen yalanların gerçek olmadığı görülecek. Bizim mücadelemiz bölen değil, birleştiren ve güçlendiren bir çabadır” ifadelerini kullandı. Doğan ayrıca, önümüzdeki hafta DEM Parti eş genel başkanlarının İmralı’da Abdullah Öcalan’ı ziyaret edeceğini açıkladı. Doğan "Önümüzdeki hafta eş genel başkanlarımızdan oluşan bir heyet, DEM Parti heyeti, yani Merkez Yürütme Kurulu üyelerinden eş genel başkanlarımız başkanlığında oluşacak bir heyet, İmralı adasında Sayın Öcalan'ı ziyaret edecek. Bir yandan da bunun planlamasını yapmaktayız" dedi.
Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik çağrılarını da hatırlatan Doğan, “O halde açılsın yolu, duyalım ne söylüyor. Öcalan yalnızca PKK’nin değil, milyonlarca insanın lideri olarak kabul ediliyor. Ona yalnızca silahsızlanma için söz hakkı tanımak, hakikati görmezden gelmektir” diye konuştu.
Son olarak Suriye’ye yönelik operasyon ihtimalini değerlendiren Doğan, “Kürtlerin kazanımlarını hedef alan askeri operasyon seçeneği akıl dışıdır. Masada olması gereken seçenek çözüm ve dostluktur, operasyon değil” dedi.
Independent Türkçe