Devletlerin bekâsı, yalnızca sahip oldukları fiziki güçle değil, o gücü yönetecek aklın derinliği ve bu aklı şekillendiren eğitim kurumlarının niteliğiyle mümkündür.
Türkiye, coğrafi konumu ve tarihi mirası itibarıyla, güvenlik meselelerini sadece bir savunma meselesi olarak değil, bir medeniyet vazifesi olarak ele alagelmiştir.
Bu perspektifte, her dönemde ordunun ve güvenlik yapısının arkasında sağlam bir bilgi ve karakter inşası yer almış; Harbiye'den Kara Harp Okulu'na, Mekteb-i Bahriye'den Deniz Harp Okulu'na uzanan çizgi, Türk devlet aklının eğitime verdiği önemin açık bir tezahürü olmuştur.
21'inci yüzyılın çetin güvenlik sınamaları ve 15 Temmuz 2016'da yaşanan hain darbe girişimi, Türkiye'nin sadece taktiksel değil, yapısal bir değişime ihtiyacı olduğunu ortaya koymuştur.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu ihtiyaç doğrultusunda kurulan Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ), salt bir yükseköğretim kurumu değil; köklü geleneğin içinden süzülen, çağın ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanmış bir stratejik vizyonun taşıyıcısı olarak sahneye çıkmıştır.
Bu üniversite, geçmişteki değerleri silmek yerine, onları bir temel olarak alıp daha ileri bir geleceği inşa etmeyi hedeflemiştir.
MSÜ'nün kuruluşu, Türkiye'nin güvenlik mimarisinde sadece bir kurumsal dönüşüm değil, aynı zamanda devlet aklının eğitimi yeniden merkeze alma iradesinin açık bir göstergesidir.
Zira güçlü bir ordu; fiziksel kabiliyet kadar, fikri derinlik, ahlaki sağlamlık ve yüksek bir disiplin duygusu üzerine inşa edilir.
MSÜ, bu sacayağını harmanlayan, hem askeri hem bilimsel hem de insani yönden donanımlı liderler yetiştirmeyi kendine görev edinmiş bir yapıdır.
Tarihsel arka plan ve kurumsal kimlik
Türk askeri eğitim geleneği, sadece bir meslek kazandırmakla kalmayan; bireyi fikren, ruhen ve bedenen dönüştüren derinlikli bir terbiyeye dayanır.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan bu gelenek, yüzyıllar boyunca hem devletin hem milletin en zor zamanlarında hayati roller üstlenmiş komutanlar, mühendisler ve stratejistler yetiştirmiştir.
1795'te kurulan Mühendishane-i Berrî-i Hümâyun ile temelleri atılan modern askeri eğitim, Tanzimat reformlarından Cumhuriyet devrimlerine uzanan çizgide sürekli bir evrim geçirmiştir.
Bu evrimde değişmeyen tek şey, milletin ordusunu sadece silahla değil, bilgiyle ve ahlaki değerlerle donatma iradesidir.
Bu köklü geleneğin yeni yüzyıldaki temsilcisi olan Milli Savunma Üniversitesi, 31 Temmuz 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kanun hükmünde kararnameyle kurulmuştur.
Kuruluşu, sadece yeni bir üniversitenin doğuşu değil, aynı zamanda güvenlik mimarisinde derinlemesine bir zihinsel dönüşümün ilanı olmuştur.
15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından devletin en temel önceliklerinden biri, askerî eğitim kurumlarını milletin değerleriyle yeniden inşa etmek olmuştur.
Bu doğrultuda MSÜ, Harp Okulları, Astsubay Meslek Yüksekokulları, enstitüler ve araştırma merkezlerini bünyesinde toplayarak geçmişin tecrübesi ile geleceğin vizyonunu aynı çatı altında birleştirmiştir.
Kurumsal kimliği itibarıyla MSÜ, Millî Savunma Bakanlığı'na bağlı bir yapı olmakla birlikte, üniversite sistematiğinin gerektirdiği bilimsel özerklikle de donatılmıştır.
Rektörlüğünü Prof. Dr. Erhan Afyoncu gibi tarih, kültür ve strateji alanlarında saygın çalışmalara imza atmış bir akademisyenin yürütüyor olması, kurumun sadece teknik değil, aynı zamanda entelektüel bir kimlik inşa etmeye ne kadar önem verdiğini de göstermektedir.
Akademik disiplin ve eğitim mükemmelliği
Güvenliğin yalnızca silahlı güçle değil, bilgiyi doğru kullanan bir akılla sağlandığı modern dünyada, askeri eğitim de artık çok katmanlı bir entelektüel yapıyı zorunlu kılmaktadır.
Milli Savunma Üniversitesi, bu farkındalığın açık bir ürünü olarak, eğitim modelinde salt fiziksel kabiliyet geliştirmeyi değil; mühendislikten stratejiye, tarihsel analizden dil eğitimine kadar uzanan geniş bir akademik zemini inşa etmeyi hedeflemektedir.
MSÜ bünyesindeki Kara, Deniz ve Hava Harp Okulları ile Harp Akademileri, hem teorik bilgi hem de pratik beceri açısından disiplinli, çok yönlü bir eğitim anlayışıyla çalışmaktadır.
Öğrenciler, klasik harp tekniklerinin yanı sıra, asimetri, hibrit savaş, siber güvenlik ve psikolojik harekât gibi, çağdaş güvenlik paradigmalarıyla da erken dönemden itibaren tanışmaktadır.
Böylece yalnızca "komutan" değil, aynı zamanda eleştirel düşünebilen, tarihsel bilinçle karar alabilen, stratejik öngörüye sahip subaylar yetiştirilmektedir.
Eğitim süreçlerinde kullanılan ileri simülasyon teknolojileri, harp oyunları, taktik senaryo analizleri ve saha tatbikatları, öğrencilerin teorik bilgiyi sahaya taşıma becerilerini sürekli olarak sınamaktadır.
Bununla birlikte, üniversite bünyesindeki enstitüler savunma alanında yüksek lisans ve doktora düzeyinde yapılan akademik çalışmalarıyla bilimsel birikimi kurumsal hafızaya dönüştürme işlevi görmektedir.
MSÜ'nün bir diğer dikkate değer yönü, disiplin kavramına verdiği geleneksel ve bütüncül yaklaşımdır.
Akademik başarı, askeri eğitim ve karakter gelişimi; birbirinden ayrı değil, iç içe geçmiş süreçler olarak ele alınmakta, bu üç unsurun dengeli biçimde gelişmesi temel hedef olarak benimsenmektedir.
Bu bağlamda, üniversite sadece bir meslek kazandırma değil, bir yaşam biçimi kazandırma amacını taşımaktadır.
Milli Savunma Üniversitesi, eğitimi bir görev değil, bir davet olarak gören bir anlayışla; vatan sevgisini, akademik merakı ve görev ahlakını aynı potada eritmektedir.
Bugünün dünyasında bu denli bütüncül bir eğitim modeli, yalnızca birey değil; toplum ve devlet adına da stratejik bir kazanımdır.
MSÜ, işte bu nedenle yalnızca bugünün değil, geleceğin güvenliğini inşa eden bir yükseköğretim modelidir.
Uluslararasılaşma ve stratejik diplomasi
21'inci yüzyılın güvenlik mimarisi, sınırların giderek belirsizleştiği, tehditlerin küreselleştiği bir düzlemde yeniden şekillenmektedir.
Bu yeni düzen içerisinde yalnızca sahada güçlü olanlar değil, eğitimle, bilimle ve kültürle etkisini genişleten ülkeler de stratejik üstünlük elde etmektedir.
Milli Savunma Üniversitesi, bu bağlamda yalnızca ulusal bir misyon üstlenmemekte; aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası savunma diplomatisinde yükselen bir aktör olarak konumlanmasına katkı sağlamaktadır.
MSÜ'nün yabancı uyruklu askeri öğrencileri kabul eden yapısı, Türkiye'nin dost ve müttefik ülkelerle olan askeri ilişkilerinin derinleşmesinde kilit rol oynamaktadır.
Afrika'dan Orta Asya'ya, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya uzanan geniş bir coğrafyadan gelen misafir askeri öğrenciler, burada sadece askeri bilgi ve beceri kazanmakla kalmamakta; aynı zamanda Türkiye'nin tarihini, kültürünü ve stratejik vizyonunu tanımaktadır.
Bu durum, uzun vadede Türkiye ile bu ülkeler arasında oluşacak karşılıklı güven, dayanışma ve stratejik yakınlığın temellerini atmaktadır.
MSÜ, bu yönüyle bir yandan TSK'nın küresel ölçekteki askeri eğitim deneyimini yansıtırken, diğer yandan "yumuşak güç" kapasitesi oluşturarak Türkiye'nin dış politikadaki etki alanını genişletmektedir.
Uluslararası öğrencilere sağlanan burslar, sosyal-kültürel entegrasyon programları ve mezuniyet sonrası sürdürülen ilişkiler, Türkiye'nin hem insani hem stratejik diplomasisinde MSÜ'nün nasıl özgün bir enstrümana dönüştüğünü ortaya koymaktadır.
Ayrıca, NATO ülkeleriyle gerçekleştirilen ortak tatbikatlara akademik destek sağlanması, uluslararası konferanslara ev sahipliği yapılması ve çok taraflı savunma iş birliklerine akademik katkılar sunulması, MSÜ'nün diplomatik derinliğini ve kurumsal itibarı pekiştiren unsurlar arasındadır.
MSÜ bugün, yalnızca Türkiye'nin güvenlik yapısına yön veren değil, aynı zamanda Türkiye'nin dostlarına güven, düşmanlarına caydırıcılık veren bir kurumsal temsil gücüne sahiptir.
Eğitim üzerinden kurulan bu entelektüel bağ, zamanla birlikte düşünme, birlikte hareket etme ve birlikte savunma refleksine dönüşmektedir.
Bu da MSÜ'nün klasik bir üniversite olmanın ötesinde, Türkiye'nin bölgesel liderlik iddiasını taşıyan stratejik bir platform olduğunun açık bir göstergesidir.
Milli marka olarak MSÜ: Bölgesel bir model
Milli Savunma Üniversitesi, kuruluşundan itibaren yalnızca bir reformun kurumsal yansıması değil, aynı zamanda Türkiye'nin stratejik öngörüsünün somutlaşmış bir tezahürü olmuştur.
Bu üniversite, askeri eğitimin içerik ve form olarak güncellenmesinin ötesine geçerek, Türkiye'nin yüzyıllar boyunca taşıdığı birikimi, bölgesel ve küresel ölçekte yeniden tanımlama iddiasını da içinde barındırmaktadır.
Bugün gelinen noktada MSÜ'nün sadece Türk Silahlı Kuvvetleri için değil, dost ve müttefik ülkeler için de referans alınan bir eğitim modeli hâline gelmesi, bu iddianın meyvelerini vermeye başladığının açık bir göstergesidir.
Nitekim, başta Yunanistan olmak üzere bölgedeki bazı ülkelerin MSÜ yapılanmasını yakından takip ederek benzer bir kurumlaşma arayışına girmesi, sadece bir eğitim modeli arayışı değildir.
Bu durum, Türkiye'nin kurumsal vizyonunun ve stratejik planlamasının ne denli ön alıcı ve yön gösterici olduğunu göstermektedir.
Coğrafyasının getirdiği zorlukları avantaja çevirmeyi bilen Türkiye, güvenlik eğitimini salt ulusal güvenliğe hizmet eden bir unsur olarak değil, aynı zamanda bölgesel istikrarın taşıyıcı sütunu olarak kurgulamaktadır.
MSÜ, bu sütunun bilimsel, entelektüel ve ahlaki zeminini oluşturan temel kurumlardan biridir.
MSÜ'nün bir milli marka hâline gelmesinin ardında, sadece teknik kapasite ya da modern müfredat değil, aynı zamanda köklü bir devlet geleneğinin, derin bir medeniyet birikiminin ve güçlü bir tarihsel hafızanın bulunması belirleyicidir.
Bu yönüyle üniversite, yalnızca çağdaş bir kurum değil; aynı zamanda geçmişin hikmetini geleceğin ihtiyaçlarıyla buluşturan bir eğitim anlayışının da vücut bulmuş hâlidir.
Türkiye'nin savunma eğitiminde yalnızca kendi ihtiyaçlarını değil, bölge ülkelerinin de taleplerini karşılayacak düzeye ulaşmış olması, onu eğitim diplomasisinin etkin bir aktörü konumuna getirmiştir.
Bugün Milli Savunma Üniversitesi, NATO normlarına uyumlu ama aynı zamanda yerli-milli bir bakış açısına sahip yapısıyla, güvenlik eğitiminde çift yönlü bir köprü işlevi görmektedir.
Bir yandan batılı standartları kavrarken, diğer yandan kendi tarihsel kodlarını ve medeniyet değerlerini koruyarak Türk tipi bir savunma eğitim modeli geliştirmektedir.
Bu modelin, dost ülkelerde karşılık bulmaya başlaması ise yalnızca Türkiye'nin akademik ya da askeri başarısı değil; kurumsal cazibe merkezine dönüşen bir devlet aklının doğal sonucudur.
Milli Savunma Üniversitesi, böylece yalnızca askeri personel yetiştiren bir okul değil; Türkiye'nin bölgesel liderlik iddiasını ve küresel vizyonunu besleyen bir bilgi ve karakter havzası olarak yükselmektedir.
Her mezun, yalnızca bir subay değil; aynı zamanda bu markanın taşıyıcısı, bu vizyonun temsilcisidir. Bu nedenle MSÜ'ye bakmak, sadece bir üniversiteye değil, Türkiye'nin gelecek yüzyılına dair stratejik projeksiyonuna bakmak anlamına gelir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish