Siyasi dilin zehri: Kutsallık yarışları

Prof. Dr. Mustafa Çevik Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Joe Magee/FT

Toplumların ortak değerler etrafında kenetlenmesi sağlıklıdır.

Ancak bu değerlerin eleştiriden muaf, dokunulmaz ve tartışılamaz ilan edildiği bir zemin oluştuğunda, düşünsel çürüme ve yozlaşma başlar.

Bu çürümeyle birlikte gündelik hayatımızda siyasal iletişimi şekillendiren tehlikeli bir mekanizma gelişir: kutsallaştırma kültürü.

Kutsallaştırma, bir fikri, şahsiyeti, geçmişi veya sembolü öylesine dokunulmaz hâle getirir ki artık onu anlamaya değil, ona biat etmeye çağırır.

(Kutsalın epistemolojisi için "Kutsalın Anlam Alanı" makaleme bakılabilir.)

Bu çağrı doğrudan yapılmasa da, kültürel dil aracılığıyla içselleştirilir.

Neticede ortaya çıkan şey, düşüncenin değil, aidiyetin önceliklendirildiği bir toplumsal yapı olmuş olur.

Ve bu yapı, demokrasiye değil; kutuplaşmaya, ayrımcılığa ve sessiz bir hegemonya üretimine hizmet eder.


Siyasette kutsallıklar yarışı: Kim daha sahici?

Modern siyaset, temsilin değil, kutsallığın yarışına dönüşmüşse, artık kimse "En iyi çözüm önerisi kimde?" sorusunu sormaz.

Onun yerine "Kim daha vatansever?", "Kim daha gerçek inançlı?", "Kim daha sadık evlat?" gibi duygusal, ölçülemeyen, test edilmesi zor ve dışlayıcı sorular sorulur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu tarz bir dil, demokratik eleştirinin önünü kapar.

Çünkü artık karşıt görüş, farklı bir bakış değil; kutsala saldırı olarak kodlanır.

Bir siyasal liderin kararını eleştirmek, o lideri seven milyonları aşağılamakla eşdeğer sayılır.

Bir tarihi figürü tartışmak, milli kimliğe ihanetle damgalanır.

Neticede ne olur?

Ortaya tehlikeli bir norm üretimi çıkar:

Benim kutsalıma dokunan, kamusal alanda yeri olmayan kişidir.


Üretilmiş kutsallar ayrımcılığı derinleştirir

Kutsallaştırma, yalnızca düşünsel çeşitliliği bastırmaz; sosyal aidiyet duygusunu da hiyerarşiye sokar.

Kimliklerin, inançların ya da ideolojilerin bir kısmı "dokunulmaz" hâle geldiğinde, geri kalanlar ikinci sınıf kabul edilir.

Bu durum yalnızca sessiz bir ötekileştirme üretmez, aynı zamanda toplumun ortak zeminini parçalar.

Çünkü her siyasi parti veya eğilim kendi kutsal aparatlarını üretir.

Kutsal olan ile olmayan, saygı duyulan ile susması gereken, "bizden" olan ile "bizim dışımızda" kalan arasındaki çizgi belirginleşir.

Bu çizgi, zamanla ayrımcılığın ideolojik zeminini oluşturur.

Ve belki de en önemlisi: Bu kültürde herkes "en kutsal ben konuşurum" yarışına girer.

Toplumsal söylem, rasyonel çözüm üretmek yerine, kim daha fazla kutsala sahip olduğu iddiası üzerinden şekillenir.


Üretilmiş kutsallar, siyasal dili nasıl zehirliyor?

Siyasal iletişimde kutsallaştırma 3 temel yöntemle işler:

  1. Eleştiriyi ahlaki sapkınlıkla etiketlemek: Farklı düşüneni "değer yoksunu", "ahlaki sapkın" veya "hain" ilan etmek.
     
  2. Düşünsel emsalsizlik dayatmak: "Bu fikri, bu lideri, bu geleneği kimse geçemez" fikriyle toplumu bir tür entelektüel kısırlığa ve durgunluğa mahkûm etmek.
     
  3. Korkuyla bağlılık sağlamak: "Eğer buna karşı çıkarsan, bizden sayılmazsın" tehdidiyle sadakat üretmek.

Bu mekanizmalar, toplumun yalnızca özgür düşünce alanını değil; ortak hakikat arayışını da boğar.

Fikirler yerine sloganlar, çözüm yerine kimlik gösterileri öne çıkar.
 


Eleştiriye açık değer, daha güçlüdür

Gerçek değerlere saldırı, onları sorgulamak değil; onları eleştiri dışı bırakmaktır.

Bir şey kutsallaştığında, onun içeriği değil, etrafındaki duygusal çerçeve konuşulur.

Oysa saygı, sorgusuz biatla değil, bilinçli kabul ve özgür takdirle mümkündür.

Bu nedenle kutsallaştırma kültürüne direnmek, değersizlik değil; değerlerin sağlıklı yaşamasına imkân tanımaktır.

Gerçek inanç, ideoloji ya da tarihsel miras; ancak tartışmaya açık olduğunda nefes alabilir.


Çare: Üretilmiş kutsalların arkasına sığmayan bir düşünme iklimi

Siyaset, üretilmiş kutsallıkların yarışına değil, çözüm ve temsil zeminine dönmelidir.

Bunun yolu, değerleri küçümsemek değil; onları insanî bir düzlemde konuşulabilir kılmaktır.

Kutsallaştırılan şeyler, korunuyor gibi görünse de gerçekte toplumun en kırılgan alanları hâline gelir.

Çünkü eleştiri gelmez, gelişim durur; gelişim durursa savunulacak bir şey de kalmaz.

O hâlde esas görevimiz şu soruyu sormaktır:

Hangi değer gerçekten güçlüdür, eleştiriye açık olan mı, dokunulmazlık zırhına sığınan mı?

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU