Mektubunda hem cezaevi koşullarına dair kişisel gözlemlerini paylaştı hem de CHP’deki iç tartışmalara ve iktidarın siyaset stratejilerine dair dikkat çeken yorumlarda bulundu.
Altaylı, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sert ifadeleriyle öne çıktı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kendisi cezaevindeyken ekranlarda boş kalan koltuğuna gösterilen ilgiyi yorumlayan Altaylı, bunu halkın iktidarın adaletsizliğine tepkisi olarak değerlendiriyor:
Boş sandalyenin benden daha çok izlendiğini söylüyorlar. Umarım çıktığımda hâlâ bir programım olur ya da ‘boş koltuk senin kadar izleniyor’ diye beni kovmazsın. Şaka bir yana, o boş koltuğa gösterilen teveccüh aslında halkımızın iktidarın adaletsizliğine salladığı parmak: Haksız ve hukuksuzluğunuzun farkındayız ve kabullenmiyoruz mesajı. Hem de milyonla!
Silivri’de “en büyük haksızlık” kime yapıldı?
Silivri Cezaevi'nde birçok kişinin hukuksuz bir şekilde tutulduğunu belirten Altaylı, en büyük haksızlığın ise Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı’na yapıldığını savundu:
Silivri’de haksız ve hukuksuz yere yatanlar arasında bence en büyük haksızlığa uğrayan kişi Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı. Ama galiba adaletsizlik gebelik gibi, azı çoğu yok; ya var ya yok. Burada görüyoruz ki: yok.
Altaylı, gözlemlediği psikolojik durumlara da değiniyor. Bazı tutukluların inadına neşeli kaldığını, bazılarının ise sağlığından ve umudundan vazgeçtiğini aktarıyor:
Neşesini koruyanlar arasında ilk sırayı Resul Emrah Şahan alır herhalde. En keyifsiz ise galiba Ayşe Barım. Dün Barım’ı ilk kez gördüm. 20 kiloya yakın zayıflamış, türlü hastalıktan muzdarip ve içeriden sağ çıkacağına ilişkin inancını kaybetmiş gibi. İlk duruşmasında tahliye olmalı çünkü aksi gerçekten insafsızlık.
CHP’de ‘butlan’ ve Kılıçdaroğlu’nun niyeti: “Net söyleyeyim, kayyum daha iyi”
Altaylı, CHP’de süren kurultay tartışmalarına dair görüşünü de açıkça ortaya koyuyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa dönme planının, iktidarın stratejik bir parçası olduğunu savunuyor:
Gündemdeki bazı konuları sormak istediğini tahmin edebiliyorum. Mesela CHP'nin sabık genel başkanının, kendisiyle görüşen belediye başkanı ve parti yöneticilerine söylediği, “Butlan kararı çıkarsa genel başkanlığı kabul ederim, ne yapayım partiyi kayyuma mı bırakayım?” cümlesi... Sen bu yanıta şaşırdın mı, beklemiyor muydun? Ben tam da bu yanıtı vereceğinden zerre kuşku duymadım.
Butlan davası nasıl ki iktidarın planıysa, bu adam da iktidarın planının bir parçası. “Kayyum gelse daha mı iyi?” demiş. Net söyleyeyim: Daha iyi. Kayyum, partiye Kılıçdaroğlu kadar zarar veremez. Korkar, çekinir ve zaten hızla kurultaya götürür. Kılıçdaroğlu ise 2028 Mart’ında erken seçime evet der, Anayasa değişikliğine destek verir, Erdoğan’ı bir kez daha cumhurbaşkanı yapmak için her şeyi yapar. Şunu da söyleyeyim: AKP, bu mahkeme kararını daha kritik bir anda çıkarır; 30’unda değil. Bir kez daha söyleyeyim: Kayyum dahil her olasılık, Kılıçdaroğlu’ndan daha iyidir.
Altaylı, Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’e İmamoğlu’nun arkasından çekilmesini telkin ettiği ve karşılığında kurultay davasında destek önerdiği yönünde kulis bilgilerini paylaşıyor:
Cezaevindeyim diye dedikodular bana gelmiyor zannetme. Duyduğum kadarıyla Kılıçdaroğlu, Özgür Özel’e “İmamoğlu’nun arkasında durma, cumhurbaşkanı olarak Mansur Yavaş’ı ya da kendini göstermeyi gündeme al. Ben de o zaman kurultay davasında sana destek vereyim.” mesajı iletmiş. Bunu iki ayrı yerden duydum ama dediğim gibi, dedikodu.
İttifak önerisi: “Muharrem İnce, Özdağ, Ağıralioğlu geri dönmeli”
Mevcut muhalefetin dağınıklığını eleştiren Altaylı, potansiyel bir merkez sağ ittifakın 15 puanlık bir tabana hitap edebileceğini belirtiyor:
Muharrem İnce'nin CHP’ye dönüşü güzel haber. Keşke Ümit Özdağ ve hatta Yavuz Ağıralioğlu İYİ Parti’ye dönse ya da en azından bir biçim iş birliği konuşuyor olsalar. Çünkü ortak potansiyelleri en az %15 gibi.
Erdoğan’ın “iç cephe” çağrısına tepki: “Bir fıkranın konusu olabilir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iç cepheyi güçlendirme” açıklamasına değinen Altaylı, bu ifadeyi geçmiş uygulamalarla çelişkili buluyor:
2008’den bu yana iç cephenin yarısına her türlü hakareti serbest bırakan, toplumun bir bölümünü düşman gören, muhalifleri hapse attıran bir iktidarın iç cepheyi güçlendirmekten bahsetmesi ancak bir fıkranın konusu olabilir.
AK Parti’nin kriz anlarını siyasi lehine çevirdiğini iddia eden Altaylı, Ömer Çelik’in anket yorumunu da “itiraf” olarak değerlendiriyor:
Bir başka fıkra ise Ömer Çelik’ten geldi. İşlerine gelmeyen anketle ağzına geleni söyleyen AKP Sözcüsü, bir anket sonucu paylaşarak “Toplum, kriz anlarında ülkenin başında Erdoğan’ı görmek istiyor,” dedi. Bir tür itiraf gibiydi. Baktın oylar düşüyor, kriz yarat diye anladım söylediklerini ve 2015 Haziranı’na döndüm.
Herhalde İran–İsrail Savaşı’nda ateşkes epey üzmüştür iktidarı. İsrail demişken: İktidar kanadından, kendi zayıf ama siyasi yanağı güçlü biri, “İsrail Türkiye için tehdittir” demiş yine. Keşke oturup bir karar verseler. Biri “İsrail Türkiye için tehdit” diyor, diğeri “İsrail’e bir gece ansızın gelebiliriz” diye Karabağ örneği üzerinden korkutuyor. İki ortak bu kadar farklı düşünüyorsa o ortaklıkta bir sorun vardır.
Bana sorarsan: Ne biz İsrail’e saldırırız ne de İsrail bize. Tabii, İsrail’in bize zarar vermek için saldırması gerekmiyor zaten.
Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı’nın, İran’ı bombalayan ülkenin başkanı ile mutlu mesut fotoğrafını gördüm. Hoşuma gitti. Dün ABD’yi kınarken, bugün mutluluk pozu… “Dün dündür, bugün bugündür” diyen Demirel’i hatırladım.
Independent Türkçe, Fatih Altaylı Youtube Kanalı