Afganistan'ın eski başkanlığının genelkurmay başkanı ve önde gelen bir barış müzakerecisi olan Matin Bek, derinlikli bir makale ile ABD'nin Afganistan'a müdahalesi ve Ukrayna'daki devam eden rolü arasında çarpıcı bir karşılaştırma yapıyor.
Kendi deneyiminden yola çıkarak net bir uyarıda bulunuyor:
Washington, geçmişten ders çıkarıp stratejik pusulasını yeniden ayarlamazsa, Kabil'deki feci hatalarını tekrarlayabilir.
Ukrayna'daki savaşın başlangıcından bu yana Bek, tanıdık bir örüntü olduğunu gözlemliyor; ABD'den güçlü askeri ve retorik destek, ardından siyasi yorgunluk ve stratejik kafa karışıklığı.
Bu gidişatın, Amerikan taahhüdünün bir bağımlılık ve terk edilme döngüsüne dönüştüğü Afganistan'da yaşananlara çarpıcı biçimde benzediğini belirtiyor.
Her iki durumda da Washington muazzam bir nüfuza sahipti, ancak bunu akıllıca ve sürdürülebilir bir şekilde kullanamadı.
Bek, Joe Biden yönetimini daha erken bir dönemde diplomatik angajman pahasına askeri desteğe odaklanması sebebiyle eleştiriyor.
Silahlar ve istihbarat desteği Rus işgalini erken aşamalarda püskürtmeye yardımcı olsa da paralel diplomatik çabaların olmaması barışçıl bir çözüm olasılığını zayıflattı veya yok etti.
Bek'e göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in herhangi bir müzakereye karşılık vereceğinin garantisi olmasa da bu seçeneği tamamen görmezden gelmek ciddi bir stratejik kusurdu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu yaklaşım, Ukrayna'nın silahlardan ekonomi ve istihbarata kadar her şey için Batı'ya, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ne bağımlılığını pekiştirdi.
Bu bağımlılık, hayatta kalmanın bir koşulu haline geldiğinde, özellikle Amerikan iç siyasetinin oynaklığı göz önüne alındığında, iki ucu keskin bir kılıca dönüşüyor.
Trump'ın, Beyaz Saray'a dönmesi halinde Kiev'e desteği durdurma yönündeki tekrarlanan tehditlerinin, Taliban'ın ABD yönetimiyle müzakereler yürüttüğü sırada Kabil'in kırılganlığını kendisine hatırlattığını söylüyor.
Bek, Washington'un o zamanki politikasının Afgan hükümetini dışladığını ve rakibini meşrulaştırdığını ve bu durumun bugün Ukrayna’da da tekrarlanabileceğini düşünüyor.
Makale, ABD'nin Afganistan'daki yaklaşımı ile bugün Ukrayna'da yaşananlar arasındaki 3 temel benzerliği tanımlıyor ve göz ardı edilmemesi gereken dersler sunuyor.
Birincisi, müzakereleri düşmanla sınırlamaktır. Her iki durumda da düşman -Taliban ve Rusya- yerel hükümeti dahil etmeden doğrudan Washington ile müzakere etmekte ısrar etti. ABD de buna izin verdi ve bu düşman tarafı meşrulaştırdı, müttefiki zayıflattı. Kabil'de bu, devletin güvenilirliğini aşındırdı ve nihayetinde çöküşüne yol açtı. Bugün, Washington Kiev olmadan Moskova ile müzakere ederse, ikincisi kendisini siyasi geleceğinden dışlanmış bir halde bulabilir.
İkincisi, müttefikleri alenen şeytanlaştırmaktır. Afganistan'da, dönemin ABD elçisi Zalmay Halilzad, devlet başkanı Eşref Gani'yi sert bir şekilde eleştirerek onu barışa engel olarak nitelendirmişti. Bu söylem, moralleri olumsuz etkiledi ve iç bölünmeleri derinleştirdi. Bek, bazı ABD yetkililerinin açıklamalarında Ukrayna hükümetine karşı bazen benzer bir tonun ortaya çıktığını ve bunun, aynı yıkıcı etkiyi tekrarlamakla tehdit eden bir ton olduğunu belirtiyor.
Üçüncüsü, yardımı siyasi şantaj aracı olarak kullanmaktır. Başkan Trump ve Kongre’deki çevrelerinin yaptığı gibi desteği kesmekle tehdit etmek barışı teşvik etmez; tereddüt ve bölünmeyi körükler. Afganistan'da ABD'nin ani çekilmesi tam bir çöküşe yol açtı. Bek, Ukrayna'da da kalıcı bir barış sağlanmadan desteği kesmenin, benzer bir kadere yol açma ihtimalinden korkuyor.
Bek, Kabil senaryosunun tekrarlanmasını önlemek için deneyime dayalı belirli öneriler sunuyor.
İlk olarak, Ukrayna hiçbir barış sürecinden dışlanmamalıdır.
Washington, Kiev adına müzakere etmemeli veya egemenliğini kısıtlayan uzlaşmaları kabul etmemelidir.
Ukrayna hükümeti ve halkı, herhangi bir anlaşmanın merkezinde olmalı, dış düzenlemelere seyirci kalmamalıdır.
Bek ayrıca siyasi ve medya mesajlarının önemini de vurguluyor.
Savaş zamanlarında müttefikleri alenen eleştirmek yanlış sinyaller gönderir, iç cepheyi zayıflatır ve bölünmeden faydalanan düşmanları güçlendirir.
ABD'nin hem alenen hem de kapalı kapılar ardında birlik, tutarlılık ve saygı göstermesi gerekiyor.
Bek, nihayetinde Washington'a stratejik ve ahlaki bir sorumluluk yüklüyor;
Bir süper güç olarak, geride bırakacağı mirasın türünü seçmelidir.
ABD geride kaos ve çöküş bırakan Doha Anlaşması’nın hatalarını tekrarlayacak mı?
Yoksa ortaklık ve egemenliğe saygı temelinde yeni bir yol mu çizecek?
Ukrayna savaşı sadece bir toprak mücadelesi değil, meşruiyet ve ulusal onur mücadelesidir.
Gelecek barış, sürdürülebilir olması için kapsamlı olmalı ve yurtdışından dikte edilen uzlaşılara değil, adil temellere dayanmalıdır.
Dünya, Afganistan'da yaşananların tekrarını göze alamaz ve Ukrayna fedakarlıklarını onurlandıran bir barışı hak ediyor.
Bek'e göre, ABD'nin Ukrayna'daki rolü yalnızca jeopolitik bir misyon değil, aynı zamanda Washington'un lider bir güç olarak güvenilirliğinin gerçek bir testidir.
Bugünün hatalarının bedeli gelecek nesiller tarafından ödenebilir.
Ancak ABD yönetimi akıllıca davranırsa, Ukrayna bir dönüm noktası olabilir ve ABD'nin geçmişten ders çıkardığını, sadece askeri bir aktör değil, barışı inşa etmede gerçek bir ortak olabileceğini kanıtlayabilir.
Sonuç olarak, Matin Bek, ABD'nin geçmişten ders çıkarmaması durumunda Ukrayna'da Afganistan trajedisini tekrarlayabileceği konusunda uyarıyor.
Net bir siyasi strateji olmadan askeri kibir başarısızlığa yol açar.
Ne kadar cömert olursa olsun askeri destek, kimlik, tarih ve yerel yapıların karmaşıklıklarını hesaba katan kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözümün yerini tutamaz.
Afganistan'da, Washington'un yerel topluma ve kurumsal yapısına olan ilgisizliği çöküşün nedenlerinden biriydi.
Ukrayna'da da akıllıca ve proaktif bir şekilde hareket edilmezse, ufukta aynı tehlike beliriyor.
Bugün ihtiyaç duyulan sadece daha fazla silah değil, kalıcı zaferin yalnızca güçle değil, uzun vadeli, dayanıklı bir meşruiyet inşa ederek elde edilebileceğinin farkına varılmasıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.