Lübnan, Şara hükümetinden ders alır mı?

"Lübnanlıların önünde, kaçırılırsa belki bir 40 yıl daha gelmeyecek nadir bir fırsat beliriyor"

Fotoğraf: AA

Başkanlar Joseph Avn ve Nevvaf Selam yaklaşık 150 gündür görevdeler.

Bir yandan Lübnan, 20 yıldan beri en iyi dönemini yaşıyor.

Diğer yandan, ilerlemenin yavaş temposu ve başka bir savaşın patlak vermek üzere olması konusunda endişeler var!

Litani Nehri'nin her iki yakasındaki savaşçılar kesin bir savaşa hazırlanıyor olsun -ki bu pek olası değil- ya da olmasın Lübnan'ın İsrail ve Hizbullah'a karşı tam egemenliğini geri kazanmasına giden yol uzun.

İsrail kuvvetleri Lübnan topraklarında kalmaya devam ediyor ve Hizbullah, silahlarının küçük bir kısmını teslim etti ve bu buzdağının sadece görünen kısmı.

İki başkanın konuşmalarında “düşman İsrail” hakkında sık sık tekrarlanan söylemlerin, günümüz gerçekliğinde bir ağırlığı yok ve çağdaş siyasi literatürde gerekli değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bazıları için acı gerçek, Hizbullah'ı Lübnan otoritelerinin değil, İsrail’in değiştirecek olmasıdır.

Büyüklüğünü, gücünün ve aynı şekilde nüfuzunun sınırlarını o belirleyecek.

Daha büyük komşu Suriye, benzer bir durumdan geçiyor, ancak farklı bir yaklaşım benimsiyor.

Beşşar rejimi, banliyö rejimi (Hizbullah) gibi devrildi ve bölgesel “süper güç” komşu ile ilişkilerde geride bıraktığı miras ciddi.

İsrail güçleri Suriye topraklarında konuşlanmış durumda ve Suriye'deki tesisleri defalarca hedef aldılar.

Bu karmaşık durumda, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara hükümeti krizi bir fırsata dönüştürebildi ve ondan yararlanabildi.

Bugün sadece yaptıkları için değil, yapmadıkları için de uluslararası övgünün konusu.

Hem içeride hem de uluslararası alanda politikayı gerçekçi bir şekilde ele alamayan önceki rejiminin devekuşu politikasından hızla kurtuldu.

Şara konuşmalarında İsrail'i hedef almadı, güçlerini harekete geçirmedi veya fraksiyonlarına onunla savaşmaları ve hatta saldırılarına karşılık vermeleri talimatını vermedi.

Hükümet bildirilerini karşı koyma ve zafer iddialarıyla şişirmedi, İsrail'i düşman olarak etiketlemedi ve kötü komşuyla arabuluculuk ve müzakereleri reddetmedi.

Amacının harap olmuş Suriye'yi istikrara kavuşturmak olduğunu, çevresindekileri istikrarsızlaştırmak olmadığını açıkça belirtti.

Lübnan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Lübnan askeri ve sivil elitinin üyeleri.

Fransız Sorbonne ve Amerikan Harvard üniversitelerinden mezun olan Selam’ın, Lübnan hükümetleri tarihinde böyle akademik ve uluslararası niteliklere sahip tek kişi olduğuna inanılıyor.

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Şara, Heyet Tahrir eş-Şam mezunu ve iktidara gelmeden önce sadece Irak'ın Anbar şehri ile Suriye'nin İdlib şehri arasındaki bölgeyi biliyordu!

Şara'nın Suriye'nin işlerini düzeltmede nasıl ilerleme kaydettiğini, tüm dost ve “düşman” güçlerle anlaşmalar yapmayı nasıl başardığını görmek için gözlüğe gerek yok.

İsrail, İran ve Iraklı güçlerden gelen tehditleri kontrol altına aldı, ABD ile anlaşarak yaptırımları kaldırttı, ayrıca, havaalanları, limanlar, enerji ve sanayi tesisleri inşa etme ve işletme sözleşmeleri ile yatırımcı hükümetleri cezbetti.

Beyrut'taki zorlukların Şam'dakilerden farklı olduğunun farkındayız.

Yine de, Lübnanlıların önünde, kaçırılırsa belki bir 40 yıl daha gelmeyebilecek nadir bir fırsat beliriyor, o da Filistinlilerin, Suriyelilerin ve İranlıların onlarca yıldır devam eden nüfuzunun temsil ettiği üzerlerindeki dış hegemonyayı sona erdirmek.

Bu aşama esneklik ve seleflerin benimsediklerinden farklı bir yaklaşım gerektiriyor.
 


İki savaşan taraf Hizbullah ve İsrail'in durumunun incelenmesinden, Hizbullah’ın önünde sadece üç olasılık olduğu görülüyor.

Birincisi; İsrail'i tehdit eden, Yemen'deki Husileri yöneten ve Suriye ile Irak'ta faaliyet gösteren sınır ötesi bir bölgesel güç olarak geri dönmek.

Ancak, İsrail’in sınırlarında kendisini tehdit eden bir gücün kurulmasını engelleme politikasında ısrarcı olduğu göz önüne alındığında, Hizbullah için bunun imkansız olduğu açıkça ortaya çıktı.

Mısır, Ürdün ve Suriye'nin İsrail ile imzaladıkları anlaşmalarda silah türlerinin ve sınırdan uzaklıklarının düzenlendiğine, Hizbullah'ın ise bunu reddettiğine dikkat çekelim.

Ancak ateşkes anlaşmasında Litani Nehri'nin güneyinden çekilmeyi, ağır silahlarını ve askeri üretim platformlarını bırakmayı ve altyapısını sökmeyi kabul etti.


İkinci olasılık, Hizbullah’ın yalnızca yerel bir güç olması.

Güç dengesindeki değişimi kabul ettikten sonra kendini yeniden konumlandırması ve İsrail için bir tehdit ve İran'ın müzakere kartı olma rolünden vazgeçmesi.

Bu durumda Lübnan arenasında kendisine hakimiyet sağlayacak silahını elinde tutmaya çalışacaktır.

Lübnanlı ve İsrailli yetkililer de buna karşı koymak için iş birliği yapıyor; İsrailliler Beyrut'a gizli silahlar hakkında bilgi veriyor ve Lübnan tarafı da baskın yapıp el koyuyor.

Ancak Hizbullah saklanma konusunda uzman, ama yine de yeni koşullar geçmiştekinden farklı ve onun için daha zor.

Hizbullah ve müttefiklerinin Netanyahu’nun kuklası saydığı ABD’li arabulucu Morgan Ortagus'un görevden alınmasından sonra bile bundan kaçma şansı yok.

Zira Lübnan konusunda karar veren ABD yönetimi değil, İsrail'dir; savaşın bitiminden bu yana güney banliyölerine ilk kez bu kadar şiddetli düzenlenen İsrail saldırıları da bunu doğruluyor.

Lübnan cumhurbaşkanlığı, Hizbullah’ı silahsızlandırıp, Lübnan'ın vekil savaş cephesi rolünü sona erdirerek devlet egemenliğini yeniden tesis etme sözü verdi, ancak henüz başarılı olamadı. Bunlar gerçekleşmeden, istikrar kırılgan ve yatırımlar sınırlı olacaktır.

Lübnan'ın önümüzdeki 10 ila 20 yıldaki geleceği, bu günlere, milis kontrolündeki bir bölgeden, iç işlerine ve vatandaşlarının ihtiyaçlarına odaklanmış egemen bir devlete dönüşmesine bağlı.

Şara'nın Suriye'de cesaretle ve akıllıkla yaptığı şey budur, hem de koşulları Lübnanlı başkanların karşı karşıya oldukları koşullardan daha zor ve tehlikeli olmasına rağmen.

Dünyanın Şara'yı bu şekilde desteklemek için acele ettiği doğru değil, hem de hiç değil.

Şara önceliklerini açıkça belirtti; ittifaklar kurdu ve “cihat” ile “düşman” hakkındaki yerel ve bölgesel propagandanın şantajına boyun eğmedi.

Şimdi rejimin kalıntıları ve ayrılıkçılarla savaşmalı, ekonomiyi düzeltmeli ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana neredeyse çökmüş olan bir devleti yeniden inşa etmeye kendini adamalı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU