35 yıl ardından, Filistin Bağımsızlık Bildirisi'nden geriye ne kaldı?

Filistin-İsrail Nabız Merkezi tarafından tarafından yapılan bir ankete göre, Filistinlilerin üçte ikisi ve İsraillilerin yüzde 53'ü artık iki devletli çözüme karşı çıkıyor

Filistinlilerin onlarca yıldır hayalini kurduğu devletin bileşenlerinden biri olarak kabul edilen Ramallah şehri ve Filistin bayrağı / Fotoğraf: Independent Arabia

Merhum Filistinli lider Yaser Arafat'ın 1988 yılında Cezayir'in başkentinde ilan ettiği Filistin Bağımsızlık Bildirisi'nin 35. yıldönümü.

Filistin hükümeti bu yılı Gazze'yle dayanışma günü olarak belirlememiş olsaydı, bu husus kimsenin dikkatini çekmeyecekti.

15 Kasım, festivallerin düzenlendiği, kamusal ve özel kurumların tatile girdiği ulusal bir gün sayılsa da Filistinlilerin çoğu bugünü açıklamaların yapılmasını bekleme fırsatı olarak görüyor.

Bağımsızlığı somutlaştırmak, o zamanlar politikacıların söylediği gibi artık bir taş atmaya bakmıyor.

1988'de bağımsız bir devlet kurmaya yönelik bir umut ışığını temsil eden belge, Filistin ve uluslararası siyasi gerçekliğin yarattığı pek çok zorlukla karşı karşıya.

Bir Filistin devletinin kurulması bu zorluklar dolayısıyla en azından kısa vadede neredeyse imkansız halde.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Arafat'ın İsrail işgalini ortadan kaldırmak, egemenlik ve bağımsızlığını pekiştirmek için mücadeleyi sürdürmenin gerekliliğini vurguladığı Bağımsızlık Bildirisi, türünün ikinci örneği sayılıyor.

İlk bağımsızlık belgesi, 1948'de merhum Filistinli lider Ahmed Hilmi Abdulbaki liderliğinde açıklanmıştı.

Belgede, Filistin Devleti'nin Arap Birliği Tüzüğü'ne bağlılığı ve ortak Arap eylemini pekiştirme konusundaki ısrarı, Birleşmiş Milletler (BM) ilke ve hedeflerine, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne, bağlantısızlık ilke ve politikasına bağlılığı ifade ediliyordu.


Sahadaki gerçekler

Filistinlilerin bağımsızlığı sağlanamadığı, hatta İsrail'in Batı Şeria üzerindeki kontrolü, yerleşimciliği ve ihlalleri daha da arttığı için ölü bir metin olarak kalan bildiriye yönelik muhalefet yıllar geçtikçe arttı.

İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim birimi sayısı 1988'de 138 iken 176 yerleşim birimine yükseldi. 


Bağımsızlık hayali

Bugün bölgesel yerleşim konseyleri yaklaşık 2 milyar metrekareyi kontrol ediyor.

Yerleşim merkezleri ve kırsal çiftlikler dahil olmak üzere yerleşim birimlerinin doğrudan kontrolü altındaki Filistin toprakları, Batı Şeria'nın toplam alanının yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyor. 

1988 yılında yerleşim yerleri yaklaşık 150 kilometre değerinde yan yollarla birbirine bağlanırken, bugün yaklaşık 946 kilometre, yani 122 kilometrekarelik bir alan ile birbirine bağlanıyor.

Batı Şeria'nın yaklaşık yüzde ikisini kontrol altına alınırken Filistinlilerin çoğu ise buralardan geçemiyor.

Belge açıklandığından bu yana yerleşimcilerin sayısı yedi kat arttı. Sayıları 1988'de 81 bin 600 yerleşimci iken yarım milyonun üzerine çıktı.

Doğu Kudüs'teki sayıları 1983'te 77 bin iken 15 yerleşim yerinde ikamet eden 250 bine yükseldi. 

Land Research Center, Filistinlilerin hareketliliğini engelleyen askeri kontrol noktalarının 1988'de Batı Şeria'da neredeyse olmadığını bildirdi.

Ancak bugün 840 askeri kontrol noktasını aşarak şehirlerin, köylerin ve kasabaların bağlantısının kesildiğini, Filistinlilerin hayatlarının sekteye uğradığını açıkladı. 

Merkezin aktardığına göre, Batı Şeria'yı İsrail'den ayıran yaklaşık 449 kilometre uzunluğunda bir ayırma duvarı inşa edildi.

Bağımsızlığın ilanından bu yana Doğu Kudüs'te 5 binden fazla evin yıkıldığı, çoğu zeytin ağacı olmak üzere 300 binden fazla ağaç söküldüğü kaydedildi. Bu rakamlar, 1988'dekinden 15 kat daha yüksek sayılıyor.

El-Halil Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Bilal eş-Şubeki, "Bağımsızlık Bildirisi siyasi anlamda Filistin davasının insani davadan siyasi davaya aktarılmasını sağladı. Ulusal kurtuluş meselesi bağımsızlıkla, kendi kaderini tayin ile ve bir Filistin devleti kurma hayalinin gerçekleşmesiyle sona ermeli" ifadelerini kullandı. 


İsrail'in tanınması 

BM Genel Kurulu tarafından onaylanan 181 sayılı karar uyarınca Filistin devleti topraklarını tanımlayan ve yüzde 42'sinin Filistinlilere ait olması gerektiğini öngören belgeye rağmen, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Oslo Anlaşmaları'nı imzalayarak İsrail'i tanıdı.

Kendi deyimiyle şiddet ve terörden vazgeçerek silahlı mücadeleden çekilme, yerine müzakereler yoluyla barışçıl bir siyasi yola dayalı yeni bir politika izleme kararı aldı.

İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği ve Batı Şeria yüzölçümünün yalnızca yüzde 22'sini oluşturan toprakların sınırlarında devlet kurulmasını talep etti.

Bu, Filistinliler tarafından 181 sayılı karar uyarınca bu alanın iki katını talep eden Bağımsızlık Bildirisi'ne ihanet olarak değerlendirildi.

Anlaşmazlığın nihai çözümü için beş yıl sonra müzakerelerin başlatılmasını öngören anlaşmada, çeşitli konularda görüşmeler yapıldı ancak nihai çözüme ulaşılamadı.

Böylece Filistin Otoritesi siyasi çalışmalarında kalıcı bir strateji olarak diplomatik seçeneği benimsedi.

2012'de Filistin'i BM gözlemci üyesi olarak uluslararası alanda tanıtmayı başararak 138 ülke tarafından desteklendi. 

Filistin-İsrail barış görüşmeleri Nisan 2014'ten bu yana durdu. Buna rağmen Filistin Otoritesi, 2014'te Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne katılmayı ve bir yıl sonra BM'ye üye ülkeler arasında Filistin bayrağını dalgalandırmayı başardı.

Böylece ilk kez örgüte tam üye olmayan bir gözlemci devletin bayrağının çekilmesine izin verildi.

Tüm bunlar dolayısıyla Filistinliler Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet hayalinin yaklaştığını hiçbir zaman hissedemedi.

ABD'nin İsrail'e verdiği sınırsız destek, Tel Aviv'in çıkarlarını, egemenliğini ve üstünlüğünü korumak amacıyla yapılan iki devletli çözümü baltaladı. 

Siyasi araştırmacı Hani el-Masri bu hususta, "Resmi liderlik, bizi sürüklediği kadere rağmen, gerçekçi ve olası alternatifleri gözden geçirip sunmaya cesaret edemiyor. İçler acısı durum böyle devam ederken beklemekle ve sözlü tehditlerle yetiniyor. Filistin Otoritesi, imzalanan anlaşmalarla uğraşmayı durdurmak için birden fazla kez uygulanmayan kararlar almasına rağmen, Oslo'yu yeniden üretme ve sözde barış sürecini yeniden canlandırma çabasını sürdürüyor" vurgusunda bulundu. 
 


Bölünme

Batı Şeria'daki yerleşim yerleri, ilhak ve genişleme, Batı Şeria'nın yaklaşık yüzde 11'ine el konması, Kudüs'ü izole eden ve en önemli su kaynaklarının kontrolünün yanısıra Filistin'in iç durumu da bu hayali engelleyen büyük zorluklardan biri.

Çünkü Gazze'yi kontrol eden Hamas hareketi ile Fetih arasında 2007'den bu yana süren siyasi bölünme, Filistinlilerin çıkar ve hedeflerine ulaşma konusundaki mesafesini artırdı. 

Filistin Politika ve Anket Araştırma Merkezi'nin gerçekleştirdiği, sonuçları Haziran ayında açıklanan kamuoyu araştırması, Filistinlilerin yüzde 80'inin Başkan Mahmud Abbas'tan memnun olmadığını, onun istifasını ve genel seçimlerin yapılmasını istediğini ortaya koydu.

Yüzde 35 oranında kapsamlı bir yüzde, 2007 yılından bu yana süren Filistin iç bölünmesinin son 75 yılda Filistin halkının başına gelen en tehlikeyi teşkil ettiğini vurguladı. 

Ankete katılanların yüzde 50'si Filistin halkının çıkarının Filistin Otoritesi'nin çökmesi veya dağılmasında yattığını düşünüyor.

Filistin-İsrail Nabız Merkezi tarafından yürütülen bir başka anket ise Filistinliler ve İsrailli Yahudiler arasında iki devletli çözüme verilen desteğin önemli ölçüde azaldığını gösterdi.

Filistinlilerin üçte ikisi ve İsrailli Yahudilerin yüzde 53'ü bu çözüme karşı çıkıyor. 

Gözlemcilerin ifade ettiğine göre Filistinliler, Bağımsızlık Bildirisi'nin 35 yıl ardından, ayrıca Oslo Anlaşmaları'nın çeyrek yüzyıl sonrasında bir Filistin devleti hayalinin suya düştüğüne inanıyor.

Zira İsrail yıllardır Filistinlilere karşı adaletsiz politikalar uygularken Filistin tarafı ise "terörizmden vazgeçmek" gibi şartları kabul ederek İsrail'in sonsuz şartlar listesine maruz kalmış oldu. 

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU