Filistinliler veya herhangi bir etnik köken, uyruk ve din grubundan insanlar için yerleştirme (yurt edindirme) seçeneği, farklı içerikleri ve amaçları olan çözüm projeleri arasında kötünün iyisi gibi görünüyor.
Bu projeler, uzun zamandır ilgili taraflar ve projelerin hatlarını ve gerçek dünyada hayata geçirilme detaylarını belirleyip gerçekleştirilmesi için anahtarları elinde bulunduran etkili güçler arasında tartışılıyor.
Ancak yerleştirmeyle ilgili her türlü konuşma, yeni olaylar ve gelişmeler sonrasında beklenmedik bir yörüngeye girildiğinde, genellikle gölgede kalır.
Bu türden konuşmaları erteleme kararı alınır ve uygun bir zaman gelince açılmak üzere geçici süreliğine de olsa rafa kaldırılır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu bağlamda, son günlerde Ayn el-Hilve Mülteci Kampı'nda yaşanan çatışmaların, kapsamlı olmasa da yerleştirme konusundaki konuşmaları yeniden canlandırması şaşırtıcı değil.
Hassas yerleştirme meselesinde daha fazla ayrıntıya girmeden önce, geçtiğimiz ayın son günlerinde ve bu ayın başlarında yaşanan çatışmaların muhtemelen sonuncusu olmayacağını söylemek yerinde olacaktır.
Bu sözümüzün dayandığı gerekçe ortada: Çatışmalar sırasında yankılananların özeti, Filistinli gruplar arasındaki çatışmanın yeniden başlamasını akıllara getirdi.
Bu doğru ancak dikkat çeken nokta, Lübnan'daki en büyük mülteci kamplarında nüfuzu paylaşan gruplar arasında ayrımın eksikliğidir.
Bu durum nadiren anımsanır ve belki de çok nadiren, yaşanan çeşitli değişikliklerin ve taşıdığı ciddi anlamların önemi üzerinde durulur.
Bilindiği üzere isim, köken, geçmiş ve unvan açısından Filistin grupları ve fraksiyonları, Aynu'l-Hilve Mülteci Kampı'nın topraklarında yer alıyor.
Tarihsel olarak önce Fetih Hareketi, ardından hem büyüklük hem de etki açısından Hamas Hareketi öne çıktı.
Bunun yanı sıra daha eski kurulmuş gruplar bulunsa da artık daha az belirgin bir varlığa sahipler.
Diğer yandan Filistinli grupların genel dokusuna uymayan oluşumlar da var.
Birincisi, bunlar aniden Aynu'l-Hilve kampında ve Lübnan topraklarındaki diğer Filistin mülteci kamplarında filizlendiler.
İkincisi, temelde benimsedikleri yaklaşımda birbirinden ayrışan gruplardır ve büyük olasılıkla belirli bir amaç için oluşturulmuş ve sonra Lübnan'a gönderildiler.
Her iki durumda da (birincisi esas, ikincisi beklenmedik) Filistin ile aidiyet, kader ve özgürleşme açısından herhangi bir ilişkisi olmayan unsurların araya sızmasını engelleyecek hiçbir şey yok.
Bu unsurların misyonları her Filistin uzlaşma girişimini yok etmek ve araçları ile fitne ateşi söndüğünde bunu yeniden alevlendirmektir.
Yukarıda anlatılanlar, yeni olmasa da sinirler gerilmeden veya gereksiz bir can sıkıntısı olmadan ne zaman ortak bir cevap verileceği belli olmayan bir soruyu gündeme getiriyor.
Evet, bu yerleştirme sorusudur. Birleşmiş Milletler (BM) Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı'nın (UNRWA) istatistiklerine göre Lübnan'daki Filistinli mülteci sayısı 489 bin kişiye ulaştı ve son yıllarda Suriye'den 31 bin mülteci geldi.
Bu insanların geldikleri yere geri gönderilmeleri mantıklı görünüyor. Ancak topraklarında İsrail'in kurulması felaketiyle yerinden edilenlere gelince, onların bütün ülkelerdeki insanların yaşadığı bir güvenlik duygusuna sahip olacak şekilde (bu güvenlik duygusu olsa da bir gün asıl vatanları olan Filistin'e dönme umutları kalplerinde baki kalacaktır) yerleştirilmesini engelleyen şey nedir?
Bu bağlamda Ürdün modeli izlenebilir. Lübnan'da nüfusun yapısındaki herhangi bir değişiklikle ilgili mevcut endişeler anlaşılabilir, ancak mezhepsel hassasiyetlere dokunulmasını engelleyen çözümler geliştirilebilir.
İnsanları görünüşte imkansız gibi görünen şeylere inandırmak kolay değil ve bazen kötünün iyisinin, toplumları daha kötü durumlarla karşı karşıya bırakabilecek daha büyük felaketlerden koruyabileceği gerçeğini kabul etmek imkansızdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.