"Oğan, iki büyük ittifaka tepkinin oyunu aldı, seçim sonuçlarından çok hızlı analiz çıkartmak doğru değil"

Toplumdaki muhafazakârlık ve milliyetçilik trendleri Türkiye'nin Eğilimleri Araştırması'yla takip ediliyor. Araştırma koordinatörü Prof. Aydın, seçim sonuçlarını Independent Türkçe'ye değerlendirdi

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın

Türkiye'nin Eğilimleri Araştırması Koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Aydın, seçim sonuçlarından çok hızlı analizler yapıldığını ama bunların doğru kapıya çıkarmayacağını belirtiyor.

Oğan'a verilen oyların tek başına milliyetçi bir duruşla verilmediğini kaydeden Aydın, Oğan'a giden oylar içinde iki büyük ittifaka tepkili olanların, kendilerini ulusalcı olarak adlandıranların, AK Parti'ye küskün muhafazakârların, CHP'den kopmuş Kemalistlerin oylarının olduğunu da kaydediyor.


Yılbaşında "Türkiye'nin Eğilimleri" araştırmasının sonuçlarını kamuoyuna duyurduğunuzda tepkilerin hedefi oldunuz. "Bu araştırmayı AK Parti Genel Merkezi'nde mi yaptınız" dendiğini bile okudum. Ama seçim sonuçlarıyla araştırma sonuçları neredeyse paralel. O araştırmanın sonuçlarıyla ilgili bir analiz yapmak isteseniz neler söylersiniz?

Biz kamuoyu araştırması yapıyoruz ve esas derdimiz halkın gidişatını, siyasi, sosyal eğilimlerini takip etmek. Seçim anketi yapmıyoruz, bunu sürekli vurguluyorum. Halkın sosyolojisini anlamaya çalışıyoruz. Uzun süredir takip ettiğimiz birtakım siyasi duruşlar var. Özellikle iktidar bloğunun oy tabanı olarak gördüğümüz "muhafazakârlık" ve "siyasal İslamcılığı" bir arada değerlendiriyoruz. Bu ikisi 2017'ye kadar yükseldi, 2017'den sonra ise düşüş trendine girdi. Seçim sonuçlarına bakınca ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önde bitirmesi, meclisi de Cumhur İttifakı'nın çoğunluğu alması analizleri biraz aceleye getiriyor. Kamuoyunda çok hızlı analiz yapılıyor ve çok hızlı sonuçlara ulaşılıyor. Bence bu yanlış. Bizim araştırmanın gösterdiği şey aslında oldu. Cumhur İttifakı toplamına baktığımızda bir önceki seçimden bugüne gelinceye kadar oy kaybetmiş durumda. AKP yüzde 7 oy kaybetti. Yine araştırmamızda gördüğümüz başka unsur -bence orada da çok hızlı bir sonuca ulaşılıyor- milliyetçi ve Kemalist grubun artan oranıydı. Biz bu ikisini birlikte değerlendirmedik açıkçası ama ayrı ayrı kendisine "Kemalist" ya da "milliyetçi" diyenler de bir artış var. Kendisine "milliyetçi", "ülkücü" ve "ulusalcı" diyenlerin toplamı ile bu seçimlerde MHP, İYİ Parti, BBP ve Zafer Partisi’nin aldığı oylar üst üste oturdu. Binde birlik bir sapma var. Demek ki toplumun altyapısına baktığınızda uzun dönemli olarak seçim sonuçlarını da eğer istiyorsanız tahmin edebiliyorsunuz. 

Bizim son anketin ortaya koyduğu bu unsur Kemalist oranında son 3 yılda bir artış vardı kendisine Kemalist diyenlerde ve bu artış özellikle gençlerde daha çok göze çarpıyordu. Nitekim anket sonuçlarına baktığımızda gençlerin diğer gruplardan ayrıştığı iki grup vardı, birisi milliyetçiler diğeri Kemalistler. Bu ikisinde gençler en yüksek oranlara ulaşmışlardı. Bütün bunların sonuçlarını bu seçimlerde gördük. 

 

 

SİNAN OGAN ERDOGAN.jpg
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 5,17 oy alan Sinan Oğan, ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a destek açıkladı

 

"Kimlik tanımları siyasete bire bir yansımıyor"

Milliyetçilerin adayı Sinan Oğan'ın ikinci tur için "kilit" bir pozisyonda olduğu ifade ediliyor. Milliyetçi partilerin oy oranları yüzde 20'lerin üzerine çıktı. Toplumda yükselen bir milliyetçilik mi var yoksa milliyetçiler daha mı görünür mü oldu?

Türk toplumu bir bütün olarak aslında ağırlığıyla muhafazakâr ve milliyetçi toplum. Bu yeni bir şey değil. Ama bu son yıllarda bu daha görünür ve daha net olmaya başladı. Bunun siyasi sonuçlarıyla toplumun duruşu her zaman üst üste örtüşmez. Şunu söylemek istiyorum: Toplumun daha çok milliyetçi, daha çok muhafazakâr olması illa milliyetçi partileri tek başına iktidara taşımaya yetmez. Çünkü oy verme başka bir şey. Bu, insanların kendisini tanımlamasıyla alakalı bir durum. Bunun siyasete yansıması birebir parti üzerinden olmuyor. Mesela kendisini "güçlü milliyetçi" olarak tanımlayanları her partide görebiliyorsunuz.

Özellikle ATA İttifakı ve Sinan Oğan'ın aldığı oyları da değerlendirirken buna işaret ediyorum. Bu oylar tek başına milliyetçi bir duruşla burada yer almış oylar değil tek başına. Bu oylar iki büyük ittifaka tepki oyları ve onların içinde yer almak istemeyenlerin oyları. Bunların içinde kendisini milliyetçi olarak adlandıranlar var, ulusalcı olarak adlandıranlar var, muhtemelen AK Parti’den kopmuş muhafazakârlar var, muhtemelen CHP'den kopmuş Kemalistler de var. Bir amalgam (çok kuvvetli çözme özelliğine sahip olan cıvanın, metaller ile yaptığı karışım) gibi düşünmek lazım. Ben siyasetin matematik gibi alt alta birtakım rakamları yazıp toplayarak yapılabileceğini düşünmüyorum. 

 

 

1137671-1226072081.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Seçmenin dediğinden herkes başka bir şey anladı"

Seçim sonuçları analiz edilirken bir "seçmenden", "seçmenin verdiği mesajdan" bahsediliyor. Buradan hareketle yapılan analizler doğru kapılara çıkartır mı?

O, bizim seçmenin söylediğinden ne anlamak istediğimizle alakalı. Herkes başka bir şey anlıyor zaten. Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir turu bitmiş ikinci tura geçiliyor, arada sadece 14 gün var ve bundan çok hızlı sonuçlar çıkartılıyor ve insanlar kendilerini buna göre ayarlıyorlar. Böyle bir ortamda seçmenin ne dediğini anlamak da çok kolay değil. Zaten bir kaos gibi bir şey var. Herkes bir şey çıkartmış. Ortak bir sonuç çıkartmak mümkün değil. Seçmenin ne dediğini dönüp seçimler tamamen bittikten sonra bütün oyları, rakamları, nerede kim nasıl vermiş kiminki nereye kaymış gördüğümüzde söyleyeceğiz. Benim açımdan seçmenin ne söylediğinden ziyade Türk toplumunun nereye evrildiğini anlamak daha önemli. Çünkü bu bundan sonraki gidiş yönünü de bana gösterecek. O yüzden diyorum zaten, seçim sonuçlarından çok hızlı sonuç çıkartılıyor. Bence pek çoğu da hatalı oluyor. Çünkü bakınca bir noktada ‘seçmen birbiriyle çelişen şeyler söylemiş’ demek noktasına geliyorsunuz o da çok mantıklı olmuyor.  

 

beştepeaa122.JPG
Fotoğraf: AA


"Seçimlerde, 'sistem' oylanmadı"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne yönelik ciddi tenkitler vardı. Sonuçlar, seçmenin sistemle bir derdi olmadığını mı gösteriyor?

Derdi var ama halkın duruşunun siyasete yansıması birebir yansımıyorsa bu tür dertlerin yansıması da birebir olmuyor. Bazı şeylerin gündeme gelip gündemde kalabilmesi biraz da partilerin becerileriyle alakalı bir şey. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz modele destek bizim anketlerde sormaya başladığımız ilk yıllarda yüzde 22-23 gibiydi. Sonra bu konuşuldukça ve referandumda yüzde 52'yle geçtiğinde bu oran giderek yükselmeye başladı ve geçen sene yüzde 55 gibi bir orana geldi. Dolayısıyla onaylanma oranı konuştukça ve sistemi gördükçe arttı. Biz orada daha önemli gördüğümüz başka bir şeye işaret etmiştik. Bu sistemi eleştiren ve sisteme karşı bir ittifak yapısı olarak ortaya çıkan Millet İttifakı bileşenlerinin içinde -iki ana partisi vardı o zaman, İYİ Parti ve CHP- belli bir grup bu sistemin daha iyi olduğunu Türkiye’yi yönetmek için söylüyordu. Biz o zaman, 'Eğer siz bu konuya bu kadar önem veriyorsanız ve seçimleri de bunun üzerine bina edecekseniz kendi bloğunuz içerisindeki konsolidasyonu sağlamanız lazım çünkü kendi bloğunuzda böyle bir sorun var' demiştik. Seçim sürecinde bu konu gündemde olmadı. Bu konu geçen sene muhalefetin bir numaralı konusu olarak sunuluyordu ve halk da bununla ilgileniyordu aslında. Çok da eleştiri yapılıyordu sistemle ilgili. O kadar ki Cumhurbaşkanlığı'nın Fuat Oktay'ın başında olduğu bir ekiple reform çalışmaları yapıldığını söylemişti. Ama seçim sürecine girdiğimizde muhalefet bu konuyu çok az çok az kullandı. O yüzden de o oylanmadı. Oylanmadığı için halkın bu konuda ne düşündüğünü şu anda bilmiyoruz. 

 

 

 

"Merkez partilerin siyaseti halkı mutlu etmezse sert söylemi olan partilere eğilim başlar"

Sert bir söylemi olan Zafer Partisi'nin yüzde 2,5'a yakın oy yakaladı. Önümüzdeki dönemlerde bu dalganın daha sert milliyetçi partilere alan açması ve onları siyasette daha güçlü bir konuma getirmesi mümkün mü?

Mümkün… Türkiye'deki iktidar ve muhalefetten umutsuzluk arttığı zaman bu daha mümkün hale geliyor. Zaten dünyadaki örnekleri de böyle. Özellikle artık merkez partilerdeki siyaset halkın belli bir çeperini mutsuz ettiği zaman daha küçük ama daha sert söylemleri olan partilere doğru eğilim oluyor. Zafer Partisi'nin öne çıktığı konu mültecilerdi. Bu konuda da aslında siyaset dışında kalırsanız halk arasında çok bir ayrışma yok. Çok net bir duruş var aslında; halk bu konuda mutlu değil. Siyasette küçük bir ayrışma var o da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP'nin belli bir duruşu var onun dışında herkes yine bu işin mültecilerin gönderilmesiyle çözüleceğini düşünüyor. Ama Zafer Partisi iktidar ya da iktidar ortağı olmadığı için daha rahat bir söylem geliştirebiliyor. Yoksa uluslararası hukuk, ulusal hukukumuz ve insani değerler var. Bunlar o kadar kolay yapılabilecek şeyler değil. Ama ikinci turdan sonra halkın bir kısmındaki beklentiler yerine gelmezse ki bu konuda gelmeyeceğini tahmin ediyorum bu dalga biraz daha sürecektir. Ama bu dalganın ne kadar o partiyi yükseltebileceği, bunun arkasına neler ekleyeceğiyle alakalı. Türkiye’de evet bu konuda büyük bir oydaşma var halk arasında ama bu halkın birinci gündemi hiçbir yerde değil. Halkın birinci gündemi hep ekonomi, ikinci gündemi terör meselesi. Bu böyle üçüncü, dördüncü sıralarda. Mesela Kilis'te Zafer Partisi ortalamasının altında oy almış. Kilis'te nüfusa oranla yüzde 70'lerin mülteci var. Demek ki ana belirleyici o değil. Onlar da bu sonucu çıkartırlarsa yanılırlar. O partinin gelişmek için başka ek konulara ihtiyacı var. 


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU