Ganî Mîrzo: Kürtçe müzik siyasallaştı; "Kürt", "Kürdistan", "dağlar" dediniz mi tamamdır!

Kürt sanatçı Ganî Mîrzo ile Independent Türkçe için müzik çalışmaları ve son yıllarda çektiği belgesellerinin yanı sıra Kürt müziğinin geçmiş ve mevcut durumunu konuştuk

Kolaj: Independent Türkçe

Rojavalı Kürt sanatçı Ganî Mîrzo, yaklaşık 30 yıldır yaşadığı İspanya'nın Barselona kentinde klasik Kürt müziğinde ud ile flamenko müziğini harmanlayarak, Kürtçe müziğe yeni bir tarz ve soluk kazandırdı.

1968'de Suriye'nin (Suriye'nin kuzeyi Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Rojava'nın) Kamişlo kentinde dünyaya gelen Gani Mirzo, Halep'te müzik eğitimi sırasında Flamenko'ya ilgi göstermesiyle 1993 yılında müzik eğitimi için İspanya'ya gitti.

Barcelona'da ülkenin köklü üniversitelerinden Liseu Üniversitesi'nde konservatuar bölümünden mezun olan Mîrzo, Zryab Oryantalist Müzik bölümünü açtı ve burada 5 yıl ders verdi. 
 

(2).jpg
Ganî Mîrzo

 

Gani Mîrzo, Ronî, Totico (Totiko), 1001 Noches ve Kampo Domîz adlı dört CD çalışmasının yanı sıra, uluslararası birçok festival ve konserde de ünlü orkestralarla sahneye çıktı. 

2019 yılında ise Şengal’de Mirzo Müzik Merkezi açarak IŞİD mağduru bölgedeki genç ve çocuklara yönelik sanat ve müzik çalışmaları yürütüyor.

Mîrzo'nun müziği Kürtçe müziğin alışık olduğumuz nağmelerine benzemiyor.

Çocukluğundan beri ilgi duyduğu dengbejlikten beslenmesine rağmen, Avrupa'da edindiği müzik deneyimlerinin kendisine zenginlik kattığını, "ulusal" bir hisle eserlerine yansıttığını söylüyor. 
 

Ganî Mîrzo: 2005 ylında Ses Plak tarafından çıkartılan Ronî parçası 


Enstrümantal müziğe yoğunlaşmasını, evrensel müziğe yakın olmak istemesine bağlayan Ganî Mîrzo, "Flamenko müziğini halkımıza kabul ettirmekte zorlanıyorum" diyor ve Kürt müziğin de son yıllarda siyasallaştığını savunuyor.

Mîrzo, ayrıca her Kürt'ün, Kürtlüğünden sorumlu olduğu gibi zor durumda kalan halkına ve vatanına da yardım etmek zorunda olduğunu söylüyor.

Irak Kürdistan Bölgesi'ni (IKB) sık sık ziyaret eden Ganî Mîrzo ile Independent Türkçe için müzik çalışmaları ve son yıllarda çektiği belgesellerinin yanı sıra Kürt müziğinin geçmiş ve mevcut durumunu konuştuk. 
 

(1).jpg
Ganî Mîrzo, Independent Türkçe için Gülbahar Altaş'ın sorularını yanıtladı

 

"Flamenko Kürt müziğine yakın"

Kürt müziğini flamenko ve caz müziğiyle harmanladınız. Bu fikir nasıl doğdu?

Evet. Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Kürt müziği doğaçlama bir müziktir. Bu gerçekten çok zor bir durum. Yani bu fikirde olanların gerçekten de müziği her yönüyle algılaması, içselleştirmesi gerekiyor.

Örneğin; bizim dengbejlikte doğaçlama çok fazladır. Yani Kürt kültürü oldukça zengin ve doğaçlama oldukça fazladır. Flamenko da bu yönden Kürt müziğine çok yakındır.

Ayrıca flamenko müziği tarzı ve melodi olarak Kürtçe müziğimizi çok yakındır. Caz müziğinin temelinin yüzde doksanın da yine benzer kompozisyonu görüyoruz. Bu nedenle bu üç müzik dalını birleştirmeye çalıştım. Böylelikle Kürt müziğimizde yeni bir tarz oluşturmak istedim. 

Müzik alanında akademik çalışmalar, konservatuar eğitimi alınması oldukça önemlidir. Bu kapsamda da evrensel melodileri Kürt müziğinde nasıl geliştirmemiz üzerinde çalışmamız gerektiğine inanıyorum.
 

 

Peki bu tür çalışmalarınızla Kürtçe müziği özünden değiştirdiğinizi düşünüyor musunuz?

Hayır, hissetmiyorum. Dünyadaki tüm müzikler ve insanlık dönemsel değiştiği gibi Kürtçe müziğinde değişmesi gerekiyor. Kaldı ki yaptığım müzikte Kürtçe ritimler ön plandadır.

Bir diğer anlamda Kürtlerde olduğu gibi Ekvator, Küba, Afrika ve Flamenko gibi global ve etnik ritimlerde vardır. Benim için önemli olan ise çalışmalarımı müzikseverlere nasıl ulaştıracağımdır.

Sanatta ne denli kozmopolit olunursa o denli zengin olunacağına inanıyorum. Nitekim çocukluğumun geçtiği Kamışlo'da kozmopolitti. Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Ezidilerin olduğu bir toplumdan geliyorum ve toplumumdan uzaklaşmadım.

Ayrıca müziği tüm toplum ve halklar arasında en iyi iletişim aracı olarak görüyorum. Kürtçe'nin zenginliği müziğe yansıdığı gibi, bu zenginlikle hem folklorik hem de modern bir tarzı koruyarak da var olabilir.
 

 

"Flamenko müziği halkımıza kabul ettirmekte zorlanıyorum"

Genel olarak klasik Kürt müziğine bağlı bir halkız. Bu çerçevede Kürtler, klasik müziği, Flamenko ile harmanlamanıza nasıl bakıyor? 

Evet, senin de belirttiğin gibi, Kürtlerin bu konudaki tabiri caizse tutuculuğu sürüyor. Ancak burada asıl sorumluluk sanatçıya düşüyor.

Örneğin; Türkiye'deki Kürtlerin birçok sanatçı ve müzisyenin sesi çok güzel ve halkta bunların sesini seviyor. Üç-dört notadan oluşan şarkılar üretiliyor ve dinleyici bu tür eserleri de seviyor. Üç notalı bir müziği dinlemek gerçekten de beyni küçültüyor, gelişmesini engelliyor.

Unutulmaması gereken müzik, uçsuz bucaksız bir deryadır. Bunu genişletmek ve dinleyiciyi de bunu sunmak gerekiyor. Dinleyiciyi bu konuda düşündürtmek ve bu uçsuz bucaksız bir deryaya dahil etmek gerekiyor.

Bu nedenle de evet, farklı bir eser ortaya üretmeye çalıştığımda çoğu zaman kabul ettirmek zor olabiliyor. Gerçekten 1990'larda Flamenko müziğe başladım ve günümüze kadar da halen insanlarımıza bu tarzı tanıtmak ve kabul ettirmekte zorlanıyorum. 

İyi olansa bu müzik tarzına ilk Avrupalıların içinde ve İspanya'da yaptım ki bu toplumlarda kabul görülen bir tarzdır. Yalnız şunu da belirtmek isterim son yıllarda Türkiye'deki Kürtler oldukça olumlu bir şekilde tarzımızı benimsedi. 

Türk ve Avrupa müziğinde gelişmesi için birçok enstrümantal kullanılıyor, neden Kürtçe müzikte de kullanılmasın!

Bu alanda çalışan sanatçılar var ancak hak ettikleri kadar dinlenmiyor. Ancak zamanla ilginin artacağı görüşündeyim. Müzik de yazı, sinema ve resim gibi halkın ve toplumun ufkunu genişletmesi gerekiyor. 
 


Kendinizi daha çok hangi sanatçıya yakın görüyorsunuz? 

Öncelikle şunu belirtmek isterim. Hiçbir sanatçı yoktan kendini var edemez. Bende Kürt'üm ve toplumumda oluştum. Kürtçe melodi ve hisler beni oluşturdu.

Mehmet Arif Cizrawi, Aram Tigran, Şakiro, Mihemmed Şexo ve onlarcası; yani ürettiğim tüm eserlerimde notalarımda tüm Kürt sanatçı ve dengbejlerin izi var.

Şu bir gerçek bahsettiğim ve daha adını söylemediğim büyük sanatçılarımız olmadan hiçbir şeyim. Onları dinlediğimde de büyük bir haz duyuyor ve eserlerini dinledikçe öğreniyorum. Bu değerlerimizin öğrencisiyim. 

Dört parçada yapılan her bir çalışma Kürtler ve Kürtlük için büyük bir katkı ve gelişmedir. 
 

 

Kürt müziğinde udun ayrı bir yeri olmakla beraber, eserlerinizde de sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bu tercihin belli bir nedeni var mı?

Ud, Kürt müziğinin tarihinde oldukça geniş bir yere sahiptir. Örneğin; Kürdistan Bölgesi'nden duayen sanatçılarımız ud ile müziklerini icra etmiştir.

Tahsin Taha, Erdelan Zaxoyî, Mahmud Şakir gibi sanatçıların temel enstrümanı Ud idi. Hatta Mihemmed Şexo'da bir dönem Ud ile ağırlıklı çalıştı.

Aram Tigran'da aynı şekilde. Hatta bir gün Aram Tigran ile bir sohbetimizde kendisine "Müziğinden başından beri mi cümbüş çalışıyordun" diye sorunca "Hayır" dedi.

"Ud çalışıyordum ancak Kürtçe müzikte Ud'un sesi çok düşüktü bu nedenle cümbüşe geçtim" yanıtını verdi.

Kürdistan'ın kuzeyinde de birçok müzisyen Ud ile çalışıyor. Gerçeği söylemek gerekirse, bir şarkının Ud ile üretilmesi şarkıya daha çok zenginlik katıyor.

Ayrıca tarihimizde de bin- 2 bin yıl öncesinde de Ud'un yeri oldukça belirgindir. Tabii bende eserlerimde Ud'a ayrı bir önem veriyorum.
 

 

Peki kadın mı, yoksa erkek sesi mi ud'a daha yatkın? Öyle bir fark mı? 

Udun sesi, müzik türüne göre değiştiği gibi Mısır, Irak, Arap ve Türk müziğine uyarlamasında da farklı çıkabiliyor.

Mesela; bazı udlar stüdyo ortamında bazı udlar da canlı müziklerde oldukça iyidir. Yani şunu söyleyebiliriz, Türk udu daha çok kadın sesine daha uygundur.

Hatta 100 yıl önce mesela yapılan udlar kadınlara uygun olarak yapılıyordu. Yani ebatları daha küçük.

Ancak genel anlamda erkeklerin çaldığı bir enstrümandır. Çünkü Ortadoğu'da erkekler daha fazla müzikle uğraşıyor. Umarım çok güzel bir enstrüman olan Ud'a Kürt kadınlarımız da daha fazla önem verir.
 

 

"Bence Kürtlerin en büyük kentlerinden biri İstanbul"

Erbil'de 2013 yılında sizinle yaptığım bir sohbette, "Türkiye Kürtlerinin kültürel ve sanatsal olarak daha donanımlı olduğunu" söylediniz. Bu sözleriniz halen geçerli mi?

Aaa evet, şöyle; Türkiye'deki Kürtler beni daha çok tanıyor. Kürdistan Bölgesi'nde son 10-15 yıldır kültürel yelpaze genişledi.

İstanbul ve Ankara'ya bakıyoruz ki sadece İstanbul'da 4-5 milyon Kürt var. Bu beş milyondan 100 bini aydın ve üniversiteye gidiyor. Türk toplumu içinde de belirgin bir role sahipler.

Bir diğer anlamda Kürtlerin en büyük kentlerinden biri İstanbul bence. Metropollerde sanatta, entelektüellikte zengindir. Ki öyle de olması gerekiyor. Bu nedenle de son yıllarda yeni neslin idrak ve bakış açısı da daha entelektüel.

Erbil ile Avrupa ilişkileri son 20 yılda gelişirken, Avrupa ile İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin daha köklü bir ilişkisi vardı.

Ticari ilişkiler, turizmin gelişmesi sanata da yansıyor. Bu farkta sadece Türkiye Kürtleri ve Kürdistan Bölgesi arasında değil, Rojava ile arasında da fark var. Bu bir gerçektir. 
 

 

Peki Türkiye'deki ve İran (Rojhilat), Suriye (Rojava) ve Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki Kürtler arasında müzikte kültürel anlamda bir fark görüyor musunuz?

Hayır, öyle büyük bir farklılık yok ve her daim kendimi Kürdistanlı bir Kürt olarak görüyor ve hissediyorum. Kürdistani bir ülke olarak görüyorum farklı parçalar olarak görmüyorum.

Ancak Kürtler arasında dört parçada oluşturulan sınır, sanatta etkileşimde uzaklaşmaya hatta dil de de farklılıklara neden oldu.

Örneğin; konuşmalarda Türkiye'de Türkçe, Suriye'de Arapça, İran'da da Farsçadan kelimelere rastlıyoruz. Birçok kişi dilini de unutabilir.

Hatta Kürtçe konuşmaktan utananlar bile var. Bundan daha kötüsü de olamaz. Şakiro'yu ve Şengal Dağı'ndan bir dengbeji dinlediğinizde de melodisiyle, hazzıyla Kürt kültürünü içinde barındırıyor.

Şengal'den Hewlêr'e (Erbil), Sinê'ye, Süleymaniye'ye ve Hakkari'ye gittiğinizde tüm Kürtçe melodi ve sanatı tektir.

Berlin Müzesi'nde,Mezopotamya'nın ne kadar köklü, insanlık ve sanatın merkezi olduğuna tanık oldum.

Ayrıca İslamiyet'ten önce Ezidilik vardı ve Ezidilerin kökenine de baktığımızda sanat üzerine kurulmuştur. Sanatın dalı olan müzik, Laleş Tapınağı'na girildiğinde söylenir.

Cenaze merasimleri müzikle başlanır. Tarihimize ve Ezidi tarihinin ne denli önemli ilişkileri olduğunu görebiliriz.
 

 

Kürtler içinde yeterince tanındığınıza inanıyor musunuz?

Hayır. Aslında az önceki konuşmamıza bağlı olarak şunu söyleyebilirim. 20 yıldır profesyonel olarak çalışan biri olarak örneğin; Rojava'da birçok müzik grubu var, kentim olan Kamışlo'da beni tanımıyorlar.

İstanbul ve Ankara'da çok sayıda entelektüel var ve hatta sanat camiasında olmamalarına rağmen tanınıyordum. Bunun da nedeni farklı müzik türlerini dinlemeleridir.

Avrupa ve Amerika'dan Kürtçe müziğe ne tür yenilikler getirilmesi çok önemlidir. Caz ve Flamenko'yu Kürtçe müziğe entegre ettiğimizde Türkçe müzikte daha kullanılmıyordu. 

2000 yıllarında İstanbul'da ikinci albüm tanıtımında geldiğimde, tanıştığım birçok Türk sanatçı, kendi müzik alanlarında bu tür tarzın olmadığını söylüyordu. Ortadoğu müziğinde gerçekten yeni bir soluktu. Bu da müzikte geçirdiğimiz 10-15 yıllık tecrübeye dayanıyor. 

Farklı işler yapacak sanatçılarımız da var. Mevcut durumda gerçek şu ki tekrar söylüyor ve eleştiriyorum. Kürdistan Bölgesi'nde sanatla uğraşmak çok zor çünkü sanat ve kültüre önem verilmiyor.

Rojava'da işgal altında ve durum kötü. Oysaki Kürdistan Bölgesi'nde sanat çalışmalarına fırsat var. 2013 yılında da Almanya hükümetinin desteğiyle Erbil'de uluslararası bir konser düzenledik ve bu tür çalışmaların sürdürülmesini umuyorduk ancak olmadı. Müzik ve sanat çalışmalarının olmadığı yerde toplumda sığlaşır.
 

 
Peki, Avrupa'da Kürt müzisyen ve sanatının mevcut durumu nasıl? Mevcut durumdan memnun musunuz?

Gerçeği söylemek gerekirse Kürtlerin Avrupa ve diğer ülkelerde sanat çalışmalarını yapması zorlaştı. Kültür ve sanata destek gerektiği ölçüde değil.

Kürtlerin kurduğu enstitüler dahi politikayla örtüşmüş durumdadır. Yani Kürtlerin kültür ve sanat çalışmaları oldukça zorlaşmış durumdadır.

Gözlemlediğim kadarıyla son Kürt kuşağında Almanya ve Fransa'nın da içinde olduğu Avrupa'da sanata destek olmadığı gibi engellerde var. Gelecekte de bu alanda şartlar daha da kötü olacaktır. 
 

 

"'Kürt', 'Kürdistan', 'dağlar' dediniz mi tamamdır!"

Söylediklerinizden yola çıkarak Kürtçe müziğin, geçmişe kıyasla siyasallaştığını mı düşünüyorsunuz? Yoksa zaten Kürt müziğinde siyasi bir motif yok muydu? 

Elbette, Son 20-30 yıldır bence Kürt müziği geriliyor. İnternetin yaygınlaşması, medyanın geniş bir yelpazeye sahip olmasıyla da Kürt müziğin daha fazla siyasallaştığını düşünüyorum.

Gerçek şu ki öteden beri sanatsal çalışmalar göz ardı edildi. "Kürt", "Kürdistan", "dağlar" dediniz mi tamamdır!

Hatta bu şarkıların melodileri de değil ve özellikle Kürt sanatı bu konuda geride kaldı. 

Birçok sanatçı, siyasetle sadece özleştirildi. Kürt sanatı sadece siyasetle özelleştirilecek bir sanat ve kültür değildir, köklü bir sanattır.

Saatçi, saati satıyordur ya da tamir ediyordur. Yani ilgi alanı saat... Elbette ki sanatçı halkının toplumun sorunlarından uzak değil, siyasetle de muhakkak bir şekilde ilgileniyor ancak sanatın bu denli arka plana atılmasını doğru bulmuyorum.

Sanatçı halkının kültünü geliştirmek için sanat yapar ancak tabiri caizse bir partinin güdümünde müzik yapmasını parti lideri için şarkılar yapmasına sıcak bakmıyorum. 

50 milyon için şarkı yapmak varken niye tek kişi ve kesim için yapar? Sadece bir millet için de değil, insanlık için de bunu düşünerek yapar.

Böyle bir çalışma insanlığa hizmet adına yüzyılda kalıcılığını korur. Profesyonel bir müziğin kalıcılığı ve dinlenmesi kadar güzel bir iş yoktur.

Tüm bunlar birbirine bağlıdır. Entelektüel bakışla müziğe bakılması demek dünyayı da ufku açık bir şekilde bakmayı sağlayacaktır.

Hatta renk, ahenk ve Kürtlüğünü de farklı bir bakışla görecektir. Yani aklın donanımı sanatın tüm dallarında büyük önem taşıyor bunun için de eğitim gerekiyor. 

Tabii yanlış anlaşılmasın Kuzey Kürdistan'da (Türkiye'de) örneğin yeni nesil müzisyenler çıktı. Konservatuar ve eğitimli bir nesil. Bunlarda nasıl bu eski kıyafetlerinden arınacak bilmiyorum!
 

 

Engellerin olduğunu belirttiğiniz. Bunu açabilir misiniz?

Bir sanatçı olarak Avrupa'da gerçekten de önümüzde birçok engeller var. Benim Avrupa'ya geliş nedenim sadece müzik eğitimi almaktı. 10 yıl İspanya'da eğitim aldım.

Açıkçası İspanya'da eğitim almamın benim için şöyle bir avantajı oldu: Kürtlerin az olması (gülerek); bu durum İspanya toplumuna daha fazla ve kolay entegre olmamı, sanat çevresiyle daha yakından entegre olmamı ve onlarla daha iyi çalışmamı sağladı.

Avrupa'ya gelip müzik yapan Kürt sanatçı ya bir Newroz kutlamasında ya bir eğlence de ya da bir gece eğlencesinde işini yapabiliyor. Bu durumda ünlü sanatçılarımız için de geçerlidir.

Konser anlamında Kürt bir sanatçı olarak büyük konserlere imza atmak, büyük konserlerin düzenlenmesi ve bu konserlere katılması oldukça zor bir iştir. 

Avrupa'daki Kürt enstitüleri de aslında bu konuda elle tutulur çalışmıyor, profesyonel konserler düzenleyemiyor. Yapılsa da sayıları çok azdır. Sanatçılar da bu tür çalışmalara girişmiyor açıkçası.

Kürt sanatçıların Avrupa'da müzik pazarında var olması için bu pazarı çok iyi gözlemleyip tahlil etmesi ve kendini geliştirmesi gerekiyor. Bu sanatçılarımıza ayrı bir zenginlik katacaktır.

Bir diğer görev de Kürt basınına, medyasına düşüyor. Ne yazık ki Kürt medyası da Kürt müziğini, Kürt sanatını öldürüyor…
 

 

"Müzik ulusal bir sorumluluktur"

Kürt medyası, Kürt müziğini ve sanatını nasıl öldürüyor?

Müzikten anlamayan, işinde iyi olmayan kişileri medyatik yapıyor, pop star yapıyor. Gerçek müzisyen ve sanatçıları ön plana çıkarmıyor.

Müzik bir yandan da ulusal, Kürdistani bir sorumluluktur. En azından ben böyle görüyorum. Bizim sorumluluğumuzda, görevimizdir, kişisel değildir.

Burada genel bir topluluğun çıkarından söz ediyoruz. Bir halkın çıkarından söz ediyoruz. Kürt medyası bu kişileri göz ardı ediyor. Ne bu kişilerin ne de sanatlarının bilinmesini sağlıyor.


Sizce eski ve yeni kuşak arasında ne tür farklar var? 

Güzel ve iyi farklar var aslında. Yeni nesil, müziğin artık geleneksel yöntemle yapılamayacağını akademik eğitimin önemini fark ediyor.

Eskiden vatanımızın dört bir parçasında bu tür imkanlar yoktu, kent tabakası yoktu, konservatuar yoktu, müzik enstitüsü yoktu.

Eskiden dengbejllik yaygındı, davul, zurna, cümbüş, kaval gibi enstrümanlar daha çok yaygındı. Günümüzde bu durum azalmış durumdadır. 

Kürt müziğin temelini emektarlarımız atıp günümüze kadar da getirmeyi başardılar. Emekleriyle müziğimizin bu denli zengin hale getirdiler. Onlara müteşekkiriz. Yoksa Kürt milleti ve sanatının ayakta kalması mümkün değildi.

Kürt müziğini bu aşamaya getirene kadar da büyük çaba sarf edildi. Yeni neslin ise günümüz şartlarına uygun olarak okuması, eğitim alması gerekiyor. Başarılı olmak istiyorsak kendi alanında eğitim alması gerekiyor.

Müzikte de entelektüellik önemlidir. Orkestranın ritmi uyumunu oluşturmak için eğitim gereklidir.

Bazı yapıtları dinlediğimde ritimlerin ne kadar birbirinden bağımsız olduğunu fark edebiliyoruz. Bu gerçekten büyük bir hatadır.

Yeni nesilden ise büyük olmamakla birlikte umutluyum. Eğitim görmeden müzik gelişmez, ilerlemez.
 

"Savaş Sonrası Armoni" belgeseli 50 uluslararası ödül aldı

Gelelim müzik çalışmalarınızın yanı sıra, belgesel çalışmalarınıza... Kobani'de çektiğiniz ve kentteki durumu anlatan "Savaş Sonrası Armoni" belgeseli, İtalya'nın da arasında olduğu birçok uluslararası film festivalinde "En İyi Kısa Belgesel" ödülüne layık görüldü. Bu alandaki çalışmalarınız sürüyor mu?

Evet, bizim için oldukça sevindirici gelişeler oldu. Belgeselimiz aralarında İtalya, Berlin Kürt Filmleri Festivali, Londra ve Viyana'nın da olduğu birçok uluslararası festivale katıldık. İspanya'da da mayıs ayında gösterime girecek.

Şimdiye kadar yaklaşık 50 uluslararası ödül aldık. İnsana, insanlığa dair bir belgesel ve bu denli ilgi gösterilmesi bizi de mutlu etti. Sanatçılar ve sanat savaş alanında çalışmak ve bunu yansıtmak çok önemli.

Son olarak Şengal üzerine yeni bir belgesel çektik. Prodüksiyon aşamasında. Bir soykırım yaşandı ve sonrasında yurduna dönen Ezidiler için sanat neyi ifade ediyor? Ezidi bir sanatçı gününü nasıl geçiriyor? temalı bir belgesel ve en kısa zamanda sanatseverlerle buluşturmayı umuyoruz.
 

 

"Ezidilerin başına gelen kültürel bir soykırımdı"

Ezidi ve Rojavalı göçmenlere yönelik insani çalışma ve projeleriniz de vardı…

Evet, Şengal'de kurduğumuz müzik merkezi beşinci yılına girdi ve çalışmalarımız sürüyor. Orada (Şengal) yaşananlar tam anlamıyla vahşi bir soykırımdı. Ezidi halkımızın başına gelenler ayrıca kültürel bir soykırımdı çünkü oraya gittiğimde çok sayıda sanatçı ve müzisyenin de öldürüldüğünü gördüm.

Bizlerin çabasının yeni bir müzisyen ve sanatçıyı yeni nesilden doğurmaktır. Umudumuz, beklentimiz bu en azından. Ezidi gençlerinin sanat ve kültürlerini yeniden canlandırmasını umuyoruz.

Şengal'de Kürdistan Bölgesi'ndeki kamplarda bu doğrultudaki çalışmalarımız da büyüdü. Rojava'da da; gerek Kamişlo gerek Haseke gerekse Kobani de çalışmalarımız sürüyor. 

Avrupa'da da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Konserlerimizi düzenliyoruz. Rojava'ya gönderilmek üzere enstrüman topluyoruz.

Rojava halkımızın gerçekten bu alanda ihtiyaçları var. Şartlar gerçekten çok zor ve bu tür yardımlar için siyasetçileri ve erk sahiplerini beklememize gerek yok.

Her Kürt, Kürtlüğünden sorumlu olduğu gibi, zor durumda kalan halkına da vatanına da yardım etmek zorunda. 


Son sorum, uzun bir süredir yurt dışındasınız, Rojava'ya kalıcı yerleşmeyi düşünüyor musunuz? 

Rojava'ya gidip geliyorum, müzik çalışmalarımız orada sürüyor. Rojava'da kültürel ve etnik çalışmalar her daim yasaklanmıştır. Küçükken hatırlıyorum Newroz kutlamalarını dahi özgürce kutlayamıyorduk.

Köşe başlarında duran polisler, şarkılarımızı söylediğimizde bizi dövüyordu, Kürtçe müzik Rojava'da yasaktı.

Mevcut durumda Rojava'ya şu anda gidip geliyoruz. Çocuklarımıza, yeni nesle elimizden ve imkânımız yettikçe alanımızda yardım etmek etmeye çalışıyoruz. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU